Kaybedecek ikinci bir yüzyılımız yok

Dosya Haberleri —

Gülistan Koçyiğit

Gülistan Koçyiğit

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ile İmralı görüşmesi, Rojava'ya yönelik saldırıları ve barış sorununu konuştuk: 

  • Aile ve avukatlar da bu görüşmelerden bağımsız muhakkak Sayın Öcalan’la görüşmeler yapmalıdır. Görüşmeler sistematik olmalı. Ancak öyle olursa bir sürece ya da diyaloğa çevrilebilir. Aksi taktirde tecridin devam ettiği anlamına gelir. Kürt sorunun demokratik çözümüne dair AKP’nin bir bakış açısının olmadığını anlarız. 
  • Türkiye’nin yaşadığı çoklu krizleri, Kürt sorunu ve tecritten bağımsız asla ele alamayız. Türkiye, Kürt sorununu demokratik, barışçıl yöntemlerle çözmek yerine güvenlikçi politikalarla çözmeye çalışıyor. Güvenlikçi akıl İmralı’da tecridi derinleştiriyor. Bu akıl, Sayın Öcalan’ın Kürt halkına, Türkiye halklarına Ortadoğu halklarına barış mesajlarını topluma ulaşmasını engelliyor.
  • Ülkedeki bir asgari ücretlinin bu yoklukta neden 22 bin TL aldığının sorusunun cevabı Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür. Bu ülkenin kaynakları asgari ücretliye, emekliye gitmiyor. Çiftçiye mazot, hayvancılıkla uğraşana buzağı desteği olarak gitmiyor. Peki kaynaklar nereye gidiyor? İHA’ya, SİHA’ya, tanka, topa, savaşa gidiyor. Neden? Çünkü çözümsüzlük aklı hakim.
  • Dünyaya, uluslararası ve koalisyon güçlerine bakıyoruz, hiç kimse Kürtleri tehdit olarak algılamıyor. Bir tek Türkiye’nin böyle bir algıya sahip olması manidar değil midir? Bu asla çözüme yönelik bir yaklaşım değildir. Oraya yapılan her saldırının bize yapıldığı iyi bilinmelidir. Siz ha Kobanê’ye saldırmışsınız ha Nusaybin’e saldırmışsınız.

SELİM SONTAY

Yeni bir yıla girerken siyaset gündemi ısınmış durumda. Bir yanda Kuzey-Doğu Suriye'ye yönelik artan saldırıların yükselttiği tansiyon, diğer yanda İmralı'da Abdullah Öcalan ile DEM Parti heyetinin yaptığı görüşme. Kürt sorunu birçok boyutu ile Ortadoğu'da kilit önemini arttırırken, bunun Türkiye'ye yansımaları da tartışılıyor. DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, DEM Parti'nin son İmralı ziyaretini, BAAS rejimi sonrası Rojava'nın durumunu, Kürt ulusal birliğini, ekonomide krizin derinliğini gösteren asgari ücretin yarattığı tepkiyi ve önümüzdeki yıla yansımalarını konuştuk...

Adalet Bakanlığı, İmralı’ya gidecek heyet için uzun bir süre sonra olumlu dönüş yaptı. Ardından da DEM Parti milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la görüşmek 28 Aralık’ta İmralı’ya gitti. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Genel olarak heyetin gidişine dair negatif bir tutum yoktu. Uzun bir zamandır ha bugün ha yarın denilerek, süreç uzatıldı. Adalet Bakanlığı’ndan Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’a İmralı’ya gidecekleri bildirildi. Bu görüşme özellikle hem süreç açısından hem de tabii ki Sayın Öcalan’ın söyleyecekleri açısından çok önemli bir görüşmedir. Sayın Öcalan’ın söyleyecekleri, kamuoyuna vereceği mesajları beklediğimizi ifade etmek isterim.

Milyonlarca insan Sayın Öcalan’dan haber, mesaj bekliyor. Sayın Öcalan ile yapılacak her görüşmede kamuoyu ve halk büyük bir merakla onun ne söylediğini duymak istiyor. Heyetin İmralı’ya gitmesi tüm kesimlerce olumlu karşılanıyor. Hem Suriye’deki hem de bölgedeki gelişmelere bu görüşmede bazı yanıtların verileceğini, değerlendirmelerin yapılacağını düşünüyoruz. Ömer Öcalan’ın ziyaretinde bu noktalarda kamuoyuna yansıyan bir şey olmadı. Bu görüşmede güncel siyasi konularda değerlendirmelerin yapılacağını ve konuşulacağını umuyoruz. Sayın Öcalan değerlendirmeler yapacaktır. Biz de merakla Sayın Öcalan’ın ne diyeceğini bekliyoruz.

 

 

Ömer Öcalan görüşmesinden uzun bir süre sonra tekrar bir görüşme sağlandı. Bundan sonra heyetlerin görüşmeleri sistematik olacak mı?

Yüz yıllık Kürt sorunu, 40 yıllık çatışmalı bir sorundan bahsediyoruz. İktidarın bu sorunun çözümüne dair bir samimiyeti varsa bu görüşmelerin sistematik olması gerekiyor. Görüşmeler, heyetler genişletilmelidir. Sayın Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının oluşturulması gerekiyor ki bu görüşmeler devam etsin. Bir defa görüşülecek sonra görüşme olmayacak diye bir şey olamaz. Böyle bir yaklaşım yanlış ve yanılgılıdır. Hiçbir zaman öyle bir bakış açımız olmadı. Heyetin sürekli gitmesi lazım. Diyalog süreci başlamalı. Aile ve avukatlar da bu görüşmelerden bağımsız muhakkak Sayın Öcalan’la görüşmeler yapmalıdır. Bu koşulların sağlanması gerekiyor. Heyetimiz bir kez gitti ve devamı getirilmezse sınırlı kalacak. Görüşmeler sistematik olmalı. Ancak öyle olursa bir sürece ya da diyaloğa çevrilebilir. Aksi taktirde tecridin devam ettiği anlamına gelir. Kürt sorununun demokratik çözümüne dair AKP’nin bir bakış açısının olmadığını anlarız. Bunu açık bir şekilde belirtmek isterim.

2024’ün sonu 2025’in arifesinde heyet İmralı’ya gitti. Size göre bu görüşme ne gibi mesajlar taşıyor?

2025’in Kürt sorununun demokratik çözümüne vesile olmasını diliyorum. Gerçek anlamda acılara dolmuş bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bu çözümsüzlük siyasetinin Türkiye halklarına, Kürt halkına ve bölge halklarına kaybettirdiğini acı deneyimlerle yaşıyoruz. Birebir muhatap olarak da yaşıyoruz. Halkımıza en büyük yeni yıl hediyesi barış için emek harcamaktır ve barışın yolunu açmaktır. Bu anlamıyla 2025’in barışa, eşitliğe ve özgürlüğe, Kürt sorununun demokratik çözümüne vesile olmasını diliyorum. Bu yolun açılmasını can-ı gönülden istiyorum. Biz de bu konuda elimizden gelen tüm emeği verdik ve vermeye devam edeceğiz. Asıl 2025’in mesajı İmralı’dan Sayın Öcalan’dan gelecek. Hepimiz gelecek mesajı dört gözle bekliyoruz. Öcalan’ın mesajı elbette 2024’ün sonuna ve 2025’e damga vuracaktır diye düşünüyorum. Bu mesaj hep olduğu gibi Sayın Öcalan’ın çözüme, barışa dair durduğu yeri anlatacaktır. Bu anlamıyla merakla İmralı’dan gelecek mesajı bekliyoruz.

 

 

AKP iktidarının yıllardır yürüttüğü tecrit politikasının Türkiye ve bölge açısından sonuçları neler oluyor?

Tecrit politikası, Kürt sorununun çözümsüzlüğünü dayatıyor, sorunu derinleştiriyor. Türkiye’de yaşadığımız birçok sorunun temel nedeni tecrittir. Kürt sorununun devam etmesinin en önemli nedeni Sayın Öcalan’a uygulanan tecrittir. İmralı’da barış aklının tecrit edildiğini net bir şekilde görmemiz gerekiyor. Türkiye’nin yaşadığı çoklu krizleri, Kürt sorunu ve tecritten bağımsız asla ele alamayız. Türkiye, Kürt sorununu demokratik, barışçıl yöntemlerle çözmek yerine güvenlikçi politikalarla çözmeye çalışıyor. Güvenlikçi akıl İmralı’da tecridi derinleştiriyor. Bu akıl, Sayın Öcalan’ın Kürt halkına, Türkiye halklarına, Ortadoğu halklarına barış mesajlarının ulaşmasını engelliyor.

Ülkedeki bir asgari ücretlinin bu yoklukta neden 22 bin TL aldığının sorusunun cevabı Kürt sorunun çözümsüzlüğüdür. Bu ülkenin kaynakları asgari ücretliye, emekliye gitmiyor. Çiftçiye mazot, hayvancılıkla uğraşana buzağı desteği olarak gitmiyor. Peki kaynaklar nereye gidiyor? İHA’ya, SİHA’ya, tanka, topa, savaşa gidiyor. Neden? Çünkü çözümsüzlük aklı hakim. Toplumsal alanı, muhalefeti, demokratik mücadele hattını baskılıyor. Yasaları, anayasayı yok sayıyor.

Kürt sorunun çözümsüzlüğüne karşı sizce çözüm nedir?

Çözüm aklını, dilini hakim kılmak gerekiyor. Bunun yolunu ve yöntemini bulmak gerekiyor. Yolu ve yöntemi de mümkündür. Türkiye’nin bu konuda çok önemli deneyimleri var. 2013-2015 yılları Türkiye açısından önemli bir dönemdi. Bütün bunlara dönüp bakmak ve dersler çıkarmak gerekiyor.

Peki bunun ilk adımı nedir? İmralı Adası’na gitmektir. Bugün gerçek anlamda Türkiye’yi geleceğe taşıyacak, tüm bu sancılı coğrafyada gerçek anlamda eşit ve özgür bir noktaya taşıyacak şey Kürt sorununun demokratik çözümüdür. Bunun muhatabı da İmralı’dadır. Çözüm anahtarının Sayın Öcalan’ın elinde olduğunu görmeliler. Bunu görmeden, bu realiteyi kabul etmeden, bu realiteye uygun davranmadan ve bunun gerekliliklerini yerine getirmeden yol almak mümkün değildir. Ancak ve ancak konuşuruz, yorum yaparız ama günün sonunda havanda su dövmüş oluruz. Yol alamayız ve çözümü geliştiremeyiz.

 

 

Türkiye’nin Suriye ve Kuzey Doğu Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yürütülen politika sonuç alıcı mı?

Türkiye’nin Suriye politikası doğru bir politika değil, sonuç alıcı bir politika olmasını beklemek zor. Suriye iç savaştan sonra şimdi demokrasisini, özgürlüğünü arıyor. Burada Türkiye’nin rolü çok önemli ve kritiktir. Türkiye’nin Suriye’yle 700 km’den fazla kara sınırı var. Kültürel, siyasi, sosyal bağı olan bir ülkedir. Türkiye, çözüm, barış, demokrasiden yana durup, gerçek anlamda Suriye’nin geleceğini olumlu etkileyebilir. Türkiye bunu yapabilir. Ama Türkiye’nin önce buna niyet etmesi gerekiyor. Türkiye’nin burada öncelikli olarak Kürtleri kabul etmesi gerekiyor. Kürt fobisinden sıyrılması gerekiyor. Türkiye’nin pratiklerine baktığımızda içerdeki Kürt fobisini sınır ötesine de taşıdığını görüyoruz. Suriye Milli Ordusu (SMO) adı altında silahlandırdığı çeteler var. Türkiye şimdi bu çeteleri, Kürtlere saldırtıyor. SMO’nun HTŞ ile sorunları yok. HTŞ ile bir çatışmaları yok. Peki SMO nereye geliyor, nereye saldırıyor? Kürtlerin yaşadığı yerlere saldırıyor. Peki biz bunu SMO saldırıyor diye okuyabilir miyiz? Hayır! Türkiye o çeteleri Kürtlere saldırmak için oraya gönderiyor. Türkiye’nin yönetimindeki ve kontrolündeki bir güçten bahsediyoruz. Türkiye, bunları niye Kürtlere saldırtıyor? Kürtler, Türkiye’ye ne yaptı, ne zararları oldu? Türkiye, Kürtlerin kendi topraklarında özgürce, barış içinde yaşamak istemesini kendisi için bir güvenlik tehdidi olarak görüyor. Bu sorunlu bir yaklaşımdır. Öncelikle Türkiye, Kürtleri tehdit olarak gören anlayışından vazgeçmeli. Kürtler, ne içerde ne de dışarda Türkiye için asla bir güvenlik sorunu ya da tehdit değildir. Kürtler yaşadığı her ülkede haklarını istiyor. Eşit ve özgür yaşamak istiyorlar.

Dünyaya, uluslararası ve koalisyon güçlerine bakıyoruz, hiç kimse Kürtleri tehdit olarak algılamıyor. Bir tek Türkiye’nin böyle bir algıya sahip olması manidar değil midir? Bu asla çözüme yönelik bir yaklaşım değildir. Oraya yapılan her saldırının bize yapıldığı iyi bilinmelidir. Siz ha Kobanê’ye saldırmışsınız ha Nusaybin’e saldırmışsınız.

Kobanê’ye yönelik olası saldırının ne gibi sonuçları olur?

2014’te Kobanê, bir ruh yarattı. Kobanê denildiğinde her Kürt’ün içinde ılık ılık bir şey akıyor. Kobanê o kadar kolay kazanılmış bir yer değil. Kürtler, DAİŞ barbarlarına karşı direnirken 12 bin gencini şehit verdi. Kobanê direnişin, var olmanın sembolüdür. DAİŞ ilk Kobanê’de yenildi. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, “Kobanê düştü düşüyor” dedi. Buna karşı Türkiye ve dünyanın dört bir yanında Kobanê düşmesin diye insanlar, demokratik haklarını kullanıp alanlara çıktı. Kobanê sınırında Suruç’ta aylarca nöbetler tutuldu. Devrimciler, Kobanê’ye gidip DAİŞ’e karşı savaştı. Bu nedenden dolayı Kobanê meselesi öyle sıradan bir mesele değildir. Kobanê’nin bizler için tarihi bir anlamı var. AKP iktidarı açısından da bir anlamı var. AKP, Kobanê düşerse o ruhun gerileyeceğini, Kürtlerin ezilebileceğini düşünüyor. Bunun için buraya bu kadar çok yöneliyor. Bu meselenin böyle ele alınması sorunlu bir yaklaşım ve anlayıştır. Kürtlerin kazanım savaşı tüm insanlığa kazandırmıştır. Bütün insanlık Kürt halkına, Kobanê halkına, oradaki mücadeleye borçludur.

Ulusal birlik konusunda son dönemde bazı gelişmeler yaşanıyor. DEM Parti’nin bu konudaki çalışmaları nedir?

DEM Parti, DBP, DTK heyetlerinin Hewlêr ve Süleymaniye’ye gitmesi önemli bir adımdır. Bugün Suriye’deki Kürtlerin geleceği tehdit altındadır. Bunu görmemiz gerekiyor. Bu riski benim hissettiğim kadar Kirmanşah’taki, Mahabad’daki, Hewlêr’deki, Süleymaniye’deki, Dihok’taki, Amed’deki Kürt de hissediyor. Halkı temsil eden siyasi parti temsilcileri olarak ulusal birlik için mücadele etmemiz gerekiyor. Eşbaşkanımız da bu vesileyle Hewlêr’e, Süleymaniye’ye gitti. YNK Başkanı Bafil Talabani ile görüştü. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Yine Kuzey ve Doğu Suriye’de Özerk Yönetim ve ENKS arasında yapılan görüşmelerin önemli olduğunu belirtmek istiyoruz. Ulusal birliğin sağlanması konusunda önemli olduğunu düşünüyoruz. Hiçbir Kürt partisi ya da çevresinin partisel, aşiretsel çıkarlarını gözeteceği bir zamanda değiliz. Herkesin halklar için elini taşın altına koyması gerekiyor.

Şam ile görüşmelerin yapılacağı konuşuluyor. Kürtler bütünlüklü bir program ve perspektifle Şam’la görüşürse bundan kazançlı çıkacaktır. Ama herkes kendi ajandasına göre giderse günün sonunda böl-parçala stratejisinin devreye gireceğini bilmeliyiz. Günün sonunda bu bize kaybettirecek. Kaybedecek ikinci bir yüzyılımız yok. Bunu görmemiz gerekiyor. Bugün özgür, eşit, demokratik bir yaşamı kurmanın zamanı gelmiştir.

 

 

* * *

Direniş yılı oldu

2024 yılını nasıl değerlendiriyorsunuz? 2025 için mesajınız nedir?

2024’ün en önemli başlıklarından biri 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerdi. Seçimde AKP, birinci parti olma özelliğini kaybetti. CHP birinci parti oldu. Türkiye siyaseti açısından en önemli kırılma anlarından biriydi. Gazze savaşı ve bu savaşın Lübnan’a ile diğer yerlere yansıması bölge açısından önemli bir gelişmeydi.

3’üncü dönem kayyum atamaya devam eden ve bu politikadan vazgeçmeyen bir AKP gerçekliğini bir kez daha gördük. AKP’nin hukuksuzluk ve kanun tanımazlıkta ısrarı bir kez daha açığa çıktı. Hukuksuzluk, katliam, saldırı, gözaltı, tutuklama, işkencelerle dolu bir yılı geride bırakıyoruz. 3 Haziran’da Hakkari’ye kayyum atayarak, iktidar rotasını değiştirmediğini, temel hak ve anayasaya bağlı kalmayacağını gösterdi.

Süleymaniye ve Rojava’da gazeteciler hedef alındı. Hêro, Gülistan, Nazım ve Cihan Türkiye’nin saldırılarında katledildi.

AKP’nin bitmeyen Kürt, kadın ve doğa düşmanı politikaları 2024’te de devam etti. Yaşanan tüm olumsuz örneklere rağmen 2024 mücadelenin, direnişin de bol olduğu bir yıldı. 2025’te de mücadele ve direnişin belirleyici olacağını düşünüyorum. Türkiye’deki toplumsal muhalefetin gücü, direnci, bileşik mücadelesi gelecek yılı belirleyecektir. Bu anlamıyla nasıl bir sonuç alacağımız mücadeleyle, direnişle belirlenecek bir yıl olacağını düşünüyorum. Mücadelenin, direniş beklediği bir yıl bizi bekliyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.