Depremin ardından bir yıl...
Elif SONZAMANCI yazdı —
- Deprem bölgelerinde iktidar özel politikalar uyguluyor. Alevi ve Kürtlerin yoğun yaşadığı kentler bilinçli olarak boşaltılmaya çalışılırken, yeniden yapılanma sürecinde ayrımcı politikalar uygulanıyor.
6 Şubat 2023’te sabaha karşı merkez üssü Maraş olan Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 9 saat arayla 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde etkileri korkunç olan iki büyük deprem yaşandı.
Deprem bölgelerine kurtarma çalışmaları geç gittiği için insanlar eksi derecedeki soğuklarda enkaz altında donarak can verdi.
Yıkılan binaların altında yardım isteyen insan çığlıkları bir ülkenin tarihine kara leke olarak geçti.
Oldukça geniş bir coğrafyayı etkileyen depremlerde resmi açıklamalara göre 53 bin 537 kişi yaşamını yitirdi. Fakat yaşamını yitirenlerin sayısı resmi olmayan rakamlara göre yüz bin’in üzerinde telaffuz ediliyor.
Çoğu bölgeye 3-4 gün sonra ulaşan devlet görevlileri, bölgeye yardım götürmek isteyen siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, Alevi örgütleri engellerle karşılaştı.Öyle ki iktidar Pazarcık’ta yardım organizesi yapan Hasankoca Cemevi'ne kayyum atadı.
Yine deprem kentlerinde yardımların organizesi sırasında özellikle Alevi mahallelerine ayrımcılık yapıldığı da gündeme geldi. Birçok Alevi köyü ve mahallesine yardımlar gitmedi. Ayrımcı politikalar depremin birinci yılını geri bırakırken de devam etti. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat Hatay’da yaptığı açıklamada, “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehire herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" diyerek adeta yaptıklarını itiraf etti.
Yine sivil toplum kuruluşlarının raporlarında da Alevi Kürt köylerinin temel ihtiyaçlara ulaşmada ciddi bir şekilde ayrımcılığa maruz kaldıkları ifade edildi.
Deprem sürecinde MARDEF büyük bir sorumluluk üstlenerek deprem bölgelerine gerek beslenme gerekse barınma sorunlarını kısmen de olsa gidermek amacıyla yardım ulaştırdı.
MARDEF yetkilileri de depremin özellikle ilk günlerinde bölgeye gönderdikleri bazı yardımlara el konulduğuna dikkat çekti. Hatta MARDEF Eşbaşkanı Mehmet Üstek yardımın halka ulaştırılması için bazı tırlarda iktidar partisinin amblemini kullanmak zorunda kaldıklarını söyledi. Yerle bir olmuş, enkazın altında insanların donarak can verdiği deprem kentlerine yardım ulaştırmak için böyle bir yönteme başvurmak zorunda kalmak insanlığın, vicdanın, merhametin geldiği noktayı da gözler önüne seriyor. MARDEF yetkilileri Maraş’taki nüfusun boşaldığına dikkat çekerek, ki deprem kentlerinin genelinde yaşanan önemli bir sorun, “depremin etkilediği bölgelerde yaşayan insanlara destek olmak, onların yeniden inşa süreçlerine katkıda bulunmak için” halka sürekli dayanışma çağrısında bulundu. MARDEF depremin birinci yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada örgütlü bir güç olmanın önemine işaret ederek toplumsal dayanışmanın daha da güçlenmesi gerektiğine vurgu yaptı. Zira devletin ayrımcı politikaları karşısında bir olmak oldukça önemli.
Elbette bu kadar büyük bir yıkımda yardım organizasyonlarında eksiklikler de yaşandı, fakat devletin sırt çevirdiği, görmezden geldiği, toplumu kendi acılarıyla yalnız bıraktığı bir ortamda, toplumun dayanışma ile, örgütlü bir güç ile yaralarını sarmasının ne kadar önemli olduğunu Erdoğan’ın deprem konuşmasıyla da bir kez daha görmüş olduk.
Başta Almanya olmak üzere bir çok ülkede depremde yaşamını yitirenler anılıyor. Bu anmalara katılmak, güç vermek oldukça önemli.
Bu arada deprem bölgelerinde ayrımcı politikalar devam ederken, iktidar seçimlerde bu yardımları elinde bir sopa olarak halka sunarken Avrupa Birliği’nin 6 Şubat depremleri sonrasında Türkiye’ye vermeyi vaat ettiği bir milyar euro tutarındaki maddi yardımın 400 milyon euro büyüklüğündeki ilk kısmı için anlaşma imzalandı. Basına yansıyan bilgilere göre bu yardımın, Avrupa Dayanışma Fonu kapsamında bir aday ülkeye verilen en yüksek meblağ olduğu belirtiliyor.
Sağlanan bu maddi desteğin, sağlık, eğitim, su ve atık su yönetiminde altyapının yeniden inşası, geçici barınma imkanı ve kültürel mirasın korunmasında kullanılabileceği ifade ediliyor.
Daha önce belirtmiştik.
Deprem bölgelerinde iktidar özel politikalar uyguluyor. Alevi ve Kürtlerin yoğun yaşadığı kentler bilinçli olarak boşaltılmaya çalışılırken, yeniden yapılanma sürecinde ayrımcı politikalar uygulanıyor. Özellikle Alevilerin yoğun olduğu bölgelere hem hizmet gitmezken, hem de inşa çalışmalarında geri bırakılıyor. Bunun yanında göçü çekici kılan adımlar atarak insansızlaştırma politikalarına hız veriyor.
Özellikle yardımlarda ayrımcı politikalar bu kadar derinleşmişken, AB tarafından taahhüt edilen söz konusu yardımın nasıl kullanılacağı merak konusu. Yine bu yöndeki denetlenmenin nasıl yapılacağı da önemli. AB’nin yardım etmesi kadar bu yardımları adil kullanılıp kullanılmadığını denetlemesi de bir o kadar önemli.