Gri günler
Toplum/Yaşam Haberleri —
- “Sevgili Gurbet’in şehadet haberini bir dizi ameliyattan sonra hastanede alıyorum. Kürt ihanetiyle gerçekleşen bir hava operasyonunda vücudunun paramparça olduğunu öğreniyorum. Paramparça oluyor hastanenin kan kokan, serum kokan odası. İstanbul’dan ayrılışını duymuş, ondan sonra haber alamamıştım.”
BURHAN KARADENİZ
Amed’de hüzünlü bir akşam vakti. Yağmur loş odanın penceresine ağlıyor. Gurbet yanıbaşımdaki mindere oturmuş ışıl ışıl gözlerini yüzümde dolaştırarak anlatıyor: “İnan ki durumunu tahmin edebiliyorum. Hepimiz çok zor günler geçiriyoruz. Güçlü olmalı ve direnmelisin. Senden almaya muvaffak olamadıkları yüreğini ve beynini iyi kullanmalısın. Cezaevindeyken çok güzel şeyler yazmıştın ancak dışarıya çıkartırken yakalandı. Onlar için çok üzülüyorum. Sen mutlaka yazmalısın. Yazmak seni ve hepimizi güçlendirecektir.”
Çok sonraları hayal ettiğim o akşamki yüz güzelliğinin resmi yapılsa herhalde ortaya çıkacak resimdi. Gurbet’in son bakışmamızdaki gözleri hiç aklımdan çıkmıyor.
Gri günler. Dışarıda kontrgerilla kan emmek için kurban arıyor. Gazeteler, televizyonlar hain pusulu yolları adımlarken düşenlerin haberlerini veriyorlar. Zulüm ve talan var. Vatanını seven insanlar üç adım ön, üç adım arka arkaya yürüyor. Zorun rolüne karşı daha başka bir zor uygulanıyor. Gurbet, Kürdistan’ın o acılı günlerine bir parça derman olmaya gelmiş. Yiğit, kendine güvenen bir insan, korkusuz. Ne kadar çok acı var hayatımızda.
Mekan bu kez değişik. Londra’da Nazım Yüce’nin (Agit) başucundaydım. Agit kanser. Sayılı günleri var. Ancak ölüme öyle müthiş direniyor ki, insanın sevgili Agit’e olan sevgi ve saygısı bin kat daha fazla artıyor. Hatta ölüm döşeğindeki Agit kendini kıskandırıyor. Şairin “ayrılır gibi değil, kavuşur gibi ölmeli insan” sözleri Agit’te temsilini buluyor. Konuştuğu yoldaşlarına “Amed’te buluşuruz” diyor.
Acaba Agit ölüme karşı böylesine görkemli bir direnişi nasıl sergiliyor? Sıradan bir insanın asla gerçekleştiremeyeceği bu eylemi nasıl hayata geçiriyor? Bu direnişin sırrı ne? Hastaneden ayrıldıktan birkaç gün sonra Agit’in ölüm haberini alıyorum. Ağlamak istiyorum ancak yapamıyorum.
“Tarihsel eylemin vazgeçilmez gerekçelerinden biri olan duygusallığa yenilmemek ama duyguyu insani bir durum olarak yaşamak gerekiyor” diye düşünüyorum. Duygulanıyor, öfkeleniyorum. Amed’te gömülmek istediğini vasiyet etmiş yoldaşlarına. Yoldaşlarından biri olan Fadime Ana onu yağmurlu bir Amed kışında sevgiyle toprağa veriyor. Agit’in son bakışmamızdaki gözleri hiç aklımdan çıkmıyor. Ne kadar çok acı var hayatımızda.
Sevgili Gurbet’in şehadet haberini bir dizi ameliyattan sonra hastanede alıyorum. Kürt ihanetiyle gerçekleşen bir hava operasyonunda vücudunun paramparça olduğunu öğreniyorum. Paramparça oluyor hastanenin kan kokan, serum kokan odası. İstanbul’dan ayrılışını duymuş, ondan sonra haber alamamıştım. Klasik yöneticiliği Kürdistan koşullarına uyarlayarak mükemmel yürütebilen bir insanın savaşa gidişini anlamaya çalışmış ancak yapamamıştım. Şimdi anlıyorum, öldüğü için değil. En iyi olanı yaptığına inandığım için. Her taraftan kuşatılan bir insanın tercihini yine mücadele etmekten yana koyduğu için. “Bir entellektüel, gemisi battıktan sonra karada değil karayla birlikte yaşamayı öğrenendir” sözlerini en iyi şekilde yaşama geçiren sevgili Gurbet’in yaşam pratiğine saygım artıyor.
Gurbet’in yaşamı ve ölümü kendisine ait bir yaşam ve ölüm olmakla beraber Kürdistan ulusal savaşında bir miras biçimi de oluyor. Onun mirası alışkanlığa değil gerçekliğe ve rizikolara, otoritenin belirlediği statükoya değil, bu görkemli savaşta yeniliğe ve vicdana karşı duyarlı olmak anlamına geliyor. Sevgili Gurbet’i bunları başarabilen bir insan olduğu için ayrıca seviyorum. Ve onur dolu savaşımı önünde saygıyla eğiliyorum.
Not:Burhan Karadeniz’in yazısı “Gurtbetelli’nin Güncesi” kitabından alınmıştır.