Hegemonya krizi: Devlet, Türklük ve ekonomi
Hasan KILIÇ Haberleri —
- Bir ucu devlete, bir ucu Türklüğe bir diğer ucu ise ekonomiye dayanan bir hegemonya kriziyle karşı karşıyayız. Ayrıca bu hegemonya krizini derinleştiren cari politik gelişmelerin ardı arkası kesilmiyor: Suç ifşaları, yeni devlet aklının dayandığı kurucu mitlerin sarsılması, cinayetler, yolsuzluklar…
- Türkiye’nin önünde iki yol var. Birinci yol, 2014 yılıyla ortaya çıkan yeni devlet aklında ısrarcı olarak hegemonya krizini derinleştirmek ve bunun risklerini üstlenmektir. İkinci yol ise Kürt meselesinde demokratik çözüm başta olmak üzere demokrasi, adalet ve eşitlik eksenine dönecek siyasal kararı almaktır.
Yeni devlet aklının oluşumu-4
Üçlü krizin bir kez daha ortaya çıkmasının başlıca nedenleri ve sonuçları var. Öncelikle Joe Biden’ın seçimleri kazanması ve hemen sonrasında dünyayı “demokrasiler-otokrasiler” şeklinde ortadan ikiye bölme isteğiyle siyaset üretmesi AKP ve ortaklarının siyasi hamlelerine eskisi kadar uygun bir ortam bırakmamaya başladı. Hatta Erdoğan’ın otoriter popülistler arasında sayılmasının faturası hem askeri hem de iktisadi olarak çıkarılmaya başlandı. Yani sadece sessiz kalınan değil, fatura da çıkarılan bir denklem oluşmaya başladı.
Öte yandan 2015 yılından beri “beka” söylemine dayalı devlet kutsiyeti siyasetinin sınırlarına gelindi. Ekonomik, toplumsal, kültürel birçok sebepten dolayı “beka” artık eskisi kadar siyasetin meşruluk alanını belirleyen kriter olmamaya başladı. Yine yanlış birikim yollarına tevessül edilmesi ve bu yolların tıkanmasıyla, sermaye krizi bir kez daha baş gösterdi. AKP ve Erdoğan’ın rantı en üstü “mağdur” etmeden aşağılara doğru dağıtma yeteneği, para muslukları kuruyunca ve yaklaşım da değişince geniş çeperde sermaye için tehlike çanlarının çalmasına neden oldu. Bu bölüşüm sorununa eklenen genel bir ekonomik krizle birlikte iktisadi alandan doğru rıza üretme kapasitesi olabildiğine düşen bir siyasi iktidar gerçekliği ortaya çıktı.
Yeni devlet aklının oluşumunun çimentosu ve aktörlerinin bir araya gelme motivasyonu Kürt siyasetinin komple tasfiyesine dayanıyordu. Kürt siyasetinin özellikle "Çözüm Süreci"yle birlikte güçlü aktör olması ve dönüşümün öncüsü haline gelerek cari siyasette belirleyici olması büyük bir tehlike ve tehdit olarak algılanıyordu. Bu akıl, Kürt siyasetinin komple tasfiyesine muazzam bir enerji harcadı. Uluslararası ilişkileri ve imajından tutalım iktisadi kaynaklara kadar elindeki hemen her şeyi seferber etti. Fakat geldiğimiz noktada komple tasfiye gerçekleşmedi. Hatta kayyım deneyiminde gördüğümüz gibi, ilk kayyım dönemine göre üçüncü kayyım döneminde muhalif duruşlar muazzam çoğaldı ve bu konuda siyasetin meşruluk alanının sınırlarını iktidar belirleyemedi; bilakis mahkum edildi.
Devlet içi güç dengelerindeki yer kapmalar da geldiğimiz noktada rejim için tehlike çanları çalıyor. AKP ve Erdoğan, kendi siyasetini üretirken elini kolunu bağlayacak derecede ortaklarına muhtaç kaldı. Özellikle yargı ve emniyetteki kadrolaşmaya karşı ciddi şekilde otoritesi sarsılıyor. Bu yapıların her türlü suça meyli ve siyasi faturasının AKP’ye ve Erdoğan’a çıkması dengelerdeki asimetrinin sadece bir boyutunu oluşturuyor. Erdoğan’ın bu dengede öngörülemez oluşu ve siyasi iktidarı kendisinde toplaması da hem kendi sorumluluğuna işaret ediyor hem de paydaşları açısından riskler barındırıyor.
Sonucu itibariyle bir ucu devlete, bir ucu Türklüğe bir diğer ucu ise ekonomiye dayanan bir hegemonya kriziyle karşı karşıyayız. Ayrıca bu hegemonya krizini derinleştiren cari politik gelişmelerin ardı arkası kesilmiyor: Suç ifşaları, yeni devlet aklının dayandığı kurucu mitlerin sarsılması, cinayetler, yolsuzluklar…
Bu aşamada Türkiye’nin önünde iki yol var. Birinci yol, 2014 yılıyla ortaya çıkan yeni devlet aklında ısrarcı olarak hegemonya krizini derinleştirmek ve bunun risklerini üstlenmektir. İkinci yol ise Kürt meselesinde demokratik çözüm başta olmak üzere demokrasi, adalet ve eşitlik eksenine dönecek siyasal kararı almaktır.