Dört önemli durum ve süreç
Hasan KILIÇ Haberleri —
- Yeni devlet aklının oluşumu hem iç hem de küresel değişim-dönüşüm süreçleriyle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye’de yeni devlet aklının oluşumunda biri küresel, biri bölgesel, diğer ikisi ulusal toplamda dört önemli durum/olay/süreç etkili oldu.
Yeni devlet aklının oluşumu-1
Türkiye halkları, devletin hem siyasal akıl hem de yönetici kadroları itibariyle 2013’te başlayıp 2016’da iskeleti kurulan ve hala oluş-bozuluş süreci yaşayan yeni devlet aklının oluşumuna tanıklık ediyor. Devlet aklı literatürde farklı kavramlarla ikame ediliyor. Kimi için “derin devlet” kavramı, kimi için ise “hikmet-i hükümet” kavramı işlevsel. Her bir ikame kavram kendi içinde olayın-durumun farklı yönlerine atıfta bulunuyor. Misal “derin devlet” kavramı daha çok hukukun ötesine taşan ama devletin ali menfaatleri üzerinden hareket eden kişileri-uygulamaları dile getiriyor. Hikmet-i hükümet ise devlete atfedilen mutlak bilgiyle, mutlak kanaatle hareket etme kabulünü sorgulayarak, devletlerin sezgiye dayalı da tespit ve karar aşamalarını geçirdiklerine işaret ediyor. Kavramın ikameleri ve her ikamenin atıfta bulunduğu özgünlükleri artırmak mümkün. Nitekim yazının amacı bu izleği takip etmek değil. Bilakis, kavramın ikameler ve atıf dünyalarını akılda tutarak Türkiye’de yeni devlet aklının oluşumu sürecinde özellikle yargı-siyaset ilişkisi anlamında yaşananlara dair değerlendirmeler yapmaktır.
Yeni devlet aklının oluşumu hem iç hem de küresel değişim-dönüşüm süreçleriyle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye’de yeni devlet aklının oluşumunda biri küresel, biri bölgesel, diğer ikisi ulusal toplamda dört önemli durum/olay/süreç etkili oldu.
Öncelikle küresel etkene bakalım. Türkiye ekonomisi kapitalist sisteme tam entegre bir mimariye sahiptir. Bu mimari içerisinde Türkiye ekonomisinin temel dayanağı dışarıdan akan sıcak paradır. Enerji başta olmak üzere çok sayıda kalemde döviz açığı olan ekonominin yapısal ihtiyacı döviz girişidir. Nitekim 2008 Mortgage krizinin Türkiye’yi teğet geçmesinin nedeni, krizden bir süre sonra dünyada döviz bolluğu oluşması ve bu bolluktan Türkiye ekonomisine de döviz girişinin artmasıydı. Yani küresel etkileri olan kriz, Türkiye için fırsata dönüşmüştü. Ekonomik mimarinin ihtiyacı döviz girişi iken, bunun gerçekleşmesinin şartı kapitalist merkez ülkelerin parasal genişleme politikalarını devrede tutmasıydı. Takvimler 2013 yılını vurduğunda, doların musluğunu elinde tutan ABD Merkez Bankası (FED) parasal genişleme politikalarının sonuna geldiğini ilan etti. Bu haber Türkiye gibi yarı-çevre ülkeler için kötü bir haberdi. Ekonomi ile siyasetin birbirinden yalıtık olduğunu bir masal misali anlatan neoliberalizmin aksine, bu ideolojiyle hareket eden egemenler gerçekçi şekilde ekonomi ile siyasetin iç içe olduğunu biliyordu. Kuşkusuz Türkiye’deki egemenler de FED’den gelen kötü haberin bir süre sonra ekonomide ve siyasal meşruiyet üretmede ciddi tahribatlar üreteceğinin farkındaydı. Küresel esintinin olumsuz etkilerinin kapıyı çaldığının farkına vardılar. Bu dönemde uluslararası alanda otoriter-popülist liderler dalgasının üzerine binerek Türkiye’de sörf yapma fırsatı da doğunca devlet aklı yeniden yapılanma için bir kaçış çizgisi bulmuş oluyordu.
Gelecekte Ortadoğu tarihi yazıldığında 2011 yılı altı önemle çizilen bir paranteze alınacaktır. 2011’de Suriye iç savaşının başlaması önemli etkiler yarattı. İç savaş başladıktan sonra savaşın vekâletler aracılığıyla sürdürüleceği, olumsuz etkileri olacağı kadar fırsatlar da yaratacağı iktidarlar tarafından kabullenildi. Türkiye’de iktidarın iç savaştan çıkarmak istediği fırsatın ambalajlı adı Neo-Osmanlıcılık oldu. Osmanlı fantezisi kendisine gerçekleşme sahnesi arıyordu. AKP iktidarı Suriye’de Müslüman Kardeşler ve çeşitli radikal çeteleri destekleyerek siyasi hinterlandını genişletmek istedi. Objektiflerin dışarıya doğru yöneltilmesi, dışarı üzerinden kurulacak hasım söylemiyle içerinin tahkim edilme fırsatının doğması da “avantaj”ın cabasıydı. Ortadoğu’da savaşın Suriye iç savaşıyla genişlemesi, Türk devletinin tarihsel referanslarla ve içeriyi tahkim edecek malzemeyi bulma motivasyonuyla hareket etmesine neden oldu. Böylece klasik ulusal sınırlara sımsıkı bağlı, Türk’ün gücünü sadece Türkiye sınırları içinde değerlendiren devlet aklının değişmesi ihtiyacı hasıl oldu. Bu da yeni devlet aklının oluşumunda bölgesel etken olarak kayıtlara geçti.
Ulusal ölçekte iki önemli olay/süreç yeni devlet aklının oluşumunda önemli etkenler olarak şimdiden tarihe nakşoldu. Bunlardan ilki 2013 yılındaki Gezi Direnişi’ydi. 2013 yılında gerçekleşen Gezi Direnişi, bir yerinden yönetim talebi ve yurttaşlık mücadelesiydi. Kuruluşundan beri yerinden yönetime düşman, yurttaşlık mücadelesine karşıt olan devlet aklı için her ikisi de ezberini bozan bir tehdit algısı olarak kanıksandı. Ulusal ölçekte ikinci önemli olay, Çözüm Süreci’nin yavaş yavaş filizlenen siyasal sonuçlarıydı. Bu süreçle birlikte Kürt siyasal hareketi kendi hakikatini eline almış, kara propagandanın azaldığı bir ortamda kendi temsilini sergiler olmuştu. Çözüm Süreci’nde yaşananlarla birlikte Türklük sorgulanır, devlet ise demokratik dönüşümle sınanır hale gelmişti. Böylece tarihsel devlet aklının kurucu ötekisi olan Kürtler siyasetin temel öznelerinden biri haline gelmiş, devletin kuruluş kodlarının nakşeldildiği devlet ve ulus tanımları meşruluk alanından çıkma tehdidiyle karşı karşıya kalmıştı.
Küresel, bölgesel ve ulusal ölçeklerde açığa çıkan ve her birinin bir diğeri üzerinde etkisinin olduğu bu dört neden Türkiye’de devlet aklını tarihsel bir kararla karşı karşıya bırakmıştı. Nihayetinde devlet aklının oluşumu için siyasal karar verilmiş, devletin yeniden yapılandırılması ve politikalarda değişim ardı sıra gelmiştir. Ne de olsa karar, siyasal olanı önceler ve hukuki olanın çerçevesini belirler.