Kalemi silah olan Heval’e…

Nubar OZANYAN yazdı —

  • Gözlerindeki ışıktan ve yüzündeki kırışıklıktan devrimci tarihinin bir hayli zorlukla ve emekle geçtiği görülüyor. Amed-Kurdistan’dan başlayan sohbetimiz Ermenistan-Yerevan’a oradan Rojava’ya kadar uzanıyor. 
  • Acısı ve derdi büyük bir ülke olan Kurdistan’ın özgürlük özlemine ve tutkusuna sarılmıştı. Bu ağır yükün altında büyük bir görev ve sorumluluk üstlenmişti. İçinde yaşattığı halkının acısını ve direngenliği yüzündeki tebessümde, gözlerindeki parıltıda hiç eksik etmemişti. 

İlk kez bir yoldaşın evinde karşılaşıyor ve tanışıyoruz. Yoldaşlık hukukunda fazla zamana ihtiyaç ve söze gerek yok. Başlıyoruz sohbete. Kısa süren bir konuşmanın içine birçok şey sığdırıyoruz. Yollarımızın kesiştiği o kadar çok yer ve anı olduğunu öğrendiğimde merak ve ilgim daha fazla artıyor bu bilge devrimci insana. Değerli basın emekçisi Seyid’e.

Gözlerindeki ışıktan ve yüzündeki kırışıklıktan devrimci tarihinin bir hayli zorlukla ve emekle geçtiği görülüyor. Amed-Kurdistan’dan başlayan sohbetimiz Ermenistan-Yerevan’a oradan Rojava’ya kadar uzanıyor. Yolculuğumuzda ne kadar kesişen ortak nokta ve anımız olduğunu görünce sohbetimiz uzuyor. Paylaşmamız, anlatmamız gereken çok şey olduğunu ikimiz de görüyoruz.   

Birikimli bir basın emekçisi ve değerli bir devrimcinin karşımda olması beni duygulandırmıştı. Unutamadığım sözleri aklıma geliyor: “Yasaklı kelimeler”. Bu kısacık cümlede ne söylemek ve ne anlatmak istediğini anlamaya çalışıyordum. Demek “yasaklı kelimeler” her dönem ve her yerde olabiliyordu.

Devrimci edebiyat, sanat ve basından bahsetti. Özgürlük için yazılmayan makalenin ve çekilmeyen fotoğrafın bir değerinin olmadığını belirtirken haklılığına anlam vermemek elde değildi. Derinleşen sohbette aynı özgürlük yolunun yolcuları olduğumuzu görüyordum. Farklı zaman dilimlerinde, farklı yollardan yürüsek bile hakikate nasıl ulaştığımızı görüyordum. Zorlu ve zahmetli yollardan yürüyenlerin düşünce ve duygularının benzeşmesinden daha doğal ne olabilir ki?

Ermeni halkının bireysel hikayelerini mutlaka yazmak gerektiğini, soykırımı yaşamış insanların çocuklarının ya da yaşlı bir Ermeni’nin hikayesinden yola çıkarak tarihe ve Hayastan’a kadar uzanmak gerektiğini öneriyordu. Bazen gerçek bir hikayenin birkaç makaleden daha etkili ve sarsıcı olduğunu anlatıyordu. Basmakalıp kavram ve anlatımlarla gerçeğin anlatılamayacağını belirtiyordu. Doğal, yaşanmış özgün hikayeler üzerinden de çok derin ve tarihsel gerçekliklerin anlatılabileceğini ifade ediyordu. Onunla yapılan kısacık röportajda, kendi anlatımında birkaç dakikalık söze nasıl koca bir hikayenin sıkıştırılabileceğini gördüm.    

Kendimizi sıkmadan her gün karşılaştığımız sayısız emekçi insanın uzun birer hikayesinin olduğunu bilerek yaklaşmak, dinlemek, anlamak ve yazmak gerektiğini belirtirken haklıydı. Devrimci basın anlayışına özgün bir bakış açısı sunuyordu. Doğallığı, yaratıcılığı kalıplara sıkıştırmamak gerektiğinden bahsediyordu. Kısacık bir gerilla sohbetinde ya da şehit cenazesinde konuşan bir ananın bir cümlesine bile ne kadar büyük bir yaşamın sığdırıldığını görmemiz gerektiğini belirtiyordu.

Dünyaya, yaşama, halka, mücadeleye ve değerlere nasıl baktığımız önemlidir. Nasıl bakıyor? Ne görüyor ve neler hissediyoruz? Neler hayal ediyoruz? Kurdistan’da, Karabağ’da gözlerimizin önünden geçenlerin sadece birer suret olmadığını görmek ve anlamak gerekir. Acı ve çaresiz gözlerin içine baktığımızda ne yapmamız ve nasıl yapmamız gerektiğini görmek anlamak gerekir. Kafileler halinde göç yollarına düşenlere nasıl bakıyoruz? Neler hissediyoruz? Neler görüyoruz? Neler yapmamız gerektiğini düşünüyoruz? Bazen sayfalarca sözün bir fotoğraf karesinden, bir görüntüden daha az değerli olduğunu görmek ve anlamak için kafayla yüreğin derinliğine sahip olmak gerekir. 

Seyid Heval’le kısa bir zamanda olsa birlikte aynı ortamı, aynı masayı ve sohbeti paylaşma şansını yaşadım. Konuşması boyunca hemen her konuda yardımcı olmak isteyen yaklaşımına, yoldaşlığa verdiği derin değeri gördüm.

Acısı ve derdi büyük bir ülke olan Kurdistan’ın özgürlük özlemine ve tutkusuna sarılmıştı. Bu ağır yükün altında büyük bir görev ve sorumluluk üstlenmişti. İçinde yaşattığı halkının acısını ve direngenliği yüzündeki tebessümde, gözlerindeki parıltıda hiç eksik etmemişti. Mezarda bile halka hizmeti esas alan yüce bir devrimciden başka türlü yaşam ve direniş elbette beklenemezdi.  

Özgürlüğünü halkın özgürlüğünde arayan, aradığı değerler için yaşamını feda eden, birkaç saniyeye koca bir ömrü sığdıran, içi yanan insanların sesi, sözü, eylemi olmayı ilke edinen Heval Seyid kalemi silah gibi ustaca kullandı. Sayısız hikayeyi geride bırakarak aramızdan ayrılan Heval Seyid’in anısı önünde saygıyla eğiliyoruz....

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.