‘Solunum cihazıyla özsavunma yapacağım'

Dosya Haberleri —

Abdulkadir Kuday

Abdulkadir Kuday

  • “Pazartesi sabahı hastane sevki olduğunu söylediler, hazırlandım tam kapıdan dışarı çıkarken 'Heval ben gelinceye kadar kendini provokasyonlardan sakın' dedim. Abdulkadir arkadaş ise 'Kusura bakma üzerime gelirlerse direnirim' dedi, elindeki solunum cihazının hortumunu sallayarak 'bununla özsavunma yapacağım' dedi.”

Bir tutsağın katledilme hikayesi-4

GÜLCAN DERELİ

Ergin Aktaş, Abdulkadir Kuday'ı anlatırken aslında onunla birlikte milyonlarca Kürt’ün maruz kaldıklarını, özlemlerini, düşlerini, direnme iradesini, acılarını da anlatıyor. Kuday'ın şahsında 40 yıllık mücadele tarihi ile adı anılmayan bir ülkenin yurtseverliğinin nasıl yapıldığını anlatıyor Aktaş. Nelerin göze alınarak, hangi bilinç ve bedellerle yapıldığını da. İki eli olmayan Aktaş, Kuday'ın yoldaşlarına, halkına bıraktığı hayallerini anlattı bu son bölümde... 

Kürtçe yaşardı

"Kürtçeyi iyi biliyor ve yazıyordu. Yaşamda devamlı Kürtçe konuşurdu, yanındaki kitapların önemli bir kısmı Kürtçeydi. Soranca ve Zazacayı da öğrenmek istiyordu. Bunun için Zazaca sözlük almıştı. Halkını iyi tanıyordu ama daha iyi tanımak için Kürt ve Kürdistan tarihini araştırırdı. Dersim Katliamı ve Êzîdîlere yapılan kırımın etkisinde kalmıştı. Bu kırımların hikayelerini anlatırdı. Kürt Alevileri ve Êzîdîleri daha fazla önemser, sever ve bu iki inanç kültürünün Kürtlerin tarihsel gerçekliğine daha yakın olduğunu söylerdi. İzmir'de fabrikada çalışırken o zamanlarda kültür alanında çalışan arkadaşlarla tanışmış ve ilk defa orada cemevine gitmiş ve 'Hayatımın en derin manevi yoğunlaşmasını o cemevi ziyaretlerinde yaşadım' diyordu. Êzîdîlere yapılan katliamda dışarıdaydı. O süreçte çok mücadele etmiş, Êzîdîlerin katliamdan kurtarılanlarına dayanışma çalışmalarının içinde aktif bir biçimde yer almış. O günleri hep büyük bir üzüntüyle anlatırdı ama Kürt Özgürlük Hareketi'nin o süreçte yaptıklarını heyecanla anlatırdı. Medrese eğitimli yurtsever Kürt mellelerini sever, onlardan övgüyle bahsederdi. 'O meleler iktidara bulaşmamış demokratik halk İslam'ını temsil ediyorlar' derdi. Müziği severdi Mihemed Şêxo, Şakiro ve değerlerine bağlı tüm Kürt dengbêjleri severek dinlerdi. Çağdaş Kürt müzik gruplarını dinlerdi, Awazên Çiya, Koma Berxwedan son zamanlarda Rojava'da kurulan 'Hîlala Zêrîn'in stranlarını severdi. Zazaca stranları ve Alevi deyişlerini severdi. Kürt şairleri ve edebiyatla çok ilgiliydi…

Tek başına sistemi kırdı

"Yoldaşım, fedakarlığının defalarca tanığı oldum, yoldaş sevgisini yaşamın her anında gördüm ve kendisinden çok şey öğrendim. Burada yaşadığımız bir olayı kısaca anlatmak istiyorum çünkü bu yoldaşı az da olsa anlamayı sağlayacaktır: O sıralar buranın idaresi ile yaşadığımız sorunlar büyümüştü. Koğuşta Abdulkadir arkadaşla ikimiz vardık. Bize yönelik provokatif yaklaşımlar oluyor, çok sık aralıklarla sorunlar yaşanıyordu. Yoldaş o zamanlar tekerlekli sandalyedeydi ama sağlığı iyi değildi. İdare bize yönelik bir uygulamayı devreye soktu ama bunu bütün zindanda uygulamak zorundaydı, öyle de yaptı. Bu uygulamaya göre havalandırma ve fizik tedaviye çıkarken üst araması yapacaklar ve havalandırmaya çıkarken dışarıya içmek için çay çıkarılmayacak. Yoldaşla bu durumu değerlendirdik ve bu uygulamanın kabul edilemez olduğu kararına vardık. Bu uygulamaya karşı çıkacağımız bir gün belirledik, o zamana kadar da havalandırmaya ve fiziğe çıkmayacaktık… Belirlediğimiz gün çarşamba idi. Pazartesi sabahı hastane sevki olduğunu söylediler, hazırlandım tam kapıdan dışarı çıkarken 'Heval ben gelinceye kadar kendini provokasyonlardan sakın' dedim. Yoldaş 'Kusura bakma üzerime gelirlerse direnirim' dedi, elindeki solunum cihazının hortumunu sallayarak 'bununla özsavunma yapacağım' dedi. Gülüştük, canın kavga çekiyor herhalde dedim. 'Haydi, çık işim gücüm var' dedi. Hastaneden cezaevine geldiğimde kapının yanında iki gardiyanın birbiriyle konuştuklarını, gardiyanlardan birinin A-16 aramaya engel olmuş, sorun bundan dolayı çıkmış dediğini duydum. Bunu duyunca koşarak üst kata çıktım, koridorlar gardiyan doluydu. Kapı açıldığında yoldaşın güldüğünü gördüm. Ne oluyor diye sorunca 'havalandırmaya çıkmak istedim aramayı dayattılar' dedi; hani havalandırmaya çıkmıyorduk çarşamba gününde karar kılmıştık?.."

 

Onu anlatabilmek çok zor...

“'Bu hayatın bize ne getireceği belli olmaz, çarşamba günü sen tek başına kalabilirdin. Amaç bu uygulamayı kırmaktı ve biz bunu birlikte yaptık' dedi. O gün koğuşumuza biri girdi (bakıcı) 'vay be! Abdulkadir dayı sen neymişsin be' dedi. İşte yoldaş böyleydi direnişiyle insana vay be! dedirtiyordu. O günden sonra bu arama uygulamasını tüm cezaevinde kaldırdılar. Yoldaş bana bir saldırı olmasın diye, benim hastaneye gittiğim bir günde bu eylemi yapmış. Bunu hep yapardı ve son günde böyle yaparak şehit düştü… O'nu anlatabilmek çok zor.

Kürdistan pek çok bakımdan özgün bir yerdir. Toprağa yerleşmenin, toplumsallaşmanın özgür ve eşit toplum modellerinin yaşam bulduğu, maddi manevi birikimlerin sağlandığı ana mekanlardandır. Aynı zamanda bu birikimlerin gaspı ve manipülasyonuyla devlet formlarının da oluştuğu bir yerdir. Bazen duraklasa da Kürdistan'da komünal toplumla devletçi yapılar arasında sürekli bir mücadele olagelmiştir. Kürdistan bu devletçi yapıların bitmez tükenmez saldırılarına uğramış, bazen de bu yapıların kendi aralarında yaşadıkları kanlı savaşların meydanı haline getirilmiştir. Bu coğrafya hakikatin bulunduğu ve kaybedildiği bir yerdir. Kürt Özgürlük Hareketi bu coğrafyayı, bu coğrafyanın insanını, toplumunu ve tarihini çözümlemiştir. 40 yıllık mücadele tarihi içerisinde tarih toplum çözümlemesini derinleştirmiş, kendi kendini yenilemiş bir fikirden bir paradigma oluşturuncaya dek kesintisiz arayışını sürdürmüştür. Bu hareket 40 yıllık mücadele birikimi ile bir zihniyet devrimi yapmıştır.

Hareket herkeste izler bıraktı

"Kadının, ezilen ulusların, sınıf, kültür ve inançların en güçlü direniş cephesi olan bu hareketin amacı demokratik, eşit, özgür, doğaya duyarlı, kadın özgürlükçü bir yaşamı inşa etmektir. Kürt Özgürlük Hareketi kaybedilen hakikati kaybedildiği yerde yani Kürdistan'da aradı, buldu ve yaşamsallaştırdı. Şimdi bu hakikati Kürdistan'dan bölgeye ve dünyaya yaymak istiyor. İktidarcı/ devletçi yapıların, bunların ideolojik ve zor araçlarının etkisinde kalmış parti ve oluşumların bir bütün olarak kapitalist modernite güçlerinin Kürt Özgürlük Hareketi'ne çok yönlü saldırılarının temelinde bu vardır. Abdulkadir yoldaşa yaşatılanları bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor çünkü Abdulkadir yoldaş bu sistemin zihniyetinden uzak durmayı tercih etmiş, asimilasyon ve yalan imal eden 'mekteplerinde' okumamış, halk kültürü ile ve özgürlük hareketi ile kurduğu güçlü bağla kendisini yetiştirmiş, iyi bir emekçi, iyi bir baba ve iyi bir yoldaş olabilmişti…

Zihnini ve nefsini terbiye etmeyi başarmış, hep en güzeli, en iyiyi, en doğruyu düşünen ve en azla yetinen biriydi. En dezavantajlılarla ilişki kurar, dokunduğu herkeste derin izler bırakırdı.

 

Dedelerimiz boşuna dememiş...

"Abdulkadir yoldaş şehit oğlunun ismini Seyit Rıza koymuştu çünkü Pir Seyit Rıza'yı ve O'nun bıraktığı mirası anlamış ve yaşatmak istiyordu. 1-2 örnekle Abdulkadir yoldaşın Pir Seid Rıza'nın mesajını ne düzeyde anladığını paylaşmak istiyorum. Buranın yalanlarıyla baş etmek en zordu. En fazla da buradaki yalanlarla uğraşıyorduk. Bir gün Serdal arkadaş fizik tedavi olurken orada kendini bilmez biri Abdulkadir arkadaşın ailesi olmadığını söylüyor. Burada insanların sağlık durumlarını manipüle etmek bir kültürdür. Önce falan kes aslında hasta değil derler, sonra bunu bütün cezaevine yayarlar. Bu sadece bir söylem olarak kalmaz, bunu raporlaştırırlar ve ATK'nin olumlu bir rapor vermesini engellerler. Bu durumlara çok tanık olduk. Abdulkadir arkadaşın ALS olduğu hastane raporlarında var ama buradaki amaç farklı, önce ALS değil diyorlar, sonra ATK 'bu kişi kendi bakımını yapabilir' diyor, ATK de tek başına kalabilir diyor. ATK'nin Abdulkadir arkadaşa geç rapor vermesinin bir nedeni de buradaki yalan raporlardır. Serdal arkadaş bu lafı söyleyen kişiye tepki gösteriyor, tedaviyi yarıda kesip koğuşa geliyor. O zaman bu yalanlarla çok uğraştık, arkadaşın sağlık durumu doğru yansısın dedik ama onlar uzun bir süre böyle raporlar yazmaya devam ettiler. Yine bir gün bu raporları yazanlardan biriyle koğuşta tartıştık. Abdulkadir arkadaş araya girerek 'bak Ergin arkadaş sana doğruları yazın raporlara diyor, sen yalanlarını başka yalanlarla gerekçelendiriyorsun, bize dakikalardır yalan hikayeler anlatıyorsun… Dedelerimiz boşuna benim baş edemediğim sizin yalanlarınız dememiş…' dedi.

Biz bu kişilere selam vermeyiz

"Bir gün havalandırmada din üzerine bir tartışma yürütüyorduk, konu Alevliğe geldi. Masada oturan bir adli 'ben cemevine bir inanç yeri olarak görmüyorum' dedi. O an bir suskunluk oldu, hepimiz dönüp ona baktık. Abdulkadir arkadaş bizden erken araya girerek 'öncelikle senin cahillikten bu sözü söylediğini kabul ediyorum. Eğer böyleyse sana gerçeği anlatacağız yok eğer bu inanca bir ön yargın varsa biz bu kişiliklere selam vermez ve tepki gösteririz' dedi. Buna Kürt Aleviler ve inançlarını uzun uzun anlattı. Bu anlatımdan sonra O kişi 'ben aslında kimi cemevlerinde Mustafa Kemal’in resminin olmasına karşıyım' dedi. Yoldaş O'na Dersim Katliamı anlattı. Sıdıka Avarların pratik yürütücülüğünü yaptığı o yatılı mekteplerde nelerin yapılmak istendiğini ve yapıldığını detaylarıyla anlattı ve en sonunda 'Kemalizm denen şeyin bu inançla ilk teması katliamlı olmuştur, bu inancın içinde ve etrafında Kemalizm olamaz…' dedi.

Başarıya çok yakınız

"Yine bir gün koğuşumuza Yusuf Kafadar denen o ırkçı müdür geldi. Buradan gideceği için sözde koğuşları geziyordu. Bir de yanında bulunan bir kutu şeker vermiş, girdiği koğuşlara şeker dağıtıyordu. Bütün koğuşları gezdiği için mecburen bizim koğuşa da girdi. Amacı vedalaşmak olmadığı koğuşumuza elleri arkasında burnu havada o kibirli girişinden belliydi. O'na hasta ve engelli insanları tecrit eden bir tecritçi olduğunu söyledik. Taşıdığı zihniyetin özünde ne olduğunu ifade ettik ve koğuştan çıkmasını belirttik. O anda Abdulkadir yoldaş araya girip 'Artık Kürtleri kandıramayacağınızı bilmelisiniz, o eski günler çok geride kaldı. Şu masaya koyduğun şekerleri de al…' dedi. O arada şekerleri masaya koyduklarını biz fark etmemiştik ama arkadaş iyi bir gözlemci ve dikkatliydi. O ırkçının koğuşumuzdan kaçarcasına çıkışı burada epey konuşuldu. Kürt Özgürlük Hareketi'nin Kürdistan'da nasıl bir birey ve toplum açığa çıkardığını Abdulkadir yoldaşın şahsında görmek mümkün. Çok büyük acılar yaşandı, yaşanmaya devam ediliyor ama hayal edilemeyecek sonuçlar da alındı. Kesin bir başarıya en yakın olduğumuz zamandayız… Şehitlere sözümüz var, onların amaçları onlardan aldığımız güçle gerçekleştireceğiz.

 

Sıfırdan başlayacağım

"İlk dört gün A-16 koğuşunun lambaları hiç yanmadı. O süre içinde başta kendimden ve her şeyden uzaklaşmak istedim. Dördüncü günün sonunda birkaç yoldaşın selamlarını aldım ve şehidin bana Rabê diyen sesini duydum… O gün yoldaşın ranzasına beyaz bir örtü serdim, yastığının üstüne bir şal bıraktım, o şalın ortasına yoldaşın bana bakan bir resmini yerleştirdim. Şu an yazdığım masanın üstünde de yoldaşın bir resmi var. O ilk uzaklaşma duygusu yerini eskisinden daha fazla yakınlaşmaya duygusuna bıraktı. A-16 koğuşunun her yanı yoldaşın anılarıyla dolu, o yanımda, yalnız değilim. Yoldaşın şahadeti hayatımın en sarsıcı birkaç olayından biri oldu. Henüz acısı çok taze, bu soruyu tam bir yanıt verebilmem için yüreğimin yangınını biraz dindirmem gerekiyor. Birçok şeye sıfırdan başlayacağım. Yoldaşlarımın yanında olmaya ihtiyaç duyuyorum. Buradan gitmek için tedaviyi reddettim…

Güçlü bir dayanışma olmalı

"Abdulkadir yoldaşı onurlu bir Kürt olduğu için zindanda zindana koydular ve ağır cezalarla hakkında ölüm hükmü verdiler. O'nu zindanda sürgün ettiler. Sözde tedavi adı altında yanlış bir ameliyat yaptılar, pert bıraktılar. ALS'yi bu ameliyatın tetiklemiş olması büyük olasılıktır. Yoldaşı bu haliyle tecrit ettiler ve O'na zulüm ettiler. Bütün bedeninin erimesini seyrettiler ve bu süreci hızlandıracak pek çok şey yaptılar. Bu durum bir anda olup bitmedi, tam beş yıl sürdü. Şimdi Abdulkadir Kuday, Seyit Rıza Kuday, Alişer Kuday yan yana dizili mezarlarda yatıyorlar… Faşizmin bunu yapmasını engel olabilirdik. Hepimizin kendimizi gözden geçirmesi ve bir özeleştiri sürecine tabi tutması gerekiyor. Daha örgütlü, daha planlı çalışmalar yapmak bir zorunluluktur. Tüm bunların acılarını hissetmeli ve anlamalıyız. Şimdi Kürt Halk Önderi'nin üzerindeki tecridi kaldırmakla işe koyulmalıyız. Zindanlarda son yılını doldurmuş olduğu halde bırakmayan yoldaşlarımız var, hasta tutsaklar var, sürgünler var, tecrit ve saldırılar var… Bu yoldaşlar direniyor ama dışarıda güçlü bir dayanışma olmalı ki sonuç alınabilsin, şu an en fazla gereksinim duyulan şey ANLAM…

Hayallerini gerçekleştireceğiz...

"Bu anlamda derinliğe sahip zindandaki yoldaşlarımız gönderdikleri selamlarla, mektuplarla zulmün duvarlarına aşıp Abdulkadir yoldaşı hiç yalnız bırakmadılar, ÖHD İstanbul Şubesi avukatları Eda, Berivan, Vedat, Rojda, Tahir, Sidar, Özlem arkadaşlar bütün varlıkları ile emek verdiler ve yoldaşın acısını yüreklerinde hissettiler. İHD İstanbul Şubesi’nin her zamanki gibi çabaları oldu, DEM vekilleri Beritan, Ceylan, Saliha ve Onur arkadaşlar buraya gelip Abdulkadir yoldaşı ziyaret ettiler ve yoldaş için gayret gösterdiler, federasyonun çalışmalarını gördük, büyük acılar çeken ama her dönemde büyük fedakarlıkta bulunan Mêrdîn'in güzel yürekli yurtseverleri yoldaşımızı son yolculuğunda yalnız bırakmadı ve siz sadece yoldaş'ın sesini duyurmakla kalmadınız, yoldaşın acılarını derinden hissettiniz… Hepiniz var olun.

Tüm yoldaşların, onurlu Kürt halkının, dostlarının ve yoldaşımızın değerli ailesinin başı sağ olsun. Şehitlerimizin anılarını yaşatacak, hayallerini mutlaka gerçekleştireceğiz… Sevgi ve saygılarımla Ergin Aktaş."

 

-BİTTİ-

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.