Şiddetin gölgesinde "Aile Yılı"
Dosya Haberleri —

Özgül Saki
DEM Parti Milletvekili Özgül Saki ile kadın cinayetlerinden yargının erkek egemen yapısına, kadın haklarına yönelik yasa tekliflerinden "Aile Yılı" projesine kadar kadınların durumunu konuştuk
- Latin Amerika’dan Kürdistan coğrafyasına kadar kadınlar birbirlerinin mücadelesinden güç alıyor. Savaş koşullarında, OHAL koşullarında, pandemide sokakları terk etmeyen bir feminist hareket, kadın direnişi erkekleri de devleti de çileden çıkarıyor. Ne yapsalar kadın mücadelesini engelleyemiyorlar.
- Yargının AKP eliyle adeta iktidarın tüm muhalefete baskı uygulama aparatı haline getirilmesi kadınları fazlasıyla etkiliyor. Yargı “erkek yargı” haline getirildi. Bu nedenle defalarca kadına şiddet uygulayan, cinsel saldırı gerçekleştiren erkeklere cezalarda iyi hal, haksız tahrik indirimleri peş peşe uygulanıyor.
- "Aile Yılı" ilanı ile yeni oluşturulan Nüfus Politikaları Kurulu ve Aile Enstitüsü, doğurganlığın artırılması, en az 3 çocuk politikasının hayata geçirilmesi, gençlerin erken yaşta evlenmelerinin teşviki, çalışan kadınların anne olmaya özendirilmelerini içeren sosyo-ekonomik düzenlemeler için Acil Eylem Planı hazırlıyor.
ERDOĞAN ALAYAMUT
Geçtiğimiz yıl kadın haklarına yönelik yoğun saldırılar, yasal kazanımları hedef alan düzenlemeler ve artan kadın cinayetleriyle sona erdi. Erken yaşta evliliklerin önünü açmaya çalışan af tasarısı, 6284 Sayılı Kanun’a yönelik tehditler, nafaka hakkının kaldırılması girişimleri ve kadın mücadelesine yönelik devlet baskısı, bu dönemin en belirgin gelişmelerinden oldu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verilerine göre 2024 yılında 394 kadın katledildi, 258 kadın ise şüpheli şekilde hayatını kaybetti.
Bütün bu saldırıların gölgesinde, iktidar 2025 yılını “Aile Yılı” ilan ederek kadınları daha da fazla aile içine hapsetmeyi, gençleri erken yaşta evliliğe teşvik etmeyi ve doğurganlık politikalarını yaygınlaştırmayı hedefliyor. Peki, bu planlamanın arkasında ne var? Kadınlar 2025 yılında nelerle karşılaşacak? DEM Parti Milletvekili Özgül Saki, kadın cinayetlerinden yargının erkek egemen yapısına, kadın haklarına yönelik yasa tekliflerinden “Aile Yılı” projesini kadar gazetemize değerlendirdi.
8 Mart’ı şiddet ve katliam haberleriyle karşılıyoruz. KCDP verilerine göre 2024 yılında 394 kadın 2025 yılının Ocak ve Şubat aylarında 49 kadın erkekler tarafından katledildi, 54 kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Kadın katliamları neden artıyor, kadınlar neden korunmuyor veya korunmak zorunda bırakılıyor?
Kadın cinayetlerinin katliam boyutuna ulaşması hiç kuşkusuz AKP iktidarının kadını bağımsız bir birey olarak görmeyen, kadını aile içine hapseden, birinin eşi, kızı, annesi diye tanımlayan politikaları ile doğrudan bağlantılı. Eğitim sisteminden çalışma sistemine kadar tüm toplumu İslami referanslarla da yeniden yapılandırma politikaları Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 2024-28 vizyon belgesine bire bir uyumlu hale getirilmesi özgür kadının bir tehdit diye konumlandırılması kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran, teşvik eden bir rol oynuyor.
Öte yandan kadınların, feministlerin mücadelesi de enternasyonal bir nitelik kazanıyor. Latin Amerika’dan Kürdistan coğrafyasına kadar kadınlar birbirlerinin mücadelesinden güç alıyor. Savaş koşullarında, OHAL koşullarında, pandemide sokakları terk etmeyen bir feminist hareket, kadın direnişi erkekleri de devleti de çileden çıkarıyor. Ne yapsalar kadın mücadelesini engelleyemiyorlar. Kadınları erkek-devlet şiddeti ile engellemeye çalışıyorlar, ama başaramayacaklar.
Kadın cinayetleri davalarında faillerin haksız tahrik ve iyi hal indirimleriyle ödüllendirildiğini görüyoruz. Bu indirimlerin kaldırılması için yasa değişikliği önerileri ne durumda?
Önceleri HDP, bu dönem DEM Parti olarak bu konuda defalarca kanun teklifleri verdik, veriyoruz. Ancak iktidarın oyları ile tamamı reddediliyor. Aslında kadın örgütleri, İstanbul Sözleşmesi’nin ilkelerine göre hazırlanmış olan 6284 sayılı kanunun etkin uygulanması ile kadınların erkek şiddetinden korunması, şiddet faillerinin cezalandırılması konusunda çok iyi uygulamaların yapılmasının mümkün olduğunu söylüyorlar. Yargının AKP eliyle adeta iktidarın tüm muhalefete baskı uygulama aparatı haline getirilmesi kadınları fazlasıyla etkiliyor. Yargı “erkek yargı” haline getirildi. Bu nedenle defalarca kadına şiddet uygulayan, cinsel saldırı gerçekleştiren erkeklere cezalarda iyi hal, haksız tahrik indirimleri peş peşe uygulanıyor. Tecavüzcüler, katiller aramızda serbestçe dolaşırken, ölmemek için öldürmek zorunda kalan, hayatına sahip çıkan kadınlara hiçbir indirim uygulanmadığı gibi, bu davalarda şiddet gören kadınlar suçlanıyor.
Şimdi ise yeni bir saldırı ile karşı karşıyayız. İktidarın Türk Ceza Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik öngören kanun teklifi taslağı metnine ulaştık, kanun teklifi kadına yönelik şiddetle aktif mücadele şöyle dursun var olan kazanımlara da bir saldırı niteliğinde. Toptan bir nefret söylemi ile hazırlanmış olan bu taslak kendi “makbul” tanımı dışındaki tüm kimliklere varoluşlara karşı şiddeti yükseltme amacıyla hazırlanmış. Tüm otoriter, faşizan iktidarların, toplumu zapturapt altına alma politikalarının odağında “kutsal aile” söylemleri ve cinsel farklılıklara nefretin olduğunu biliyoruz. Bu nedenle eşitlik ve özgürlük talep eden tüm kesimlerle birleşik mücadeleyi güçlendirmek ve bu saldırıyı geri püskürtmek demokratik bir toplum inşası için zorunlu bir görev olarak önümüzde duruyor.
AKP iktidarının kadınlara dayattığı ‘Aile Yılı Planlaması’nı nasıl buluyorsunuz? Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da 14 Şubat’ta benzer bir açıklama yaparak kadınlara ‘seviyorsan evlen’ dedi. Hükümet neden bu politikada ısrar ediyor? Bunun tarihsel kodlarında neler yatıyor?
"Aile Yılı" ilanı ile yeni oluşturulan Nüfus Politikaları Kurulu ve Aile Enstitüsü, doğurganlığın artırılması, en az 3 çocuk politikasının hayata geçirilmesi, gençlerin erken yaşta evlenmelerinin teşviki, çalışan kadınların anne olmaya özendirilmelerini içeren sosyoekonomik düzenlemeler için Acil Eylem Planı hazırlıyor. AKP iktidara geldiği günden beri boşanmaları engelleme, evliliği teşvik, en az 3 çocuk, kürtajı yasaklama girişimi gibi bir dizi aileci politikayı adım adım uygulamaya çalışıyor. Ayrıca evliliği teşvik adı altında verilen kredilerle gençler borç yükü altına sokularak bir kez daha kuşatılıyor. 23 yıllık AKP iktidarı döneminde defalarca gündeme gelen nafakanın kaldırılması, çocukların velayet hakkı konusunda yapılmak istenen değişiklikler, 6284 sayılı kanunun sağladığı “uzaklaştırma” ve “koruma” kararlarının sınırlandırılması, kadınların kendi soyadını kullanmasının engellenmesi kadının aile dışında yaşamasını neredeyse imkânsız hale getirilmesi kuşkusuz “Aile Yılı” ile doğrudan bağlantılı.
Tüm bu cinsiyetçi, ayrımcı politikalarla kadınları çok çocuk doğurmaya, evliliğe teşvik politikalarına rağmen doğurganlık hızı azalıyor, boşanmalar artıyor, evlenme yaşı yükseliyor, tek başına yaşamayı tercih eden kadın sayısı artıyor. Böyle olunca patriyarkal kapitalizmin ihtiyaç duyduğu ucuz iş gücü olarak kullanılacak genç nüfus ihtiyacı hasıl oluyor, nüfusun yaşlanması bir yük olarak değerlendiriliyor.
Sermayeye kul edilecek çocukların doğması kapitalizmin ihtiyacı, ayrıca tarih boyunca itaatkâr bir toplumun inşasında aile-evlilik hep temel bir birim olmuştur. Cinsiyetçi iş bölümüne göre düzenlenmiş bir toplum hem kadının hane içindeki bakım emeğine karşılıksız el koyuyor, onu yaşlı ve çocuk bakımına mecbur bırakıyor hem de kutsal aile söylemleri ile toplumdaki sınıfsal, ulusal tüm eşitsizlikleri görünmez kılıyor.
TÜİK’in "2024 yılı evlenme ve boşanma istatistikleri" verilerine göre, 16-17 yaş aralığındaki 9 bin 354 kız çocuğu ile 617 erkek çocuğu evlendirildi. Bir yılda 10 bin çocuk evliliği gibi korkunç bir rakamdan bahsediyoruz. Hükümet bu ‘aile’ planlamasında başarılı oluyor diyebilir miyiz?
18 yaş altı evlilikler bambaşka bir konu çünkü bunlar aslında çocuk istismarı ve suç olarak değerlendirilmek zorunda. Siyasi İslam referansları ile bir toplum inşasının sonuçlarından biri çocuk yaşta “evlilikler”. Ensar Vakfı’ndaki çocuk istismarı, Hiranur Vakfı’ndaki istismar, “bir kereden bir şey olmaz” diyen AKP’liler, "Küçüğün rızası" diyerek savunan AKP’li Adalet Bakanı ve hemen her gün basındaki benzer haberler de karşımıza çıktığı gibi dinci, muhafazakâr politikalarla çocuk yaşta “evlilikleri” meşrulaştırma çabalarına sistematik olarak şahit oluyoruz. Her ne kadar hükümet tümüyle “aile” politikalarında başarılı oluyor diyemesek de iktidar ne zaman “aileyi güçlendiriyoruz” dese de bu topluma çocuk istismarı ve erkek şiddeti olarak geri dönüyor.
Aynı soruyu biraz daha genişletmek istiyorum; çocukları evliliğe sürükleyen veya mecbur bırakan sosyo-ekonomik nedenler neler?
Ekonomik kriz, savaşçı, sömürgeci politikalar ve kapitalizmin ucuz işgücü ihtiyacı ile kuşatılmış bir toplumda çocukların güvenli ve özgür bir yaşamı imkânsız hale geliyor. Aileler geçinemedikleri için çocuklarının çalışmasına ihtiyaç duyuyor ya da çocuk yaşta “evliliğe” göz yumuyor hatta teşvik ediyor. Çünkü aslında iktidar da yukarıda belirttiğimiz gibi bunları meşru görüyor. ÇEDES, MESEM gibi uygulamalarla çocuk emeğini sömürdüğü gibi çocuk istismarına da kapı aralıyor.
Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığı Araştırma Komisyonu üyesisiniz. Son bir yıldaki çalışmalarınızı anlatabilir misiniz? Şiddeti ve ayrımcılığı komisyona taşıdığınızda ne gibi engellerle karşılaşıyorsunuz?
10 Ekim 2024’te kurulan Kadına Yönelik Şiddetin Araştırılması Meclis Araştırma Komisyonu’nda, özellikle muhalefet partisi üyesi kadınların sürekli sözünün kesildiği, provoke edildiği, önerilerinin dikkate alınmadığı bir komisyon pratiği ile karşı karşıyayız.
Biliyorsunuz böyle bir komisyonun başkanlığını bir erkek yapıyor, daha ilk toplantıda kadın mücadelesini değersizleştiren, erkek şiddetini hafife alan bir dizi tutuma şahit olduk. En son bardağı taşıran damla ise bu komisyonun başat görevi erkek şiddetini önleyici adımlar atmak olmalıyken, şiddeti teşvik eden, normalleştiren gündüz kuşağı programlarını komisyona ‘bilirkişi’ getirilmesi oldu.
Toplantı sırasında muhalif kadın milletvekillerinin sürekli sözünün kesilmesi sıradan bir hal almış durumda. Ayrıca kadına yönelik şiddet konusunda uzun süredir araştırma yapan sahada mücadele eden kadın kurumlarının komisyona çağrılması için verdiğimiz listeden tek bir kurum davet edilmedi.
Biz bu komisyonu tüm bunlara rağmen önemsiyoruz, o nedenle komisyondaki bu ciddiyetsiz tutumları feminist yapılarla, kadın kurumları ile paylaştığımız iki basın toplantısı yaptık. Komisyonun amacına uygun ve etkili bir şekilde çalışabilmesi için kadınların dayanışmasının elzem olduğunu düşünüyoruz. Bu haliyle ne yazık ki çok işlevsiz bir durumda. Komisyon bileşimi de meclis milletvekili sayısına göre oluştuğundan bizim önerilerimiz asla komisyon tarafından kabul edilmiyor. Buna rağmen her zeminde olduğu gibi komisyonda da erkek egemenliğine karşı mücadelemizi sürdürürken, etkili çalışması için de çaba harcayacağız.
Kadın haklarına dair yasa teklifleri mecliste nasıl karşılanıyor? AKP ve MHP’nin bu konudaki tavrı nasıl?
Tek kelimeyle hoş karşılanmıyor, dinleme zahmetine bile girmeden tümü reddediliyor.
Komisyonun çalışma işleyişi nasıl, şiddet gören veya görmüş kadınlarla nasıl temas sağlıyorsunuz?
Yukarıda da belirttiğim gibi komisyon daha hiçbir şiddete maruz bırakılmış kadınla görüşmediği gibi kadın hakları mücadelesi veren hiçbir kurumu da komisyona davet etmedi.
2025 yılında kadınları neler bekliyor?
2025 yılı kadınların sınırları aşan, erkek şiddetine, savaşa, cinsel kimliklere yönelik nefrete ve aileci politikalara karşı mücadelesine tanıklık edecek. Sadece hayatta kalmak değil “yaşamın tamamını, her şeyi istiyoruz” diyen kadınlar toplumsal yaşamın her bir hücresinde kazanımlarına sahip çıkacak.