Sözün özü

Forum Haberleri —

  • Her sözümüz düşünce yapımızı, yoğunlaşma düzeyimizi ve tabii ki ideolojik olarak nerede durduğumuzu da ele veriyor.
  • "ikna edemiyorum" diyen biri öncelikle ne kadar ikna olduğuna bakmalıdır. Yoksa mesele şairane bir dille en güzel ifadeleri seçerek konuşmak değildir. Söze anlamını katan onu dile getirenin ona olan inancıdır.
  • Sözün de bir estetiği olmalıdır. Egemenlerin estetiğini benimseyince söz parçalı ve özsüz olur, çirkindir. Özgürlük estetiği benimsendiğinde söz özlü ve anlam yüklüdür, güzeldir. Ağır konuşulduğunda bile yapıcıdır, sertliği heybetindendir.

ERDAL TOLHILDAN

Heval Fuat’ın ‘Yöntem ve Hakikat Rejimi’ dersinde bahsettiği bir su deneyi vardır. “Bir su molekülü üzerinde deney yapıyorlar. O deneyde, molekülü önce buz kalıbı haline getiriyorlar, onu bir kişiye götürüyorlar. O, en güzel sevgi sözcüklerini söylüyor. Ondan sonra onun aldığı görünümün geliştirilmiş teknik ile fotoğrafını çekiyorlar. Aldığı şekilden yola çıkarak, bu sefer kızıyorlar, bağırıp çağırıyorlar. Yine aldığı görünümün fotoğrafını çekiyorlar. Bir Budist rahibine götürüyorlar. Budist rahip onu kutsuyor, kutsama töreni yapıyor. Bunun da fotoğrafını çekiyorlar ve her birinin görüntüleri ayrı çıkıyor. Kutsanma sırasında çekilmiş olan resimdeki görüntü daha çok mistik bir duruştur, onu hissedebilirsiniz. Sevgide bir çiçek gibi açılmıştır, fark ediyorsunuz. Kızdığında ise büzüşme var. Bir su damlası bile davranışa göre biçim alıyor, ona göre şekilleniyor.”

Kullandığımız üslubun nasıl etkiler yarattığını göstermesi bakımından müthiş bir örnektir. Ses tonumuzdan, söyleme biçimimize ve deneyde de görüldüğü gibi söylenen sözlere kadar her şey sonucu doğrudan etkiliyor. Sözün gücü de bu etkilerinden ileri geliyor. O nedenle ‘sözünü tartarak konuş’ derler. Burada tartma eylemi biçimle, tarzla ilgilidir. Yine ‘bin düşün bir konuş’ denilir. Sözün düşüncenin yansıması olduğu ve en sade ve öz düşüncelerini yansıtması gerektiği vurgulanır.

Üslup kelimesi etimolojik olarak us ve leb kelimelerinden türemiştir. Yani akıl ve dudak. Akıldan gelenlerin dudaktan dökülmesi olarak tercüme edebiliriz. Buna göre söz, düşüncenin dile gelmiş hali oluyor. Halk içinde ‘fikri neyse zikri odur’ denilir. Sözlerimizin etkisini fark etmek kadar sözlerimizin bizim hakkımızda fikir verdiğini de bilmek gerekir. O nedenle laf ola beri gele tarzı konuşmalardan kaçınmak gerekir. Her sözümüz düşünce yapımızı, yoğunlaşma düzeyimizi ve tabii ki ideolojik olarak nerede durduğumuzu da ele veriyor. Deneyde olduğu gibi karşıdaki üzerinde etkide bulunduğu gibi karşıdakine bizim hakkımızda da fikir veriyor.

Özgürlük Hareketi iki sözle bugünlere kadar geldi. O söz toplumu etkiledi ama toplum da o sözleri söyleyenlerden etkilendi. Ölçüp biçtiler ve dediler ki bunlar söyledikleri kadarını yapıyor, yaptıkları kadar konuşuyorlar. Sözleri ile düşünceleri arasındaki uyumu gördüler. Tabii söyleme biçimleri de önemliydi. Bu konuda Kemal Pir yoldaş her zaman örnek gösterilir. En uzun, en teorik konuşmaları onun yapmadığı ama söylediklerini yaşayarak anlattığı söylenir. Ondan etkilenmemek imkânsızdır, çünkü her sözüne sonuna kadar inanarak konuşurmuş. Demek ki sözü, davranışımızdan, dahası ona inanma düzeyimizden ayrı ele alamayız. Bu durumda ‘ikna edemiyorum’ diyen biri öncelikle ne kadar ikna olduğuna bakmalıdır. Yoksa mesele şairane bir dille en güzel ifadeleri seçerek konuşmak değildir. Söze anlamını katan onu dile getirenin ona olan inancıdır.

Genelde sözler bir hataya, yetmezliğe neden olduğunda yani suç konusu teşkil ettiklerinde üzerinde duruyoruz. O zaman sözün ağırlığı ve önemine vurgu yapıyor, sözün bir bedelinin olduğunu söylüyoruz. Evet, sözlerimiz bizi bağlar ve sonuçlarına da katlanabilmeliyiz. Ama sadece suç durumlarında değil, her zaman sözlerin önemini görmeli ve üzerinde durmalıyız. Onunla hangi ideolojinin dile geldiğini her zaman fark edebilmeliyiz. Erkek egemenlikli uygarlığın zihniyet inşa ederek ve ikna temelinde kendini sürdürdüğünü biliyoruz. Sözü yalana bulandırıp en ustaca satanlar hegemonlar olmuştur. Sözde gizli ideolojiyi fark edemezsek iki güzel söze kandırılmamamız için hiçbir neden kalmaz. Yine sözlerin hangi aklın ürünü olduğuna bakmak gerekir. Erkek aklından dökülen sözler midir yoksa kadının yaşamın içinden süzerek yarattığı sözler midir? Erkek aklının sözleri de kaba olur diyemiyoruz. En incelikli ve kurnazca üslupları geliştirmekte uzman bir akıldır.

Kendi dilimize de bu temelde yaklaşmalıyız. Bir ideolojiyi savunduğumuzu, kadın özgürlük çizgisine inandığımızı söyleyip dilimizden iktidar akıyorsa, dilimiz yapmıyor yıkıyorsa, kaba bir erkek aklının ürünü ise o halde durup düşünmek gerekir. Çünkü bu durum söz ile düşünce uyumsuzluğu değil zihinsel olarak parçalanmışlığın işaretidir. İki ideoloji, iki yaşam arasında sıkışmışlığın işaretidir. Aynı zamanda özgürlük etiğinde netleşmemenin ifadesidir.

Sözün de bir estetiği olmalıdır. Aslında vardır. Her söz hangi estetiği benimsediğimizi de yansıtır. Egemenlerin estetiğini benimseyince söz parçalı ve özsüz olur, çirkindir. Özgürlük estetiği benimsendiğinde söz özlü ve anlam yüklüdür, güzeldir. Ağır konuşulduğunda bile yapıcıdır, sertliği heybetindendir.

‘Ne yersen o’sun’, ‘ne giyersen o’sun’ gibi cümleleri çok duyuyoruz. Esasında pazarlama cümleleridir ve reklamı edilen ürüne dönük ihtiyaç yaratmak için kullanılırlar. Ancak ‘ne konuşursan o’sun’ desek hiç de yanlış olmaz. Sözlerimiz bizi yansıtan aynalarımızdır. Sözün ne kadar önemli olduğu İncil’in hemen başlangıcında şöyle ifade edilmiştir: ‘başlangıçta söz vardı, söz Tanrıyla birlikteydi ve Tanrı sözdü.’ Hz. İsa’nın sözlerimizin sonuçları hakkındaki çok anlamlı sözü ile bitirelim: ‘bizi ağzımızdan girenler değil ağzımızdan çıkanlar kirletir.’

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.