Kayyımda ısrarın şifreleri

Hasan KILIÇ Haberleri —

  • 31 Mart yerel seçimleriyle birlikte iktidarın dilinde “yumuşama”, ana muhalefetin dilinde “normalleşme” olarak kavramsal ifadesini bulan süreçte, bazı yorumlar kayyım atanmama ihtimalinin güçlü olduğunu ifade ediyordu. Bu yorumlar Türkiye ve kayyım siyasetinin iki belirgin karakteristik özelliğini görmekten uzak bir konumdaydı.

Kürt kentlerine yönelik kayyım uygulamaları 3 Haziran 2024 tarihinde Hakkâri’ye kayyım atanmasıyla üçüncü aşamasına girdi. 31 Mart yerel seçimleriyle birlikte iktidarın dilinde “yumuşama”, ana muhalefetin dilinde “normalleşme” olarak kavramsal ifadesini bulan süreçte, bazı yorumlar kayyım atanmama ihtimalinin güçlü olduğunu ifade ediyordu. Bu yorumlar Türkiye ve kayyım siyasetinin iki belirgin karakteristik özelliğini görmekten uzak bir konumdaydı. Bunlardan ilki devlet-iktidar arasındaki dengenin siyasi koordinatlarını görmemeyle maluldü.

Devleti içerisine kümelenmiş sermaye-bürokrasi-siyaset üçgeninin içerisinde farklı “akıl”ların konsorsiyumu olarak görmek gerekir. İktidarın ise hem bu üçgenin içinde hem de siyasi sorumluluk ve seçim dolayısıyla sınanma ekseninde üçgenin dışında bulunan yapma-etme gücü olarak görülmesi gerekir. Dolayısıyla devlet ve iktidar dediğimizde bir ve aynı şeylerden bahsetmiyoruz. Ama birbiriyle tamamen ayrışan, sorumlulukları farklılaşan iki entiteden de bahsetmiyoruz. Karmaşık ilişkiler ağında yer alan, belirleyen ve belirlenen iki varlıktan söz ediyoruz. Kayyım atanmayacağına dair güçlü kanaat bildiren yaklaşım, kayyımlara devletin ve iktidarın kesişim kümesinin yüklediği anlamı görmezlikten geldi.

Belediye gaspından ötede: Kayyım

Birinci kayyım döneminden itibaren, kayyım atamalarını salt devletin zor aygıtlarının ve/ya iktidarın ele geçirerek rant ve güç dağıtım merkezleri haline getirerek kendisi açısından ereksel/işlevsel kıldığı bir belediye gaspı olarak okumak, eksik görmek ve belki de yamuk bakmaktır. Birinci kayyım dönemiyle birlikte devlet ve iktidarın kesişim kümesinde –ve dolayısıyla sorumluluğuyla- iki yönlü bir stratejik akıl işlemekteydi. Bu aklın ilk oku Kürt siyasetinin bölgede ürettiği hegemonyasını belediyelere el koymak suretiyle zayıflatmaktı. Çünkü Kürt hareketinin belediyecilik deneyimleri sadece yerel-idari hizmetler vermek değil, aynı zamanda toplumu siyasallaştırmak ve örgütlemek gibi iki temel açıya sahipti. Bu iki temel açı Kürt siyasetinin hegemonik hale gelmesini sağlıyordu. Dolayısıyla kayyımı var eden ilk stratejik akıl bu hegemonyayı zayıflatmaktı. Kayyım atamalarını gerçekleştiren stratejik aklın ikinci oku ise bir yönetim teknolojisinin üretilmesini arzuluyordu. Buna göre siyasi laboratuvar olarak Kürt kentlerinde, o kentin temel güç merkezini ele geçirerek kenti kuşatmak esas alınıyordu. Bu laboratuvardan çıkacak sonuçlara göre kayyım atamalarıyla “kuşatma politikası”nın daha geniş alanlara yayılması için bizatihi devlet-iktidar kesişiminde bir imkân olarak deneniyordu. Yani Kürt kentlerine atanan kayyımlarla kuşatılan gerçeklik, üniversitelere, şirketlere, sivil topluma doğru genişletilerek başka gerçekliklerin de kuşatılmasının zemini olarak örülüyordu. Dolayısıyla kayyım, belediyelere el koymayı aşan bir rejime dönüştü.

Kayyımı var eden zemin: Agonizma mı, antagonizma mı?

Kayyım atanmayacağına dair güçlü kanaat sahibi olan yaklaşımın, bir başka eksikliğe düştüğü nokta Türkiye’de siyasetin hangi düzlem ve sınırlarda gerçekleştiğiydi. 2015 yılından beri Türkiye’de siyaset biz-onlar ayrımını düşmanlık hukukuna göre kuran, gücü her şeyi belirleyen konuma yerleştiren bir antagonistik sınırda-zeminde gerçekleşiyor. 31 Mart seçimlerinde iktidar büyük bir hezimet yaşamış olsa da Türkiye’de siyasetin sınırı-zemini değişmedi. Hala iktidar temsilcileri tarafından “kırmızı çizgi” vurgularıyla düşman hukuku uygulanacak bir siyasal alanın tarifi yapılıyor. Ana muhalefet de (ki 31 Mart sonuçlarına göre birinci partidir) siyasetin zemini-sınırını antagonizmadan agonizmaya (biz-onlar siyaseti düşmanlığa değil, rekabete vurgu yapar) doğru bükecek hamleleri yapamadı.

Nihayetinde Türkiye’de Kürt siyasetinin hegemonik inşasına saygı duyan ve siyaseti düşmanlık hukukunun dışına çıkaran bir demokratik zemine ihtiyaç var. Bu zemin oluşmadıkça kayyım atama başta olmak üzere herhangi bir hukuksuzluk pratiğinin gerçekleşmesini papatya falına bağlamaya devam edeceğiz. Kuşkusuz bu demokratik zeminin oluşmasının en mümkün yolu, toplumsal ittifaklar ve birleşik mücadelenin güçlenerek etkisini her yere yaymasından geçer.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.