Edebiyatın robotlara ihtiyacı var
Kültür/Sanat Haberleri —
- Eğer edebiyat özgürleştiriyorsa nereden, kimden faydalanıp ortaya çıkarıldığı ile ilgilenmem. Ama zaten özgürleştirmeyen bir edebiyatın nereden alındığı, nerede işleme konulduğu üstüne geniş konuşmak zaman kaybı olmaz mı?
- Edebiyatın acilen işleri özüne döndürecek robotlara ihtiyacı var. Ben aylardır bu fikirle yatıp kalkıyorum. Ağustos ortası gibi yayımlanacak ikinci romanımda bizim yapamadığımızı yapacak bir robot fikri ile hareket ettim.
MIHEME PORGEBOL
Bir yapay zeka furyasıdır almış başını gidiyor. En basit gündelik işten en hayati krizlerin çözümüne kadar artık her alan ve konuda yapay zekaya ilişkin bir gündem mevcut. Bir anda bütün dünyayı saran bu teknoloji, artık kitlesel katliamlara ilişkin görsellerden okul çocuklarının ödevlerine kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Zaman zaman rahatsız edici zaman zaman da kolaylaştırıcı olan bu muzip virüsle yaşamaya alışmamız gerektiği ise aşikar. Zira geleceğe dair yarattığı umutlar “yapay zeka dünyayı ele geçirecek” cinsinden komplo senaryolarına karşı ağır basıyor. Peki yapay zeka tahayyül edebilir mi? İşte bu soru birçok açıdan derin bir paradoksa kapı aralıyor. Her ne kadar yanıtı zor olsa da bunu bir edebiyatçıyla tartışmak en doğrusu. Bu nedenle biz de yazar Gökçe Bilgin’le yapay zekayı konuştuk.
En azından tanıdığım kadarıyla seni anarşist bir yazar olarak tanımlayabilirim. Hayata senin gözünden bakan biri yapay zeka hakkında genel olarak neler düşünüyor?
Ne yazık ki ben kendimi anarşist bir yazar olarak tanımlayamıyorum. Anarşist yazar denilince ilk aklıma gelenin Emma Goldman olmasından ilhamla devam edeyim “kabul etmemeye” böylece başkaları için de anarşist olmadığım netleşecektir. Ama eğer bir şey olma hakkım varsa bunu isteyecek kudrete sahipsem ya da alacak gücüm varsa tüm içtenliğimle söylüyorum “anarşist bir yazar” olmak isterim. Hayatın farklı dönemlerinde farklı ilgiler barındırmak iyidir, düşüncesi rehberlik etsin o zaman bize. Bugünlerde yapay zeka bana korkulacak bir gelecekten ziyade bizim başaramadığımızı çözecek bir akıl gibi görünüyor. O zaman şu aklın içini açalım biraz, bakalım elimizde ne kalacak? Öncelikle neyin yapay olduğu konusunda kararsızlık yaşıyorum. Şu etrafta gördüğümüz her tür bilinçten yoksun insan davranışları mı yapay yoksa bir tuşuna bastığımızda bize istediğimizi veren yapay zeka ürünü şeyler mi? Tüm o tuşların arka planındaki saf birleşimin, insan aklı ve hevesi olduğu bilindiğine göre emek ve bilincin ortaklığı ile elde edilmiş yapay zekaya odaklandığımda, orada aklın var olduğunu görüyorum. Hayatı zorlaştırmak yerine kolaylaştırmaya çalıştıklarını da görüyorum. Geniş düşünelim, asla öldürmeye çalışmaz. Kesinlikle iyileştirmek ister. Tıpta kullanılan yapay zekadan tutun da günlük hayattaki basit teknik ürünlere kadar hepsi hayatı kolaylaştırmak için yapıldı. Halbuki doğal olan yani insan, diğer doğalların kesinlikle çirkef tavırları yok, soruyorum, hayatı kolaylaştırmak için mi yoksa zorlaştırmak için mi uğraşıyor?
O halde burada zekanın nasıl tarif edileceği önemli bir hal alıyor? Zeka veri yığınından ve onların kombinasyonlarından mı ibarettir? Çünkü “yapay zeka” denen hücresel ağın, internette birikmiş verilerin mesaiyle çalışan işçiler tarafından geliştirilmesi, sınıflandırılması ve kombine edilmesiyle ortaya çıktığını söylemek mümkün.
Bilimsel tarifler muhakkak ki benim yapacağım tariften daha fazlasını içerecektir. Ama o zaman bir yazara değil bir bilim insanına sormak gerekecek bu soruyu. Eğer yazara soruyorsak onun biraz uydurması ve uydurduğu bu şeylerin içine bizi çekmesine izin vereceğiz.
Gökçe Bilgin bir yazar ve ona soruyorum…
Başına büyük bir bela aldığını söyleyerek giriş yapayım o zaman. (Gülüyor.) Zekanın büyük bir kısmının genetik kodlarla taşındığını düşünürdüm. Eskiden. Sayısal okudum. Daima dikkatimi diğerlerinden daha çok çeken, kimya bilimiydi ama. Bir maddeyi başka bir madde ile karıştırırsın ve hop yeni bir madde meydana gelir. Bundan daha etkileyici çok az şey görmüşüzdür. Kimya deneyleri için bu kolay elde edilecek bir sonuçtur. Zeka hem kimyasal hem de duygusal bir şey olmalı. Zeka meydana gelen değişime bakılarak ölçülebilir. Örneğin, çoğunluğun üç maymunu oynadığı bir ortamda, okumuşlar, sanatçılar, muhalifler, işçiler ve diğerleri de olsun. Orada tek tek koşullarını belirginleştirmediğimiz herkesin olduğunu düşünelim. Irkçılığın, zorbalığın, şiddetin her türlüsünün yaşandığı o ortamda zeka nedir? Zeki kimdir? Duvarda çeşit çeşit asılı diplomalar olsun. Bütün iyi okullar derece ile bitirilmiş olsun. Yetmez. Şu zeka testleri de zeki olduklarını ortaya koymuş olsun. Bu kadar zeka kenardan kenara yürümek için fazla demezler mi? Ya zeka başka bir şey ya da kenardan kenara yürümek alternatif bir zeka çeşidi? Eğer bu kişilerin durumlara müdahale etmeden, kenarda işlerine bakması zekice bulunuyorsa o zaman alternatif bir zeka çeşidini bulmuş olmalıyız. Ama aslında zekanın, riskli davranışlar sonucu belirginlik kazandığını biliriz. Onlardan alıntılar yapmak hoşumuza gider. Yabancı ve uzaktaki zekiler, istediklerini söyleyebilirler. Şimdi buraları tırnak işaretlerine boğalım ki, uzak yabancıların fikirleri olduğu düşünülsün. Zeka, tehlikeye atabildiğimiz şeylerin sayısı ve oranına bağlıdır. Terk etme kabiliyeti ile doğrudan bir bağı vardır. Karşı çıkabilme potansiyelidir. Kendine ve her şeye karşı çıkmak, üst düzey bir koşullanmayı ifade ettiği gibi aklı da ciddiye almanın göstergesidir. Eğer tırnak içine alınmamışsa ifadeler, yakın yabancının düşünceleri gündeme gelmiş diyebiliriz. Belki bir gün de “uzak yabancı” ve “yakın yabancı” kavramlarını ele almalıyız. Neyse, iyisi mi konuyu dağıtmadan devam edelim. Bu verdiğim ölçütlerle zekayı tanımlarsak, “ama onlar birer duygusal dönüt” itirazı gelebilir hemen. Herhangi bir şey için kullanılan “duygusal” kelimesi çoğunlukla, o şeyin zekadan, akıldan, bilinçten yoksun olduğunu kısaca ifade etmenin geri dönütüdür. Şimdi, o itirazı duymamışız gibi devam edelim. Yukarıda yapay zeka için “hayatı kolaylaştırır” çıkarımı yapmıştım. Şimdi o çıkarımı buraya çekelim. O zaman sorunlara, haksızlığa tepki üretmek, hayatı kolaylaştırmaya yönelik bir hamledir.
Bu sonuç ortaya çıktı diye ikna mı olacak bazıları?
Bazılarının sorunu “yanıtların” olmaması değildir. Bazıları soruyu inkar ettiği için “yanıtla işim yoktur”a çoktan varmıştır diyebiliriz. O zaman biz buradan şuraya geçelim hemen; anarşi, akılcılığı benimser. Akıl, tepki göstermekle mükelleftir. Nasıl olur da onun insandaki görünüşü toplumsal ahenk için hareket üreten kimyasal bir salgı olsun? Zeka, hormonların, sinirlerin, kan dolaşımının ve diğer kimyasal iç düzeneğin hararetli çalışması sonucu meydana gelen genetik bir materyal olsun. O zaman da kendine yakışanı yapması gerekir.
Stresli bir ortamda bedenin ürettiği ter miktarının artması, kimyasal bir tepkidir. Kesilen bir yerin kısa süre içinde kan akışını durduracak hamlelere girişmesi de yine bir kimyasal tepkidir. Yani iç mekanizma akıl doludur. Sorunları çözer ve hayatı kolaylaştırır. Bedensel aktivite, bedensel anarşi, sindirimi, boşaltımı, dolaşımı kolaylaştırmak için çözümler üretir ve hemen uygular. Kesinlikle beklemez. Çünkü beklemek yapıyı bozabilir. Anarşi, beklemeden tepki üretmenin karşılığıdır. Beklemek, kişisel olana yönelmek için zaman kazanmanın diğer adıdır. Beklerken kirlenmemek mümkün değil. Halbuki çözüm hep ortadadır. Görünür bir yerdedir. Çözümü uzağa koyanın inkar olduğunu biliriz. Çözümsüzlük en zorudur. İnkar, en zor için çalışır. Bu durumda en zorun akılla bir ilgisi olduğunu söyleyemeyiz artık. Sorunu yanıtlamışım gibi hissetmiyorum. Ama sanki bunları söylemek gerekiyormuş gibi hissettim.
Anarşist olduğunu da kabul etmiyorsun ama... Söylemek gerekiyorsa söylenmeli.
Evet bazılarımız için söylenmesi gerekeni saklamak o kadar da kolay değildir. Bu arada yapay zekanın benim için bir metafor olduğunu, ifade ettim sanki. Doğal zekanın karşısındaki yapayın ne denli pratik olduğu ve bu pratikliğin insandan alındığını söylemek istiyorum. İnsanın merak ve çözme arzusunun doruk noktası yapay zeka, bazen insandan daha insandır. Bu sefer de yapay zekanın kötü ellerde “insanlığını kaybedeceği” itirazı gelebilir. Ben de hemen bu itirazın karşısına şu itirazı koyarım: Aslında yapay zeka öyle bir durumda da insandan daha insan davranır. Çünkü o, sadıktır. Sadakatin sonuçları iyi de olabilir kötü de olabilir. Ama harekete geçmeden bunu anlayabilmemiz mümkün görünmüyor.
Başka bir bağlamına bakalım yapay zekanın. Özellikle üniversitelerde ödev, tez ve sınavlarda yapay zeka uygulamaları öğrenciler tarafından çok kullanılıyor. Bunun çok örneği de gündem oldu yer yer. Buna dair edebiyat dünyasında örnekler oldu mu? Veya bu ihtimal hakkında neler söylemek istersin?
Üniversitelerde neler yapıldığı ile pek ilgilenmiyorum. Bu bir şakaydı. Ama aynı zamanda bu şaka, okulların işlevsizliğine de bir gönderme içeriyor. Neyse ki tam bir işlevsizlik söz konusu değil. Uysal bilinç oluşturmak adına, bir sürü zorbalığın üste üste öğretildiği derslerden geriye, normal koşullar altında parlamayacakken parlamaya başlayan bilinçler de kalır.
Aşırı baskı vidaları ısıtıp yangına sebep olduğunda düşünmeye başlayan öğrenciler, okulların sağladığı faydalara örnek gösterilebilir. Kısacası kimi bireyler yapay zekadan faydalanıp ödev gibi gördükleri şeyleri, ödevce bir mantıkla tamamlamışsa… Bilmiyorum. Sonuçta edebiyatın bir işe yaraması gerekir. Bir anarşiste göre uğrunda mücadele etmeye ve yaşamaya değer tek insani macera özgürlüktür. Eğer edebiyat özgürleştiriyorsa nereden, kimden faydalanıp ortaya çıkarıldığı ile ilgilenmem. Ama zaten özgürleştirmeyen bir edebiyatın nereden alındığı, nerede işleme konulduğu üstüne geniş konuşmak zaman kaybı olmaz mı? Hem bu durumda kolaya kaçmak, aklın istediğidir. Eğer ortada özgürlüğe yönelten bir yapıt, bir paragraf, bir cümle varsa ve onu yazan kişi de onu çalmışsa, yapay zekadan ya da başka birinden, yapacağım şey ne olur biliyor musun? Onu ayakta alkışlarım.
* * *
Bir katil bir robot
Peki yapay zeka edebiyat için nasıl kullanışlı olabilir?
Yapay zeka, doğal zekasının bilincindeki her bireyin işine yarayabilir. Doğası itibariyle itiraz etmesi gerektiğini bilen biri için yapay zeka, akılla elde edilmiş bir tekniktir. Her yerde ondan faydalanmanın yararlarını anlatabilir. Bir anarşistin ahlak anlayışında şu kıstas söz konusudur: Emma Goldman’dan alıntılayacağım, olduğu gibi. “Ahlak nedir? Basitçe şudur: Bir anarşistin hiçbir eylemi kendi kişisel kazancını, elde edeceği karları artırmayı gözetemez; anarşistlerin her eylemi, baskıcı, keyfi ve yukarıdan dayatılan tedbirleri protesto ederek onlara karşı çıkmayı hedeflemelidir.” Yapay zekayı bu denli kutsal amaçlar için kullanabiliriz. Yapay zeka eğer dilbilgisi kurallarına bir de bunu eklerse, metindeki şekilsel ve ruhsal her şey çözülmüş olmaz mı?
Edebiyatın acilen işleri özüne döndürecek robotlara ihtiyacı var. Ben aylardır bu fikirle yatıp kalkıyorum. Ağustos ortası gibi yayımlanacak ikinci romanımda bizim yapamadığımızı yapacak bir robot fikri ile hareket ettim. Bu robot insanların parçaları ile insanların var edemediği özgürlüğü var edecek umarım. Bir üçleme olarak planladığım kitapların ilki, Ağustos ortası yayımlanacak. Yine İletişim Yayınevinden. İlk kitapta niçin bir robota ihtiyacımız olduğunu ve robotun yapım aşamalarına yer verdim. Güncel olayları düşünsel zikzaklarla evirip çevirdikçe metinde durumların bir katilin aklından geçenlere dönüştüğünü gördüm. Bir katilin pratikliği ile ortaya konulan robot neye benziyor, nasıl hareket ediyor kısmını da ikinci kitapta şekillendireceğim. Bana bu anlatım da yardım edecek tırabzan duygu, aşk. Hepimizin ihtiyaç duyduğu o yüce duyguyu robotun kalbine üflemek istiyorum. Ki kalbini her açtığında aşkla inandığı şeyler ortaya dökülsün. Serinin üçüncü kitabının nasıl olacağı konusunda bilgi vermek istemiyorum. Çünkü aşktan sonrası ya yıkımdır ya da bolluktur. Yine Emma Goldman’dan alalım sözleri. “Aşk, ezelden beri insan ilişkilerinin en güçlü faktörüdür; aşk, insan eliyle yapılan her tür yasadan üstündür.”