Telgraflarla taşınan Kürt düşmanlığı

Mustafa Kemal yönetiminin, Kürt düşmanlığına ilişkin telgraflar

Mustafa Kemal yönetiminin, Kürt düşmanlığına ilişkin telgraflar

  • Mustafa Kemal yönetiminin, Azerbaycan'daki Kürtlerin statü sahibi olmasını ve Kürtçe okulların açılmasını istemediğini, telgraf ve yazışmalar da ortaya koyuyor. Dr. İsmet Konak, belgelerle deşifre etmey edevam ediyor.

Kızıl Kürdistan'a (1923-1930) dair çalışmalarını sürdüren tarihçi Dr. İsmet Konak, Kemalist yönetimin Kürtlerin muhtariyet elde etmesinden duyduğu endişeye dair telgrafın ardından yeni iki arşiv belgesine daha ulaştı. Dışişleri Bakanlığına ait 1925 ve 1926 yıllarına ait belgelerde dönemin yönetiminin Kürtlerin haklarına karşı olduğunu gözler önüne seriyor. 

Dr. Konak, belgeleri paylaştığı MA'yahem içeriklerini anlattı hem de Azerbaycan'a uzanan Kürt düşmanlığını sorguladı. Dr. Konak, şunları söyledi: 

Patalojik Kürt düşmanlığı

Artık mızrak çuvala sığmıyor. Arşiv belgeleri açıldıkça 'mücrimlerin' maskesi daha fazla düşüyor. İncir yaprağıyla örttükleri Kürt düşmanlığı ayyuka çıkıyor. Birkaç ay önce Dışişleri Bakanlığı Arşivi'nde bulduğumuz 1929 tarihli bir belgede Ankara yönetiminin Sovyet Kürtlerini nasıl yakından takip ettiğini ve paranoyak bir ruh haliyle yaklaştığını açığa çıkarmıştık. Daha sonra -Nietzsche’nin deyimiyle- elimizde olta ucuyla derinlerden yeni şeyler çekip çıkarmaya devam ettik. Yine Dışişleri Bakanlığı Arşivi'nde yaptığımız inceleme sonucunda iki önemli vesikaya daha ulaştık. Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı) tarafından 17 Kasım 1925'te Moskova Büyükelçiliği, Bakü Şehbenderliği (Konsolosluğu) ve Erivan Şehbenderliğine gönderilen 'mahrem' bir telgraftır. Bu telgrafın üzerindeki 'mahremiyet', Mayıs 2023’te kaldırıldı. Ankara yönetiminin mahremiyet perdesini araladığımızda bir kez daha patolojik bir Kürt düşmanlığıyla karşı karşıya kalmaktayız. 

Yoksa statü mü verildi?

Hariciye Nezareti’nin odaklandığı konulardan biri Karabağ’daki '45 Kürt köyüne' nasıl statü verildiğidir. Şark Hudut Komiserliğinden gelen ihbara göre Sovyet yönetimi bir 'Kürt Cumhuriyeti' teşkil etmiştir. Ankara yönetimi bu oluşuma karşı hem evhamlı yaklaşmakta hem de 'tahkir' edici bir tutum takınmaktadır. 'Kendi sınırları dışında yaşayan Kürtler nasıl olur da cumhuriyet veya statü sahibi olurlar' şeklinde bir histeri yaşamıştır. Acaba aynı hikmet-i hükümet, Kıbrıs Türkleri veya Gagavuzya Türkleri için de benzer bir duyguya sahip miydi? Türk devlet aklı, 1974'te Kıbrıs’a yönelik gerçekleştirdiği işgal saldırısı sonrası 'yavru vatanı' kurduğunda adada 145 bin Türk yaşıyordu. O Türkler 'Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti' bünyesinde kendi geleceklerini inşa etme hakkına sahipler ama Kürtler 'şaki, isyancı, terörist.' Keza Gagavuzya, 1994'te Moldova’da bir özerklik elde ettiğinde Gagavuz Türkleri yaklaşık 100 bin kadardı. Bu Türkler self-determinasyon hakkından yararlanabiliyor ama Kürtler 'bölücü ve hain!'

Kürtçe eğitim mi verilecek?

Hariciye Nezareti’nin mezkûr telgrafında dikkat çeken evhamlardan biri de 'leyli Kürt okullarının' açılacağı yönündedir. Leyli okullar, yani yatılı okullarda Kürtçe bilen öğretmenlerin yetişmesi ve mümkün olursa Türkiye’ye gidip oradaki Kürtlere de eğitim vermesi adeta bir 'beka' sorunu haline gelmiştir. Kürtçe korkusu, tıpkı bir sarmaşık gibi şovenist rejimin ruhunu sarmalamıştır. Romalı şair Horatius, 'korku içinde yaşayan kişi asla özgür değildir' diyor. Türk ulus devleti o günden bugüne bu korkuyu yaşıyor. Lakin korkunun ecele faydası yok. Türkçe nasıl Gagavuzlar, Kıbrıs Türkleri ve Azerbaycan Türkleri için önem arz ediyorsa Kürtçe de Kürtler için bir o kadar önemlidir. Kürt halkı bu dili boyunduruk altından çıkarmak için gerekirse 'kızılcık şerbeti' dahi içecektir. 

'Sevindiren' haberi alıyorlar

Birkaç ay sonra Hariciye Nezareti’ni 'sevindiren' haber, Bakü Şehbenderliğinden geldi. 23 Ocak 1926 tarihli telgrafta şehbenderlik, Karabağ’daki Kürtler için inşa edilen hukuksal birimin 'kaza' olduğunu, cumhuriyet olmadığını muştulamaktadır. Ankara yönetiminin ruhunu okşayan asıl malumat ise okulların sadece ilk ve orta derece olduğu, eğitimin yalnızca Türkçe verildiğidir. Bu bağlamda Azerbaycan yönetiminin Kızıl Kürdistan politikası da irdelenmelidir. Zira otonom bir birimde okullarda Türkçe ders verilmesi veya dayatılması, her şeyden öte sosyalist eğitim modeline aykırıydı. Devrimde benimsenen esas ilke, ulusların kendi geleceğini tayin hakkıydı. Asıl önemlisi Sovyet yönetimi, 1920’li yıllarda 'korenizatsiya', yani yerlileştirme politikası için düğmeye basmıştı. Bir bakıma etnik kimlikler ve Sovyet sistemi arasında bir aidiyet teşkil etme amacı vardı. 'Sosyalist' Azerbaycan Cumhuriyeti’nin özünde Müsavatçı eğilimler taşıdığı aşikârdır. Bu bağlamda Azerbaycan ÇEKA’sının başındaki Mir Cafer Bagirov’un asıl fail olduğu düşünülmektedir. 

İlyasov'un çabaları yetmedi

Kızıl Kürdistan Milli Eğitim Birimi yöneticilerinden Museyib İlyasov -ailesi aslen Amedlidir- ve arkadaşları tarafından aslında 1924'te bir alfabe hazırlanmıştı. Bu alfabeyi Azerbaycan Eğitim Halk Komiserliğine sunmuş ve Kürtçe eğitim veren okulların açılması talebinde bulunmuşlardı. Lakin herhangi bir sonuç alınmamıştı. Bir taraftan Kürtler için otonom bir birim inşa ediliyor, diğer taraftan Kürtçe eğitim veren okullara 'destur' verilmiyor. Önce tedavi ediyorlar, sonra ise yaralıyorlar. Bu konuda Sovyet arkeolog Y. G. Pçelina’nın bazı gözlemleri de önem arz etmektedir. 1924'te Kızıl Kürdistan’ı yakından inceleyen Pçelina, bu dönemde Kürtlerin yarısının Kurmancî konuştuğunu yazmaktadır. 1932'de bölgeyi bir kez daha gözlemleyen arkeolog Pçelina, Kurmancî konuşanların sayısının bir hayli düştüğünü belirtmektedir. 

Orada da Türkleştirme politikası

Yine 1929 yılı yaz mevsiminde Kızıl Kürdistan'a seyahat düzenleyen Doğu Bilimci Prof. Dr. V. A. Gurko-Kryajin, bölgede kasıtlı bir 'Türkileştirme' politikası yürütüldüğünü not etmektedir. Bakü yönetimi 'sosyalist' olarak kendisini lanse etse de özünde milliyetçiliğe temayül etmişti.Egemenler tarafından ustaca bir şekilde perdelenen gerçekleri açığa çıkarmak için kuşkulanmaya devam edeceğiz. 

 

* * * 

Arşiv belgelerinin Osmanlıca aslı ve transkripsiyonu aşağıdadır:

Hariciye Nezareti

Moskova Büyükelçiliğine

Bakü Şehbenderliğine

Erivan Şehbenderliğine               

(Mahremdir)

Rus Sovyet hükümetinin Azerbaycan’ın Karabağ civarında meskûn kırk beş Kürt köyüne Kürt Cumhuriyeti namını verdiği ve dâhili idareleri Kürt lisanı ve harici muhaberatı Azerbaycan Türk lisanı ile cereyan edeceği gibi iki yüz elli hoca var. Karabağ’da bir de leyli Kürd mektepleri açıldıkları ve müddet-i tahsilatın beş sene olduğu ve Bolşeviklerin her mektebi gibi bu mekâtipte de siyaset takip edildiği ve muallimlerin kısmen Ermeni olup bu mekâtipten yetişenlerin bizim tarafa da gönderilecekleri istihbara atfen Şark Hudud Komiserliği’nden işar edildiği Dâhiliye Vekâleti Celilesi’nden bildirilmiştir. Bu babda esaslı ve etraflı malûmat istihsal olunması rica olunur efendim. 

17.11.1321 (1925)

Bakü Şehbenderliği                                                         

Moskova Büyükelçiliğine

Hariciye Vekâleti Celilesi’nden 10 Kânunuevvel 1341 ve Moskova Büyükelçiliği’nin 4 Kânunusani 1342 tarihli tahriratları cevabıdır. Karabağ civarındaki Kürtlerle meskûn köylerden mürekkep olmak üzere bir kaza teşkil edilmiş idi. Bunun ünvanı (Kürtçe) kazasıdır, Kürt Cumhuriyeti değildir. Hatta muhtariyeti bile haiz bulunmaktadır. Bu kazadaki mekatip ilk ve orta tedrisat mektepleridir. Tedrisatı Türkçedir. Diğer kaza mekteplerinden farkı yoktur. Dolayısıyla suret-i mahsusa da Türkiye’ye gönderilmek üzere olduğuna dair bir emare de mevcut olmadığı maruzdur. 

23.01.1926

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.