Mahkemede Ey Raqip’i söyledik
Dosya Haberleri —
- Hüseyin Çelebi Edebiyat etkinliğinin 30’uncusu geçtiğimiz aylarda yaşamını yitiren babası Rıfat Çelebi’ye adandı. Rıfat amca aslen Dersimli, Mazgirt'in İbimahmut köyündendir. Anne tarafı Dersim Soykırımı'nda katledilmiş, annesi dışında kimse hayatta kalmamıştır. Rıfat amcanın da ömrü mücadeleyle geçer.
- "Bütün dünya ‘bu devlet senin kardeşin’ dese değil. Ben acı çeken bir ailedenim. Kardeşim bütün tarlalarımı alacak, beni imha edecek, öyle kardeş olamaz. Kardeş paylaşır. Sempati duymuyorum bu devlete. Hiç duymadım 6 yaşından beri. Duymadan da öleceğim. Bununla da gurur duyuyorum. Pişman da değilim.”
- Düsseldorf Davası hiçbir mahkeme günü yalnız bırakılmamıştır. "Mahkemenin önü her zaman doluydu. Halk onları yalnız bırakmadı. Devlet ondan da korktu, intikam aldı bizden. Cam kafese koymuşlardı. Tutuklular cama vurarak protesto etti. Biz de dışarıda vurduk. Çok zorumuza gitti. Ey Raqip’i söylemeye başladık."
EYLEM KAHRAMAN
Bu yıl 8 Ekim’de yapılacak Yekîtiya Xwendekarên Kurdistan (YXK) ve Jinên Xwendekarên Kurdistan (JXK) tarafından düzenlenen Hüseyin Çelebi Edebiyat Etkinliği’nin 30’uncusu geçtiğimiz aylarda yaşamını yitiren babası Rıfat Çelebi’ye adandı. Rıfat amca aslen Dersimli, Mazgirt'in İbimahmut köyündendir. Anne tarafı Dersim Soykırımı'nda katledilmiş, annesi dışında kimse hayatta kalmamıştır. Mezar yeri dahi olmayan bir aileden gelen Rıfat amca Karakoçan'ın Çakan köyünde altı çocuklu bir ailede doğar. Türkçe'nin hiç konuşulmadığı bu köyde pek kalmaz. On dördünde yakın köylere, on altısında İstanbul'a gider. 1953 yılında bir gün ailesine kızıp evden kaçar. Yengesinin verdiği 50 Lira ile önce Xarpet'a, ardından İstanbul'a gider. Bir yıl sonra Devlet Su İşleri'nde işe başlar.
İstanbul’da ismimiz Kürt’tü
İlk ay maaşını aldığına dair imza atamayınca aylığını alamaz. Çok üzülür buna. Bir ay sonra ismini yazıp imza atabilecek duruma gelir. “İkinci aylığı almaya gittim. Memur, ‘Kürdoğlu öğrendin mi?’ diye sordu. O zaman ismimiz İstanbul’da resmen Kürt’tü. Bize saygıları vardı. Kimse ‘siz Türksünüz’ demiyordu kesinlikle. Kürt oğulları ya da Kürtler diyorlardı. Horlanmıyordun da. Çalışkan, mert, sözünde duran bir halk. Bir de İstanbul’daki Kürtler hangi inançtan olursa olsun yüzde yüz birbirini tutuyordu.”
'Kurdistan’da Dersim Tarihi'
1956 yıllında kahvelerde dağıtılan bir broşür geçer eline. ‘Kurdistan’da Dersim Tarihi’ adlı bu broşürün Baytar Nurî Dersimî'nin Suriye’den yazıp gönderdiğini sonradan anlar. Pülümürlü bir arkadaşıyla Kürt kahvelerinde dağıtmaya başlarlar. “İstanbul’da Kürtler içinde Kürtlük başlamıştı. Artık kendini kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Sonra da polislerle arası açıldı. 50’lerin sonunda Kürtlerle polislerin çatışması korkunç oldu.”
Rum Pogromunun tanığı
Polis baskısına karşı direniş de başlar. Kasımpaşa'da bir kavgada bir polisin kravatını tutup bıçakla keser. Ondan sonra kavga hep devam eder. Bu sırada 6-7 Eylül pogromu yaşanır. “O zaman oradaydık. Sonra fark ettik, gece bizimkiler kalkmış gitmiş Rumların dükkanlarını soymaya. Ben iyi biliyorum. Tabii Kürtler dahil. Benim bir amcam vardı bir de...”
Askerlikten kaçar
1957’nin son aylarında askere çağrılır. Gitmemek için Bursa’ya kaçar. Gemlik’e gittiği bir gün yakalanıp karakola, oradan da Manisa-Kırkağaç'a götürülür. Bu arada Türkçe de öğrenmiştir. 45 günlük eğitimden sonra yemin merasiminde ‘Türküm, sahtekârım, tembelim’ deyince korkunç dövülür. Revirde kaldığı o gece kaçıp İstanbul’a gider. Etibank’ta çalışmaya başlar. Yine yakalanıp bu kez İskenderun’a yollanır. Gece nöbetinde uyuyunca şiddet görür. ‘Bu devlete hizmet etmeyeceğim’ diyerek bir buçuk aylık askerliğini sonlandırır. Adana’ya, ardından da İstanbul’a gider.
Haksızlığı kabullenmez
Rüşvet vererek bir gemi cüzdanı çıkarır. Alman gemisinde işe girer. Asi, inatçı, ters, karşı koyan biridir. Haksızlık, yanlışlık gördüğünde tavrını koyar. “Jandarmalar geldi köye, anamı zorla karakola götürdüler. Ben hastaydım, gidemedim. Anam beni sırtına vurdu. Herhalde 5-6 saat yürüdü dağda yalınayak. O zaman askerlerin bacağını ısırmaya kalktım karakolda. Kinim oradan kalmış. Bir de anamın anlatışından, yapılan katliamı. Yalnız ben değil, ailecek böyleydik. İntikam duygularım hiç bitmedi o günden beri. Bundan isyankârlık oldu. Birçok kere devletin hakaretine uğradık İstanbul’da. Halkın bize karşı böyle bir tutumu yoktu. Ama devlet korkunç hakaret etti Kürtlere. Herkes kendisine ‘Kürt’ diyordu, o zaman aleviyim, sünniyim diye bir şey yoktu.”
Amerika günleri
Bir buçuk yıla yakın bir Alman gemisinde çalışır. Birçok ülke gezer. 1961 sonlarında Amerika’ya gider. New York’ta gemiden kaçar. Tanıdıkları vasıtasıyla iş bulup çalışır. İşe koyduğu biri ihbar edince yakalanıp 6 ay hapisten sonra Türkiye’ye iade edilir. Zorla askere alınıp Bingöl’e gönderilir. Bir gece kalır askeri garnizonda. Önce köyüne, oradan İstanbul'a gider. Bir süre sonra Avusturya’ya geçer. Hoşuna gitmeyince gemicilikten bildiği Hamburg’a gelir. Bundesbahn'da işe girer. Essen ve Gelsenkirchen de çalışır. Okula gidip dil öğrendikten sonra Maschinenschlosser (tornacı) olarak işe başlar. ‘Denizci hep suyun kenarına gider’ diyerek geri Hamburg’a gelip Karadenizli eşiyle evlenir.
Hüseyin ile Yasemin...
1967’de Hüseyin doğar. Bir buçuk sene kadar sonra bir kızları olur. Gece gündüz çalıştıklarından çocukları 9 aylık olduğunda Balıkesir'deki babaanneye bırakırlar. Dayanamazlar sonra hasrete, yanına alırlar. “Tabii biraz kırılmışlardı bize. Yabancı gibilerdi. Küçük yaşta bırakınca seni unutuyorlar. Yavaş yavaş alıştılar sonra. Her yere götürüyordum Hüseyin'i. Gitmediğimiz yer kalmadı.”
İlk yürüyüş...
Avrupa’daki birçoğu gibi Molla Mustafa Barzani'ye sempati duyar. Barzani Saddam Hüseyin’le kucaklaşınca morali bozulur ve soğur. Hüseyin'in yatağının üstünde asılı resmini tutar yine de evde. 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde 4 Alman arkadaşı ve Hüseyin'le katıldığı bir yürüyüş tertiplerler.
Ölüm orucuna destek eylemi
O sıra Maraş olayları olur. Bir yürüyüşle protesto ederler. Bir saat içinde 2-3 bin kişi toplanır. O günden sonra hiçbir eylemden geri durmaz. Birkaç kişi bir araya gelerek dernek kurarlar. 82’de Büyük Ölüm Orucu Direnişi sırasında 40 gün süren açlık grevine başlarlar. “240 kişi girmiştik. Hüseyin dış ilişkilere bakıyordu o zaman açlık grevlerinde. O eylemden sonra Almanlar bize daha fazla sempati duydu. Paramız da yoktu kalorifer takalım. Şuradan buradan yardım aldık, kömürlü soba, ağaç toplayıp öyle yakıp ısıtıyorduk derneği.”
Enternasyonal dayanışmayı örgütler
Alternatifçiler, kimi yazar ve gazetecilerle ilişki kurulur. Hüseyin'in ilgilendiği diplomasi faaliyetlerine ağırlık verilir. “Herhangi bir olayda derhal ilişki kurulur birleşir giderdin. Hamburg’da devlet dairelerinde 'devlet içinde devlet kurmuşsunuz' diyorlardı. Direnişimize çok sempati duyuyor, saygı gösteriyorlardı. Sorun Kürtlerin ekonomisinin düşük oluşuydu. Ne varsa o kadardı. Büyük ekonomimiz yoktu. İşçiden ne alınabilirdi ki. Ama İşçi yemiyor içmiyor, ayakkabı bile almıyor, yardım sunuyordu. O zaman üyelik sistemi yoktu, fakat Newroz’larda, en küçük Newroz’da, bazı yerlerde 5-6 bin insandan aşağıya düşmezdi. Hamburg bölgesinde yer bulamıyordun.”
Ardı sıra Kürt dernekleri...
Ardından yavaş yavaş Frankfurt, Köln, Celle, Hannover, Nürnberg, Münih, Karlsruhe, Freiburg ve Ulm kentlerinde dernekler kurulur. Örgütlülük büyür. Artık kimse kimseden uzak değildir. Ülkeye gidip gelenler olur. İnsanların sempatisi daha da artar. Doğan çocuklara Kürtçe isimler verilmeye başlanır.
Türk devletine hissettiği...
1982’de İzmir'e tatile gider. Yakalanıp karakola götürülür tekrar. Rüşvet verip serbest kalınca derhal orayı terk eder. “Bir daha da uğramadım. Uğramak da istemiyorum, çünkü o devletten bir şey beklemiyorum. Bütün dünya ‘bu devlet senin kardeşin’ dese değil. Ben acı çeken bir ailedenim. Kardeşim bütün tarlalarımı alacak, beni imha edecek, öyle kardeş olamaz. Kardeş paylaşır. Sempati duymuyorum bu devlete. Hiç duymadım 6 yaşından beri. Duymadan da öleceğim. Bununla da gurur duyuyorum. Pişman da değilim. Açık söyleyeyim.”
Kurdistan Report
Hüseyin 87’de evden ayrılır. Dış ilişkiler sorumluluğu yapmaya devam eder. Kurdistan Report dergisini çıkarırlar. “Almanca tercümanlık yapan oydu. Birçok ülkeyle ilişki kurdu. İspanyolcasını Nikaragua’ya, Şili’ye gönderdik. Sonra Berxwedan'ı çıkardık. 700-800'e yakın Pakistan’a gönderiyorduk. Peşaver bölgesinde 700 bine yakın Kürt asıllı insan var. Onlar bize sempati duyuyordu.”
3 milyon kere o mahkemelere gidildi
Oğlu dış ilişkiler sorumluluğundan sonra Köln’de kurulan Kurdistan Komite'de görev alır. 1987’ye kadar dış ilişkiler faaliyeti yürütür. 1988’de Köln’de evlere baskın yapılır. 750 bin Mark'a el konulur. Bundan sonra tutuklamalar başlar. 15 Mart 1988 günü evinde kaldığı aile ile tutuklanır Hüseyin. Davalar açılır. 21 kişi tutuklu yargılanır. “Hüseyin mahkeme kararıyla bu parayı onlardan aldı. İçişleri Bakanı Zimmermann’dı. Yer yerinden oynadı. O para halkındı, bizim değildi. Geri alınca devlet resmen intikam almaya kalktı. Türk konsoloslukları araya girdi. Çok lobi yaptılar. İnsanlarımız tutuklandı. İki buçuk sene içinde en azından iki buçuk üç milyon kere o mahkemelere gidildi. Düsseldorf Davası hiçbir mahkeme günü yalnız bırakılmamıştır. Her zaman mahkemenin önü doluydu. Halk onları yalnız bırakmadı. Devlet ondan da korktu, intikam aldı bizden.”
Açlık grevi
Hüseyin uçakla Karlsruhe’ye götürülür. İfadesi alınmak istendiğinde vermeyeceğini söyler. 15 gün sonra savcılığa ‘ya bizi serbest bırakın ya da açlık grevine başlayacağım’ diye yazar. “Bırakmadılar. Açlık grevine başladı. Gittim, gördüm. Çok zayıflamıştı. ‘Biz misafir kaldık onlarda, onların bir şeyi yok’ demişti. Onlar bırakılınca açlık grevini sonlandırdı. Kendisi zayıfladı, hastalandı ama onları açlık greviyle çıkardı. Bütün dünyaya, ‘açlık grevine giriyorum’ diye yazı yazdı. Ondan sonra Wuppertal-Vohwinkel’de 18 aya yakın kaldı. '1989’da başladılar mahkemeye, '1990’nın üçüncü ayına kadar.”
Hücrede, tecritte sadece Kurdistan
Tek kişilik hücrelere konur, iki seneye yakın tecrit edilirler. Sadece avukatlar ve aileleriyle ayda birer saat görüşme hakları vardır. “Hüseyin ile siyaset dışında herhangi bir özel konuşma olmadı. Hep Kurdistan. ‘Ya nedir bu kadar? Boş ver, ne olmuş yani? Hırsızlık yapmadık ya, eroin de satmadık, halk için mücadele, bunda ne var?’ diyerek bize cesaret ve moral veriyordu. Açık söyleyeyim, devlet tarafından varımız yoğumuz elimizden alındı, bazen aç kaldı. Yol, avukat parası derken tüm paramız bitti. Çocuğa elbise dahi alamıyorduk, yani yok, hepsini harcadık yollarda. Bazen ‘Para göndermeyin baba, kalsın, bir şey olmaz. Ben aç kalsam ne olur?’ diyordu. Bu sefer de sen üzülüyorsun. Sonunda karar verdiler, altı kişiye, kefaletle. '90 Newrozu'nda altı kişinin kefaletini yatırıp çıkardık.
Mahkeme Ey Raqip’i ile yankılandı
İlk mahkemede dışarıda 5-6 bin kişi vardı. Sadece akrabalar içeri gireceğiz. 140 sandalyelik salonun çoğunu polis işgal etmiş, bırakmıyor. Cam kafese koymuşlardı. Tutuklular cama vurarak protesto etti. Biz de dışarıda vurduk. Çok zorumuza gitti. Ey Raqip’i söylemeye başladık. Herkesin ağzını tutup kapadılar hemen. Geri gönderdiler herkesi, hücreye koydular.
Hükümetimiz ERNK’dir
Halk davaya sahip çıkar. Her duruşmada dışarıda binlerce kişi bekler. Bir buçuk sene boyunca haftada üç kez mahkeme yapılır.
“Tutuklular arasında üç kişi konuşuyordu, Duran Kalkan, Selahattin Çelik ve Hüseyin. Hakimler, ‘Nedir Kurdistan? Nerededir? Hani devletiniz?’ diye soruyordu. Biz de ‘devletimiz var, hükümetimiz de ERNK’dir’ diyor, kabul ettiriyorduk onlara. Sorgu hakimleri ve savcılar bitmişti. Zavallılar bazen on dakikada bir ara veriyorlardı. Hüseyin onları konuşturmuyordu. Hemen dikiliyor, durduruyordu. Örnek veriyordu. Bu sefer de 'terörist' değil de 'terörist örgüte yardım eden bir kuruluş' diyorlardı. Böyle uyduruk bir şey çıkarıyorlardı. Bazen gülüyordun, bazen kavga ediyordun içeride, bazen dayak yiyordun, itişmeler, kakışmalar. O yetmedi, çok uzun sürünce biz Düsseldorf’ta iki Kurdistan Komite’si açtık. Aslında sorun korkutmak, sindirmekti. Ama kimse korkmadı, son dakikaya kadar.
Mahkemeyi koordine eder
Duran Kalkan ve Ali Haydar Kaytan 6 yıl yattıktan sonra geri ülkeye gitti. Hüseyin mahkemede tercüme yapmıyor, koordine ediyordu. Tercümanlar ayrıydı. Hüseyin sadece kendi tercümanlığını yapıyordu. Zaten her tutuklunun bir tercümanı vardı. Dört de Türk tercüman getirmişlerdi, devlet bize tam inanmıyor ya. İki de Türkçe uzmanı Alman vardı. Mahkeme başlar başlamaz bir çelişki araya sokardı ki hâkim de savcı da şaşırırdı. Birkaç kişinin yeniden televizyona çıkıp iftira atmasından dolayı uzun sürdü. Devlet ona göre üstümüze geldi.
Küba'dan Kurdistan'a
Hüseyinler çıktıktan sonra Castro’nun Küba’da Mustafa Kemal’in heykelini yapması bizi Avrupa’da altüst etti. Moralimiz bozuldu. Bonn’da Küba Büyükelçiliği'ne dosya sunduk. Bizi içeri almadılar. Zorladık biz de. Hüseyin demir çitlerin üstüne çıktı. Karşıdan ateş ettiler. Yaralandı. Onu eve götürdük. Benim elbiselerimi giyinmişti. Yoktu yani, başka bir şeyimiz yoktu.”
Topyekûn direniş
Düsseldorf Davası Alman devleti açısından fiyasko ile sonuçlanır. “Düsseldorf Davası bence Kurdistan’a örnek olacak bir mahkemedir. Siyasi bir dava. Birkaç kişi dışında herkes gururla direndi. İki kardeş ve başka biri dışında kimse aciz olmadı. Herkes gururla gidip geldi. Devleti karşısında küçük gördü. Devlet büyük yanlışlık yaptı. Hem o kadar masraf hem de bizim yanımızda küçük kaldı. Bu kadar düştü. Yerden yere vuruldu. Bu Avrupa’daki Kürt halkına büyük bir moral kazandırdı. İyi biliyorum, 21 günlük, 27 günlük uzun yürüyüşlerle geldiler mahkemenin önüne. Halk direndi. Ben şahsen her gün içindeydim. Büyük bir olay. Hukukçuların bunu tez yapması gerekiyor. Alman devleti küçük bir devlet değil, ama bize karşı kaybetti. Rezil oldular. Sonra kendileri de itiraf etti. Pişman oldular. Biz kazandık."
Kurdistan Öğrenciler Birliği (YXK) kurucusu ve onursal başkanı Hüseyin Çelebi'nin babası Rıfat Çelebi 22 Mayıs 2023 günü Almanya'nın Nürnberg kentinde Hakk'a yürüdü. Saygıyla anıyor, ailesi ve Kürt halkına baş sağlığı diliyoruz...
Kaynak: Ercan Ayboğa-Rıfat Çelebi röportajı, 7 Ağustos 2012. Hiçbir yerde yayınlanmamış röportajı gazetemizle paylaştığı için E. Ayboğa’ya teşekkür ederiz.
*****
Tören 8 Ekim’de Köln’de
Yekîtiya Xwendekarên Kurdistan (YXK) ve Jinên Xwendekarên Kurdistan (JXK) tarafından 1993 yılından bu yana her yıl düzenlenen Hüseyin Çelebi Edebiyat etkinliğinin 30’uncusu 8 Ekim’de saat 11.00’de Köln’de yapılacak. Hüseyin Çelebi’nin babası Rıfat Çelebi’ye adanan etkinlikte dereceye giren eserler açıklanacak, öykü ve şiir dalında verilecek ödüller sahiplerini bulacak. Suna Alan, Rêber Serhed ve Firmesk’in sahne alacağı etkinliğin adresi ise şöyle: Bürgerzentrum Nippes-Altenberger Hof Mauenheimer Str. 92 50733 Köln