Kürt toplumu ciddi bir entelektüel erozyon yaşıyor
Dosya Haberleri —
- ''Hesaplı, güvenli adımlar atan ve mevcut konumlarını koruma çabasındaki aydınlar, genellikle sistemle uyumlu hareket etmeyi tercih ediyor. Bu tür bir yaklaşım, toplumsal eleştiriden uzak durma eğilimindedir ve bu nedenle aydın kimliğini zedeleyebilir. Bu aydınlar, çoğunlukla eleştiriyi ve cesur duruş yerine, sistemle uyumlu ve riskten kaçınan bir tavır sergilemektedirler.''
- “Kürt aydınlarının bulundukları toplumun sosyal dönüşümlerine ne kadar entegre oldukları ve bu dönüşümleri ne derece doğru bir şekilde yansıttıkları önemlidir. Günümüzde, kendini aydın olarak tanımlayan ve toplumsal gelişmeleri yeterince görmeyen bireyler, Kürt toplumu için potansiyel bir tehlike oluşturabilir.”
HAKAN TÜRKMEN
Selim Ferat yarım asra varan Avrupa’daki yaşamında farklı örgütlerden, yaş gruplarından ve milletlerden insanla tanıştı. Özellikle genç yaşlarda gazeteciliğe ilgi duyması ve yayıncılıkla iç içe olması sebebiyle kendine aydınım diyen insanlarla yakın ilişki içinde oldu. Söyleşimizin ikinci bölümünde Selim Ferat Kürdistan’da aydın olmanın niteliği ve gereklilileri üzerine konuştuk.
Aydının sadece bilgi ve kültür birikimiyle sınırlı kalmaması gerektiğini, aynı zamanda halkın çıkarlarını savunacak, onların sesine kulak verecek bir duruş sergilemesi gerektiğine dikkat çeken Selim Ferat bu konuda bir insanın düşebileceği düzeyi ibretlik bir örnekle anlatıyor: ''Kürt aydınları arasında devletle işbirliği içine girenlere dair endişelerim var. Bu durumun aydın olmanın temel ilkeleriyle çelişiyor. Bu noktada, 1970'lerde Kürt dili ve kültürü üzerine çalışmalarıyla tanınan, ancak daha sonra TRT 6'da program yapmaya başlayan İhsan Aksoy'u örnek olarak vermekte sakınca yok. Aksoy'un bu dönüşümü, bir zamanlar aydın olmaya yakın bulduğum bu kişinin, nasıl oldu da devletin bir aracı olan TRT 6'ya geçtiğini anlamaya çalışıyorum. Bu örnek üzerinden aydın olmanın anlamını yeniden düşünmemiz gerekiyor. Aydınların, hangi kapıları aralayıp hangilerini kapatmaları gerektiği konusunda net bir duruş sergilemeleri gerekiyor. Entelektüellerin toplumsal sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Aydınların sosyal bir varlık olarak nereye doğru yol aldığını sorgularken, bu yolculuğun halktan kopuk, devletle işbirliği içinde bir yöne sapmaması gerekiyor. Sonuç olarak, Kürt aydınlarının halkla olan ilişkisi, toplumsal sorumluluklarını ve aydın olmanın gerekliliklerini yerine getirip, getirmediğini düşünmek gerekiyor. Aydınların, halkın yanında yer alarak onların haklarını ve çıkarlarını savunması gerektiğini savunan, bu duruşun Kürt toplumunun geleceği için hayati bir öneme sahiptir.’’
Konumunu kaybetme korkusu!
Kürdistan'da büyük bir entelektüel kitlenin var olduğunu fakat bu kitlenin birçok sosyal ve psikolojik sebepten ötürü sessiz kalmasının kaygı verici olduğuna işaret eden Selim Ferat şöyle devam ediyor: “Aydın, topluma yön veren, düşünceleriyle hareket kazandıran bir sosyal varlıktır. Ancak bu kimlik, sadece dış dünyayla değil, insanın kendi iç dünyasıyla da sürekli bir etkileşim içerisindedir. Aydın, konumunu kaybetme korkusunu ya da radikal bir görünüm benimseme endişesini yaşıyor, bu durum kişinin içsel bir muhakeme sürecine girmesine neden oluyor. Aydın olmak, sadece devlete ya da toplumsal yapıların dayattığı kategorilere uymak değildir. Aydın, uykuda bile yalnız kaldığında, yastıkla başı arasındaki o mesafede bile kendiyle yüzleşir. Bu yüzleşme, sabah uyandığında ne yapacağını, hangi yolda ilerleyeceğini belirler. İnsan bu içsel hesaplaşmayı yaşarken, sabah kalktığında eyleme geçme kararı alır. Kürdistan'da büyük bir entelektüel kitlenin var olduğuna inanıyorum. Bu kitlenin birçok sosyal ve psikolojik sebepten ötürü sessiz kalması kaygı vericidir. Bu sessizlik, toplumun gelişimi ve aydınların halkla bütünleşmesi açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor. Aydınların sessiz kalması, toplumsal ilerlemenin önünde bir engel olarak duruyor. Bu durumu değiştirmek gerektiği gibi aydınların cesurca seslerini yükseltip topluma rehberlik etmesi gerekiyor.”
Direnenlere yakın durmak
Kürt entelektüellerinin içinde bulunduğu durumu sorgulaması ve entelektüel kaybın toplum üzerinde yarattığı derin etkiyi görmesi gerektiğini söyleyen Selim Ferat anlatmaya devam ediyor: “Özellikle son 20-30 yılda Kürt toplumunun ciddi bir entelektüel erozyon yaşıyor. Bu kaybın nedenleri arasında, bazı aydınların devletle ya da iktidarla işbirliği yaparak, onların söylemlerini tekrar etmeleri ya da örtüşen görüşler sunmaları var. Mehmet Metiner örneği üzerinden bu durumu daha somut hale getirerek, Metiner’in Beşir Atalay ve Erdoğan projesi kapsamında 'aydın avına' çıktığını ve bunun Kürt aydınları üzerindeki etkisini sorgulamamız gerekiyor. Bu süreçte bireylerin neyi kazanmak istediğine dair bir iç hesaplaşma yaşadığını ifade etmem gerekiyor. Örneğin, Rojava’daki kadınların bir entelektüelin söylediklerini benimsemesi, bu kişi için büyük bir kazanım olarak değerlendiriliyor. Ancak, Türkiye’deki üniversitelerde bir entelektüele yer verilmesi, onun sistemin bir parçası olduğunu gösterebilir ve bu da bir başka tür kazanım olabilir. Bu noktada, entelektüelin kendi içindeki bu hesaplaşmayı nasıl yönettiği, onun hangi yolda ilerleyeceğini belirliyor. İhsan Aksoy’un TRT 6’da program yapmaya başlaması, bu tür bir iç hesaplaşmanın sonucunda yaşanan bir kaybın örneği olarak verilebilinir.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Kürt toplumunda yeni yüzlerin ortaya çıktığını ve bu yeni seslerin bana umut verdiğini belirtebilirim. Toplumun ilerlemesi için bu yeni katılımların önemli olduğu gibi benim de bu ilerlemenin bir parçası olmam gerekiyor. Entelektüel bir seçim olarak 'biz' olmalıyız, 'biz' dünyasında yer almalıyız, özellikle emekçilere, kadınlara, çocuklara, gerillalara ve direnenlere yakın durarak çözüm aramayı gerektiren bir görev olarak görmeliyiz.
Aydın olma kavramı, sadece bilgiye sahip olmakla sınırlı değil; bu bilginin sosyal ve politik bağlamda nasıl kullanıldığını da içerir. Kürt entelektüellerinin ve aydınlarının, bulundukları coğrafyada yaşanan sosyal değişimleri ne kadar yakından takip ettikleri ve bu değişimlerle olan ilişkilerini nasıl yönettikleri kritik bir öneme sahiptir.”
Kürt aydınının rolünü tanımlamak
Kendini aydın olarak tanımlayan ve toplumsal gelişmeleri yeterince görmeyen bireylerin Kürt toplumu için potansiyel bir tehlike oluşturduğunu belirten Selim Ferat konuşmasına şöyle devam ediyor: ''Sorun şu ki, aydınlar genellikle eleştirel bir mesafede kalırken, aynı zamanda toplumsal olaylarla akrabalık kurmayı başarabilmelidir. Bu çelişki, aydın kavramını yeniden tanımlamayı gerektiriyor. Aydın olmak, yalnızca kendi düşüncelerini ifade etmek değil, aynı zamanda toplumsal gerçeklikle de uyumlu bir şekilde hareket etmeyi içerir. Bu nedenle, Kürt aydınlarının bulundukları toplumun sosyal dönüşümlerine ne kadar entegre oldukları ve bu dönüşümleri ne derece doğru bir şekilde yansıttıkları önemlidir. Günümüzde, kendini aydın olarak tanımlayan ve toplumsal gelişmeleri yeterince görmeyen bireyler, Kürt toplumu için potansiyel bir tehlike oluşturabilir. Bir kişinin aydın olarak kabul edilmesi, toplumsal bir onay gerektirir; bireysel bir tanımın ötesinde, toplumun bu kişiyi nasıl değerlendirdiği önemlidir. Bu bağlamda, aydınlar kendi topluluklarından kopmuş bir şekilde değil, aksine bu topluluklarla etkileşim içinde ve onları yakından gözlemleyerek hareket etmelidir. Kürt aydınlarının, Kürdistan’daki toplumsal gelişmeleri daha derinlemesine incelemeleri ve eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmeleri gerektiği aşikar. Bu, sadece bireysel bir çaba değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Aydınlar, toplumun evrimine katkıda bulunacak ve bu süreçte toplumsal değişimlere duyarlı olacak şekilde hareket etmeli, böylece kendi rollerini anlamlı bir şekilde yerine getirebilmelidir.
Büyük bir yol ayrımının eşiğindeyiz
Selim Ferat, ''Kürt aydınları şu an büyük bir yol ayrımının eşiğinde'' diyerek özellikle Rojava ve Güney Kürdistan'a yönelik saldırılar sonrası, bu ayrımın daha da keskinleştiğine dikkat çekiyor. Devletlerin Kürtler üzerindeki müdahalelerinin toplumsal ve entelektüel kesimlerin net bir tercih yapmasını zorunlu hale getirdiğine değinen Ferat anlatmaya devam ediyor: “Bu yol ayrımı, Kürt toplumunun ve aydınlarının, sömürgeci devletlerin yaptırımlarına karşı durma kararlılığını test ediyor. Aydınların bu kritik süreci fark edebilmesi ve etkili bir şekilde tepki verebilmesi için sağlam bir duruş ve ciddi bir güç gereklidir. Bu bağlamda, Eren Keskin gibi isimler öne çıkıyor. Keskin, devletin ve toplumun baskılarına karşı açık bir şekilde durarak, insan hakları ve kadın hakları konusundaki mücadelesiyle dikkat çekiyor. Onun duruşu, toplumsal eleştiriyi sürdürmenin ve zorlu koşullarda ayakta kalmanın bir örneği olarak değerlendirilebilir. Ancak, aydınların duruşu arasında önemli bir farklılık da var. Hesaplı, güvenli adımlar atan ve mevcut konumlarını koruma çabasındaki aydınlar, genellikle sistemle uyumlu hareket etmeyi tercih ediyor. Bu tür bir yaklaşım, toplumsal eleştiriden uzak durma eğilimindedir ve bu nedenle aydın kimliğini zedeleyebilir. Bu aydınlar, çoğunlukla eleştiriyi ve cesur duruşu yerine, sistemle uyumlu ve riskten kaçınan bir tavır sergilemektedirler.
Sonuç olarak, Kürt aydınlarının şu andaki yol ayrımında hangi yolu seçecekleri, sadece bireysel değil, toplumsal bir öneme sahiptir. Duruşlarını şekillendirecek bu seçim, hem toplumsal mücadelelerin seyrini hem de entelektüel katkının kalitesini belirleyecektir. Aydınlar, hem toplumsal gerçekliği eleştirel bir şekilde gözlemleyerek hem de cesur bir duruş sergileyerek, topluma yön verecek bir konumda olmalıdır.’’
Kürt aydınlarının toplumla bağı ve günümüzdeki sorunlar
''Son yıllarda, Kürt toplumunda geniş bir entelektüel kesimin sessiz kaldığını ve bunun da toplumsal kayıplara yol açtığını gözlemliyoruz’’ diyen Ferat Kürtlerin entelektüel alanda ciddi bir kan kaybı yaşadığını düşünüyor ve düşüncelerini şu sözlerle açıklıyor: “Kürt entelektüel ortamında, devletin ve hükümetin istediği doğrultuda hareket eden, eleştirel bakış açısından uzak duran bir grup büyük bir kesim oluşturuyor. Bu durum, Kürt toplumunun entelektüel alanda ciddi bir kan kaybı yaşadığı anlamına geliyor. Devlet politikalarının ve hükümetin baskılarının etkisiyle, birçok aydın ve entelektüel, cesur ve bağımsız düşünmektense, mevcut sistemle uyumlu bir tavır sergilemekte. Ancak, bu karanlık tablonun içinde umut verici gelişmeler de mevcut. Yeni yüzler, cesur ve yenilikçi fikirlerle toplumsal alana adım atıyor. Bu yeni simalar, Kürt toplumunun geleceği konusunda taze ve dinamik bir perspektif sunuyorlar. Onların ortaya koyduğu fikirler ve katkılar, Kürt aydınlarının geleceği hakkında umut verici bir tablo çiziyor.’’
* * *
Gerillanın yarattığı değişim
Gerillanın Kürt aydınlanmasında yarattığı değişimi, etkiyi, enerjiyi Ferat’ın yazılarında okumak mümkündür. Zira yazılarında görüldüğü üzere onun duygu ve düşünce dünyasında gerilla çok farklı bir anlama sahiptir. Kürt halkında gerillanın yarattığı derin değişim ve dönüşümü büyük bir inançla anlatan Ferat konuşmaya devam ediyor: ''Varto’da, 70’li yıllarda görüştüğüm ve 'Sen genç, cesur bir adamsın, gel bize katıl' diyen Apocu biri vardı. Bu kişinin ne bir dergiye, ne bir derneğe, ne de bir mekana sahip olmamasına rağmen beni harekete geçmeye çağırdığını hatırlıyorum. O zamanlar bu teklife 'Siz kim oluyorsunuz?' diyerek karşılık vermiştim, ancak yıllar sonra, 1990’larda Köln’deki Kürdistan Komitesi’nde bu kişiyle yeniden karşılaştığımda, cesaretle bir şeyler yapmanın önemini bir kez daha anlamıştım. Gerilla hareketi, feodal bir yapıya dayanmayan, babası avukat ya da doktor olmayan, köylü ya da işçi sınıfından gelen insanların direnişi, dirilişi ve ayaklanışıdır. Bu hareket, Kürdistan'da siyasetin adresini değiştiren, köklü bir değişim yaratan bir hareket olarak doğdu. Yeni bir kimlik ve sosyal formasyonun geliştiği bu süreçte, Kürtler kendilerine yabancılaşmayı bırakarak, kendi kimliklerini yeniden tanımlamak ve özgürleşmek amacıyla bu harekete katıldılar. Benim için bu mücadele, bir ulusal direnişin ötesinde, aynı zamanda bireylerin kendi kimliklerini ve değerlerini yeniden keşfetmelerine, sahiplenmelerine vesile olan bir süreçti. Bu nedenle gerilla hareketi, Kürt halkı için sadece bir direniş hareketi değil, aynı zamanda toplumsal ve bireysel bir uyanışın, yeni bir yönelimin simgesi haline geldi. Bu hareket, Kürtlerin kolektif bilincinde derin izler bıraktı ve onları geleceğe taşıyan bir itici güç oldu. Tüm bu deneyimlerimi ve gözlemlerimi kaleme alırken, Kürt halkının bu uyanış ve dönüşüm sürecini tarihe not düşmekten, bu mücadeleyi gelecek nesillere aktarmaktan büyük bir sorumluluk hissettiğimi vurguluyorum. Gerillanın yarattığı bu değişim, Kürt halkının kaderini değiştiren, onlara yeni bir kimlik ve umut kazandıran bir dönüşüm noktası oluyor. Eskiden kızların evde kalıp evlenmesi, babalarının sözünden çıkmaması normken, gerillayla birlikte kadınlar toplumsal hayatta daha aktif roller üstlenmeye başladılar.''
* * *
Kurdistan Verlag
Selim Ferat, Kürt kültürünü, tarihini korumak ve tanıtmak amacıyla Almanya’da 1990 yılında Kurdistan Verlag’ı (Kurdistan Yayınevi) kurar. Kurdistan Yayınevi’ne, o dönemin gereksinimlerine yanıt veren bir yayınevi açma fikrinden yola çıktığına dikkat çekerek şunları söylüyor: ''Kürt kültürünü, tarihini ve dilini korumak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla bu yayınevini kurmayı hayal ettim. Yakın arkadaşım Hüseyin Kartal'ın 'Navên Kurdî' (Kürtçe İsimler) adlı kitabı ve benim Almanca olarak kaleme aldığım 'Kemalizmin Kürdistan'da Yükselişi' kitabı bu düşüncenin temellerini attı.
Ayrıca, Feqîr Amed’in 'Dîwana Reş' adlı şiir kitabını yayımlamak için imkan arayışı, beni bu yayınevini hayata geçirmeye daha da teşvik etti. Yayınevinin ilk kitabı, tam olarak hatırlayamadığım bir İsmail Beşikçi çalışması üzerineydi. İsmail Beşikçi’nin "UNESCO’ya Mektup" broşürü, bu yayınevinin ilk yayınları arasında yer aldı ve bu eser, Kürt halkının taleplerini uluslararası arenada duyurmayı amaçlıyordu. Bu ilk adımın ardından, yayınevi Kürt edebiyatı ve tarihi alanında önemli eserler yayımlamaya devam etti. Feqîr Amed’in 'Dîwana Reş' adlı şiir kitabı, A. Dikili’nin 'Kürt Sol Sosyetesi', Hüseyin Kartal’ın 'Navên Kurdî' (içinde yaklaşık 50 bin Kürt ismini barındıran ve referans olarak kullanılan bir eser) ve bana ait olan 'Eş' (Ağrı) isimli şiir kitabı yayımlanan önemli eserler arasındaydı. Ayrıca, 'Türkische Kemalismus in Kurdistan' (Kürdistan’da Türk Kolonyalizmi) adlı kitabı da yayınevinin en dikkat çeken çalışmalarından biri oldu. Ancak, maddi zorluklarla karşılaştım. Kitap piyasasında yer alan büyük yayınevlerinin rekabeti ve bu küçük yayınevinin sınırlı kaynakları, karşılaştığım zorlukları daha da artırdı. Maddi sıkıntılar ve bu sektördeki büyük oyuncuların varlığı, Kurdistan Yayınevi’nin faaliyetlerini sürdürebilmesini zorlaştırdı. Sonuç olarak, bu yayınevini ancak 1994 yılına kadar devam ettirebildim. Ancak, Kurdistan Yayınevi’nin kısa ömrüne rağmen bıraktığı izler ve yayımladığı eserler, Kürt kültürüne ve davasına olan bağlılığını gösteren güçlü birer belge olarak kaldı. Bu girişim, Kürt halkının kültürel mirasını koruma ve yayma çabasının somut bir yansımasıydı.''
Selim Ferat 2008-2011 yılları arasında ise Berlin'de "Dilop" (Damla) adlı yayınevini kurar. Bu yayınevi de ticari bir girişimden çok, Kürtçe dilinin yayılmasına ve korunmasına katkıda bulunmak amacıyla ortaya çıkar. Yayınevi, Evdila Dirêj’in iki ciltlik eserini ve Almanca-Kürtçe/Kürtçe-Almanca sözlüğünü yayımlar. Bu sözlük, Almanya’da Kürtçe öğrenmek isteyenler için önemli bir referans kaynağına dönüşür.