Tuhaf bir hikâye, anket ve ötesi

Hasan KILIÇ Haberleri —

  • Araştırma şirketi mevcut konjonktürde “Kürt Meselesi ve Kürt Siyaseti” üzerine bir araştırma yaparak gerçekçi sonuçlar elde etmenin nesnel koşullarının zor olduğunun farkındadır. Fakat bu farkındalık araştırmanın çıkarımlarına yansımıyor. Araştırma “Kürt üzerine düşünmek, araştırmak, sormak çok zordur” gibi bir kabul yerine, rejim ile Kürtler arasındaki derin yarığı görmemeyi tercih ediyor.

Rawest Araştırma Şirketi geçtiğimiz günlerde “Kürt Meselesi, Kürt Siyaseti ve Demirtaş” başlıklı bir araştırmasını duyurdu. 1406 kişiyle yapılan bu araştırma kamuoyunda ve sosyal medyada farklı fikirleri içeren tartışma süreçlerine konu oldu. Araştırmanın içeriğine ve yöntemine yönelik çok sayıda sert eleştiri dile getirildi. 31 Mart seçimlerinden sonra gerek iktidar kanadında gerekse de devlet katında tektonik hareketlenmelerin olduğu, DEM Parti’nin ve yekûn muhalefetin seçimden başarıyla çıktığı bir dönemde Demirtaş’ı odağa alan, içerisinde DEM Parti ile Demirtaş’ı mukayese eden soruların olduğu bir araştırma tuhaf bir hikâyenin ya ürünü ya da oluşturucusu olmaya adaydır. Kuşkusuz böyle bir araştırma herhangi bir şirket tarafından yayınlanabilir ama yayınlanması durumunda yapılacak sert eleştiri ve şüpheli yaklaşımlara açık olmak zorundadır. Mesela araştırma üzerine konuştuğumuz biri şunu soruyordu: “Acaba Demirtaş’a, ‘Bir anket yapıyoruz. DEM Parti mi, Demirtaş mı sorusu soralım mı’ denseydi, Demirtaş’ın cevabı ne olurdu?”

Böylesi bir siyasi iklimde yapılan bu araştırmanın çok sayıda soruyu ve eleştiriyi beraberinde getirmesinin kaçınılmaz olduğunu araştırmayı yapanlar da herhalde farkındaydı. Nitekim araştırma üzerine yayınlanan birkaç yazı odağına eleştirellik ve şüpheciliği alarak kimi isabetli tespitlerde de bulundu.

Kuşkusuz ki kamuoyu araştırmaları, tarihi, toplumsal dönüşümü ve siyasal değişimi anda donduran karaktere sahiptirler. Fakat söz konusu araştırma bu dondurma durumunu aşan belli sabitlikler üretiyor. Yani mevcut siyasal ve yargısal baskının derinliğini göz önünde bulundurmadan pürüzsüz bir zemin varsayımı üzerinden çıkarımlarda bulunuyor. Kuşku yok ki, araştırma şirketi de mevcut konjonktürde “Kürt Meselesi ve Kürt Siyaseti” üzerine bir araştırma yaparak gerçekçi sonuçlar elde etmenin nesnel koşullarının zor olduğunun farkındadır. Fakat bu farkındalık araştırmanın çıkarımlarına yansımıyor. Misal araştırma “Kürt üzerine düşünmek, araştırmak, sormak çok zordur” gibi bir kabul yerine, rejim ile Kürtler arasındaki derin yarığı görmemeyi tercih ediyor. Buna rağmen araştırmacılar “sonuçlar böyle çıktı” diyerek topu taca atabilir ama bir araştırma her zaman neden-sonuç bağlamı kurmak ve derin siyasal yarıkları hesaba katmakla mükelleftir.

Kuşkusuz bir kamuoyu araştırmasının kendi sınırları vardır. Örneğin Demirtaş’ın koşulları yaratıp ortaya çıktığını mı, yoksa koşulların Demirtaş fenomeninin ortaya çıkmasında belirleyici zemini oluşturduğunu mu herhangi bir araştırmadan öğrenemeyiz. Ya da bu araştırma Demirtaş’ın 4 Kasım 2016 sonrası cezaevinde değil de, aktif siyaset içerisinde yer alsaydı, aynı algılarla ve değer puanlarla karşılanıp karşılanamayacağını ölçemez. Örneğin Demirtaş’ın yıldızının parladığı an olan “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışının siyasal olarak ne kadar doğru olup olmadığını bugün Kürtlere sorduğumuzda ne cevap alacağımızı bilemeyiz. Elbette bir araştırmaya dayanmasa da herkesin kendi zaviyesinden bunlara verebileceği cevaplar var. Nihayetinde kamuoyu araştırmalarından ötede Demirtaş fenomeninin oluşumu ve serüveni hala nesnel koşullar ve neden-sonuç bağlamlarında tartışılmayı bekliyor.

Belki de bu araştırmanın, araştırma sorularındaki kimi tuhaflıkların, sonuçları okuma veya sonuca giden soruları sorma gayelerinin en faydalı yönü anketten ötede duran bazı tartışmalara ilham vermesidir. Demirtaş fenomenin üretimi ve bu üretimde cezaevinde olma durumunun özgün etkileri, pop-Demirtaş’ın oluşması ile dönemin siyasal koşulları arasındaki diyalektik, lider odaklı siyaset okumalarının yetersiz yönleri, İmamoğlu fenomeni ile Demirtaş fenomeninin kesiştiği alanlar ve bu alanlarda İmamoğlu’nun genişleyen etkisi, “ilk sivil lider” gibi bir anketten en son çıkarılabilecek tuhaf çıkarımların yapılmasındaki mantık gibi bağlamların Kürt siyasetine kazandıran tartışmalar başlatması en hayırlı kapılardan biri olabilir. Bu hayırlı kapıları açmak için toptancı reddiyeler içinde olmamak önemlidir. Çünkü toptancı reddiyeler politik tercihler oluşturmaz. Her şeyden bağımsız olarak her bir politik özne verilmek istenen mesaj varsa onu da alır, görmek istediği siyasal ve sosyolojik bir tespit varsa onu da görür. Buna göre de politika ve ilişki biçimi geliştirir.

Tüm bunlarla birlikte tuhaflıklarından öteye bakarak araştırmanın işaret ettiği üç mesele üzerine de düşünmekte fayda var. Bunlardan ilki, siyasete ilgisizliğin Kürtler arasında artmasıdır. Bunun konjonktürel mi, yapısal mı olduğu, son yıllarda yoğun şekilde yurtdışına göç eden gençlerin nicel etkisinin bu durumda ne kadar etkili olduğu gibi kimi sorular üzerinden bu ilgisizliğin düşünülmesi önemlidir. İkinci olarak, Batı’da Kürt seçmen davranışının CHP’ye yakınlaşan bir rotada seyretmesidir ki, 2018-2023 ve 2019-2024 seçimleri kıyaslandığında bu yakınlaşmanın oy tercihine dönüşme potansiyelini görebiliyoruz. Bu durumun özellikle mevcut hükümet sisteminin Cumhurbaşkanı seçimini önemli kılmasıyla birlikte Kürt siyasetinin 3. Yol anlayışında kitlesel açıdan olumsuz etkilere neden olacağı açıktır. Belki de en önemlisi Kürtler arasında tanınma şartıyla Türkiyelilik duygusunun güçlü olduğuna dair tespittir. Türkiyelilik mefhumunun nasıl tanımlandığına dair tartışmalar bir yana, eğer bu ölçüm yerindeyse buradan herkese bir anlam çıkarma gerekliliği doğmaktadır. Araştırmanın toplumu ve siyaseti donduran karakterini bir an unuttuğumuzda ve dinamik bir süreç gibi düşündüğümüzde (ki gerçek hayatta hep böyle olmuştur) Kürtlerin tanınma talebiyle Türkiyelileşmeyi birlikte düşündüğü bu zaman-bilinç-politik tutum aralığı oldukça önemlidir. Bu aralığın heba edilmemesi için sadece iktidarın ve devletin değil muhalefetin, aydınların, toplumsal kesimlerin inisiyatif alması gerekir.

Özcesi anketin ötesinde birlikte yaşama imkân sunan bir tanınma talebi; birlikte yaşamı mümkün kılan bir Türkiyelilik referansı varken, herkesin demokratik çözüm ve barış için bir adım öne çıkması önemli bir sorumluluktur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.