Erdoğan’ın üç serüveni

Hasan KILIÇ Haberleri —

  • 31 Mart seçim sonuçları gösterdi ki, AKP/Erdoğan seçmen kitlesi olarak taşraya sıkıştı. Sosyolojik ve siyasal dönüşümü yakalayamadığı ortaya çıktı. Devletli dil ile toplum arasındaki tarihsel mesafeyi göremeyecek kadar devletlileşti.
  • Küresel ve bölgesel siyasetteki hızlanmayı da düşündüğümüzde şimdi Erdoğan’ın önünde iki seçenek var. Ya üçüncü serüveninde kalıp zamana, siyasete, dönüşüme ve itirazlara yenilecek ya da dördüncü bir serüveni yazarak yeni bir şansın zeminini arayacak.

Erdoğan siyasetinin en karakteristik özelliği küresel siyasetteki ve içerideki konjonktürel gelişmelere göre pozisyonunu hızlıca değiştirebilmesidir. Çoğu değerlendirme Erdoğan’ın bu karakteristik özelliğini salt bir pragmatizme yorarak esasında eksik bir değerlendirme yapar. Evet, Erdoğan pragmatist bir siyasetçidir ama sadece pragmatist değil, küresel siyasette ve içerideki siyasal, iktisadi, toplumsal dönüşümleri görerek pozisyon alabilen bir siyasetçidir. Dolayısıyla sadece pragmatizme sıkıştırılmış bir değerlendirme her daim eksik kalacaktır.

2002 yılından bu yana Erdoğan’ın üç farklı serüveni var. Bu üç dönemin kendine özgü iç-dış koşulları ve bu koşullara göre kendisini yeniden yapılandıran üç Erdoğan serüveni var.

İlk serüven, “gömleksiz siyaset” diyebileceğimiz 2002-2007 arasındaki Erdoğan siyasetiydi. Millî Görüş gömleği çıkarılmış ama henüz yeni bir gömlek giymeye karar verilmemiş bir dönemdi. Bu dönem Erdoğan siyaseti AB’ye yakınlaşan, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlarla ilişkili, temel hak ve hürriyetler söylemine sıklıkla başvuran, müesses nizamla temkinlilik düzeyinde ilişkili, Batı’ya yüzü dönük bir siyaset tarzını esas alıyordu.

İkinci serüven, “popülist siyaset” diyebileceğimiz 2007-2015 yılları arasındaki Erdoğan siyasetiydi. Bu dönemde Erdoğan kendisini tipik bir popülist olarak müesses nizama (devlete) karşı milletin temsilcisi olarak kodluyordu. Tam da Aziz Al-Azmeh’in tanımladığı türden bir popülistti: “Popülizm bir halkı bütünüyle temsil ettiğini iddia etme, halk ile devlet arasında bulunduğu öne sürülen kopukluğu teğelleme, devlet ile halkın tam bir mütekabiliyet ilişkisine sokulmaz tarzlarından biridir.” 2007-2015 yılları arasındaki Erdoğan hem Ortadoğu’daki gelişmeler hem içeride müesses nizam ile çatallanan yollar hem de iktisadi durumun el vermesinden ötürü popülist siyasetini millet ile devlet arasına yerleşerek yapıyordu.

Üçüncü serüven ise, 2015-2024 yılları arasında gerçekleşti. “Devletli siyaset” diyebileceğimiz bu dönemde Erdoğan ile devlet arasındaki mesafe kapandı. Yeni serüvenin mekânsal göstergesi Saray oldu. Beka ve tehdit ikilisi siyasal söylem tertibatının merkezine yerleşti. Artık siyaset arenasını rekabet değil, düşmanlık belirliyordu.

 

Üçüncü serüvenin ötesi: 31 Mart yerel seçimlerinin gösterdikleri

24 Haziran 2018 tarihli seçimlerde kendisini gösteren Erdoğan’ın taşraya taşınması 31 Mart’ta oldukça belirgin bir hal kazandı. Bir an seçim sonuçlarını haritada gösteren bir görüntüyü hayal ettiğinizde Erdoğan artık büyükşehirlerde silinmiş, Kürt kentlerinde büyük bir hezimete uğramış; İç Anadolu ve Karadeniz’e sıkışmış bir seçim sonuç haritasının siyasi temsili haline geldi. Yani Erdoğan ticaretin, siyasetin, kültürün vb. üretildiği merkezlerde varlık gösteremedi.

İslamcı siyasetin Şerif Mardin’e dayanan çevre konumundan özellikle 2015’ten sonra merkeze yani müesses nizama yerleşme hikayesi, onu bir anda taşralı hale gelmekle karşı karşıya bıraktı. 2015-2024 yılları arasında Erdoğan’la devlet arasında mesafe kapandıkça Erdoğan ile halk arasındaki mesafe açıldı. 31 Mart 2024 yerel seçim sonuçlarının sebeplerinden biri de ortaya çıkan bu mesafelenme sorunuyla ilgiliydi.

31 Mart seçim sonuçları gösterdi ki, AKP/Erdoğan seçmen kitlesi olarak taşraya sıkıştı. Sosyolojik ve siyasal dönüşümü yakalayamadığı ortaya çıktı. Devletli dil ile toplum arasındaki tarihsel mesafeyi göremeyecek kadar devletlileşti. Bu yarıkta devlete yaklaştıkça toplumla arasındaki mesafe açıldı. Siyaset tarzını ikna yerine havuç-sopa ikilemine mahkûm kıldı. Böylece çevreden merkeze yolculuk, merkezden taşraya şeklinde seyrine devam etti.

Küresel ve bölgesel siyasetteki hızlanmayı da düşündüğümüzde şimdi Erdoğan’ın önünde iki seçenek var. Ya üçüncü serüveninde kalıp zamana, siyasete, dönüşüme ve itirazlara yenilecek ya da dördüncü bir serüveni yazarak yeni bir şansın zeminini arayacak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.