‘Normale’ dönüş ama nasıl?
Toplum/Yaşam Haberleri —
- Yaşanan felaketin sonuçlarını bir yana koyup hayata hiçbir şey olmamış gibi devam edebilmek zaten imkansız. Bu deprem çok büyük bir kitleyi birincil etkilerle vurduğu gibi, tanıdıkları ya da ismen bildikleri insanların da kaybını gören ya da duyan insanlar, 6 Şubat öncesindeki meşgalelerine tam olarak yoğunlaşmakta zorlanıyor.
BİLGE AKSU
6 Şubat’ta gerçekleşen depremlerin üstünden dört hafta geçti. Yalnızca resmi rakamlar dikkate alındığında bile Türkiye tarihinin en büyük felaketiydi bu. Haliyle ilk haftalarda kamuoyu yalnızca bu afete odaklandı ve görülmemiş bir yardım organizasyonu yapıldı. İktidarın bütün engellemelerine rağmen iradesini ortaya koyan halkın gösterdiği dayanışma unutulmayacak cinstendi. Bir yanda TV’de boy gösteren ve akıbetinden şüphe duyulan yardım şovları, diğer yandan dişinden tırnağından artırıp bölgeye destek olmaya çalışan yurttaşların görünmez emeği, böyle bir hususta bile kutuplaşmaya yol açtı.
Gündemin en sıcak olduğu haftalarda ortaya çıkan türlü çekişmeler, yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları, çeşitli provokasyonlar belirli bir niyetin etrafında, suyu bulandırma çalışmalarından başka bir şey değildi. İktidarın ve ona destek olan karanlık aparatların örgütlediği halk düşmanlığı, tam da bu felaketin boyutlarından ötürü bir bir boşa düştü. Öylesine büyük bir yıkımdı ki bu, gündemi değiştirecek türlü yol denense de bir türlü başarılı olunamadı. Nitekim geldiğimiz noktada, yardımların tam olarak ulaşmadığı birçok bölgenin varlığından söz ediliyor ve bu ölçüdeki bir yıkımın toparlanmasının yıllar alacağı konuşuluyor.
İnsanlar ilk haftalardaki odak noktalarını yavaş yavaş kaybeder ve kendi hayat gailelerine dönerken, bir yandan kültürel etkinliklerin de eskisi gibi canlanmaya başladığını görüyoruz. Birkaç hafta boyu sessizliğe bürünen tiyatrolar, konserler ve bilumum sanatsal etkinlik, kapılarını seyirciye açmaya başladı. Bunların hemen hepsinde gördüğümüz bir ortaklık ise, gerçekleştirdikleri her programı deprem bölgesiyle ilişkilendirmeleri oluyor. Konserlerin gelirleri bağışlanıyor, oyunların çıkışında bağış kutuları göze çarpıyor. Kültür-sanat alanı, hem kendi yaşantısını sürdürmeye hem de odağını depremin yarattığı yıkımdan koparmamaya çalışıyor.
Yaşanan felaketin sonuçlarını bir yana koyup hayata hiçbir şey olmamış gibi devam edebilmek zaten imkansız. Bu deprem çok büyük bir kitleyi birincil etkilerle vurduğu gibi, tanıdıkları ya da ismen bildikleri insanların da kaybını gören ya da duyan insanlar, 6 Şubat öncesindeki meşgalelerine tam olarak yoğunlaşmakta zorlanıyor. Kaybın getirdiği travma ve yas, ilk şokun ardından daha uzun süreli ama düşük bir etkiyle yaşanmaya devam ediyor.
Tam da bu noktada, herkesin kendi becerisi ve eğilimine uygun olarak ellerinden geleni yaptığını söylemek gerek. Ama bazı yaklaşımlar ve projeler var ki, planlayanların ne düşündüğünü anlayabilmek oldukça zor.
DasDas tiyatro topluluğunun ortaya çıkardığı İhtiyaç Haritası oluşumunun bu ay sonunda gerçekleştireceği konser etkinliği bunlardan biri. Birçok sanatçının bir araya geleceği bir yardım gecesi organize etmiş bu oluşum. Mor ve Ötesi, Gazapizm, Athena, Duman, Hayko Cepkin, Pentagram, Ceza gibi onlarca ismin yer alacağı bu etkinlikten elde edilecek tüm gelirin deprem bölgesi için kullanılacağı duyurulmuş. İlk bakışta tamamıyla iyi niyetli ve özveri dolu bir çaba bu. Fakat detaylara indiğimizde bazı problemler, hatta skandallar ortaya çıkıyor.
Etkinliğin gerçekleştirileceği mekan Zorlu Center’daki konser alanı. Bu mekan yerli ve yabancı birçok sanatçıya ev sahipliği yapan, son yılların en popüler etkinlik alanlarından biri. Çok farklı türden müziklere ve müzisyenlere yer açtığı için, oldukça geniş bir katılımcı kitlesi de mevcut. Konser alanı itibariyle çok büyük bir seyirci kitlesini taşıyabildiği için böylesi büyük etkinliklerde tercih edildiğini söyleyebiliriz.
Fakat bu mekanla ilgili bazı sorunlar var. İktidarın en büyük yandaşlarından biri olan, hatta zaman zaman bizzat Erdoğan’ın destek çıktığı Zorlu Holding’e ait bu devasa kompleks, boğaza nazır kocaman bir alanın üzerine kurulu. Elitlerin ve sermayenin prestij meselesi olarak bir rezidans elde etmek için yarışa girdiği bu yapı, İstanbul’daki en büyük kamu arazilerinden birinin üzerinde. Dönümlerce alanı ihtiva eden bu arazi, olası bir depremde on binlerce kişinin faydalanabileceği bir deprem toplanma alanı olarak belirlenmişti. Fakat AKP’nin alışılageldik politikalarından biri olarak, böylesi değerli ve kritik bir arazi elbette halka bırakılmadı ve bir şirkete peşkeş çekildi. Erdoğan’ın yerli ve milli tüketim teşviklerinde adı mutlaka geçen Vestel markasının sahibi olan Ahmet Nazif Zorlu da bu fırsatı oldukça yerinde kullandı ve servetine servet katmayı ihmal etmedi tabii.
Deprem sonrasında ‘normal’ hayata dönmeye çalışan ama bir yandan vicdani bir yük hisseden bazı duyarlı müzisyenlerin iyi niyetinden şüphe etmek zor olsa da, tasarlanan bu etkinliğin yapılacağı mekanla ilgili bilinenler, etkinliğe gölge düşüren çok büyük bir unsur oldu. İşin problemli kısmı buydu. Fakat bir başka mesele daha vardı ki, skandal kısmını da burası oluşturuyordu. Bu duyarlı etkinliğe katılım göstermek isteyen seyirciler, dört farklı kategoriye ayrılmış bilet seçeneklerinden birini tercih etmek zorundaydı. Bunlardan üçünde bileti alsanız dahi etkinliğe katılım gösteremiyordunuz. Etkinliğe katılmak için tercih edeceğiniz bilet türünün fiyatı ise 5 bin lira olarak belirlenmişti. Evet yanlış okumuyorsunuz, asgari ücretin %60’ına tekabül eden bir meblağ talep ediliyordu sizden.
Böylesi bir kampanyayı ve etkinliği örgütlerken tasarlanan şey neydi bilmiyoruz ama hem seçilen mekan konusunda hem de planlanan biletleme modelinde büyük hataların yapıldığı açık. Bu denli yüksek bir ücreti karşılayabilecek insanların tamamıyla seçkin bir kitle olacağını biliyoruz. Belli ki bu bilinçli bir tercih. Bu hatalı tercihi, afet bölgesine yapılacak yardımlarla ilişkilendirip masumlaştırmak epey zor. Hele ki burada sahne alacak muhalif duruşuyla tanınan sanatçılar açısından, tamamen imkansız.
Etkinliğin duyurusu yapılır yapılmaz büyük tepkilere şahit olduk haliyle. Özellikle de yukarıda sözünü ettiğim muhalif kimlik taşıyan bazı sanatçılar özelinde yoğunlaştı bu tepkiler. Çok geçmeden Jakuzi grubu etkinlikten çekildiğini açıkladı ama reaksiyon bununla sınırlı kaldı. Kitlenin en çok tepki gösterdiği Mor ve Ötesi gibi gruplardan hiç ses çıkmadı. Gazapizm ise böylesi bir etkinlikte yer aldığı için özeleştiri vermek şöyle dursun, kitlenin tepkileriyle alay eder bir üslup sergiledi. Zorlu PSM’de daha önce hiç sahne almadığını, bu etkinliğin amacı doğrultusunda ekibe katıldığını belirtti ama daha sonra sildiği tweetlerinden birinde, Zorlu Center’ın şaibeli inşasına ilişkin “Tapu kadastro memuru muyum ben nereden bileyim!” ifadesini kullandı.
Büyük kriz anlarında insanların gösterdiği tutumlar, onlara dair oldukça tanımlayıcı veriler içerebiliyor. Bu da onlardan biriydi nitekim. Şarkılarında gettoyu, yoksulluğu, sınıf çatışmasını işleyen, hatta ‘private partileri’ eleştiren Gazapizm’in gösterdiği tavır son derece şaşırtıcı oldu. Sanatsal üretimin söylem düzeyindeki tribün kaygısını, içselleşmemiş politik tutumları ve teorinin aktarılamadığı pratiği gözler önüne seren ibretlik bir hikayeydi bu. Daha fazla analiz etmeye gerek duymadığım için beni bağışlayın. Kendisine Twitter’da yazılan cevaplardan biriyle konuyu kapatayım: