Kurtların sofrasında yeni dönem ve DEM Parti
Hasan KILIÇ Haberleri —
- CHP Genel Başkanı 1977 vurgusu yapıyor, Erdoğan “yumuşama” diye iki tarihsel blokun yakınlaşmasından bahsediyor. Böylece her ikisi de Türkiye siyasi tarihinde hegemonik güçlerin lügati ve zihniyle hareket ettiğini gösteriyor. DEM Parti ise bu hikâyenin kuzusu olmadığını tarihiyle ve en son Van’da kanıtladı.
- Kurtlar sofrasının toptan reddi, sofradaki çelişkileri görmemek politikanın reddidir. Sonuçta bir egemenlik alanı ve bu alana talip tarihsel hegemonik güçler var. Bunlar arasındaki çelişkileri yok saymak, alternatif siyasetin alanını daraltır. Aksine bu sofradaki çelişkileri gören, krizleri fırsata çevirecek şekilde sofraya bir dahil olan, bir çekilen dinamik bir yaklaşıma ihtiyaç var.
- DEM Parti için uzun listesi olan ev ödevleri var. Bileşen ve ittifak hukukunu yeniden düzenlemek, örgütlenme ve genişleme misyonunu güçlü şekilde yerine getirmek, toplumla iç içe olmak ve güçlü refleksler geliştirmek oldukça önemli.
31 Mart seçim sonuçları uzun süredir daralan Türkiye siyasetinde yeni arayışları hızlandırdı. CHP’nin birinci, AKP’nin ikinci parti olması, Kürt kentlerinde DEM Parti’nin başarısı, Deva-Gelecek-Saadet üzerinden aranan ama Yeniden Refah Partisi’yle bulunan muhafazakâr-taşra seçmenini AKP’den uzaklaştırma gibi durumlar, seçim sonrası yeniden konumlanma arayışlarını hızlandırdı.
AKP’nin tarihsel söylemi olan “çevre”yi temsilden özellikle 2015 sonrası “merkez”i temsil eder hale gelmesi henüz birkaç seçim sonrası kendisini “taşralı” olmakla dışa vurdu. Yani AKP “çevreden merkeze, merkezden taşraya” doğru bir yolculuğun siyasi adresi oldu.
31 Mart seçim sonuçlarını sadece konjonktürel gelişmeler (ekonomi, emekliler, kayyım vb) üzerinden okunduğunda eksik bir okuma olarak bırakan sosyolojik bir dönüşümle karşı karşıya olduğumuzu gösteren çok sayıda veri mevcut. AKP açısından 2018 seçim sonuçlarını gösteren haritada ortaya çıkan İç Anadolu ve Karadeniz’de farkla önde olma durumu taşralaşma şeklinde okunabilir. Ki 2024 seçim sonuçları haritası bu taşralaşmanın kurtarıcı bir moment olmadığını gösterdi ve Türkiye genelinde bir yenilginin kapılarını araladı.
Üçgen sofra: AKP, CHP, MHP
Seçim sonrası AKP-CHP, CHP-MHP görüşmeleri art arda gerçekleşti. Bu görüşmelerin kendisi dahi iktidar ve muhalefetin temel derdinin bir çıkış arayışı olduğunu gösteriyor. Bu çıkışta CHP restorasyoncu kimliği sahipleniyor. AKP iktidar pozisyonunu korumanın derdinde, MHP ise tarihsel statükonun sözcüsü olarak konumlanıyor.
Üçgen şekline sahip bu kurtlar sofrasında restorasyoncu CHP kendi misyonuna uygun olarak toplumun asgari taleplerinin sözcüsü olmaya çalışıyor. Asıl belirleyici kertelerde ise güçlü söz kurmaktan çok, rejime emniyet supabı olabileceğini gösteren bir yere talip oluyor. 1 Mayıs’ı Saraçhane’de toplanma ve kutlama ile soğurtarak rejimin sigortası olabileceğini, gerçek değişim taleplerine karşı dalga kıran görevi görebileceğini gösteriyor. Necdet Sezer ile görüşerek ne kadar devletli olabileceğinin mesajını veriyor. Aynı zamanda DEM Parti’yle iletişim kanallarını açık tutarak Kürtleri sistemle kopuş aşamasına getirmeyecek özneye talip olduğunu göstermeye çalışıyor. Böylece farklı kesimlerle ve farklı güç merkezleriyle ilişki kurarak iktidara talip olduğunu gösteriyor.
Sofranın diğer ucundaki MHP ise klasik devlet anlayışının siyasetteki protez kolu olarak kalmakta ısrarcı. Seçimden hemen sonra ilk olarak 2015’ten beri kullandığı dili sertleştirerek açıklama yapıyor. Bir hafta sonra ise “kız alıp-verme” gibi neresinden tutsan elinde kalacak bir açıklamayla Kürt meselesinin “yokluğunu” tarifliyor. Belli ki, 2015’ten beri devlet, sermaye ve siyaset üçlüsünde muazzam güç toplayan, çok sayıda mevzi kazanan MHP hem bunları kaybetmemek hem de oyunda kalarak yakın gelecekte hamle yapma şansını elinde tutmak istiyor.
Sofranın bir diğer ucundaki AKP-Erdoğan ise daha karmaşık bir tablonun içerisinde. Bir yandan seçimi kaybetmenin sosyolojik boyutları ve biriken iktidarın kaybedilmesinin yaratacağı tahribat, öbür yandan olası bir dağılmada başka hiçbir partiye benzemeyecek kadar büyük bir yıkım riski var. Onlar açısından durumu karmaşıklaştıran çok sayıda farklı neden de mevcut.
Nihayetinde, bu sofra her köşesinde iktidara bakan, her sözünde iktidarı hedefleyen, resmi kodlarla uyumlu-sürekli ilişki konusunda muazzam hassas davranan üç farklı siyasi merkezden oluşuyor.
Kurtlar sofrasında siyaset: Bir hikayeye ihtiyaç var
Kurtların tarihine referansla zihinlerin dolduğu bir süreç yaşıyoruz. CHP Genel Başkanı 1977 vurgusu yapıyor, Erdoğan “yumuşama” diye iki tarihsel blokun yakınlaşmasından bahsediyor. Böylece her ikisi de Türkiye siyasi tarihinde hegemonik güçlerin lügati ve zihniyle hareket ettiğini gösteriyor. DEM Parti ise bu hikâyenin kuzusu olmadığını tarihiyle ve en son Van’da kanıtladı.
DEM Parti geleneğinin biriktirdiği siyasal deneyim ve akıl kendisine stratejik-taktik sorumluluklar yüklüyor. Bu kurtlar sofrasının toptan reddi, bu sofradaki çelişkileri görmemek politikanın reddidir. Sonuçta bir egemenlik alanı ve bu alana talip tarihsel hegemonik güçler var. Bunlar arasındaki çelişkileri yok saymak, alternatif siyasetin alanını daraltır. Aksine bu sofradaki çelişkileri gören, krizleri fırsata çevirecek şekilde sofraya bir dahil olan, bir çekilen dinamik bir yaklaşıma ihtiyaç var.
Öte yandan DEM Parti için uzun listesi olan ev ödevleri var. Bileşen ve ittifak hukukunu yeniden düzenlemek, örgütlenme ve genişleme misyonunu güçlü şekilde yerine getirmek, toplumla iç içe olmak ve güçlü refleksler geliştirmek oldukça önemli.
7 Haziran 2015 ve 24 Haziran 2018’de sahip olduğu ama hem seçim barajının düşürülmesi hem de yeni konjonktür-aktör diyalektiklerinin çıkmasından ötürü Kürt Özgürlük Mücadelesi ile Türkiye demokrasi-devrim mücadelesini bir araya getirebilecek hikâye eksikliğini gidermek en önemli ev ödevi olarak duruyor.
Bu hikâye yazılmadıkça, halklar-inançlar-ezilenler-emekçiler bu hikâye etrafında bir araya getirilmedikçe kurtlar sofrasındaki oyunları bozmak ve yeni bir oyun kurmak imkansıza yakın.
Nasıl başlıyor bir kutsal kitap? “Başlangıçta söz vardı.”
Sözü hikâyeye dönüştürmek, en geniş çevrede insanları bu hikâyenin parçası kılmak önümüzdeki dönemde kurtlar sofrasına karşı en güçlü mücadele-müzakere diyalektiği olacaktır.