Hakikatin kalemi kırılmayacak
Forum Haberleri —

Basın özgürlüğü
- Kalemimiz, toprağa düşen bir tohum gibi… Ne kadar derine gömseler de, ne kadar betona hapsetseler de er ya da geç yeniden filizlenir. Hakikatin kalemi hiçbir zaman kırılmadı, hiçbir zaman da kırılmayacak!
ALİ BİLEN
Özgür basın, yalnızca bir haber kaynağı değil; hakikatin sesi, halkların vicdanı ve direnişin en güçlü kalemidir. Hakikati yazmak, tarihin en eski çağlarından bugüne yalnızca bir gazetecilik faaliyeti değil, aynı zamanda devrimci bir eylem, bir başkaldırı olmuştur. Özellikle Kürt halkının özgürlük mücadelesi, yalnızca silahların gölgesinde değil, en kirli özel savaş yöntemleriyle de hedef alınmıştır. Türk devleti, Kürt gerçeğini ortadan kaldırmak, halkı statüsüz ve ana dilsiz bırakmak için tüm imkânlarını seferber etmiş, özel savaşın en sinsi argümanlarını devreye sokmuştur. Hakikatin üzerini örtmek, halkın bilincini karartmak için medya aygıtlarını bir anti-propaganda makinesine dönüştürenler, gerçekleri ters yüz etmiş, yalanı bir yönetim biçimi hâline getirmiştir. Ancak özgür basın, her dönemde olduğu gibi bu kirli savaşın karşısında, hakikati savunarak dimdik durmuştur.
Bu uğurda yürütülen soykırım politikası, savaş suçlarıyla pekiştirilmiş, özgür basın çalışanları hedef alınarak katledilmiş, zindanlara atılmış ya da sürgüne zorlanmıştır. Amaç belliydi: Hakikatin sesini boğmak! Fakat kalemini özgürlük bilenler, her kelimesini bir direniş manifestosuna dönüştürenler, bu kuşatmayı yararak yol almaya devam etti. Çünkü hakikat ne bombalarla ne kurşunlarla ne de zindanlarla öldürülebilirdi!
1990’lı yıllar, devletin imha ve inkâr politikalarının en acımasız şekilde uygulandığı, hakikatin kanla bastırılmak istendiği yıllar olarak tarihe geçti. Gerçekleri yazmak, ölümü göze almak demekti. O yıllarda bile Apê Musa’nın küçük generalleri, “Yazıyor, yazıyor, yasak haber yazıyor!” diyerek Kürdistan’ın sokaklarını özgür basının devrimci çığlığıyla yankılandırıyordu. Hakikati halka ulaştırmak isteyen gazeteciler, derin devletin paramiliter güçlerinin hedefi hâline geldi. Kimisi kaçırıldı, işkencelerden geçirildi, kimisi domuz bağıyla katledildi. Faili belli cinayetler, kaybedilen gazeteciler, susturulmaya çalışılan kalemler… Ancak özgür basın, hiçbir zaman geri adım atmadı!
Boya sandıklarında ve ekmek aralarında dağıtılan gazetelerle, karanlık duvarların ardında yankılanan hakikatin sesi oldular. Tüm baskılara rağmen, halkın gözü, kulağı, sesi olmaktan vazgeçmeyen devrimci ruh, kalemi hakikatin özlü bir ifadesi olarak bilerek yoluna devam etti. Devlet, gazetecileri susturacağını sandıkça özgür basın daha da büyüdü.
2000’li yıllara gelindiğinde, baskı yöntemleri değişti ama amaç değişmedi. Artık özgür basın çalışanları sürgünlerle, zindanlarla, sistematik sansürle sindirilmeye çalışılıyordu. Fakat direniş, yalnızca var olmayı değil, hakikati haykırmayı seçti. 2015 yılında, 5 Nisan’da uygulamaya konulan "Çöktürme Planı" ile özgür basın artık yalnızca işkencehanelerinde değil, gökyüzünden gelen insansız hava araçlarıyla da hedef alınmaya başlandı. Gerçekleri halka ulaştıran gazeteciler, bu kez gökten yağan ölümle susturulmak istendi. Amaç değişmemişti: Hakikati yok etmek! Ancak ne bombalar ne de infazlar hakikatin sesini boğabildi.
Özgür basın, yalnızca bir haber kaynağı değil, halkların beş duyu organıdır. Hakikati ters yüz eden, yalanı gerçek gibi sunan kirli medya düzenine karşı, özgür basın çalışanları her dönemde onurlu bir mücadele verdi. Saray ve havuz medyasının propagandalarına karşı, halkların özgürlük mücadelesini kararlılıkla aktaran cesur kalemler, her çağda yeni bir kuşak tarafından devralındı.
Şehîd Aziz Köylüoğlu’nun devrimci mücadelesinin mirası, zafer taşlarını inşa etmek için bir rehber oldu. Şehîd Nazım Daştan’ın hakikat arayışı uğruna yıpranan ve yırtılan ayakkabıları, onun mütevazi ama direngen ruhunun sembolü oldu. Cihan Bilgin’in, zalim tanrılara karşı ana tanrıçaların yürüttüğü özgürlük mücadelesinden ilham alan emeği, kalemi bir silaha dönüştürdü. Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn'in özgürlüğe olan inancı yırtarak özgür yaşamın inşasında hakikat oldu aktı. Egîd Roj’un "Keşke dünya gözüyle Efrîn’in özgürlüğünü görebilseydim" diyerek kurduğu hayaller, yalnızca Efrîn’in değil, dört parça Kürdistan’ın özgürlüğü için atılan adımlara dönüştü.
Ve bu mücadele, yalnızca bireylerin değil, halkların tarihine kazınmış bir mirastır. Özgürlük mücadelesi, sadece bir basın davası değil, Kürdistan’ın özgür geleceğini inşa etme meselesidir.
Şehîd Halil Uysal’ın "Kırık bir kameramız vardı, bu gençlerin direnişini halka taşımak gerekiyordu" sözleriyle şekillenen özgür basın geleneği, imkânsızlıkları devrimci bir güce çevirdi. Kırık bir kamerayla bile tarih yazanlar, ölümle tehdit edilse de kalemini bırakmayanlar, hakikati her şartta yaşatanlar… İşte bu yüzden özgür basın susturulamaz!
Kalemleri kırmaya çalışanlara karşı, her harf bir mermiye, her satır bir barikata dönüştü. Çünkü her çağda, her kuşakta, her coğrafyada özgürlüğü haykıran cesur kalemler vardı. Bugün de baskılar sürse de, sansürler artsa da, özgür basın her kelimesiyle devrimci bir direnişin adı olmaya devam ediyor.
Kalemimiz, toprağa düşen bir tohum gibi… Ne kadar derine gömseler de, ne kadar betona hapsetseler de er ya da geç yeniden filizlenir. Ve işte bu yüzden, özgür basın susturulamaz!
Hakikatin kalemi hiçbir zaman kırılmadı, hiçbir zaman da kırılmayacak! Özgürlük kazanacak, hakikat kalemiyle yazılacak.