Ben Bermal: Bir sabah ansızın…
Kültür/Sanat Haberleri —
- Bermal’ler hala her sotede, her taşın altında, her çalının arkasında ve gece yarıları, beklenmedik yerlerdeki karanlığın içinde. Yaşıyorlar, savaşıyorlar, hayata tutunuyorlar. En önemlisi de, erkekleri eğitmeyi sürdürüyorlar.
BİLGE AKSU
Bazı kitapların kurgu olup olmadığına karar vermek başlı başına bir süreç ister. Kahramanın yazarla benzerlik taşıdığı cinstense eğer bu kitaplar, işiniz bir nebze daha kolaydır. Hem sizin için uğraşılmış bir kurguyu zevkle okursunuz hem de pek tanımadığınız bir ünlüyle yakın bir temasınız olur. Ama bir de, gerçekçiliğin dibini sıyırmış, etrafta olup biteni yeni bir bakışla bize sunan kitaplar vardır. İşte onlar bir meseledir.
Deniz Faruk Zeren’in Dipnot Yayınları’ndan çıkan son kitabı Ben Bermal, ikinci kategoriye dahil. Öyle yoğun ve duygusal bir hikaye ki, tüm bunların bir yerlerde yaşandığından hem eminsiniz hem de sonunu bile bile içine çekiliyorsunuz. Kışın sert ayazı, çorak arazilerin tekinsiz görüntüsü, Kurdistan’daki bir köy ve ilçenin sinir bozucu apolitik kitlesi ama en önemlisi Bermal’in “arkadaşları”…
Hikayenin zamanı belirsiz, tıpkı mekanı gibi. Karaova adlı bir ilçede ve Berxareş diye bir köyde geçiyor. Şahsen herhangi bir yerle eşleştiremedim ben, bilenler belki vardır. Zaten mekanın neresi olduğu çoğu noktada önemsiz. Çünkü biliyoruz ki Karaova’da yaşananların iyisi de kötüsü de, o coğrafyanın her noktasında yaşanıyor. Her gün, her hafta ve her yıl. Umutlu bir devrimci yürek, her gün ve her hafta sonsuz kere kırılıyor ve sonsuz kere yeniden ayağa kalkmayı başarıyor. Bermal’ler her sotede, her taşın altında, her çalının arkasında ve gece yarıları, her komünikasyonun içinde bitiveriyor. Bermal’ler her yerde ufak bir heyecan duyup, yakışıklı bir devrimciye gönlünü kaptırıyor ve işinin gücünün arasında, ufak anlarda gülümseyebilmek için, her zaman bu tanışmaları ve karşılaşmaları dört gözle bekliyor.
Gerçekçi fakat masalsı
Deniz Faruk Zeren, geliştirmeye çabaladığı diliyle başından sonuna kadar hakim olabildiği bir kurguyu birleştirmiş bu kitapta. Açılıştaki meydan okuyucu o uzun cümleler, bir süre sonra kısa ve gündelik ifadelere bırakıyor yerini. Bu esasen iyi bir sonuç. Böyle gerçekçi fakat masalsı bir öyküyü, kısa cümleler ve gündelik ifadelerle okumak, olup biten her şeyin capcanlı belirmesini sağlıyor zihnimizde. Hikayenin masalsı yönü, aslında kirli zihnimizin bir cilvesi. Burada yaşananların gerçek olduğunu bilsek de, gerçeklikten uzak tutmaya çalışıyoruz ha bire. Böyle bir adanmışlığa, böyle bir devrimciliğe rastlamak pek mümkün değildir herhalde diye düşünmek istiyoruz. Fakat işte onlar mevcut, orada ve her yerdeler.
Babasının geçimsiz yüzünü daha az görmeyi fırsat bilip Berxareş Köyü’ne ücretli öğretmen olarak giden Mazlum, bir gece yarısı onu ziyarete gelecek bir ekibi bekliyor heyecan içinde. Namlarını duyduğu, işlerinden haberdar olduğu bu ekibin karşısında ne diyecek, ne konuşacak, neye ne cevap verecek, o da bilmiyor. Meselenin doğası gereği, gizli ve temkinli yapılmak zorunda bu görüşme. İşbirlikçiler, korucular, askerler ya da siviller de her yerde. Dolayısıyla, Mazlum’un yaşadığı ilk şok, üç beş kişilik bir erkek komutan topluluğunu beklerken, karşısında ufak tefek ve belli ki dünyalar güzeli bir kadının çıkması. “Ben Bermal” deyip oturduğu andan itibaren, Mazlum artık başka biri.
Devrimciliğin doğasını sorguladığı o ilk anlarda, Bermal’e ettiği bir laf sebebiyle yeni lakabı da beliriyor oracıkta. Bir sabah uyanıp kendini devrimciye dönüşmüş bulma ihtimalini düşündüğünden, onun adı artık Mazlum Samsa. Tanıştığımıza memnun oluyoruz. Onunla, Celal’le, Sarı Derya’yla, Azad’la, Ali Sertaç’la, Hasan’la… Ama en çok, Bermal’le…
Bermal…
Mazlum’un yaşadığı ikinci şok kitap boyu sürüyor. Bu hareketin içinde kadınların ne kadar aktif ve ön planda olduğunu bilmesine rağmen, her seferinde şaşırıyor yine de. Bermal’in kendine güveninden, ona öğretmek istediklerinden, verdiği görevlerden, bazen attığı fırçalardan mutlu oluyor Mazlum. Bir harekete dahil olup kelle koltukta iş yapmayı, amaçlarına ulaşmak için göze alınacak türlü tehlike ve rezilliği, temkinliliği ve bazen risk almayı o öğrendikçe biz de feyizleniyoruz. Yıllar boyu ayakta kalan bir yapıyı kurmanın nerelerden geçtiğini, oturup bir kez daha düşünüyoruz.
Karaova adlı ilçede, “onlara katılan” gençlerin arkasından neler dendiğini, insanların ne tepkiler verdiğini öyle güçlü biçimde anlatıyor ki Zeren, bu kitaba dikkatle bakıp yeni bir eylem ve söylem planı geliştirmek gerektiğini düşünüyorsunuz. Muhtarın genç kızı için edilen yakışıksız laflar çok geçmeden bir trajediye dönüşürken, ailelerin ergen çocuklarını disipline etme motivasyonlarının da azaldığını görüyorsunuz. Müthiş bir tespit bu. Onlar da gitmesin diye, içkiye kumara kahveye ses etmez olan aileler, tertip edilen korsan bir eylemde zılgıtla ortaya çıkan aileler aynı zamanda. Onlar istiyor ki, birileri bir şeyler yapsın ama kendilerine kimse dokunmasın.
Sarı Derya…
Herkes böyle değil elbette. Mesela Sarı Derya’yı yetiştirenler gibi müthiş aileler de var. Daha 14-15 yaşındaki Sarı Derya’nın sorumluluk bilinci, babasından geliyor. Bir akşam sarhoş halde Mazlum’ları gören bu amcamız, unutulmaz bir söylev veriyor. Dağa giden kızı için söylenenler sebebiyle üzüntüden ölen muhtarın derdini neden daha önce anlamadınız, neden yalnız bıraktınız diye çıkışıyor. Hesap soruyor, sizinki nasıl bir devrimcilik diyor, her şeyi görecek, bilecek ve duyacaksınız diye haykırıyor. Doğruya doğru. Savaşmak yalnız silahla ve kırsalda değil; tam tersine şehirlerin kalbinde, insanların dudaklarının arasında yürüyen bir mesele. Eril zihniyetin, gelenekçi ve ahlakçı bakışın kökünü kazımadığınızda, Bermal’ler yalnızca saklanmak zorunda kalır. Onları bir gece yarısı karşınızda göremez, erkekleri karşısına alıp azar çektiğini izleyemezsiniz.
Mazlum Samsa
Günlük ilanların dağıtımı, gazetelerin çoğaltılması, dergilerin basılması Mazlum’un ilk işi. Bunun için büyük bir makineye ihtiyaç var. Fakat malum, Kurdistan’da bu işler kolay değil. Her yerin giriş ve çıkışında kontrol noktaları var. Oralardan geçerken dikkat çekmemek bir mucize. Mazlum Samsa bunu öyle ustalıkla çözüyor ki, ağzımız açık kalıyor. Diyarbakır’daki geneleve giden dört kişilik grubun arasına sızıyor birkaç gün içinde. Zira öyle bir politika var ki karşı tarafta, kendi kimliğini unutturacak her türlü zevk ü sefaya alan açılıyor. Haliyle, kontrol noktasında askerler tarafından sırıtarak karşılanan bu grup, komutanların yılışık şakaları arasında “Devam et keranacı!” nidalarıyla uğurlanıyor. Böylece Mazlum, bu sızma harekatıyla hem işini görüyor hem de devletin kirli politikasını gözler önüne seriyor.
Kitap boyunca merak ettiğimiz en büyük mesele, Mazlum’un aklından çıkmayan Bermal’in düşünceleri. Onu da son kısımdaki anlatıcı değişikliğiyle hallediyor Zeren. Gerekli bir hamle bu. Büyük bir kurgu oyunu değilse de, okuyucuyu rahatlatmak lazım. Birkaç sayfa boyunca Bermal’in perspektifinden, üçüncü kişiye dönüyor anlatım. Bu kısımda, onun da Mazlum Heval’i sık sık düşündüğünü görüyoruz. Ama en önemlisi, bu harekette kadınların rolünün kilit önemine tanık oluyoruz. Uzun süre devam eden bir çatışma var bir köyde, iki aile birbirine bilenmiş. El atılmazsa olay kan davasına kadar gidecek. Devlet, haliyle müdahale etmiyor. İş başa düşüyor. Kurulan bir ekip, gece yarısı köye ulaşıyor. Yaşlı ve tecrübeli komutanlar bir iki laf ettikten sonra, meseleyi Bermal’e bırakıyorlar. Bermal’in yaptığı konuşma tüyler ürpertici. Mesele ister toprak olsun ister taş; kavgayı erkekler çıkarıyor diyor Bermal. Bu sebeple, erkekliğinizin farkına varacak ve onu öldüreceksiniz diyor. Karşısındaki kitle sus pus, başlar önde, yüzler asık. İşte böylece önüne geçiliyor olası bir facianın. Kadınlar, bu hareketi yaratan ve sürdüren irade. Bu besbelli.
Bermaller her yerde olsun
Kitabın son kısmındaki yoğun duygusallık, esasında birikmiş bir hissin eseri. Daha en başında melankolik bir tonla başlayan hikaye, yaşanan onca şeyden sonra acıklı bir trajediye dönüşüyor. Kalbimiz öylesine kırık ki, Mazlum’un sürekli bu hisleri taşıyacağından eminiz. Bu sebeple, yazarın anlatıyı aynı şekilde sürdürerek bitirmesi, hem etkileyici hem de mantıklı bir hamle. Sonuçta Bermal’ler hala her sotede, her taşın altında, her çalının arkasında ve gece yarıları, beklenmedik yerlerdeki karanlığın içinde. Yaşıyorlar, savaşıyorlar, hayata tutunuyorlar. En önemlisi de, erkekleri eğitmeyi sürdürüyorlar. Sayelerinde, bir sabah ansızın devrimciye dönüşmüyor kimse, yavaş yavaş ve sağlam biçimde yetişiyorlar. Devrimci olmayı öğreniyorlar. Biz de kapağı kapatır, arkamıza yaslanırken, Bermal’ler her yerde olsun diye geçiriyoruz içimizden.