Kuday hücrelerine kadar direniyor

Dosya Haberleri —

Abdulkadir Kuday

Abdulkadir Kuday

  • Tekirdağ Cezaevi'nde bir spor etkinliğinde sağ ayağım kırıldı, hastanede bel fıtığı teşhisi ile ameliyat edildim. Bu ameliyattan sonra her iki ayağım tutmaz oldu ve sağlık durumum daha da kötüleşti. Bunun sonucunda kısmi felç geçirdim. Tekrar götürüldüğüm hastanede bel fıtığı olmadığı, teşhisin ve ameliyatın yanlış olduğu, ALS hastası olduğum ortaya çıktı.
  • Ben büyük oranda yatağa bağımlı, ALS hastasıyım. Serdal arkadaş tekerlekli sandalyeye bağımlı, belden aşağısı felçlidir. Ergin arkadaşın iki kolu kesik, kronik akciğer hastasıdır. Üçümüz doğru yoldaşlık temelinde güçlü bir dayanışmayla zorluklarımızı azaltabiliyoruz. Dışarıda direnen yoldaşlarımız, halkımız ve dostlarımız moral kaynaklarımızdır.
  • Haksızlık onurlu bir insanın asla tahammül edemeyeceği bir şeydir. Bana yapılan haksızlık beni ailemden, dostlarımdan etti; toprağımdan, halkımdan ayrı düşürdü; işimi, aşımı elimden aldı; beni zindana koydurdu; etimi, kemiğimi eriterek canımdan da etmek üzere… Sizin aracılığınızla hala insan olarak kalmayı başarabilmiş herkesi mücadele etmeye çağırıyorum.

GÜLCAN DERELİ

Hasta tutsak dosyamızın son bölümünde Abdulkadir Kuday'a yer vereceğiz. Ama önce Kuday neden cezaevinde onu hatırlayalım birlikte. 6-8 Ekim olaylarında Mardin Kızıltepe'de Kerem Karaaslan adlı yurttaş polis kurşunu ile öldürülür. Binlerce kişi gibi Kuday da Karaaslan'ın taziyesine katılır. Taziyenin olduğu esnada kentte olaylar da sürmektedir. Bu sırada Fehad İbrahim Elduveric ve Abdullah Muhammet Latif iki DAİŞ’li öldürülür. Kuday bu olayın olduğu esnada taziyededir. Telefon sinyalleri Kuday'ın olayın yaşandığı yerden uzakta taziyede olduğunu kanıtlamaktadır. Görüntüler Kuday'ın taziyede olduğunu göstermektedir. Taziyeye katılan onlarca kişi ve taziye sahibi Kuday'ın olay esnasında taziyede olduğuna şahittir. Tüm bu delillere rağmen tıpkı Mazlum İçli gibi 3 kez ağırlaştırılmış müebbete mahkum edilir. İşte Kürt olmaktan başka hiçbir suçu olmayan Kuday bu yüzden içeridedir. Sadece bu da değil. Sağlıklı girdiği cezaevinde bedeni eriyor. Kuday cezaevinde iken yanlış ameliyat edilir. Tedavisi yapılmaz. Şimdi tekerlekli sandalyede 40 kiloya kadar düşmüş. Kemiği, eti eriyor. Durumu kritik. Biz de sözü Abdulkadir Kuday'a bırakıyoruz... 

'Tutunduğumuz dalları kırmaya çalışıyorlar'

"Öncelikle size ve şahsınızda tüm özgür basın emekçilerine selam ve sevgilerimi yolluyor, başarılar diliyoruz…

Dışarıda da zor sürecin olduğunu biliyorum. İmkanlarım ölçüsünde yaşanan gelişmeleri takip etmeye çalışıyorum. Dışarıda olan hukuksuzlukları, adaletsizlikler ve baskılar daha yüksek dozda zindanlarda da uygulanıyor. Özellikle politik tutsaklara yönelik tecrit, hak gaspları psikolojik yönelimler artırılmıştır. Fiziki koşulların olabildiğince ağırlaştırılmasının yanı sıra gazetelere, kitaplara, dergileri ve sağlığa erişimde de birçok engellemeyle karşılaşıyoruz. İçeride temel dayanağımız olan dayanışmamızı da engellemeye çalışıyorlar. Aynı tutumu bizimle dayanışmak isteyen dışarıdakilere yönelik de sergiliyorlar. Bu uygulamalar politik tutsaklara karşı sistematik bir hal almış durumda. Böyle ağır tecrit ve izolasyon koşullarında hasta tutsakların daha fazla olumsuz etkilendiklerini her gün yaşayarak görüyor, biliyorum. Zira; temel haklara, insani ihtiyaçlara zamanında ve yeterince ulaşamamamız bizleri birçok bakımdan güç durumlara düşürmektedir. Tamamen keyfi bir tutumla karşı karşıyayız. Tutunmaya çalıştığımız dalları hoyratça kesip, bizi karanlık bir boşluğa düşürmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar…

 

Abdulkadir Kuday ve Serdal Yıldırım, aileleriyle birlikte...

 

45 dakikalık ziyaret!

"Durumun daha iyi anlaşılması için yaşamış olduğum ve tanıklık ettiğim birkaç örnek vermek istiyorum. İlk tutuklandığımda Mardin Kapalı Cezaevi'ne konuldum. Aradan çok zaman geçmedi ki, nedensiz yere Tekirdağ F Tipi Cezaevi'ne sürgün edildim. Ailem ve ben bu sürgünle birlikte bir kez daha mağdur edilmiş olduk. Eşim, çocuklarım, annem ve kardeşlerim toplamda 45 dakikalık ziyaretime gelebilmek için yollarda harap oluyorlardı. Bulunduğum şehirde (Tekirdağ'da) tanıdıklarımız olmadığı için ailem görüşten sonra hiç dinlenmeden tekrar yollara düşüyordu. Bildiğiniz gibi biz Kürtler ekonomik bakımdan varsıl değiliz; bu durum benim ve ailem için hem bir eziyete hem de ekonomik sömürüye dönüştü. Tekirdağ'da hastane sevklerim ve zorunlu ihtiyaçlarımın karşılanması için arkadaşlarım, ailem ve demokratik sivil toplum kuruluşları çok yoğun uğraşlar vermek zorunda kalıyorlardı.

'2 ay tek başıma tutuldum'

"ÖHD'li avukatlarla birlikte, onca insanın emeği tamamen keyfi tutumlarla çoğu zaman heba ediliyor, taleplerimiz de reddediliyordu. Tekirdağ'da sağlığımın kötüleşmesi üzerine sözde tedavi ve bakım için şu anda tutulduğu Metris R Tipi Cezaevi'ne getirildim. Burada daha ilk gün karşılaştığım durumlardan anladım ki Tekirdağ'da yaşadığım zorluklardan daha fazlasını yaşayacağım. Çok geçmeden düşüncelerimde haklı çıktığımı gördüm. Buraya girişte 'daha sonra vereceğiz' denilerek kitaplarımı ve eşyalarımı vermediler. Burada arkadaşlarım olduğu halde beni ayrı bir koğuşa aldılar ve iki ay boyunca tek başıma tutuldum. O zaman Ergin ve Serdal arkadaşı farklı bir blokta, Mahmut arkadaşı da farklı bir blokta tutuyorlardı. Beni de Mahmut arkadaşın tutulduğu bloğun üstünde olan bir koğuşa aldılar. Beni üst koğuşa almalarının nedeni Mahmut arkadaşla aynı saatte havalandırmaya çıkmamızı engellemekti, zaten Ergin ve Serdal arkadaşları görme imkanım hiç yoktu yani sözde tedavi ve bakım için getirilmiş olduğum bu cezaevinde tam bir tecritle karşılaştım…

 

Abdulkadir Kuday ve annesi

 

'Gördüğüm manzarayı anlatamam'

"ÖHD'li avukatlar bu tecridi sonlandırmak için daha ben buraya gelmeden birçok girişimde bulunmuşlardı ama tüm çabalar sonuçsuz bırakılmıştı. İki ay sonra Mahmut arkadaşın koğuşuna alındığımda korkunç bir manzarayla karşılaştım; Mahmut arkadaş bütünüyle yatağa bağımlı, ağır yaralı bir haldeydi. Çenesinden giren kuşun dişlerini, damağını bütünüyle parçalayıp beynine saplandığı için konuşamıyor, hareket edemiyordu. Öz bakımı yapılmamış, koğuşu bir kez bile yıkanmamıştı. Gördüğüm bu manzarayı anlatabilmek çok zor. Ben bu durumu gördüğümde nasıl bir zihniyetle karşı karşıya olduğumu çok yakıcı bir şekilde kavramıştım. Ben o zamanlar koltuk değneği ile hareket edebiliyor, temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyordum. Güçlü bir dayanışmayla o korkunç durumu biraz toparlayabildik. Mahmut arkadaş yaptığı egzersizlerle kitlenen bazı eklemlerini açabildi ama bir tarafı felçli olduğu için ve çenesi parçalandığından hâlâ rahat hareket edemiyor ve konuşamıyordu…

Mahmut arkadaş...

"Ergin ve Serdal arkadaşların kaldığı bloğa geçmek istiyorduk. Bunun için dilekçeler yazıyor, sözlü taleplerde bulunuyorduk ama kabul etmiyorlardı. En son idare Mahmut arkadaşa aynen şöyle diyor, 'sizi arkadaşlarınızın bulunduğu bloğa asla göndermeyeceğiz ama eğer tedaviyi reddedersen seni arkadaşlarının bulunduğu bir cezaevine yollarız.' Bunun üzerine Mahmut arkadaş tedaviyi reddettiğini belirten bir dilekçe yazarak buradan gitmek zorunda bırakıldı… Bu arada 'sonra vereceğiz' dedikleri eşyalarımı 7 ay sonra verdiler; kitapları ise 'Aram Yayınları' olduğu gerekçesiyle vermediler… Ailemden ve arkadaşlarımdan gelen mektup ve kolilerin bir kısmını alamıyorduk. Bu konuda şimdilerde belli bir iyileşme olsa da geçmişte bu haklarımız büyük oranda gasp edilmişti. Hala mektuplarda sorunlar yaşıyoruz.

 

Abdulkadir Kuday ve kızı Berfin

 

Uydurma prosedür!

"Dışarıda yaşanan gelişmeleri takip etmek için muhalif gazetelerden yalnızca BirGün gazetesine ulaşabiliyoruz. Dergiler verilmiyor, idarenin verdiği TV kanalları içerisinde tek bir muhalif kanal bile yok. Havalandırma saatlerimiz sabah 1, öğleden sonra da 3 saat olmak üzere toplam 4 saattir. Kışın ise 3 saat havalandırmaya çıkabiliyoruz. Görüşlerimiz bir açık, bir kapalı olmak üzere ayda iki kezdir. Telefon hakkım da 15 günde bir defadır. Açık ve kapalı görüşlerimi tek kişiyle yapabiliyorum. Örneğin geçen açık görüşme iki kardeşim geldi, ben her biriyle ayrı ayrı 20 dakika görüşebildim. Buna 'ağırlaştırılmış müebbet prosedürü' diyorlar.

'Çok güçlü maneviyata sahibiz'

"Ben büyük oranda yatağa bağımlı, ALS hastasıyım. Serdal arkadaş tekerlekli sandalyeye bağımlı, belden aşağısı felçlidir. Ergin arkadaşın iki kolu kesik, kronik akciğer hastasıdır. Bu durumda zindanda olmanın beraberinde getirdiği zorluklar tahmin edilebilir. Yine de üçümüzün bir arada olması temel dayanağımız. Üçümüz doğru yoldaşlık temelinde güçlü bir dayanışmayla zorluklarımızı azaltabiliyoruz. Dışarıda direnen yoldaşlarımız, halkımız ve dostlarımız moral kaynaklarımızdır. Zaten zindanlarda direnen yoldaşlarımız hep yanı başımızdalar. Haklıyız, çok güçlü manevi değerlere sahibiz ve bunlardan aldığımız güçle ayaktayız.

 

Abdulkadir Kuday ve kardeşi Songül

 

'Bedenim işlevini yitirdi'

"Tekirdağ Cezaevi'nde arkadaşlarla katıldığım bir spor etkinliğinde sağ ayağım kırıldı, bunun üzerine kaldırıldığım hastanede tedavi altına alındım. Fakat sırtımda ve bütün bedenimde gittikçe artan ağrılarım oldu. Bunun üzerine tekrar götürüldüğüm hastanede bel fıtığı teşhisi ile ameliyat edildim. Bu ameliyattan sonra her iki ayağım da tutmaz oldu ve sağlık durumum daha da kötüleşti. Bunun sonucunda kısmi felç geçirdim. Tekrar götürüldüğüm hastanede bel fıtığı olmadığı, dolayısıyla konulan teşhisin ve ameliyatın yanlış olduğu, asıl hastalığımın ALS olduğu belirtildi. ALS denilen bu hastalık hızla ilerleyen, iyi bir tedavi ve bakımla yavaşlatılmaz ise bütün bedeni eritip iç organlara sıçrayarak ölümle sonuçlanıyor. Şu anda kaslarım büyük oranda erimiş, ayaklarım tamamen tutmaz, kollarımı da çok az hareket edebildiğim bir aşamadayım. Bu hastalık son evreye ulaştığında akciğer, kalp ve mesaneye de sirayet etmiş. Bu nedenle yakın zamanda anjiyo edildim, solunum cihazına bağlandım ve mesane ilaçları kullanmaktayım. Son zamanlarda nörolojik sorunlar da yaşamaya başladım. Şu anda tekerlekli sandalyeye bağımlı yaşıyor ve büyük oranda bedensel işlevlerini yitirmiş bulunmaktayım."

 

* * *

Serdal'ın durumu ağırlaştı...

"Serdal arkadaşın geçirdiği bir enfeksiyon nedeniyle sağlık durumuna ben değinmek istiyorum. Bir kaza sebebiyle çok ağır yaralandı. Bu kazada omuriliği kırıldı, beyin ve akciğer kanaması geçirdi. Kazadan sonra ilk Mardin Devlet Hastanesi'ne, oradan acil bir şekilde Urfa Harran Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. Bir ay yoğun bakımda kaldıktan sonra bir dizi ameliyat geçirerek yaklaşık dört ay bu hastanelerde yatılı olarak tedavi edilip durumunun düzelmemesi üzerine Ankara İbni-Sina Hastanesi'ne sevk edildi. Burada ağır bir omurilik ameliyatı yapılarak, boyun bölgesinden kalça kemiğine kadar uzanan omuriliğini desteklemek için platinler takıldı. Ankara'da hem İbn-i Sina Hastanesi'nde hem de Ankara Fizik Araştırma ve Rehabilitasyon Hastaneleri'nde yatılı olarak bir yıl tedavi edildi. Sonrasında gidiş gelişleri de sayarsak geçirmiş olduğu kazadan sonra yaşamının önemli bir kısmını hastanede geçirmek zorunda kaldı.

'Nefes almakta güçlük çekiyor'

"Dışarıda tedavisi devam ederken bir ifade nedeniyle tutuklandı. Hiçbir somut delile dayanmayan ipe sapa gelmez gerekçelerle 9 yıl hapis cezası verildi. Yaklaşık 6 yıldır cezaevinde tutuluyor. Şu an sırtındaki bir platin kırık, kemik erimesi ve mide rahatsızlığı bulunmaktadır. Bir de sondasını hijyenik ortamda kullanmadığı için sık sık ağır enfeksiyonlar geçiriyor. Kırılmış platini çok riskli bir bölgede olduğu için, ameliyatına şu ana kadar gitmiş olduğu hiçbir doktor yanaşmamaktadır. Kimi doktorlar bu ameliyatın bitkisel yaşamla sonuçlanacağını belirterek, ilk ameliyatını yapan doktorun bu operasyonu gerçekleştirmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Kimi doktorlar da cezaevi koşullarında bu ameliyatın olamayacağını belirtiyorlar. Kırılan bu platin omuriliğini düz tutmadığından sırtı kamburlaşmış ve gittikçe eğiliyor. Bu eğim akciğerlere olan baskıyı arttırarak nefes alıp vermesini güçleştiriyor ve yoğun ağrılara yol açıyor."

 

* * * 

Abdulkadir Kuday ve kardeşi Daham

Kürt'sen potansiyel suçlusun

"Aslına bakarsanız bu ülkede bilinçli bir Kürt, muhalif ve sistem karşıtıysanız potansiyel suçlusunuzdur. Bizim için ülkede adaletin hiçbir zaman yerini bulmadığını aklı ve vicdanı olan herkes biliyordur, bu durumu çok açık bir biçimde yaşayıp, gören biriyim. Kobanê olayları çok iyi incelenmesi gereken tarihe geçecek önemli bir kırılma noktasıdır. Bir tarafında Ortaçağ zihniyetini temsil eden, halklara, kadınlara, doğaya düşman, barbarlıkta sınır tanımayan DAİŞ faşizmi ve destekçileri olan mutlak bir karanlık, diğer tarafında ise büyük bedellerle kazanılmış insanlık değerlerini, halkların demokratik, özgür ve eşit birlikliğine inanan, bu korumaya, ilerletmeye çalışan, aydınlığı temsil eden Kürtler, kadınlar, sosyalistler, devrimciler ve dost halklar vardı. Hiç kuşkusuz bu aydınlık ve karanlığın savaşımıydı. Ve ben de HDP üyesi olarak bu direnişte aydınlığı temsil eden tarafın yanında durdum.

'Yalan ifadeyle müebbet'

"20 yıllık bir esnaf ve dört çocuk babası biri olarak bu tarafta sunduğum destek, söylediğim sözler ve bütün yüreğimle DAİŞ çetelerinin katlettiği insanları hissetmenin ötesine geçmedi. Hiç kimseye herhangi bir fiziksel zarar vermedim. Bütün suçum DAİŞ ve zihniyetinin karşısında olmaktı. Yoksa dosyada geçen olayın olduğu saatte abim ve kuzenlerimle birlikte değerli bir aile dostumuzun taziyesindeydik. Taziyenin sahibi bizzat mahkemeye gelerek bunu ifade etti, ayrıca baz kayıtları da ve onlarca şahit de olayın yaşandığı o gün taziyede olduğumu doğruluyorlar. Anlayacağınız benim bu olayda tutuklamamı gerektirecek hiçbir delil söz konusu değil. Tek dayanakları ne olduğu belli olmayan birinin ifadeleridir. Bu kişi ifadesinde yalnızca 'ben Abdulkadir Kuday’ı mezarlık yakınında arabada gördüm' diyor. Beni bu olayla bağlantılandıran tek delil bu cümledir. İşin ilginç yanı bilirkişi tutmuş olduğu raporda benim üzerime bu ifadeyi veren kişinin 'kendini suçtan kurtarma saiki ile hareket ettiği düşünülmektedir' demiş. Bu söz konusu kişi bir duruşmada 'polisler sorguya eşimi, annemi ve babamı getirerek eğer Abdulkadir Kuday ismini söylemezsen ailene zarar veririz tehditlerinde bulundular, ben de bu nedenle böyle bir ifade vermek zorunda kaldım' diye belirtmiştir. Biz de mahkeme heyetinden o kişinin ailesinin sorguya getirilip, getirilmediğini netleştirmek için kamera kayıtlarının alınmasını talep ettik ama mahkeme heyeti reddetti.

'Mücadeleye çağırıyorum'

"Çok fazla detaya girip sizi yormak istemiyorum ama skandallarla dolu, komplo ve manipülasyonlarla hazırlanmış bu dosyaya dayanarak bana böylesine ağır bir ceza reva görenler, bugün olmasa bile yakın zamanda insanlık vicdanında mahkum edileceklerdir. Haksızlık onurlu bir insanın asla tahammül edemeyeceği bir şeydir. Bana yapılan bu haksızlık beni ailemden, dostlarımdan etti; toprağımdan, halkımdan ayrı düşürdü; işimi, aşımı elimden aldı; beni zindana koydurdu; etimi, kemiğimi eriterek canımdan da etmek üzere… Sizin aracılığınızla hala insan olarak kalmayı başarabilmiş herkese haksızlığa karşı seslerini yükseltmeye, bir araya gelmeye ve bunun için mücadele etmeye çağırıyorum." BİTTİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.