Ne ara bu hale geldik

Forum Haberleri —

Kahire/foto:AFP

Kahire/foto:AFP

  • Her şey buharlaştı, eriyip gitti. Güzellik gitti, mizah gitti, sosyal dayanışma gitti ve tüm sıcaklık ve samimiyet gitti. Dildeki kadükleşme zihindeki, kalpteki ve ruhtaki kadükleşmeyi yansıtıyor.

“İyi yönde olmayan sinsi bir değişim var” diyor anonim bir hesaptan yazan Mısırlı Arap bir kadın. Birçok ülkede yaşanan çirkin-kötüye dönük farklılaşmayı anlatırken, hemen yakınımızda olup biten, bizden bir hikayeyi anlatıyor. O Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan diyor siz Türkiye ve Kurdistan anlayın. Yazı güçlü bir tercüme ağına sahip olan Dünyadan Çeviri’de çıktı. 

 

Çeviri: S. Erdem TÜRKÖZÜ

1990’ların başında Mısır’dayken, ailemde çok az kadının, hatta neredeyse sıfır kadının, saçlarını örttüğünü hatırlıyorum. Erkeklerin görünüşü çoğunlukla dönemin klişe muhafazakâr Arap erkek tarzındaydı: tıraşlı sakal, kocaman bıyık, geniş, daima kareli gömlek ve pileli pantolon giyen, iç mekanlarda güneş gözlüğü takan vs. Yerleşik modern Arap kültürüydü: çoğunlukla seküler, geleneksel ölçüde dindar ve orta derecede muhafazakâr.

Aile etkinliklerinin çoğunda dansözler yer alırdı (günümüzdeki Batılılaştırılmış erotik ya da daha ziyade pornografik versiyonundan çok farklıydılar). Çocukken düğünde erkeklerin beni sahneye çıkıp dansözle oynamaya teşvik ettiğini hatırlıyorum, ki çoğu zaman çıkar oynardım ve dansözler de buna bayılırdı. Elbette erkekler de benim aracılığımla yani çocukluğun masumiyeti üzerinden sosyal bir deneyimi güvenli bir şekilde yaşamış oluyordu. Bu herkesin hoşuna giden bir düzenlemeydi. Amcalarımdan biri oldukça çapkındı, beş nişan partisine gitmiş olmalıyım, hepsi de film yıldızı gibi güzel kadınlardı. Sülalemin bizim ailemizden daha az orta sınıf olan kısımlarında, daha mütevazı mahallelerde daha da büyük düğünler ve etkinlikler hatırlıyorum. Onların viski alacak paraları vardı ve muhtemelen viskiden hiç hoşlanmıyorlardı. Ayrıca kokularından da nefret ettiğimi hatırlıyorum.

10 yılda kökten değişti

1990’lar ilerledikçe her şey yavaş ama aynı zamanda hızlı bir şekilde değişti. Daha fazla kadın saçlarını örtmeye ve kıyafetlerini daha dindar kıyafetlerle değiştirmeye başladı. 2000’lerin başında, annem de dahil olmak üzere ailemdeki tek bir kadının bile saçı açık değildi. Dansözler etkinliklerde giderek daha az görünmeye başladı, ta ki 2010 yılına gelindiğinde dansöz oynatmak artık aile dostu bir etkinlik olmaktan çıkıp gece kulüplerine/genelevlere sıkışana kadar… Eskiden bu mesleği icra eden Mısırlı kadınların yerini, aile etkinliklerinden hatırladığım dansçılardan çok striptizcilere yakın olan Doğu Avrupalı kadınlar aldı.

Erkekler sakallı ve selefi

Erkekler de değişti. Kadın düşkünü amcam “sapkın” yollarını terk etti, Allah’a döndü, uzun sakallı ve beyaz cüppeli bir Selefi oldu, baştan aşağı siyah bir peçeyle örtülü bir kadınla evlendi ve Amerika’ya yaptığı iş gezilerinin yerini Pakistan’a yaptığı ‘dava’ gezileri aldı. Bir zamanlar günlük yaşamın bir parçası olan müziğe şüpheyle yaklaşılır oldu, kamuya açık yerlerde kaydı çalınan dini vaazlar veya Kuran aldı yerini.

Her şey işaallah maşallah’a endeksli

En önemlisi de, dilin kendisi değişti. Mısır’a özgü yerel ifadelerin yerini yavaş yavaş klasik Arapça’daki kalıplaşmış dini kutsamalar almaya başladı (insanları sadece kilise Latincesi ile selamlayan birini düşünün). Bu durumdan özellikle annemle sohbetlerimde rahatsız olduğunu hatırlıyorum. Huzur içinde yatsın, kendisiyle, ironik bir şekilde, spontane insan iletişiminden ziyade bilgisayarların otomatik hata mesajlarına daha yakın olan klasik kalıplaşmış cümleleri tekrar tekrar kullanmadan herhangi bir konuşma yapamaz oldum.

İsimler dincileşti

İsimler bile değişti. 19. yüzyılın ortalarında, modern bir Mısır devletinin kurulmaya başlamasıyla birlikte, hem Mısırlı Müslümanlar hem de Hıristiyanlar Kemal, Na’im, Nasır, Thabet, Eşref gibi bir dizi din literatürü dışı, tarafsız isim üzerinde uzlaşmıştı. 1990’ların sonlarına doğru birçok Müslüman aile klasik İslami isimlere geri döndü (Cassius, Atticus, Cicero, Aurelius vb. isimlerin eşdeğerlerini düşünün) ve Kıpti aileler, özellikle de işçi sınıfı ailelerin büyük bir kısmı arasında tarafsız isimler giderek kayboldu ve yerlerini kilise isimleri aldı.

Kimselere hissettirmeden

Bu dönüşümle ilgili dikkat çekici olan şey, neredeyse hiç kimse tarafından fark edilmemiş olması. Eğer bu değişimi onu doğrudan yaşamış olan öznelere işaret ederseniz, muhtemelen neden bahsettiğinizi bilmezler. Size hayal gördüğünüzü ya da yanlış anılara sahip olduğunuzu hissettireceklerdir. Yüksek kültür de dahil olmak üzere resmi kültür, değişimi ele alırken/anlatırken bu değişim üzerine aslında hiçbir zaman eni konu düşünmemiştir. Yani, dönemin kültürel eserlerini okursanız ya da geriye giderseniz, herkesin her şeyin yolunda olduğuna ve hiçbir şey olmadığına ikna olduğunu görürsünüz.

Batılı hayali bir soyutlama görüyor

Diyelim ki zeki bir insansınız ve Harvard, Oxford, Princeton vs. tarafından üretilen bilimsel sosyal bilim literatürünü incelemeye karar verdiniz. Bu literatür de neler olduğunu anlatmaz. İslamcılığın bir ‘toplumsal hareket’ olarak yükselişi hakkında çalışmalar bulabilirsiniz; bu (İslamcılık), Amerika’nın çöküş döneminin yoz evlatları için bir övgü terimidir, onda siyasi faillik (!), otoriteyle müzakere (!) ve küreselleşmeye (!) ve imparatorluğa direniş (!!) görürler. Bu pahalı ve hayali soyutlamalar ve zihinsel yapılar arasındaki ilişki, pornografi ve seks arasındaki ilişkiyle neredeyse aynıdır: yoğun ama sahte, tatmin eden ama aşağılayan, pahalı ama ucuz ve estetik olarak mükemmel ama korkunç derecede gerçek dışı…

Siyasi islam ve ahlaki erozyon birlikte

Ahlaki, sosyal ve kültürel erozyon, ülkenin altyapısı ve kamu düzenindeki fiziksel bozulma ile de kendini gösterdi veya bunlara eşlik etti: daha fazla çöp, daha fazla trafik, daha fazla suç, daha fazla açık kanalizasyon vb. İnsanlar arasındaki, özellikle de kadınlarla erkekler arasındaki sokak etkileşimleri giderek daha çatışmalı hale geldi. Sokak kavgaları daha düzenli hale geldi, bazen düpedüz ceza gerektiren şiddet eylemlerine dönüştü ve ortalıkta bir polis de olmadı. Kadınlara yönelik aleni ve rastgele cinsel taciz, kadınların tesettüre bürünmesi ile neredeyse aynı hızda arttı.

2008 yılı civarında, Kahire’de büyük devlet dairelerinin bulunduğu yerde, kelimenin tam anlamıyla Kahire’nin şehir merkezinin kalbinde, rastgele grup cinsel saldırılarının gerçekleştiği yeni bir fenomen ortaya çıktı ve 2011’deki Arap Baharı sırasında patladı. Bu 1990’larda düşünülemezdi bile. Bu ulusal bir skandal olurdu, herkesin konuştuğu bir sorun olurdu ve polis orduları tüm mahalleyi işgal eder, katıldığından şüphelenilen herkesi tutuklar ve herkesin görmesi için ulusal televizyonda teşhir ederdi. (Anıları biraz romantikleştirdiğimden eminim, ama genellikle otoriter bir yarı-sosyalist devlette babalık sözleşmesi böyle işlerdi).

Güzele dair ne varsa gitti

Katı olan her şey buharlaştı, eriyip gitti. Güzellik gitti, mizah gitti, sosyal dayanışma gitti ve tüm sıcaklık ve samimiyet gitti. Dildeki kadükleşme zihindeki, kalpteki ve ruhtaki kadükleşmeyi yansıtıyor.

Bu hikayeyi neden anlatıyorum? 2012’de Amerika’ya göç ettiğimden beri benzer bir şeyin Amerika Birleşik Devletleri’nde de yaşandığını hissediyorum: davranışlarda, tutumlarda, normlarda, dilde ve kurumlarda, iyi yönde olmayan, sinsi bir değişim. O kadar radikal bir değişim ki, 2012’de geldiğim ülkenin artık neredeyse var olmadığını hissediyorum ve çoğu insan bu değişimi, onun hem öznesi hem de nesnesi olarak, Mısır’daki insanlar gibi akılsızca, uyurgezer şekilde takip ediyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.