Poşet de yasak!
- Sekiz yıllık tutsaklık ardından Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden tahliye olan Sariye Taşkesen, cezaevine gelen poşetlerin dahi ‘güvenlik’ gerekçesiyle toplatıldığını söyledi.
- Olası yangınlara karşı önlem aldığını iddia eden cezaevi müdürü, “Cezaevindesin, burası mahrumiyet ve mahkumiyet mekanı. Eğer sana poşeti verirsem senin mahkumiyetinin ne anlamı kalır” diyerek, yasağı savunuyor.
Sariye Taşkesen, Amed’de 26 Nisan 2016’da “örgüte üye olmak” iddiasıyla tutuklandı. Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında verilen 13 yıl 6 ay hapis cezası Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi tarafından bozulunca 5 Temmuz’da Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden tahliye oldu. JINNEWS’ten Öznur Değer’e konuşan Sariye Taşkesen, Sincan’daki hak ihlalleri ve baskıları anlattı.
Sincan’da tutsaklar üzerinde özel bir konsept oluşturulduğunu belirten Taşkesen, “Sincan Kadın Kapalı Cezaevi, mahrumiyet ve mahkumiyet politikalarıyla tutsaklar üzerinde özel bir konsept oluşturmuş. Her şeyin reddedildiği ya da yasaklandığı bir sistem. En basit, en tali olayların bile karmaşıklaşarak içinden çıkılamayacak bir krize dönüştürülüyor” dedi.
Poşet mahkumun neyine!
poşetlerin dahi ‘güvenlik’ gerekçesiyle yasaklandığını söyledi. Taşkesen, “Cezaevi yapısı mevcut haliyle insanın bütün eşyalarını barındıramayacağı veya hijyenik şekilde sağlayamayacağı bir ortam. Bunun için aileler tarafından koliler gönderildiğinde içindeki çanta poşetleri alırız eşyalarımızı yerleştiririz. Ama bunlar, ‘güvenlik’ gerekçesiyle toplatılmaya başlandı. Olası yangınlara karşı önlem alındığı söylendi. Müdüre, çamaşırlarımızı ve çoraplarımızı aynı yere koymak istemediğimizi ve sağlıksız olduğunu belirtip nedenini sorduğumuz zaman, ‘Cezaevindesin, burası mahrumiyet ve mahkumiyet mekanı. Eğer sana poşeti verirsem senin mahkumiyetinin ne anlamı kalır’ cevabı veriliyor” dedi.
Kurul mahkemenin üstünde
2021 yılındaki infaz düzenlemesiyle İdare ve Gözlem Kurulları’nın “sorun çözen değil yaratan” haline geldiğini işaret eden Taşkesen, “Öyle ki insanlarda, ‘emniyetten sonra mahkemeye çıkmaya gerek yok, cezaevine konulduktan sonra zaten Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu yeniden bir yargılama sistemi ile kişiye istediği cezayı veriyor, bu hakkı kendinde görüyor’ düşüncesi uyanıyor. Kurul mahkemenin kararını yeterli bulmayarak, keyfi uygulamalarla kişiyi cezaevlerinde tutabiliyor” dedi.
Savcıyla görüşme imkansız
Kurulda teknisyen, başgardiyan, psikolog, eğitmen ve müdürlerin bulunduğunu ancak savcının yer almadığını belirten Taşkesen, “Savcı ile görüşmek neredeyse imkansız. Kişinin özgürlüğünü engelleyen bu kurumlarda savcının olması, birinci müdürün ve en üst yetkilinin olması gerekiyor. Ve yine ceza aldığımız mahkemelerde bize sorulan soruların cezaevinde tekrar sorulmaması gerekiyor. ‘Neden HDP il binasına gittin? Neden HDP yöneticisisin? PKK’yi terör örgütü olarak görüyor musun? Abdullah Öcalan senin için önder mi? Kürt olduğun için kendini nasıl hissediyorsun’ sorusuna kadar etnik kökene dair bile sorular soran, bunları dayatan, pişmanlık ifadesi arayan bir dayatmayla karşı karşıyayız” diye konuştu.
Hayatlarımızdan çalıyorlar
İdare ve Gözlem kurullarının verdiği hukuksuz kararlarla tutsakların hayatlarının çalındığının altını çizen Taşkesen, “Birlikte kaldığım arkadaşım Jiyan Ateş, cezası bittiği halde iki yıldır serbest bırakılmıyor, bu süreçte babasını kaybetti. Babası ile yaşayabileceği zamanının telafisi yok, bir daha babasını görme imkanı yok.Bu bir insanlık suçu, ayıbıdır. Kürt olduğumuz için çifte standartla karşı karşıyayız. Ne yaşarsak yaşayalım asla kabul etmeyeceğimiz bir kurumdur. Cezaevlerinde bu kurullara karşı tavır net. Bu kadar hunharca saldırmalarının temel nedenlerinden biri de bu” diye konuştu.
Niye musluğu, ışığı açtın?
Tutsaklarla ilgili akıl almaz, mesnetsiz ve hukuksuz kararlar alındığını aktaran Taşkesen birkaç örnekle durumu izah etti: “Bir arkadaşımız siyasi bir tutsak olduğu ve bekar olduğu halde, adli bir tutsağın dosyası ile karıştırıldı. Öldürdüğü kocasının mezarına zarar vereceği düşüncesiyle tahliyesi ertelendi. Ve bunu AYM de kabul etti. Kişinin hüviyetine dahi bakıldığında o kişinin bekar olduğu anlaşılır. Biri musluğu açık bıraktı, biri gece 00.00’da ışığı açık bıraktı, kitap okudun-okumadın… Böyle bir denetim de söz konusu değil. Bu tür gerekçelerle tahliyeyi engelleyen bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bunlar tamamen hukuksuz, keyfi ve insani olmayan uygulamalardır.”
“Bugün onlarca arkadaşımız cezası bittiği halde çıkmayı bekliyor ama çıkamıyor. Arkadaşlarımızın fiili olarak infazları yakılıyor ve ancak tüm cezasını bitirdikten sonra tahliye edilebiliyorlar” diyen Taşkesen, “Artık bu hukuksuzluğa dur demek gerekiyor” diye ekledi.