Kürt halkı ve Türkiye krizi

Hasan KILIÇ Haberleri —

  • İnşa-Tadilat-Tahkimat süreci günün sonunda istenilen sonuçları vermedi. Siyasi iktidar güç kaybetti. Tadilat olumsuz sonuçlar verdi. Tahkimat ise devlet içinde çeteleşme ve çürüme olarak gerçekleşti.

Frantz Fanon “Cezayir ve Fransa Krizi” başlıklı ve 1 Kasım 1957 tarihli yazısında sömürge karşıtı Cezayir direnişinin Fransa’da ortaya çıkardığı krizleri şöyle ifade ediyordu:

“Savaş devam ederken, Fransa’nın ekonomisi çökmekte, toplumu zarar görmekte ve ülke kültürel çöküşe sürüklenmektedir. Ülkenin toplumsal ekonomik yapısının işleyişi durma noktasına gelmiştir. Eğitim reformu ve modernizasyon, belirsiz bir tarihe ertelenmiştir (…) Fiyatlar yükselmektedir (…) Enflasyon yükselmekte ve Frank değer kaybetmektedir (…) İçinde bulundukları durumla başa çıkmak için Fransız hükümetleri, sert kemer sıkma politikaları uygulamaktadır: Maaş zamları durdurulmuş, mevcut harçlar ve vergiler arttırılmış ve yeni vergiler ve harçlar getirilmiştir. Fransız halkının yaşam standardı zarar görmektedir.”

Bir köşe yazısı için uzun sayılabilecek bu alıntı kimi zaman çok fazla söze gerek bırakmıyor. 1957 tarihli olsa da Fanon’un yazısındaki Fransa’nın yerine Türkiye’yi koyduğumuzda durumun konum ve tarih değişikliği olsa bile pek değişim göstermediğini ifade etmek zor değildir. Bu sebeple yazının başlığı ‘Kürt halkı ve Türkiye krizi’ oldu.

Bugün Türkiye’de ekonomi çöküyor. Yoksulluk derinleşiyor. Çatışmalardan toplum zarar görüyor ve kültürel çöküşe ağır çekim bir şekilde tanık oluyoruz. Türkiye dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ülkelerden biri haline geldi. TL’nin pullaşma süreci hızlıca ilerliyor.

Eğitim ve modernizasyon süreçleri yap-boz tahtasına döndü. Şimşek Programı ucu bucağı belirsiz bir kemer sıkma politikası olarak imdat çığlıkları eşliğinde hayata geçirildi. Vergi ve harçlar “güncelleme”lere doyamıyor.

Bugün Türkiye derin bir krizin içerisindedir. Orta-alt sınıf açısından artık borçlanarak bir ev veya araba sahibi olmak imkânsız hale gelmiştir. Alt sınıflar açısından ise büyük bir sefalet kol geziyor. Fanon’un Fransız halkı için söylediği şey Türkiye için geçerlidir. Türkiye halkının yaşam standardı zarar görmeye devam ediyor.

2013-2015: Birinci aşama

Ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı iktidarlar kompakt bir strateji ve politikalar manzumesini devreye koyar. Türkiye’de devletin Kürt siyasi mücadelesine yönelik politikaları da dönemsel olarak değişse de bu çerçeveden oluşturuldu. Bu çerçeve küresel ve bölgesel gelişmeleri, Türkiye’nin iktisadi, siyasi ve toplumsal iç dinamiklerini, devlet içindeki güç matrislerini vb. durumları dikkate alarak oluşturulur.

2014 yılı bu açıdan Türkiye için kritik bir tarihtir. 2014 yılında Kürt meselesinin demokratik çözümü için yürütülen süreç, belli bir olgunluk kazanıyordu. Türkiye için değişim kapıya dayanmıştı. Yüzyıllık ulus tanımı ve idari yapı (egemenlik boyutu arka planında) değişim noktasına gelmişti. 2013 yılında Gezi direnişinin toplumsal-siyasal talepleri içeriden, ABD ve AB’deki ekonomik gelişmeler ise dışarıdan doğru karar alma anını yaklaştıran gelişmelerdi.

2014 yılında devlet bir karar anıyla karşı karşıyaydı. Yüz yıllık politikalarla devam edememe durumu, bir kriz anını karar anıyla birleştiriyordu.

Devlet içindeki bazı odaklar ve siyasi iktidar, yüz yıllık ezberin güncellenerek devam etmesinde ısrarcı olduklarını gösteren kararlar aldı. Çözüm Süreci’nin bitirilmesi, devlet içindeki cemaat gibi kliklerin tasfiyesi ve Ergenekon-Balyoz davalarının temize çekilmesi kriz anının aşılmasını içeren bir strateji ve politika manzumesi içeriyordu.

Kürt meselesinde kapıya dayanan demokratik çözümün ulus tanımı ve egemenlik paylaşımı içeren talebine karşı direnç gösterildi.

2015 yılından sonra Türkiye halkları toz duman içinde kaldı. Şok terapileriyle Çözüm Süreci dönemindeki iklim ve eğilimler unutturuldu. Darbe girişimi ve OHAL darbesiyle idari-siyasi yapı dönüştürüldü. Bu iktidar koalisyonunun taraflarından bazıları “devlet en güçlü dönemini yaşıyor” dedi, başka bazıları ise “yargı altın döneminde” gibi ayakları yere basmayan, sığ ilanlarda bulundu.

2023-2024: İkinci aşama

2015 yılından sonra yaşananlar rejimin yeniden inşası, tadilatı ve tahkimatı şeklinde üç ayaklı sürdürüldü. İdari-kurumsal yapı yeniden inşa edildi. Siyasi iktidarın iç meselelerinde tadilatlar yapıldı ve rejim bütün olarak tahkim edilmek istendi.

Fakat siyasetin mistik temeli her daim hesaplanabilir, programlanabilir yaklaşımlara yabancı olmasıdır. İnşa-Tadilat-Tahkimat süreci günün sonunda istenilen sonuçları vermedi. Siyasi iktidar güç kaybetti. Tadilat olumsuz sonuçlar verdi. Tahkimat ise devlet içinde çeteleşme ve çürüme olarak gerçekleşti.

2024 yılı itibariyle Fanon’un Fransa için söyledikleri Türkiye için olabildiğine geçerlidir. Türkiye derin bir krizin içerisindedir. Kurumsal kapasite bitmiş, siyasetin meşruiyet alanı sorunları çözmek yerine derinleştiren bir karaktere sahip olmuştur.

Türkiye krizde ve çözümü için güçlü bir çıkış ufukta görünmüyor. Siyasi iktidarın nesnel durumu adım atmayı imkânsız kılıyor. Siyasette ve devlette ortakları zaten mevcut halden memnunlar çünkü 2014’te kurulan ittifaktan maksimum faydayı elde ettiler. 31 Mart seçimlerinden birinci çıkan ana muhalefet ise krizin ana eksenine doğru konuşmak yerine etrafında dönüyor, kurucu bir fikri örgütleyemiyor.

31 Mart seçimleri yerel seçimler olmasına rağmen Türkiye halkları krizin çözümüne bir şans verdi. Siyasi iktidara uyarı, ana muhalefete yeşil ışık yaktı. Siyasetin bir diğer merkezinin DEM Parti olduğunu teyit etti. Bu üç ana aktörün mevcut durumu konjonktürel algılamaması, alarmizm düzeyini düşük tutmaması; düzenleyici değil, kurucu fikirlerle yaklaşması atılacak adımlar ve üretilecek politikalardan daha büyük sonuçlar doğurabilir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.