Bu karanlığı kabul etmiyoruz
Dosya Haberleri —
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik 15 Şubat Uluslararası Komplo sürecinde cezaevinde olan Selahattin Mete, komplo günü zindanda yaşadıklarını ve sonraki sancılı süreci gazetemize anlattı...
- Önderliğin Ortadoğu’dan çıkışı, Avrupa, Rusya’ya gidişini ve son olarak Kenya’da esaretiyle sonuçlanarak Türkiye’ye teslim edilişini gün gün, saat saat takip ettik. Komplonun nasıl sonuçlanacağını hiçbirimiz bilmiyorduk, tahmin edemiyorduk. Yürüttüğümüz tartışmalarda ve bireysel olarak da Önderliğin esaretini hiçbir zaman düşünmedik, aklımızın ucundan bile geçmedi.
- Serdar arkadaş sürekli şehitler ve Önderlik üzerinde yoğunlaşarak, bu komployu nasıl tersine çevirebiliriz yönünde tartışmalar yürütüyordu. Odasının önünden geçerken kapısını çaldık açılmadı. Gardiyanlar kapıyı açtığından içerisi dumanla dolmuş durumdaydı. Banyo kapısına yöneldiğimizde kapı açılmayınca kırmak zorunda kaldık. Tüm vücudu yanmış, siyahlaşmıştı.
HAKAN TÜRKMEN/BERLİN
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik 15 Şubat 1999 tarihinde sonuçlanan Uluslararası Komplo'nun 25. yıl dönümünde başta dört parça Kurdistan olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde bulunan Kürtler ve dostları komploya karşı ayakta. Aynı zamanda Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecridin derhal son bulmasını ve fiziki özgürlüğünün sağlanmasını için meydanlarda taleplerini dile getiriyor. 17 Şubat'ta da Almaya Köln'de Kürt halkı ve dostları bir araya gelecek. Biz de 30 yıl zindanlık sürecinin ardından tahliye olan ve Avrupa'da çalışmalarına devam eden Selahattin Mete ile 15 Şubat komplo günü zindanda yaşadıklarını ve sonraki sancılı süreci konuştuk.
Gün gün, saat saat takip ettik
2022 yılında tahliye olan ve sürgünde mücadelesini devam ettiren Selahattin Mete, 15 Şubat’a giden süreci ve 15 Şubat gününü zindanda nasıl yaşadıklarını şöyle anlattı: 15 Şubat 1999’da Aydın Cezaevi’ndeydim. Gün gün, saat saat takip ettik. Önderliğin Ortadoğu’dan çıkışı, Avrupa, Rusya’ya gidişini ve son olarak Kenya’da esaretiyle sonuçlanarak Türkiye’ye teslim edilişini takip ettik. Komplonun nasıl sonuçlanacağını hiçbirimiz beklemiyorduk, tahmin edemiyorduk. Yürüttüğümüz tartışmalarda ve bireysel olarak da Önderliğin esaretini hiçbir zaman düşünmedik, hayal etmedik ve aklımızın ucundan bile geçmedi. Gidişatın riskli olduğunu biliyorduk fakat böyle sonuçlanacağını hiçbir zaman düşünmüyorduk."
15 Şubat günü, Kürt Halk Önderi’nin esaret altına alındığını televizyondan öğrendiklerini belirten Selahattin Mete, konuşmasına şöyle devam etti: "Dönemin Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit’in 15 Şubat 1999 tarihinde yaptığı açıklamayla öğrendiğimizde şok yaşadık. O gün havalandırmaya çıktığımızda hiçbir arkadaşımızın ne konuşma isteği ne tartışma isteği vardı hatta birbirimizin yüzüne bile bakamıyorduk. Yani o denli etkilenmiştik. Bir süre böyle devam ettikten sonra Önderlik nasıl bir teori geliştirecek diye düşünmeye başladık. Hareketimiz nasıl bir tepki gösterecek. Bunların yoğunlaşması ve sorgulaması içerisindeydik."
İzahatını da Önderlik yaptı
15 Şubat sonrası kendi içlerinde Öcalan’ın komploya karşı nasıl bir tutum ve tavır alacaklarını tartıştıklarını aktaran Mete, o günlere dair kendi içlerindeki tartışmaları şu sözlerle anlattı: "Dünya devrimleri tarihini sürekli okuyorduk. Önderliklerin böylesi esaretlerde, cezaevlerinde daha çok kaba, fiziki direniş göstererek sistemi reddetme tutumu içerisine girdiğini gördük. Bizler de bu yönlü bir direniş bekliyorduk. Önderliğin savaşı ve direnişi daha da yükseltmesini bekliyorduk. Önderlik bu komplonun izahatını yapmasına rağmen biz bunun bilincine varamıyorduk. Uluslararası komplonun kapsamını, amaç ve hedeflerini bilmiyorduk. Önderlik komplo sürecinde bizlere açık bir şekilde gösterdi. Bizlerin yanılgılarını, tutumumuzun ne kadar yanlış olduğunu gösterdi."
Eylemleri de Önderlik durdurdu
15 Şubat’tan kısa bir süre sonra cezaevlerinde büyük bir direnişin başladığını ifade eden Selahattin Mete, şöyle devam etti: ''Açlık grevi direnişleri, ölüm oruçları ve 'Güneşimizi Karartamazsınız' eylemleri başladı. Tabii 'Güneşimizi Karartamazsınız' fedai eylemleri Önderliğin çağrısı üzerine durdu. Açlık grevi direnişleri devam etti, ölüm oruçları da Önderliğin müdahalesiyle iptal edildi. Önderlik bu süreçte daha çok kendi hatalarımızı, kendi eksiklerimizi nasıl bilince çıkartacağız, komplo sürecini nasıl tersine çevireceğiz çabası içerisindeydi. Bu çerçevede sürekli bilgilendirmeler yapılıyordu ve bizler de kendi içimizde tartışıyorduk.''
Şehit Serdar Arı
2005’te Uluslararası Komplo’yu protesto etmek için Buca F Tipi’nde zindanda bedenini ateşe veren Serdar Arı ile 3 yıla yakın bir süre aynı cezaevinde kaldıklarını belirten Selahattin Mete, Serdar Arı’yı şu sözlerle anlattı: "Serdar arkadaş sürekli şehitler ve Önderlik üzerinde yoğunlaşarak, bu komployu nasıl tersine çevirebiliriz yönünde tartışmalar yürütüyordu. Bu süreçte sohbetleri, diyalogları ortak alanlarda da, kaldığı koğuşta bu eksende tartışmalar yürütüyordu. Aynı koğuşta kalmadık fakat ortak alanlarda sürekli birlikte tartışabiliyorduk. Kaldığımız cezaevinde mütevaziliğinden ve sohbetlerinden örnek gösterebileceğimiz bir arkadaştı. Genç, dinamik olmasından kaynaklı, bir saatini bile boş geçirmiyordu. Paylaşımcı, komünal yaşamı esas alan bir yapısı vardı. Spora çıktığımızda bile sürekli Önderlik’ten bahsediyordu. Tek gündemi, tek düşündüğü Önderlik’ti. Tabii bu denli yoğunlaşmasından dolayı tahmin edebiliyorduk fakat bu kadar kısa sürede beklemiyorduk. Normalde biz üç koğuş birlikte spora çıkıyorduk. Son spora çıktığımızda Serdar arkadaş gelmemişti. Normalde spora gelmesi gerekirken gelmemesinin nedenini sorduğumuzda 'rahatsızdı, ondan gelmedi' cevabını aldık. Tabii bir saat sonra spor süremizin sonunda tekrardan koğuşa çıktık. Odasının önünden geçerken kapısını çaldık açılmadı. Açmaya çalıştık, açılmıyordu. Gardiyanlar kapıyı açtığından içerisi dumanla dolmuş durumdaydı. Banyo kapısına yöneldiğimizde kapı açılmayınca kırmak zorunda kaldık. Kapı kırılır kırılmaz içerideki duman ve koku tüm alanı sardı, nefes alamayacak duruma geldik. Tüm vücudu yanmış, siyahlaşmıştı. Doktorlar ve sağlıkçılar geldikten sonra arkadaş şahadete ulaşmıştı. Revirde tekrar görmeye gittim ve doktorlar revire gelmeden şahadete ulaştığını tekrarladı."
Tasfiyecilik dayatıldı
Serdar Arı’nın eylemi ve şahadetinden sonra tutsakların kendilerini yeniden bir sorgulamaya sürecinden geçirdiklerini belirten Selahattin Mete zindanlara dayatılan tasfiyeciliği anlattı: "Tabii bu eylemler sırasında bir tasfiye süreci de vardı. Özellikle tasfiyecilik sürecinde cezaevleri de çok etkilenmişti. 2000’lerden başlayıp 2005’lere kadar olan süreçte hem cezaevleri hem de dışarıdaki tasfiyecilik zorlu bir süreçti. Sosyal reform ismi ile dayatılmak istenen tasfiye; bireyselliği, bencilliği öne çıkaran, komünal yaşamı, mücadeleyi, direnişi hiçe sayan ve değerleri hiçe sayan projeydi. Net olmayan, iradesi güçsüz olan, Önderlik karşısında duruşu net olmayan, keskin olmayan birçok arkadaş bu sürecin etkisinde kaldı. 'Bağımsız Kurdistan’dan vazgeçtik, silahlı mücadeleden vazgeçtik' gibi söylemler cezaevlerinde bilinçli olarak geliştiriliyordu…"
Kahramanca direniş de vardı
1 Haziran 2004 atılımı ile gerillada, siyasal alanda ve cezaevlerinde tasfiyeciliğe karşı mücadele verildiğini ifade eden Selahattin Mete, şunları aktardı: "Bir yandan teslimiyet, bir yandan ihanet diğer bir yanda ise kahramanca direniş vardı. Aynı ortamda, aynı yerde yaşam sürmek zorundasın. Bir yandan Önderliğin etrafında ateşten çember oluşturan kahramanca direniş var. Diğer yandan bu iş bitti, her şey bitti kendi hayatımızı yaşayalım gibi bir eğilim, bir çizgi oluştu."
Normalleştirmeye tepki
Son olarak zindanlarda sürdürülen açlık grevine değinen Selahattin Mete, bu konuda şunları söyledi: ''Açlık grevleri hala devam ediyor. Açlık grevleri kamuoyu oluşturma, tepkisini gösterme, politik ve insani tutumunu gösterme açısından önemlidir. Aynı zamanda Önderliğin sürekli gündemde olmasını da sağlıyor. Sistemin diğer bir amacı hem halkımızı hem de hareketimizi buna alıştırma, kanıksama, normalleştirme politikasıdır. Ne yaparsanız yapın Önderliğin üzerindeki tecridi kıramazsınız duygu ve düşüncesini oluşturarak normalleştirme siyasetini izliyorlar. Halk olarak da, cezaevindeki tutsaklar olarak da verilen cevap ise bunu normalleştirmeyeceğiz ve normal görmeyeceğiz tepkisidir."
Paradigmayla zeminini kuruttu
Uluslararası Komplo‘ya karşı ciddi bir direniş gösterilse de boşa çıkarmaya yetecek güçte olmadığını da ifade eden Mete, "Komplonun derinliğine karşı başlattığımız hamleler, eylem ve etkinlikler komployu tümden boşa çıkaracak, başarısız kılacak nitelikte olmadı. Önderlik şahsında bir tarih yok edilmek isteniyor. Real Sosyalizmin çöküşünde nasıl bir inançsızlık geliştirilmişse bu komplo ile Önderliğe karşı, devrime karşı ve mücadeleye karşı bir inançsızlık geliştirilmek isteniyor. Önderlik geliştirdiği yeni paradigma ile bunun zeminini kuruttu. Fakat biz halk olarak bunun derinliğini anlayamadık" dedi.
Halk ile bağını koparamazsınız
Komployla Kürt Halk Önderi Öcalan ile halk arasındaki bağın koparılmaya çalışıldığının altını çizen Mete, "Bizim de buna karşı cevabımız Önderlik ile halk arasındaki bağı canlı tutmaktır. En fazla beklentinin olduğu alan Avrupa sahasıdır. Zindanlar üstüne düşeni yapıyor, gerilla üstüne düşeni yapıyor. Avrupa’da yaşayan halklarımız da üstüne düşeni yapmalıdır. Avrupa’da bizler kitlelerimizi örgütleyemediğimiz sürece komployu da boşa çıkartamayacağız. Egemen güçler hala komployu sonuçlandırabiliriz diye düşünüyor. Bizler de eylemlerimizle, yürüyüşlerimizle, mitinglerimizle şu mesajı vermeliyiz: Siz ne yaparsanız yapın Önderlik ile halkı koparamazsınız. Önderliğin etrafından kenetlenerek komployu boşa çıkarabiliriz."
Köln yürüyüşü için çağrı
Köln’de 17 Şubat’ta yapılacak merkezi eylemin önemine de vurgu yapan Mete, son olarak şunları belirtti: "Bizim açımızdan Köln yürüyüşü bir zirvedir. Oraya akın ederek faşizme ve uluslararası güçlere 'Normalleştirme, kanıksama siyasetinizi kabul etmiyoruz. Bu karanlığı kabul etmiyoruz' mesajı verilecek. Bu yürüyüş tecridi kırmak değil, fiziki özgürlüğü sağlamak için yapılan stratejik ve tarihi bir yürüyüştür. Bu yürüyüşe 7’den 70’e tüm Kürtler, yurtseverler, dostlarımız katılmalıdır. Herkesi Özgürlük Yürüyüşü’ne davet ediyoruz. Hepimizin geleceği, hepimizin aydınlığı bu yürüyüştedir."
***
Serdar Arı’nın son sözleri
Serdar Arı, İzmir Buca 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde, 25 Ekim 2005'te ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ eylemine katıldı. Arı'nın geride bıraktığı mektupta şunlar yazılıydı: 'Size uygulanan imha tecridiyle halkımız, halklar tekrardan köleleştirilmek isteniyor. Yarattığınız bunca değer bir çırpıda yok edilmek isteniyor. Ama bizlerin bunu kabul etmesi mümkün değildir ve bedeli ne olursa olsun kabul etmeyeceğiz. Yaklaşık 21 haftadır sizden haber alamıyoruz. Bu ise bizleri kaygılandırıyor ve öfkelendiriyor. Kürt halk özgürlüğünün ancak ve ancak Başkan APO'nun özgürlüğünden geçtiğini biliyor. Onun için geçmişte olduğu gibi bugün de üzerine düşen görevleri yerine getiriyor."