Çocuklarıyla sadece Kürtçe konuşuyorlar
- Nisêbînli Mazlum ve Sidar Koç çiftinin Şervin Roşna(12), Barîn(10), Şerzan Kawa(6) ve Deniz Poyraz(2) adlarında dört çocukları var. Çift, çocuklarıyla sadece Kürtçe konuşuyor.
Çocuklarını ana dilleri Kürtçe ile büyütme kararı alan Mazlum ve Sidar Koç çifti, onlarla yalnızca Kürtçe konuşuyor ve evin içinde ebeveynleri dışında kardeşlerin de birbirleri ile iletişimi, gündelik yaşamı tamamen Kürtçe devam ediyor.
Çocuklarını ana dilleri ile büyütme kararını İzmir'de yaşarken aldıklarını belirten Mazlum Koç, 21 Şubat Dünya Anadil Günü vesilesiyle ANF'nin sorularını yanıtladı.
Genç bir çift olarak çocuklarınızı ana dilleri ile büyütme kararını nasıl verdiniz?
Ben ve eşim Sidar, Nisêbînliyiz. Eşim Sidar'ın ailesi o çocukken İzmir'e gittiği için kendisi doğma büyüme İzmirlidir. Ben de 14 yaşımda çalışmak için İzmir'e gittim. Bizler Kürtçe konuşulan evlerde büyüdük. Eşim de İzmir'de büyümesine rağmen evde konuşulan dil Kürtçe idi. Ben zaten Nisêbîn’de (Nusaybin) büyüdüm. Tabii bu, bizler için doğal olandı. Annelerimiz zaten Türkçeyi pek bilmeyen, çat pat bilenler de çocukları ile iletişim kurmayı tercih etmeyen bir yapıda. Biz de dahil onlardan sonra gelen kuşaklar böyle değil. Devletin okullarında Türkçeyi kendi dilimiz kadar olmasa da öğrenmişiz. Bizim çocuklarımızla kuracağımız iletişim bundan sonra bir vicdan ve sorumluluk meselesiydi. Biz kararımızı olması gerekenden yana verdik ve çocuklarımızla Kürtçe dışında iletişim kurmuyoruz.
İzmir gibi bir metropolde bu kararı aldınız ve ilk çocuğunuzdan beri tavizsiz bir tutumla uyguluyorsunuz. Hangi zorluklarla karşılaştınız?
Eşim burada doğdu büyüdü ama Kürtçeyle büyüdü. Ben de 17 yıl İzmir'de kaldım ve esnaflık yaptım ama kendimi yalnızca ana dilimle ifade ederken rahat ve anlaşılmış hissediyorum. Bizim onlarla Türkçe konuşmamız, yapay ve yanlış olurdu. Bu kararı İzmir'de almak, tabii Kurdistan şehirlerinde almaya göre daha zor. Bugün Nusaybin'de bakkaldan sokakta geçen insana kadar iletişim ağırlıklı olarak Kürtçe devam ediyor ama İzmir böyle değildi. Çocuklarımızla okula başladıkları güne kadar Türkçe konuşmadık. Okulda zorlanmamaları için dersler başlayınca mecburen Türkçe konuştuğumuz zamanlar oldu. Bu noktada ana dilde eğitimin önemini bir kere daha yaşayarak gördük. Ana dillerinde matematik, fen, sosyal bilgiler dersleri görme imkanları olsaydı biz bunu da yaşamayacaktık. Şunu belirtmek isterim; onlar Kürtçeye düşman olabilir ama biz Türkçeye düşman değiliz. Benim ana dilimle yaşam hakkım var. Ana dilimde eğitim ve hizmet görmek, benim hakkım. Kendi dilim varken neden Türkçe ile eğitim görmek zorunda kalayım? Biz yaşadık, çocuklarımız da bunu maalesef yaşadı. Yasaları değiştiremiyorsak alternatif üretmek zorundayız. Çocuklar Türkçenin okul ve devlet kurumları dili olduğunu, Kürt olmayan ve Kürtçe bilmeyenlerle Türkçe konuşulabileceğini biliyor. Evimizin içinde Türkçe kullanılmıyor. Bu konuda eşim de ben de taviz vermiyoruz.
İzmir'den Nusaybin'e geri dönmenizde çocukları ana dilleri ile yetiştirme kararınız etkili oldu mu ve Nusaybin'e geri döndüğünüzde nasıl bir ana dil ortamıyla karşılaştınız?
Nusaybin'e dönme kararı bizim için manevi boyutu büyük olan bir karardı. Dedik ki mesele geçinmekse biz kendi toprağımızda da, kendi insanımızın içinde de geçiniriz. Ait hissederek yaşarız. Çocukların da Kurdistan'da, kendi topraklarımızda büyümesini istedik. Metropollerde ana dile yönelik baskı tabii daha fazla. Burada çocuklar, sokaktan geçen biriyle de bakkalla da Kürtçe konuşabiliyor. Ev dışında Kürtçe konuşma alanları genişledi. Mesela okulda teneffüslerde arkadaşları ile Kürtçe konuşabiliyorlar, İzmir'de bu imkan da çok yoktu. Nusaybin, hep bir serhildan kenti olarak biliniyor. Doğru, çok güçlü bir direnişçi kimliği var ama dil açısından kurtarılmış bir yer gibi de ele almak yanlış olur. Evet, yaşam ağırlıklı olarak Kürtçe üzerinden şekilleniyor ama değişik örnekler de gördüğümüz oluyor. Ben 17 yıldan sonra Nusaybin'e döndüm, eşim doğma büyüme İzmirli. Biz çocuklarımızla Kürtçe konuşuyoruz ama bize hoşgeldiniz demeye gelen bir komşumuz, dili Türkçeye dönmediği halde çocuğu ile ısrarla Türkçe konuşuyor. Bu bana çok tuhaf gelmişti. Zaten okullar başlayınca bu çocuklar zorunlu olarak Türkçeyi öğreniyor, bilhassa ana dil diyoruz, anne ile çocuk arasında Kürtçeyi aktif tutmak lazım.
Önümüzde bir yerel seçim süreci var. Sizce belediyeler ana dilde hizmet konusunda neler yapabilir, sizin bu noktada yerel yönetimlerden beklentileriniz nelerdir?
Batıdayken adliyede, hastanede, devlet kurumlarında hep bu zorluğu yaşıyoruz ve yanlış teşhis, yanlış tedavi durumları oluyor. Mahkemelerde kendimizi ana dille ifade etmemiz, ‘örgüt üyeliği’ kanaati için yetiyor. Ana dille alakalı düzenleme öncelikle yasalarla yapılmalı, zaten bunun mücadelesi yıllardır veriliyor ama yerel yönetimler de bu konuda birçok çalışma yürütebilir. Mesela ana dilde eğitim veren kreşler açılabilir. Buna çok ihtiyaç var. Tercüme hizmeti genişletilmeli. Mardin Havaalanı’nda İngilizce anons var ama Kürtçe yok. Bu şehirde yaşayan insanlar en çok Kürtçe, Arapça ve Süryanice konuşuyor. Türkçe ve İngilizce anons yapılıyor sadece. Mardin çok dilli ve çok kültürlü bir kent. Şehir genelindeki tüm ana dillerin kamusal alanda daha fazla kullanımı için düzenlemeler gerekiyor. Diğer bir mesele; çalışan anne babalar, çocuklarını kreşe vermek zorunda kalıyor ve çocuklar çok küçük yaşta Türkçe konuşmaya mecbur kalıyor. Kürtçe okul öncesi eğitim çok önemli. Yine okula başlarken çocukların yaşayacağı dil zorluğunu aştırmak için destek olacak bir psikolojik destek birimi olabilir. Ana dilde tiyatrolar, müzik atölyeleri, kurslar, edebiyat etkinlikleri ve bunların sürekli ve nitelikli olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Sizin gibi genç ve anne babalara çocuklarını ana dilleri ile büyütmeleri konusunda neler söylemek istersiniz?
Biz kendi arkadaşlarımıza ve çevremize de hep aynı şeyi söylüyoruz; çocuklarınızla Kürtçeden başka bir dille konuşmayın. Evet, büyük emek gerektiren, zorlukları olan bir süreç. Bilhassa Kurdistan'da yasamayanlar için ama imkansız değil. Biz İzmir'de kararımızı verdik ve sürdürüyoruz. Asimilasyona dur demek için bunu yapmak zorundayız. Dilimiz kimliğimizdir, kimliksizleşmek istemiyorsak bunu yapmak zorundayız. Aksi söylense de Kürtçenin inkarı var. Devlet, dilimizi hala "bilinmeyen bir dil, anlaşılmayan bir dil" diyerek Meclis’te bile inkar ediyor. Seçmeli ders, bizim insanımız için bir talep olamaz. Bu hamleler, Kürtçenin resmi bir statüye ulaşmasını engelliyor. Kesinlikle ana dilde eğitimi talep etmemiz ve bunun için ısrarcı olmamız gerekiyor. Kürtçeyi bir bütün olarak ele almak ve diğer lehçeler için de hassasiyet göstermek gerekiyor. Mesela kızımın ismi Şervin Roşna'dır. Biz Kurmancız ama Roşna ismi Zazakîdir. Adında taşıdığının dil ve anlam dünyasına da cocuklar daha açık olacak.