Kendinize kendi gözlerinizle bakın
Dosya Haberleri —
- Kadın sanatçıları küçük görüyor, beğenmiyor, cahil görüyor ve kadının o alanda var olmasına, kendini geliştirmesine izin vermiyorlar. Buna kamera önünde de kamera arkasında da bizzat şahit oldum. Alandaki kadın sayısı hem çok az hem de bu alanın yükü çok ağır. Yetmezmiş gibi erkekler bu yükü daha da ağırlaştırıyor.
Kadınların sinema alanında neler yaşadığını ve Kürt kadın sinemacıların nelerle karşılaştığını Kürt oyuncu Berri Shemdin ile konuştuk.
- Egemenler, ezilenleri hep karalar durur. Bizde de egemenler Kürt kadınları için çirkin, cahil ve bilgisiz der. Erkek sinemacılarımızın da bu kolonyalist algıyı filmlerinde aynen gösterdiğini söyleyebiliriz. Kürt kadına egemenin bakışıyla yaklaşıyorlar. Zihinleri tıpkı Türklerin zihnine dönüşmüş durumda ama bundan kendilerinin de haberi yok.
MİHEME PORGEBOL
Kadınların sinema alanında neler yaşadığı ve nelerle karşılaştığını sorduğumuz Kürt oyuncu Berri Shemdin, “Kameranın yönünü evimizin içine çevirelim, yani Kurdistan’a. Erkekler engelliyor! Evet en yurtseveri, en entelektüeli, en aydını bile kadınların herhangi bir alanda kendini geliştirmesini engelliyor. Biz Kürt kadınlar olarak ‘bize yol açın’ demiyoruz, ‘bize engel olmayın’ diyoruz” dedi.
Yaşadığımız çağda artık kimse kadın özgürlüğünün gerekliliğini reddedemiyor. Bu gereklilik bazen toplumsal bir ihtiyaç, bazen dünyadaki kadın mücadelesinin kazanımları, bazen de esaretin boyutlarını tanımlamak için dile getirilir. Her ne kadar kadın özgürlüğünün gerekliliği herkes tarafından kabul edilse bile, yine de kadın, her zaman esaret altında ve yaşamın her alanında olağan olmayan birçok engelle karşılaşabiliyor. Engelleniyorlar, baskılara maruz kalıyorlar; yargılayıcı bakışlar sürekli üzerlerinde. Nerede, hangi işle uğraşıyorsa uğraşsın bu durum değişmez. Gündelik hayatta, evde, dışarıda, okulda, iş yerlerinde, politikanın içinde ve akademide; toplumun genelinde bu durum aynı. Sanat alanında da bu böyledir. Hele ki sinema… Kadın-erkek eşitsizliğinin kendini en çok gösterdiği sanat dallarından biri diyebiliriz sinema için. Üstelik sinemacı hem kadın hem de ezilen bir halkın ferdiyse bu durumun yarattığı yük iki katına çıkıyor.
Biz de bu konuya ilişkin sorularımızı Kürt oyuncu Berri Shemdin’e sorduk. Shemdin’in kadınların sinema alanında neler yaşadığına, Kürt kadın sinemacıların nelerle karşılaştığına dair yanıtlarına kulak verdik.
Sinema alanında kadınların durumu nedir Berri?
Erkek egemen bu dünyada biz kadınların durumu elbette hiç iyi değil. Kürt kadın sinemacıların durumu ise diğer halkların sanatçılarından daha kötü. Düşün ki bu alanda dünyanın en prestijli ödülü Oscar’ken, ilk defa 2010 yılında, yani ilk ödülden 93 yıl sonra bir kadın yönetmen bu ödülü alabilmiştir. 93 yıl. Sözde Avrupa ve Amerika kadınların haklarını yasalarla koruyorlar. Güya ilericidirler, güya modernler ve bu çağın insanları olmakla bilinirler. Ne yazık ki başka meselelerde ne kadar ileride olurlarsa olsunlar sonuçta erkek egemen bir zihniyetleri var. Düşün, beyaz kadınlar da, bir diğer ifadeyle egemen toplumun kadınları bile sanat alanına giremiyor. Sözde sanatçılar hissiyat sahibidir, sözde tüm varlıklara karşı hassaslar ve bu düzeni dönüştürmek gibi bir dertleri var. Ataerki ikiyüzlüdür. Sanatçı da olsa, akademisyen de olsa, işçi de olsa zihniyet aynı zihniyet.
Peki ya Kürt kadınlar?
Bizim, yani Kürt kadınların sorunu yalnızca ataerkiyle ilgili değil. Bizim işgalcilerimiz de var. Ezilen toplumları da kıyaslarsak yine benzer sonuç. Diğerlerinin çoğunlukla işgalcileri tek bir devletken ve bu devlet ezdiği insanların ülkesinde değilken bizim 4 kolonyalistimiz var ve biz Kürtler bu 4 kolonyalistle birlikte yaşıyoruz. İşte tam bu noktada Kurdistan’ın durumunun başkalarının yöntemleriyle açıklanamayacağını görüyoruz. Kürt kadın sinemacıların durumunu da bu açıdan düşünmemiz gerekiyor.
Bu durumu örneklerle açabilir misin?
Buna örnek olarak Kürt sinemasının ilk filmi olan Zarê’ye bakabiliriz. Sene 1926. O yıllardaki Kurdistan’a baktığımızda durumu bir devletmiş gibi değerlendiremez, buna göre yorumlayamayız. Çünkü o Elegez’de çekilen o filmde kadınlar yer alıyordu ancak Kurdistan’da Şêx Saîd’in de katledildiği katliamlar yaşanıyordu. Kürt kadınlar öldürülüyor, sürgün ediliyorlardı. Bir başka örnek de Ghobadi’nin “Sarhoş Atlar Zamanı” filmidir. Biliyorsun, film kolber bir çocuğun hikayesini anlatır. Çocuklar sınırlarda kaçakçılık yapar. Kürt çocukları yoksuldur ve eziliyorlardır. Aynı dönemde Saddam, Güney Kurdistan’da Kürtlere karşı Enfal soykırımını uyguluyordu. Büyük bir savaş koptu ve tam da filmin çekildiği tarihte Güney Kurdistan statüsünü elde etti. Yani demek istediğim, Kürtlerin tarihsel ezilmişliği zamanlarını da parçalamıştır. Bu çok derin bir ezilmişlik. Bu yüzden de bu mesele üzerine spesifik bir şey söyleyemem. Konu uzun ama kısaca Kürt kadınlarının dünyadaki diğer kadınlarla farkından bahsedebilirim: Biz direnmeyi iyi biliriz. İyi ve güzel direniriz. Bizim direnişimiz hem Kurdistan işgalcilerine karşıdır hem de Kürt erkeklerinin ataerkil zihniyet yapısına karşıdır.
Gerek kamera önünde gerekse de arkasında Kürt kadınlar ne tür sorunlarla karşılaşıyor?
Şimdi kameranın yönünü evimizin içine çevirelim, yani Kurdistan’a. Erkekler engelliyor! Evet en yurtseveri, en entelektüeli, en aydını bile kadınların herhangi bir alanda kendini geliştirmesini engelliyor. Biz Kürt kadınlar olarak “bize yol açın” demiyoruz, “bize engel olmayın” diyoruz. Bugün ev içi işler, evin sorumluluğu, çocukların bakımı ve hatta bütün toplumun sorumluluğu da yine kadınların omzunda. Kadın, tüm bu olumsuzluklar arasında kendisi için bir imkan yaratıp sanat ve sinema alanına girse bile erkek onun tüm motivasyonunu kırıyor. Kadın sanatçıları küçük görüyor, beğenmiyor, cahil görüyor ve kadının o alanda var olmasına, kendini geliştirmesine izin vermiyor. Buna kamera önünde de kamera arkasında da bizzat şahit oldum. Alandaki kadın sayısı hem çok az hem de bu alanın yükü çok ağır. Yetmezmiş gibi erkekler bu yükü daha da ağırlaştırıyor. Oyunculuk alanı açısından bunu söyleyebilirim.
Peki sinema filmlerinde Kürt kadın nasıl görünüyor?
Dediğim gibi, Kurdistan başka ülkelere benzemez. Biliyorsun, fotoğraf, sinemada çok önemli bir unsurdur. Örneğin “Kürtler hangi renktir? Sarışın mı, siyah mı, mavi gözlü mü yoksa kara gözlü mü, burunları büyük mü yoksa küçük mü?” gibi soruların yanıtı fotoğraflarla aktarılır. Böyle bir çerçevede bir yönetmen herhangi bir Kürde “Sen hiç Kürde benzemiyorsun” diyebilir? Bir Kürt nasıl Kürde benzemez? Kürt kime benzer? Siyahlara mı?
Demek istediğim, Zira Kurdistan’da her tipolojide insan var. Sen bir Kürt kadını nasıl olur da bir tipolojiye sokarsın? Bunun da dışında; çoğunlukla kadınlardan beklenen tipoloji zaten egemenler tarafından belirlenmiştir. Mesele fiziki güzellik değil, mesele Kürt kadının zihinlerde yer ediş biçimidir. Bu konuda ağırıma yalnızca bir şey gidiyor. Bir Kürt fiziken nasıl Kürde benzemez? Yani, evet, bir kadın asimile olmuş olabilir, Avrupai bir hayat sürüyor olabilir fakat yine de o kadın yüzüyle, gözüyle, burnuyla ve bütün fiziğiyle hayatın içinde bir Kürt olarak devinir. Sonra bir Kürt erkek kalkıp sana “Kürde benzemiyorsun” diyor. Bana göre bundan büyük hakaret yoktur. Bu self-oryantalizmdir ve böyle bir algıyla bağımsız bir sanat üretilemez.
Bütün bu sorun ve sebepleri bir kenara bırakıp soralım: Eğer kadınlar sanat ve sinema alanında daha etkin ve sayıca da mevcuttan daha çok olabilselerdi nasıl bir değişim olurdu?
Kendi tecrübelerimden yola çıkarak yanıtlayabilirim bu soruyu. Gerçekten de kadınlar sanat alanına girdiğinde her şey değişiyor. Erkek yönetmenlerle de kadın yönetmenlerle de çalıştım. Kadınlar çok daha sabırlıdır. Kadın oyuncunun ne düşündüğünü hemen anlayabiliyorlar. Oyuncularla konuşup dert ve beklentilerini anlatabiliyorlar. Erkekler öyle değil. Nedendir bilmem ama erkek yönetmenler ‘gizemli’ takılıyorlar. Tiyatroda da sinemada da erkek yönetmen fikirlerini paylaşmaya gerek görmüyor. Onları tartıştırmıyor veya eleştiriye kapatıyor. Çünkü kafalarındakini anlatsalar bile kadınların bunu anlamayacağını düşünüyorlar. Şu ana dek bir sanatçı ve bir oyuncu olarak ben böyle bir şey yaşamadım. Erkek yönetmenlerden böyle şeyler görmedim. Belki benden korkuyorlardır veya beni de kendileri gibi konuya hâkim sanıyorlardır veya belki de bunu bana lütfediyorlardır. (Gülüyor.) Ama çok sefer erkek yönetmenlerin kadın oyuncularla diyaloglarında buna şahit oldum. Talimat verir gibi “şunu yap, şöyle yap” şeklinde diyalog kuruyorlar. Sette de arkadaş çevresinde de, sıradan bir sohbette de bunu yapıyorlar: “mansplaining”
Bu sorunların çözümü ve erkek egemenlikten kurtuluşun yolları üzerine neler söyleyebilirsin?
Erkeklerin teşhir edildiği binlerce konu var. Bunların en iyi ve etkilisi de Kürt Kadın Hareketi tarafından yapıldı. Jineoloji perspektifi bize bir yol sunuyor. O yol bize “kendinize kendi gözlerinizle bakın” diyor. Başkasının gözüyle değil. Çünkü beyaz feminizm bize yetmiyor. Çok kıymetli analiz ve değerlendirmeleri de var ama Kürt kadınlar ve Kurdistan özelinde eksik kalıyorlar. Kürt kadın ve erkek sanatçılar da kendilerine kendi gözleriyle bakabilirlerse hem bir arada barış ve huzur içerisinde yaşarız hem de kendimiz ve Kurdistan için özgürlüğe biraz daha yaklaşabiliriz.