Mahşeri Zaman
Dosya Haberleri —
- Kürtlüğü Barzanilerin, Türklüğü ise ulusalcıların tekeline verme Lozan kurucularının faaliyeti olarak günümüzde daha şiddetli sürdürülmektedir. Dört ulus-devlet arasında Kürtleri böl, Kürt sorununu taktik olarak kullan, sonra gözden çıkar denklemini ancak milliyetçilik ideolojileri ile uygulayabilirlerdi. Bu anlamda Ortadoğu da Kürt’e karşı laik ve dinci milliyetçilik en fazla örgütlendirilen ideoloji oldu.
- Küçük bir Kürt devleti umudu karşılığında diğer Kürdistan parçalarını inkâr ve imha etme projesi bir Kürt Gladyosunu örgütlemeyi zorunlu kılmış ve Barzaniler bu iş için seçilmiş ve ele geçirmelerini sağladıkları KDP aracılığı ile Kürtlerin siyasi muhatabı olarak hegemonik sisteme dahil edilmişlerdir. Yüz yıl boyunca tüm Kürt önderleri ya katledilmiş, ya esaret altına alınmış olmasına rağmen KDP liderlerinin önüne kırmızı halılar serilmiştir.
- 69 Nobel ödüllü bilim, siyaset, edebiyat insanı iki ay önce tecrite karşı mücadele bildirgesi yayınladı ve düzenli biçimde bir mücadele yürütüyor. Elbette Kürt halkı ile dayanışma amaçları belirleyici ama öncelikle temsil ettikleri bilim karşısında sorumluluk duyguları çok önemli.
- Çünkü bilgi ve gerçekler ile dürüst bağ kurma ya da kurmama konusunda seçim de yaptılar. Hakikat ile kişilikli bağ kurmaktır bu. Nitekim bilginler, her insanın inandığı hakikat tarafından sınandığını bilir, hakikati keyfinize göre yaşamayacağınızı ve bunun nasıl bir mahşer olduğunun farkındadır.
EZDA DENİZ STARA
Kim olursanız olun, hangi ulus, hangi sosyal grup, hangi cins olursanız olun, inandığınız ve kendinizi içine yerleştirdiğiniz düşüncelerin mutlaka karşılaşacağı büyük bir sınav ile karşı karşıya kalırsınız. Özünde sınav ile karşı karşıya kalan kişiliğinizdir ve bu sınav kişiliğinizin bir inanca ve düşünceye ne yaptığı ile ilgilenir.
Mahşeri sınavın tek sorusu vardır:
İnandığın düşüncelere ne yaptın?
69 Nobel ödüllü bilim, siyaset, edebiyat insanı iki ay önce tecrite karşı mücadele bildirgesi yayınladı ve düzenli biçimde bir mücadele yürütüyor. Elbette Kürt halkı ile dayanışma amaçları belirleyici ama öncelikle temsil ettikleri bilim karşısında sorumluluk duyguları çok önemli. Çünkü bilgi ve gerçekler ile dürüst bağ kurma ya da kurmama konusunda seçim de yaptılar. Hakikat ile kişilikli bağ kurmaktır bu. Nitekim bilginler, her insanın inandığı hakikat tarafından sınandığını bilir, hakikati keyfinize göre yaşamayacağınızı ve bunun nasıl bir mahşer olduğunun farkındadır. Bunu en çarpıcı biçimde dile getiren aydınlardan biri, Cezayir savaşı sırasında Fransa devletinin işlediği katliamlar için “Hepimiz Katiliz” diyen Sartre’dir. Sartre bu sözü Fransız sömürgeciliği ile bir Cezayir’li gibi hesaplaşmayan Fransız aydınları için kullanmıştır. Fanon da Cezayir’in Sartre’si olarak ezilenlerin psikolojisini ve aydın tipini çözümlemiş ve bunu “Efendisine benzeme” tutkusu olarak tanımlamış, özgürleşmeyi buradan başlatmıştır. İkisi de milliyetçi karşıtlaşmanın yeniden sömürgeleşme olduğunun bilinci ile beraber mücadele de vermiştir.
Yeni bir aydın duruşu
69 Nobel ödüllü aydının tecridin kırılması ve Önder Apo’nun özgürlüğünü talep eden kampanya çalışması bilginlerin gerçeğe müdahil olması kadar, Kürtlere yüzyıldır bilim alanında da uygulanan tecridi de kırması açısından tarihseldir ve aynı zaman da yeni bir aydın duruşunu gösterir. Bunun önemini belirtmemizin nedeni tecridin sadece devletin uyguladığı bir tecrit olmadığını, çok daha kapsamlı bir tecrit ve izolasyon ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğidir. Kürtler Lozan süreci ile bir tecrit ve izolasyona alındı ve yüz yıllık inkâr ve imha siyaseti ile dünyada görünmez kılındı. İmralı tecridi ise bu yüzyıllık Kürt tecridinin en yoğunlaşmış hali olarak uygulanıyor.
Bir Kürt Gladyosu: Barzaniler
Biraz daha açımlarsak: Kürt sorunu uluslararası hegemonik sistemin Lozan’da tayin ettiği ve yönettiği uluslararası sömürgecilik sistemi ile bir soykırım kapanına dönüştürüldü. İngiltere başta Osmanlı’nın dağılması ve Anadolu’nun paylaşılması planına bağlı olarak Lozan sürecini başlattı. Ancak Türk devlet yetkililerinin ABD ile yaptığı görüşmeler sonucunda ABD Başkanı Woodrow Willson’un İngiltere’yi “Anadolu’da bir Türk devleti” projesine ikna eder ve bunun sonucunda Sevr planı yerine, İngiltere “Homojen Türk Devleti” ve İngiltere’nin 1915 tarihli "Emperyal çıkarların korunması için rapor: Asyatik Türkiye" raporu hazırlar. Bu süreci belirleyen de küçük bir Türk devleti karşılığında İsrail devletinin kurulmasının kararlaştırılmasıdır. Bu plan Lozan Anlaşması’nın kilidi olur. Türk devlet yetkilileri Kürtler ile Sivas ve Erzurum kongrelerinde belirledikleri ortak cumhuriyet ve onun ortak sınırlarından vazgeçer ve Kürdistan’ın dört parçaya ayrılmasına razı olur. Rusya da Lozan sistemini devlet güvenlik kaygılarını gidermenin aracı olarak ele alır, Türkiye-İran ile kurduğu ilişkiler sonucu anlaşmaya defakto dahil olur. Lozan’a giden süreç ve Lozan sonrası, sırasıyla Kürdistan’da isyanların bastırılması ve en ünlü direnişçilerin katledilmesi bu hegemonik güçlerin ortak operasyonları sonucu gerçekleştirilir. İngiliz hava kuvvetlerinin iki büyük hava saldırısı sonucu Şeyh Mahmut Berzenci İsyanı bastırılır, Simko ayaklanmaları ve Simko’nun katledilmesi doğrudan İngiliz devletinin sorumluluğunda gerçekleşir. Rusya’nın Şeyh Said ve Seyid Rıza’yı gerici, Kemalizmi ilerici tanımlamasının verdiği ideolojik güçle yüzyıldır Kürtlerin tecride alınmasının en büyük katkılarından biri yapılır. Rus devletinin reel sosyalizm dünyası üzerinde kurduğu egemenlikten kaynaklı, Kürtlerin ideoloji, enternasyonalizm ve bilim dışında tutulmasına katkısı ayrıca araştırılmaya değerdir. Sırasıyla Qazi Muhammed ve Abdurrahman Qasimlo bu uluslararası güçlerin ortaklığı ile katledilir. Ancak, Küçük bir Kürt devleti umudu karşılığında diğer Kürdistan parçalarını inkâr ve imha etme projesi bir Kürt gladyosunu örgütlemeyi zorunlu kılmış ve Barzaniler bu iş için seçilmiş ve ele geçirmelerini sağladıkları KDP aracılığı ile Kürtlerin siyasi muhatabı olarak hegemonik sisteme dahil edilmişlerdir. Yüz yıl boyunca tüm Kürt önderleri ya katledilmiş, ya esaret altına alınmış olmasına rağmen KDP liderlerinin önüne kırmızı halılar serilmiştir.
Kürt’e karşı laik ve dinci milliyetçilik
En önemlisi de bu süre içinde Kürt sorununu dile getiren, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını ve Kürt halkı ile kardeşliği savunan Türkiyeli devrim önderleri de tıpkı devrimci ve isyancı Kürt önderler gibi çok acımasız biçimde katledilmiş ve böylelikle Kürt sorunu Türkiye devriminden izole edilmek ve tecrite alınmak istenmiştir. Başta Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya’nın Kürt sorunu konusunda ortaya koydukları ideolojik açıklamalar katledilmelerinin temel gerekçeleridir. Aynı biçimde ilk PKK şehidinin büyük enternasyonal Haki Karer olması tesadüf değildir. Kürtlüğü Barzanilerin, Türklüğü ise ulusalcıların tekeline verme Lozan kurucularının faaliyeti olarak günümüzde daha şiddetli sürdürülüyor. Dört ulus devlet arasında Kürtleri böl, Kürt sorununu taktik olarak kullan, sonra gözden çıkar denklemini ancak milliyetçilik ideolojileri ile uygulayabilirlerdi. Bu anlamda Ortadoğu’da Kürt’e karşı laik ve dinci milliyetçilik en fazla örgütlendirilen ideoloji oldu.
Paradigma ile verilen cevap
Önder Apo, uluslararası komplo ile Türkiye’ye teslim edildiğinde bu durumu “Kürt kapanı ve Soykırım Sistemi” olarak tanımladı ve “Kürtlerin kaderine yazılan yenilgi tekrar etmeyecek” tavrı ile “Kürt Kapanı” sistemine paradigmasal müdahalede bulundu ve Demokratik Ulus-Demokratik Konfederalizm sistemini Lozan soykırım paradigmasına karşı bir çözüm olarak geliştirdi. Devrimci sol ve Ortadoğu halkları (Rojava devrimi, İran’da Jina Amini serhildanı) kadın özgürlükçü demokratik ulus projesini sahiplenenlerin başında geldi. İlk defa küresel düzeyde Kürtlerin mahkum edildiği tecrit ve izolasyon kırılmıştı. Ancak Önder Apo’nun hegemon paradigmada yarattığı kırılmayı durdurmak için Önder Apo mutlak bir tecride alındı.
Yeni bir işbirlikçi koalisyon
Bu sürede Kürtlere yeni bir soykırım saldırısı başlatıldı ve AKP-MHP iktidarı Türk milliyetçiliğini en ileri düzeye taşıdı. Aynı paralelde KDP eksenli Kürt milliyetçiliği ideolojik olarak öne çıkarıldı, Demokratik Ulus Paradigması’na sistematik saldırılar “Devletçilik” argümanı ile yürütüldü. KDP ve Türk devleti PKK’yi tasfiye etmek için yeni bir işbirlikçi koalisyon kurdu. Her iki milliyetçiliğin amacı PKK’nin kırdığı soykırım sistemini kendi lehine yeniden kurmaktı. Önderliğe tecridi, PKK’yi yalnızlaştırma ile tamamlama her iki gücün temel amacıdır. Bu yeni sömürgeleştirme koalisyonu ideolojik olarak en fazla bir kesim Kürt orta sınıfında zemin buldu.
Mutlak tecrit sürdürülmek isteniyor
Kürt özgürlük mücadelesinin siyasi kazanımlarının sadece kendine hibe edilmesini bekleyen küçük burjuva akıl, stratejik düşünemedi ve tekil olaylar üzerinden demokratik ulus aklını anlamamakta ısrar etti. Bu sömürgecilerin ve ihanetçilerin ideolojik oyunlarına da epey alan açtı. Soykırım sistemine ve ihanete duyulan büyük öfke ve Kürt halkının ulusal bilinçte yaşadığı büyük gelişmeyi fırsatçılık yaparak Kürt milliyetçiliği ve Barzani çizgisine hibe edeceğini düşünecek kadar arsız olan hain çete, böylelikle ihaneti gündemden çıkarıp, provokatif söylemler ile demokratik modernite çizgisini tecride almak istiyor. Ulusalcılar ve işbirlikçi Kürt çizgisinin iki farklı uç gibi görünmeleri bir oyundur ve her iki kesim de birbirine demokratik ulus çizgisine saldırı alanı açarak danışıklı dövüş içindedir. Kürtleri ve mücadelelerini tecrit ve izolasyona alarak İmralı tecridini de mutlak temelde sürdürmek istiyorlar.
Demagoji ustaları
69 Nobel ödüllü aydının mutlak tecride karşı mücadele kampanyasının değerini de bu tablo içinde daha çok iyi anlayabiliriz. Tecride karşı mücadele yüzyıllık inkar, imha ve tecrite karşı mücadele demektir. Bu gerçek ile bağ kurmadan ne gerçek bir yurtsever, ne aydın, ne devrimci olunamaz. Kürt aydınlarına düşen sorumluluk kafa karışıklığı yaşamak değildir. Suyun bulandırılmasına karşı çıkmaktır. Eleştiri ile karşıtlaşmanın aynı şeyler olmadığını bilecek kadar sorumlu davranmayanlar zaten aydın değil, demogoji ustasıdır.