Söylem değil, somut adım
Dosya Haberleri —

Mehmet Rüştü Tiryaki
- Meclis’teki Anayasa Uzlaşma Komisyonu deneyimini hatırlatan DEM Parti Milletvekili Rüştü Mehmet Tiryaki, “Benzer bir komisyon bugün de kurulabilir. Belki formatı değişir, ama Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki engelleri tespit etmek ve bu engelleri aşmaya dönük yasal düzenlemeleri belirlemek açısından çok kıymetli olur” diye konuştu.
- Çözüm sürecinde Meclis’in aktif rol alması gerektiğini belirterek, tüm partilerin katılımıyla hızla bir komisyonun oluşturulmasının önemine vurgu yapan Tiryaki, "Söylemin ötesinde, somut adımlar olup olmayacağı belirleyici olacak. Sayın Cumhurbaşkanı'nın da, parlamentonun da, bundan sonra daha somut adımlar atmasını hep birlikte bekliyoruz" dedi.
SELİM SONTAY
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta açıklanan çağrısının ardından yaklaşık iki ay geçmesine rağmen Türk devleti tarafından resmi herhangi bir somut adım atılmadı. Yasal düzenlemeler sürüncemede bırakılırken, önceki gün İmralı Heyeti ile Türk Cumhurbaşkanı RecepTayip Erdoğan’la görüştü. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı ve Meclis Anayasa Komisyonu Üyesi Mehmet Rüştü Tiryaki, İmralı Heyeti’nin Erdoğan’la yaptığı görüşmeyi, “Güven ve Demokrasi Paketi”ne dair tartışmaları, Kürt sorununun çözümünde Meclis’in rolünü ve Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi gazetemize değerlendirdi.
Partinizin Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’ın gündeme getirdiği “Güven ve Demokrasi Paketi”, Meclis’in Nisan gündemine dair önemli bir işaret olarak değerlendiriliyor. Partiniz bu sürecin nasıl işlemesi gerektiğini düşünüyor? Sizce bu paket kapsamında öncelikli olarak hangi yasal adımlar atılmalı?
DEM Parti olarak bu sürecin başarıya ulaşabilmesi için yalnızca çağrılarla değil, somut adımlarla ilerlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun çözümü ve temel hak ve özgürlükler konusunda ciddi yapısal değişikliklere ihtiyaç var. Bu da öncelikle bazı hukuki engellerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün. İnfaz yasası ve terörle mücadele yasası başta olmak üzere, temel haklara müdahale alanı yaratan birçok yasada değişiklik yapılması şart. Ancak hükümet de, parlamentodaki en büyük grup olan AKP de şu ana kadar bu yönde herhangi bir adım atmadı. Sorunu yalnızca silahların bırakılması meselesine indirgemeye çalışıyorlar. “PKK kendini feshetsin, silahları gömsün” sözünü tekrar ediyorlar. Bununla da kalınmıyor, üstüne tehdit dili kullanılıyor: “Ya silahları gömeceksiniz ya da sizi gömeriz.” Oysa gerçek bir çözüm, sadece silahların susmasıyla ya da PKK’nin kendini feshetmesiyle sağlanamaz. Kürt sorunun önemli bir parçası Kürtlerin bu ülkede yaşadığı sorunlar. Biz her zaman söyledik: Silahlı çatışma bir sebep değil, bir sonuçtur. Asıl sebep Kürt sorununun çözülememiş olmasıdır. Bu sorun çözülmedikçe şiddetin tekrarlanacağına dair kuşku yok. Çözüm de sadece silahların bırakılması, PKK’nin lağvedilmesiyle gelmeyecek; bunun için bir dizi adım atılması gerekiyor. Bu adımların başında da yasal düzenlemelerin yapılması geliyor.
DEM Parti olarak Kürt sorununun çözümü için somut yasa teklifleri sundunuz. Ancak sürecin parlamentoda ilerlemediği açık. Ortaklaşma zemini nasıl kurulabilir?
Bugüne kadar Meclis’te çözüm sürecine katkı sunabilecek pek çok yasa teklifi verdik. Cezaevlerindeki koşulların iyileştirilmesi, hasta mahpusların tahliyesi, infaz rejimindeki adaletsizliklerin giderilmesi, “umut hakkı”nın tanınması gibi çok sayıda önerimiz oldu. Aynı zamanda Kürtçenin eğitim dili olarak tanınması ve ana dilde eğitim hakkını güvenceye alacak düzenlemelerin yapılmasını istedik. Ancak, Kürt sorunu gibi köklü bir sorun, parti olarak verdiğimiz önergelerle çözülemez. Hükümetin ve AKP’nin bu konuda sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Ne yazık ki bugüne kadar bu yönde ciddi bir irade göstermediler.
Meclis’in rolü çok önemli. Kürt sorununa dair Meclis’te bir komisyon kurulabilir. Böyle bir komisyon, parlamentoda grubu bulunan-bulunmayan siyasi partilerin fikirlerini açıklayacakları, tartışacakları ve uzlaşmak için ortak bir zemin yaratacaktır. Aynı zamanda, bu komisyon, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için gerekli düzenlemeler için adım atılmasını sağlayacaktır.
Bunun geçmişte örneği var. Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurulmuş, üzerinde uzlaşılmış maddeler ortaya çıkmıştı. Her ne kadar o dönem, anayasa değişikliği gerçekleşmemiş olsa da, yalnızca böyle bir komisyonun kurulması bile, ortak aklın oluşması, birlikte çalışma zeminin kurulması ve siyasi partilerin parlamentodaki milletvekili sayılarına bakılmaksızın eşit düzeyde temsil edilmelerini sağlaması açısından Türkiye’ye büyük bir deneyim kazandırdı. Benzer bir komisyon bugün de kurulabilir. Belki formatı değişir, ama Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki engelleri tespit etmek ve bu engelleri aşmaya dönük yasal düzenlemeleri belirlemek açısından çok kıymetli olur. Bu konuda eşbaşkanlarımız çağrıda bulundu. DEM Parti olarak da önümüzdeki günlerde, parlamentoda bazı girişimlerde bulunacağız. Komisyon önerimizi diğer siyasi partilerle de paylaşacağız ve bu konuda somut bir adım atılmasını isteyeceğiz.
Sayın Öcalan da dahil olmak üzere birçok kişi, çözüm için adres olarak Meclis’i işaret ediyor. Sizce Meclis’in bu süreçteki rolü ve sorumluluğu nedir?
Kuşkusuz Meclis, Kürt sorununun çözümünde en önemli merkez. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, Meclis’in Türkiye'deki siyasal yelpazeyi büyük oranda temsil ediyor olması. 31 Mayıs 2023 seçim sonuçlarına baktığımızda, oy kullanan seçmenlerin yüzde 90’ından fazlasının tercihi, şu anda parlamentoda. Bu da Meclis’te oluşacak bir uzlaşının, aynı zamanda toplumun çok geniş bir kesiminin desteğini alması anlamına gelir. İkincisi ise, yasal engeller. Türkiye'de yasama yetkisi Meclis’e aittir. Kürt sorununun çözümüne yasal engellerleri ortadan kaldıracak tek yetkili organ Meclis’tir. Bu engellerin kaldırılması ya da yeni demokratik düzenlemelerin yapılması, doğrudan Meclis’in görevidir. Elbette, sadece yasaların değiştirilmesiyle bu sorun çözülmüş olmaz. Bazı konularda Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ya da bakanlıkların atacağı idari adımlarla da ilerleme sağlanabilir. Ama daha kalıcı çözümler için Meclis'in devreye girmesi şarttır. Bugün CHP başta olmak üzere birçok muhalefet partisi de, tıpkı bizim gibi Meclis’in bu konuda sorumluluk alması gerektiğini söylüyor. Komisyonun şekli, yapısı, üye sayısı, hangi partilerin nasıl temsil edileceği elbette ayrıca konuşulur. Ama az önce de belirtiğim gibi parlamentonun bu konuda önemli bir hafızası ve birikimi var. Benzer bir yapı bugün de kurulabilir ve bu çözüm açısından önemli bir adım olur. Siyasi iktidar da gerçekten reformdan bahsediyorsa, bu konuda adım atar ve komisyon kurulur.
Sayın Öcalan’ın 27 Şubat mesajı sonrası “ilk 10 gün kritik” denilmişti. Ancak aradan 40 günü aşkın süre geçmesine rağmen bir ilerleme sağlanamadı. İktidarın bu sessizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekim ayına dek hesaplarsak neredeyse 6 ay geçmiş durumda. Fakat bu süre zarfında hükümet tarafından atılmış tek bir somut adım bile görmedik. İktidar hala defalarca tekrarladığı “Kongre toplasınlar, silah bıraksınlar, örgüt feshedilsin” gibi söylemlerle sınırlı kalıyor. Sanki bu ülkenin sorunlarının kaynağında kendi uygulamaları yokmuş gibi, adım atma sorumluluğu yalnızca karşı tarafa aitmiş gibi davranıyorlar. Biz, 27 Şubat sonrası 101 il ve ilçede toplantılar düzenledik. Bu toplantılara 140 farklı merkezden katılım sağlandı. Türkiye’nin dört bir yanında, büyükşehirlerde, metropollerde ve Kürdistan’ın tamamında toplantılar yaptık. Bu toplantılarda binlerce kişi tarafından dile getirilen en temel görüş şuydu: “Hükümete güvenmiyoruz. Cumhurbaşkanı’na güvenmiyoruz.” Bu güvensizlik halktan değil, doğrudan siyasi iktidardan, AKP’den ve Cumhurbaşkanı’ndan kaynaklanıyor. Eğer barış gelecekse, çatışmalar bitecekse, Kürt sorunu siyasal ve demokratik yollarla çözülecekse, hükümetin önce güven yaratacak adımlar atması gerekiyor.
Dünyanın birçok yerinde benzer barış süreçlerinde görüldü; barış, sadece silahların susmasıyla değil, o barışın topluma yayılması, toplumun o barışa sahip çıkmasıyla mümkün oldu. Yüzbinlerce insan bu çatışmalarda hayatını kaybetti. Cezaevlerinde on binlerce insan var. Yakınları, eşleri, çocukları, anneleri, kardeşlerini sayarsak milyonlara ulaşan bir kitle var. Bu insanların barışa ikna edilmesi gerekiyor. Barışın toplumsallaşması, devletin de bu konuda sorumluluk almasını gerektirir. Dolayısıyla siyasi iktidar, barışın toplumsallaştırılması konusunda sorumluluk almalı ve topluma güven vermeli.
Kürt sorununun çözümünde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan birincil muhatap. Ancak bu rolün oynanabilmesi için hem yasal hem fiili düzenlemelere ihtiyaç var. Sayın Öcalan’ın rolünü yerine getirebilmesi için atılması gereken somut adımlar neler?
Meclis’in bu noktadaki sorumluluğu “umut hakkı”na yasal bir zemin kazandırmaktır. Umut hakkı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ve uluslararası sözleşmelerle tanımlanmış bir haktır. Türkiye’de de bu hakkın Meclis çatısı altında yasal statüye kavuşması gerekir. Ancak asıl sorun bakanlıkların yetkilerini doğru kullanamaması. Tecrit politikası bugün doğrudan yürütmenin, özellikle Adalet Bakanlığı’nın uygulamalarıyla sürdürülüyor. Adalet Bakanlığı istediği zaman izin veriyor, istemezse yıllarca sürecek görüş yasağı getiriyor. Tecridin kaynağı yasalar değil; tecrit tamamen yasadışı, hukuk dışı. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) bu konuda defalarca yaptığı incelemeler, verdiği tavsiye kararlarına rağmen hükümet hiçbir adım atmadı. “Koster bozuk” diyerek görüş yasağı verdiler. Sayın Öcalan'ın avukatlarıyla düzenli görüşme hakkı hala engelleniyor. Tecrit fiilen devam ediyor.
27 Şubat deklarasyonu tarihi bir fırsat. Bir yandan silahların susması, PKK’nin feshinden söz ederken Sayın Öcalan’ın cezaevi koşullarında dahi en küçük bir iyileştirme yapılmadı. Oysa çözümden söz ediyorsak, Sayın Öcalan'ın yalnızca iletişim haklarının değil, özgürlüğünün de önünü açacak bir zeminin oluşturulması gerekir. Tecrit koşullarında ısrar eden iktidarın bu sorunun çözümüne katkı sunmadığının görülmesi gerekir. Bu yaşananları kime anlatırsanız anlatın alacağınız cevap hükümetin çözüm istemediği olacaktır.
* * *
Yeni aşamaları görmek istiyoruz
AKP Sözcüsü Ömer Çelik “Yeni aşamaları hep birlikte göreceğiz” dedi. Aynı dönemde İmralı Heyeti üyeleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü. Bu gelişmeleri süreç açısından bir hareketlilik olarak görüyor musunuz?
Elbette, İmralı Heyeti'nin Cumhurbaşkanı ile bir görüşme gerçekleştirmiş olması önemlidir. Bugüne kadar Türkiye’nin üçüncü büyük siyasi partisi olmamıza rağmen, Cumhurbaşkanı’nın bize dönük tek söylemi nefret diliyle ve “terörist” suçlamalarıyla sınırlıydı. Bu görüşme, bu konuda bir gelişme kaydedildiği ve bakış açısının değiştiği yönünde bir işaret olabilir. Ancak bir görüşme üzerinden büyük sonuçlar çıkaramayız; “Her şey bitti, bütün sorunlar hal oldu” diyemeyiz. Bugün ortaya konan yeni söylemlerin samimi olup olmadığını, önümüzdeki açıklamalar ve pratiklerle değerlendirmek gerekir. Ömer Çelik “yeni aşamalar”dan söz ettiyse, bu aşamaların ne olduğunu hep birlikte göreceğiz. Söylemin ötesinde, somut adımlar olup olmayacağı belirleyici olacak. Ama şunu da net ifade edeyim; Cumhurbaşkanı görüşmesi, Ömer Çelik’in vaatleri önemli olsa da sorunun çözüldüğünü ya da süreçte bir mesafe katedildiğini söyleyemeyiz. Ama Cumhurbaşkanı ile görüşme gerçekleşmesi ve bugüne kadar tehdit dili kullanan Ömer Çelik’in bu konuda yeni bir söylem kurmuş olması önemli. Sayın Cumhurbaşkanı'nın da, parlamentonun da, bundan sonra daha somut adımlar atmasını hep birlikte bekliyoruz.
Sonuçta İmralı heyetinin cumhurbaşkanı ile görüşmesinden bahsediyoruz. Heyetimizin yaptığı ilk açıklama görüşmenin çok olumlu bir havada gerçekleştiği yönünde. Ayrıca heyetimiz görüşmeden çok daha umutlu ayrıldığını dile getirdi. Bu da umutlu bir geleceğe bir adım daha yaklaştık anlamına geliyor.