Post-Erdoğan dönemi ve Türkiye (1)
Hasan KILIÇ Haberleri —
- Karşılıklı ayar vermeler, cinayet dosyaları, eldeki dosyalarla subliminal mesajlar, 17/24 takvimleri vb. birçok medya-yargı-emniyet üzerinden verilen mesaj bir süredir ülkeyi bir Kurtlar Vadisi çekimine dönüştürdü. Bu toz duman içinde Erdoğan dahil, her bir politik aktörün Erdoğan sonrası döneme dair senaryosunun olduğunu ifade etmek mümkün.
Recep Tayyip Erdoğan, ona duyulan kişisel duygulardan bağımsız olarak Türkiye siyasetinin portreler tarihi yazılsa ilk elden hesap edilecek siyasi figürlerden biridir. Erdoğan’ın “mahalle”den başlayan siyaset hayatı, Türkiye’nin halk oyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olmasına kadar uzandı. 2002’de bir “koalisyon” ile “eşitler arası birinci” konumunda kurduğu ve küresel destek aldığı AKP, bu yıldan beri Türkiye’de politik karar alıcı ve hükümet eden pozisyonunu koruyor. Her ne kadar 31 Mart 2024 tarihli yerel seçimlerde birinci parti olma gücünü ilk defa kaybetse de Erdoğan’ın özellikle 2015’ten sonra adım adım örülen yeni devlet mimarisindeki gücü belirleyici olmaya devam ediyor.
2024 yılı itibariyle 70 yaşında olan Erdoğan’ın siyasetten çekilmesi veya yetkilerini kaybetmesi Türkiye siyasetinde hem rejimin sistematiği açısından hem de yeni siyasi figürlerin ondan boşalan boşluğu doldurması açısından önceki Başbakan veya Cumhurbaşkanlarından daha önemli sonuçlar doğuracağı açıktır.
Erdoğan’ın halk oyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olmasının sembolik anlamları, sağ muhafazakâr seçmen tarafından tarihsel hasretlerini vuslata kavuşturan lider olma vasfı ve belki de en önemlisi, yapı-aktör diyalektiğine uygun olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisindeki rol ve misyonu kendisinin siyasal yaşamdaki etkisini daha fazla belirgin kılıyor.
Son Erdoğan
Erdoğan muhafazakâr-liberal-sağ koalisyonu ve söylem repertuarıyla iktidara gelen bir figür olarak 2015 yılından itibaren dümeni dikkat çekici şekilde çevirdi.
Kısaca ifade edersek, Erdoğan’ın ilk başbakanlık yılları Batı ile uyumlu, piyasa ekonomisine (neoiberalizm) iman eden bir portreye sahipti. 2007 yılıyla beraber Erdoğan sağ popülist bir çizgiye doğru kaydı. 2011 yılında Suriye iç savaşının başlaması ve Neo-Osmanlıcılık inancıyla birlikte gözünü sınırın ötelerine dikmeye ve İslam aleminin lideri olmaya doğru çevirdi. 2011-2015 yıllar arasında iradi veya irade-dışı yaşadıkları, onu iktidarda kalabilmek için 2015 yılı itibariyle İslami Ulusalcı bir koalisyonun baş konsülü olmaya doğru yöneltti. 2002 yılında birlikte yola koyulduğu arkadaşlarının bir kısmını dışarıda bıraktı, bir kısmına ise çeşitli makamlar ve zenginlikler bahşederek kenara çekilmelerini sağladı.
Analoji yanlış olmazsa birinci Erdoğan, gençliğinden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne uzanan kişidir. İkinci Erdoğan, 2007-2011 yılları arasında İslamcı hasretleri gerçekleştiren liderdir. Üçüncü Erdoğan, 2011-2015 yılları arasında Osmanlı’nın mirasını varsayımsal bir Türklükle yeniden diriltmeye çalışan özlem dolu geçmişin bugün de yeniden kurulmasını isteyen temsilcisidir. Dördüncü ve son Erdoğan ise, ulusalcılarla ve MHP’liler ile ittifak kuran, parti değil lider diyen, devlet adına konuşan, yönetim sisteminin Erdoğanvari bir figür için inşa edildiği siyasi öznedir.
Elbette her bir Erdoğan tamamıyla kişinin iradesine bağlı olarak hep yeniden inşa edilen bir siyasi figür değildir. Erdoğan’ı zorlayan siyasal gelişmeler, yenilgiler, zaferler, ulusal ve uluslararası konjonktür, ekonomideki durum vb. çok sayıda “koşula bağlı” gelişme bu süreçte belirleyici oldu. Erdoğan’ın siyasal “kabiliyet”ini belirleyen en önemli noktalardan biri muazzam pragmatizmi ve iktidar hırsıyla dönemsel gelişmelere hızlıca ayak uydurmasıydı. Örneğin düşünsel tartışmalarda 2000’lerin başında Batı’yla uyumlu, İslamcılığı ehlileştirip piyasa-sistem içileştirebilen bir siyasetçi figürü ve siyaset tarzı arayışlarında örneklerden biri Erdoğan’dır. Yine popülizmin yükseldiği ve otoriter popülizmin arşa çıktığı dönemde örnek arandığında öne çıkan liderlerden biri de Erdoğan’dı. Dolayısıyla Erdoğan fenomenini hem tarihsel koşullardan hem konjonktürel gelişmelerden hem de kendi siyaset tarzından ayrı düşünmek imkansızdır.
Bu noktada Erdoğan’ın her bir dönemini ayrı ayrı tartışmaktansa, son Erdoğan’a, yani 2015 sonrası Erdoğan’ına yakından bakmak ve Post-Erdoğan dönemi için çeşitli ihtimaller ve senaryolar üzerinde durmak gerekir.
Her dönem devletli Erdoğan ve ittifakları
2015 yılı Erdoğan için tarihi kırılma yaşadığı bir siyaset zamanına işaret ediyor. Bir yandan 7 Haziran’da ilk defa tek başına hükümet olma yetisini kaybetmiş diğer yandan ise özellikle küresel iktisadi-politik koşullardan ötürü ufukta ekonomik sıkıntıların baş göstereceği bir konjonktüre girilmişti. Yine Çözüm Süreci’nin yarattığı siyasal iklimle birlikte Türkiye’de toplumsal hareketlilik devletin dönüşümünü ve devletin sımsıkı sarıldığı “Türklük” kurgusunu dönüşüme zorlamaya başlamıştı. Yani toplumda demokratik eğilimler, devletçi eğilimleri güçlü şekilde zorlamaktaydı.
Bu siyaset zamanında Erdoğan, önce 7 Haziran seçim sonuçlarını işlevsiz hale getirdi ve 1 Kasım’da yapılmak üzere yeniden seçim kararı aldı. Fakat seçimlere aynı siyasal iklimde girilirse benzer bir sonuç alacağının farkındaydı ve ülke genelinde şiddet ve şok dalgaları birbirini izledi. Erdoğan’ın bu yeni yolunda yanında MHP vardı. Yargısal takibatlardan 2014 yılından itibaren tek tek sıyıran Ergenekoncu-Ulusalcılar vardı. Erdoğan’ın yeni dili ise devlet adına konuşan, devleti korumayı esas alan ve devlet-toplum/devlet-demokrasi ikilemlerinde her daim devletin temsilcisi/savunucusu olmayı esas alan bir söylem repertuarından oluşuyordu. Nitekim bu üçlü ittifak, siyasal iklimi zehirleyerek bambaşka bir dönemi başlattı.
Erdoğan’ın lideri olduğu bu üçlü ittifak, temelde bir ideolojik ortaklaşmaya dayanmıyor. Kürt ve demokrasi karşıtlığını esas alıyor. Toplumu yeniden örgütleyecek, ideolojik çerçevelerle yeni normlar yaratacak bir ortak zemini olmayan bu ittifak üyelerinin her an birbirlerine kılıç çekebilecekleri, bir araya geldikleri ilk günden beri ihtimal dahilindeydi. Erdoğan’lı veya Erdoğan’sız gerçekleşebilecek bu kılıç çekme durumu özellikle 31 Mart 2024 seçimleri sonrası daha belirgin hale geldi.
Karşılıklı ayar vermeler, cinayet dosyaları, eldeki dosyalarla subliminal mesajlar, 17/24 takvimleri vb. birçok medya-yargı-emniyet üzerinden verilen mesaj bir süredir ülkeyi bir Kurtlar Vadisi çekimine dönüştürdü. Bu toz duman içinde Erdoğan dahil, her bir politik aktörün Erdoğan sonrası döneme dair senaryosunun olduğunu ifade etmek mümkün. Erdoğan’ın gücünden dolayı henüz yüksek sesle dillendirilmese ve Erdoğan bu konuda sıfır mesaj-hamle ile yaşamayı sürdürse de siyasi gerçeklik olmasa bile biyolojik gerçeklik, Türkiye’ye Erdoğan sonrasını yaşatacak. Nitekim “mahallenin delikanlısı” rolünü oynayan bazı AKP’lilerin “Erdoğan zirvede bırakmalı” gibi çağrıları yavaştan duyulmaya başladı.