Savaşan Ortadoğu savaşan dünyadır

Forum Haberleri —

Savaş karşıtlığı

Savaş karşıtlığı

  • Hem küresel hem de yerel hegemonik güçler maalesef çözümü savaşta buluyor ve bunun taşlarını döşüyorlar. Öğle anlaşılıyor ki küresel güçlerin de hazır olduğu bir süreçte bölgesel, yani devletler arası bir savaş kaçınılmaz görünüyor. Bunun da merkezi Kurdistan, Suriye ve Irak olacaktır.

ALİ AKTAŞ

İran’da Hamas Lideri Haniye, Lübnan’da Hizbullah askeri şefi Fuad Şükür ve Gazze’de de Hamas askeri liderlerinden Muhammed Deif vurulunca çok kesim “bölge savaşı başlıyor” demeye başladı. Oysa Ocak 2022’de Bağdat’da Kasım Süleymani ve Nisan 2024’de Suriye’de İran elçiliği vurulunca da benzer iddialar yapılmıştı. Bunu en çok söyleyen de TC ve beslediği çevrelerdir. Bölgesel savaş dedikleriyse, devletler arası savaştır ve bu çıkmadı ve yakın sürede de çıkmayacak. Ama karşılıklı misillemelerse artarak sürecek.

7 Ekim 2023’de Hamas saldırısıyla başlayıp, hala da süren İsrail-Hamas savaşının bölge savaşına varmasını en çok isteyen TC’dir, çünkü o zaman Kürtleri soykırıma uğratmanın daha kolay olacağını sanıyor. Hamas saldırısını bu amaçla teşvik ettiği de anlaşılıyor. Ama zırvalama dışında sahiplenmeyip ihanet etmiştir. İsrail kadar Filistinliler-Araplar da TC’nin gaf yaptığını anlamıştır. Güvenmedikleri için arabuluculuğunu da reddettiler. Bundan olsa gerek ki, Filistin lideri Abbas, Erdoğan’ın davetini henüz kabullenmedi. Bu haliyle olsa olsa Erdoğan sırf radikal-faşist islamcıların şefi kalabilir, yanı saldırı altında Hamas kadar TC de kalmıştır.

Buna rağmen Faşist Erdoğan rejimi savaş kışkırtıcılığını sürdürüyor. Şimdiye dek 40 bine yaklaşan Filistinlinin ölmesi umurunda bile değil. Sırf kullanmak için provokatif sözler sarf edip gözyaşı döküyor. Bir İsrail-Arap savaşı veya bir İsrail-İran savaşı çıkarabilirse işine epey yarayabilir! Yandaşları hepten iş başındadır. Netanyahu’yu soykırımcı ve Erdoğan’ı da özgürlükçü yapıyorlar. İran’ı aşağılayarak İsrail’i de canileştirerek oyuna getirmek istiyorlar. Amaç İran-İsrail savaşı çıkartıp palazlanmaktır, Misak-ı Milli" sınırlarını ele geçirmektir. Ama anlaşılıyor ki, İran ve İsrail tezgahlanan oyunun farkındadır ve karşılıklı misillemenin dışına çıkmayı göze almıyorlar.

TC açıktır ki provokatif çabalarla bir bölge savaşı peşindedir. Tabii bundan yararlanarak Kürtleri yenip, içte-dışta zayıflayan konumunu kurtarmak istiyor. “Karabağ’a, Libya’ya nasıl girdiysek (İsrail’e) da gireriz” diyor. Bu bir suç itirafıdır. Ama buna ne cesareti ne de gücü var. Hamas’a yaptığı ihaneti gizlemek peşindedir. Kaldı ki, oralara da kendi gücüyle değil, Rusya ve ABD’nin destek-onayıyla girmiştir. Şantaj politikasında ısrar ederek Kürt soykırımı için taviz peşindedir. Aslında herkes Kürtlerle girdiği savaşta çok zayıfladığını ve Hamas saldırısı ile de amacına ulaşmadığını görüyor ama yine de “yanlış yaparsan sonun Saddam olur” diyerek uyardılar. Değil İsrail’e saldırmak, taş atsa bile üstüne binecekleri kesindir.

Kuşkusuz bu son suikastlerle birlikte bölgedeki savaş-kaotik durum daha da ağırlaştı. Gazze’de Filistin halkı adeta soykırıma uğradı ve İsrail de çok kayıp verdi. İsrail-Hizbullah ve İsrail-İran arasındaki misillemeler artıyor. Husilerin Hamas’a destek misillemeleri de sürüyor. Yine TC-Kürtler arasındaki savaş da artarak sürüyor. Suriye ve Irak’taki Kurdistan parçaları hızla işgal ediliyor. Küresel güçler de bölgeye güç yığmaya devam ediyor. Kısaca bir bölgesel savaşa doğru gidiş var, ama tarafların henüz buna hazır olduğu söylenemez.

Neden? Zira çok açıdan bölge savaşı, dünya savaşı olduğu için küresel güçlerin destek- onayı olmadan devletler arası doğrudan bir bölge savaşı şimdilik zor görünüyor. I. ve II. dünya savaşında yollar hep bölgeye uzanmıştı ve bu III. dünya savaşında da böyle olacaktır. Haliyle küresel hegemonik güçlerin de doğrudan savaşmadığı devletler arası bir bölge savaşı şimdilik zor görünüyor. Zira böyle bir savaş sırf küresel güç dengesinde değil, bölge haritasında da değişim yaratacaktır. TC, İsrail ve İran daha şimdiden bunu başlatmıştır. Yani devletler arası direk olmasa da bölgede şiddetlenerek süren bir savaş var. Kürt ve Filistin sorunu çözüme kavuşmadığı sürece de bu savaş devam edecek ve bir gün halklarla devletler arası olmaktan çıkıp, bölge ve dünya savaşına gidecektir. Bu potansiyel var ve yaşananlar da bunu kanıtlıyor.

Zira yerelde bölgesel egemenlik peşinde olan İsrail, Türkiye ve İran devletleri her gün etkinliğini daha da artırmak istiyor. İran bölgede oldukça güçlenmiştir. Kendine bağlı Şii güçlerle İsrail’i adeta ablukaya almıştır. Bir de nükleer silah kapasitesini artırmıştır. Dolayısıyla ABD ve İsrail bundan çok rahatsızdır, engellemek istiyor. TC ise bir NATO ülkesi olduğu halde en zayıflayandır. Kürtler karşısında yenilgi yaşıyor. En son çizilen küresel enerji koridoru dışında bile bırakıldı. Tabii İsrail’in Hamas’ı bu kadar darbelemesi ve Araplarla kurmak istediği İbrahimi ittifaktan da rahatsızdır. Ayrıca İran’ın Irak-Suriye-Yemen-Lübnan ve Filistin’de bu kadar güçlenmesinden de en az İsrail kadar rahatsızdır. Bu amaçla TC, bir İsrail-İran veya bir İsrail-Arap savaşını çıkarabilirse aradan palazlanıp güçleneceğini hesaplıyor.

Kısacası bu ulus- devletlerin bölgede sırf ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel egemenlik hedefi yok, coğrafik büyüme hedefi de var. Böyle olunca hiç birinin demokratik bir çözümü yok. Milliyetçi-dinci ve egemenlik yaklaşımları ötesinde bir de soykırımcı anlayışları var. Hepsi de Kürtler-Filistinliler şahsında soykırıma bulaşmıştır. Ermeni, Asuri ve Pontus soykırımı ile TC başı çekiyor. Bu haliyle Filistin-İsrail çatışması veya Arap-Yahudi çelişkisi, yine Sunni-Şii çelikisi, İran-İsrail, İran-Arap ve Türk çelişkisinin ve tabii Türk-Arap-Fars ve Kürt çelişki ve çatışmasının onurlu bir barışla sonuçlanması mümkün değil. Yani bölgede kızışan şimdiki savaşın tarihsel-güncel kaynağı dincilik- milliyetçilik- cinsiyetçilik olduğu için artık ulus- devlet yaklaşımı-anlayışı ile çözülmeyecek bir hal almıştır.

Gelinen aşamada kurulan statüko, başta da Kürt ve Filistin halkının direnişi sonucu çökmüş ve buna dayanan ulusal devletlerse kaos, kriz ve çatışmayla boğuşuyor. Doğu Bloku’nun dağılması sonrası ABD’nin kurmaya çalıştığı yeni bölge düzeni de tutmadı. Kurulan ulusal devletlerse savaşsız ayakta kalmayı başaramıyor, zira hepsinin çok ağır iç-dış sorunları var. Bu nedenle İran, Türkiye ve İsrail devletlerinin bölge üzerindeki egemenlik çabası-kavgası gün geçtikçe şiddetleniyor. Kuşkusuz Arap devletleri de aynı yoldadır. Bir de önce ABD-Batı tarafından palazlandırılan ve şimdi de İran-Türkiye ve Katar tarafından yönlendirilen faşist -karakterli Suni-Şii İslami hareketler var. Ayrıca bölge sorunlarının demokratik-siyasi ve barışçıl yolla çözülebileceğini gösteren Kürt Özgürlük Hareketi var. Rojava modeliyle demokratik, barışçıl, ekolojik ve kadın dostu bir bölge yaratmanın mümkün olduğunu söylüyor.

Fakat hem küresel hem de yerel hegemonik güçler maalesef çözümü savaşta buluyor ve bunun taşlarını döşüyorlar. Öğle anlaşılıyor ki küresel güçlerin de hazır olduğu bir süreçte bölgesel, yani devletler arası bir savaş kaçınılmaz görünüyor. Şimdi hava saldırıları ve suikastler ile yaşanan savaş ileride kara savaşına dönüşecek ve bunun da merkezi Kurdistan, Suriye ve Irak olacaktır. Bunun da büyük can ve mal kaybına ve yeni bölünmelere yol açacağı kesindir. Gerçek şu ki, bu tür hegemonik savaşlarda çok daha örgütlü ve direniş halinde olan halkların özgürlük ve demokratik hareketi başarmasını ve kazanmasını bilecektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.