Güncel

Öyle yağma yok!

Murat Karayılan

Murat Karayılan

Bazıları hassasiyetten söz ediyor; peki Kürt halkının da hassasiyetleri yok mu? Tabii ki vardır

  • PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan: Barış yapmaya çalıştığımız devletin bizi doğru anlaması gerekiyor. Sürecin işlemesinin gerekleri var, ancak öyle ilerleyebilir.
  • Bu savaşta kimse, 'ben yendim, kazandım' diyerek yalancı zafer yaratamaz. 41 yıldır taraflar birbirlerini yok edememiştir. Sonuç patadır ve bunu kabul etmeleri gerekir. 
  • Savunma Bakanı, ‘kayıtsız şartsız teslim olsunlar’ demiş. Kim sana teslim olacak? O insanların hepsi fedaidir; kutsal amaçlar uğruna devrimci olmuş. Bu yaklaşımla ilerleme sağlanamaz.
  • PKK, ideolojik, siyasi, örgütsel ve toplumsal bir harekettir. En güçlü dönemindedir. Yani ayda bir Ankara’da eylem yapmak şart mı, yılda bir yetmiyor mu? 
  • SİHA’ların çoğu alanımızda devrede değil. 800 km uzaklığı vurabilecek tekniğimiz var. Kara, yer altı ve hava savaşlarını yürütmemiz mümkün. Yapay zekada belli bir düzeyi yakaladık. 
  • Yoğun ideolojik ve askeri eğitimlerle insan kalitesini de yükseltiyoruz; fedai, çalışkan, uzman ve profesyonel insanı yetiştiriyoruz. Biz niye yenilmiş olalım? Biz kazanıyoruz. 
  • Önder Apo’ya bağlıyız. Devlet buna gelmezse ve önünü açmayıp ‘sizi silahla yok edeceğim’ derse, öyle yağma yok! İmkanlarımız ve seçeneklerimiz var, hiçbir şeye mecbur değiliz. 

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, barış olacaksa devletin de bazı şeyleri kabul etmesi, böylece silahların devreden çıkması gerektiğini belirterek, şunların altını çizdi: "Önder Apo’nun deyimiyle mücadele şiddet ve silahtan siyasi ve hukuki zemine çekilir. Tamam; biz buna göre bir dönüşüm sağlayabiliriz ama bunun için karşımızdakilerin de meseleyi doğru ele almaları lazım. Her şeyi şişirerek, kendine göre ayarlayarak, toplumda kendine göre algı oluşturarak ve herkesi kendine göre hareket ettirerek bu olmaz. Herkes şunu bilsin; hem barış ve çözüm sürecine hem de devlet üzerimize gelirse savaşa hazırız."

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Stêrk TV’den Delîl Ronahî'nin sorularını yanıtladı. Söyleşinin bazı bölümleri özetle şöyle:

Şart değil, gereklilik

Barış yapmaya çalıştığımız devletin bizi doğru anlaması gerekiyor. 41 yılı silahlı, 52 yıllık bir mücadele var. Hareket'e ideolojik duruşu olan kararlı kadrolar yer alıyor. Kongre toplama, Parti’yi feshetme ve silah bırakma kararı almak sıradan değil. Bundan ötürü ancak bu kurucusu ve tüm arkadaşların esas aldığı Önder Apo, süreci sonuca götürebilir. Önderliğimiz bunu aktif bir şekilde hareket ederek ve örgütleyerek sağlıklı bir şekilde başarıya taşıyabilir. Hiçbir grubun dışarıda kalmaması, herkesin ikna olması için böyle olmasını belirtiyoruz. Bazıları bunları şart olarak yorumluyor ve ‘şart kabul etmiyoruz’ diyor, ancak bu şart değil tekerin dönmesi için bir gerekliliktir. Önder Apo’nun bu sürece aktif olarak katılmasının imkanları olmalı. Bir mesajla bitecek iş değildir. Önder Apo, kongre olursa bütün aşamalarından ve alınan kararlardan haberdar olmalı ve cevap vermeli. Evet, belki kongre alanına gelemez ve dışarıdan katılır ama yanına heyet gidip gelmeli, heyetlere perspektif verip göndermeli, ikna olmayan kişilerle ayrıca konuşabilmeli. Herkes bilmeli ki; mevcut durumda ikna olmayan arkadaşlarımız, savaşçılarımız ve komutanlarımız vardır. 

Üzerine düşeni yapmalı

Önderliğimizin projesine inanıyoruz ve tamamıyla katılacağımızı belirtiyoruz. Bu durumda gerekli yasal düzenlemelere gidilmesi ve Önderliğimizin önünün açılması gerekiyor. Bunu yapmak (yani yasalarda düzeltmeye gitmek) yerine ‘Kongre tarihi ne olacak, nerede toplanılacak’ vb. şeyleri tartışıyorlar. İyi de mevcut durumda alanda savaş var ve bunu hayata geçirmenin imkanı yok ki! Eğer devlet tarafı da gerçekten bu sürecin hayata geçmesini istiyorsa belirtildiği gibi Kürt ve Türk halkları arasında birlik ve barışın gelişeceği, eşitliğin sağlanacağı, hakların verileceği bir dönem yaşanacaksa herkesin bu konuda üzerine düşeni yapması gerekiyor.

Elbette çağrı yapmam

Mevcut savaşçı ve komuta yapımız, Önderliğin özgürlüğünün önünün açıldığını görmeyene kadar kolay kolay ikna olmaları mümkün değil. Bundan ötürü çağrı yapmıyorum, dedim. Ben arkadaşlarla yaşıyorum, tanıyorum, biliyorum. İkna olmadan gerçekleştirmeyecekleri bir şey için neden çağrı yapayım? Elbette çağrı yapmam, çünkü yerini bulmaz. Bunun için çaba gösterilmesi gerekiyor. Bir de savaştayız. Savaşta olan bir güce nasıl böyle bir şey söylenir? Dolayısıyla devlet içerisindeki aklıselim kesimler de bütün bu durumları göz önüne almalı ve sürecin işlemesi için gerekli şeyleri yerine getirmeliler. Süreç ancak öyle ilerleyebilir.

Devlet terörü daha fazla

Kürt sorunu eski bir sorundur. Osmanlı'dan ele alırsan 219 yıldır çelişki vardır. 1806'da Köysancak’ta Abdullah Babanzade Osmanlı Valisi'ni hançeriyle vurduktan bu yana sorun söz konusu olduğu gibi, özellikle cumhuriyet döneminde Şêx Saîd'in çıkışını başlangıç olarak ele alırsak tam 100 yıldır Kürt sorunu vardır. Geçen 100 yıl içerisinde o kadar katliam ve ölümler yaşandı. Bizim dönemimiz ise bu 100 yılın yarısından biraz fazlasına tekabül etmektedir ve bu dönemde de ölümler yaşanmıştır. Devlet tarafından 'terörsüz Türkiye' denilmektedir. Yani onlar şiddeti terör olarak adlandırıyorlar. Kuşkusuz o şiddet terörse veya her neyse tek taraflı değildir. Eğer bizim yaptığımız 'terör' ise devlet tarafı bizden çok daha fazla terör uygulamıştır. Kürdistan'da faili devlet olan 17 bin 525 'faili meçhul' saldırı gerçekleştirilmiştir. Boşaltılan köyler, katledilen insanlar saymakla bitmez. Şimdi bazıları hassasiyetten söz ediyor; peki Kürt halkının da hassasiyetleri yok mu? Tabii ki vardır.

Barışı mı, yok etmek mi?

Kısacası bir savaş yaşanmıştır; kökleri 100 yıl öncesine dayanmaktadır ve biz şimdi bu sorunu çözmek istiyoruz. Biz barışmak istiyoruz, ancak bunun için öncelikle kullanılan dilin düşmanlık değil, barış dili olması gerekiyor. Kuşkusuz zihniyetin de düşmanlık deği, dostluk zihniyeti olması gerekiyor. Şimdi bakıyoruz; sahip olunan zihniyet de kullanılan dil de eskisi gibidir. Dillerinde ateş püskürüyor, tam bir düşmanlık yapılıyor. Biz beraber barışı mı kuracağız yoksa birbirimizi mi yok edeceğiz?

Yenen ve kazanan yok

Bu savaşta kimse, 'ben yendim, kazandım' diyerek yalancı zafer yaratamaz. 41 yıldır savaş söz konusudur ve taraflar birbirlerini yok edememiştir. Ne biz devlet güçlerini Kürdistan'dan çıkartabildik ne de onlar bizi örgüt olarak tasfiye edebildi ve mevziilerimizi elimizden alabildi. Sonuç patadır ve bunu kabul etmeleri gerekir. Yaşar Güler'in sorumlu olduğu Savunma Bakanlığına bakıyorsun; tüm açıklamaları şişirmedir. İşte şimdi Medya Savunma Alanları'na uçak saldırıları oluyor değil mi? O uçaklar bize hiçbir kayıp verdiremiyor, çünkü biz onlara karşı gerekli tedbirleri almış durumdayız. Aynı şekilde top atışları da yapıyorlar. Her hafta, ‘bilmem ne kadar öldürdük’ diyorlar. Gerçekte ise öyle bir şey yoktur. Topluma yalan söylüyorlar; üzerine bir de sahte zafer yaratıyorlar ve rant elde ediyorlar. Mesela açıklama yaptılar, ‘Pençe-Kilit bölgesinde kilit kapandı’ dediler. Gerçekte kapatmadılar ama resmi açıklamada öyle dediler. Şişirilmiş rakamlar ve dezenformasyonla psikolojik savaşa devam ediyorlar.  

Kim sana teslim olacak?

İşte biz yeni bir döneme başlamak istiyoruz. Savaşı durdurmak ve barışın gelişmesini sağlamak istiyoruz. O zaman sizin de kendinizi değiştirmeniz gerekiyor. Bu tür söylemler devam etmeleri halinde sabotör rolü oynamış olurlar. Sürecin önünü açmazlar, tıkarlar. İşte o bakan ‘kayıtsız şartsız teslim olsunlar’ demiş. Kim sana teslim olacak? O bahsettiğin insanların hepsi fedaidir; hepsi kutsal amaçlar uğruna devrimci olmuş. Kim teslim olur? Bunu diyen kendisi inanıyor mu? Mesela şimdi Metîna, Zap ve daha birçok yerde askerle güçlerimiz arasında 200-300 metre mesafe vardır. O askerlerin eline megafonu vermişler, asker de  ‘başkanınız açıklama yaptı; siz de gelin bize teslim olun’ diye sesleniyor. Bu nasıl bir mantıktır, insanın aklı almıyor. Kim gelip sana teslim olacak? Sen dört yıldan bu yana orada savaşmışsın, o mevziiyi alamamışsın. O mevziide direnen kişi, o yüksek moraline rağmen senin ayaklarına gelir mi? Dava uğruna kendini feda eden onurlu insanlar PKK’li olmaktadır. PKK’liler onurları için hiç düşünmeden kendilerini feda eder. Bu kişiler senin çağırmanla gelip sana teslim olurlar mı? Bu tür çağrılarla herhangi bir sonuç alamadıkları gibi Türkiye’ye de hiçbir faydası yoktur ama yine de öyle yapıyorlar. Öyle boşu boşuna övünerek, kendine methiyeler dizerek ve sahte zaferler yaratarak olmaz. Herkesin gerçeğe gelmesi gerekir.

Bakan Güler'le ilerlemez

Acayip olan diğer bir şey ise bu kişinin (Yaşar Güler) ‘yapılan çağrıda ateşkes yok; onun için kimse böyle bir şeyi düşünmemeli’ demesidir. İyi de savaş içerisinde ne şekilde süreci yürütebilirsin ki! Dikkat edin; işte tıkanma budur. Tıkatıyorlar. Dolayısıyla, sürecin yürümesi için her şeyden önce bu tutumların son bulması gerekir. Türk devleti içerisindeki akli selim kişiler bunu görmeli, buna göre ön açan bir hareketi geliştirmelidir. Yoksa bu bakanın sergilediği yaklaşım ekseninde hiçbir ilerleme sağlanamaz, tersine bu türden, insanın onurunu inciten temelsiz konuşma ve açıklamalar süreci tehlike altına sokuyor. Bunu herkesin bilmesi ve gerçekten süreci ilerletmek istiyorlarsa bu türden şeyleri bırakması gerekir.

PKK güçlü dönemindedir

Her şeyden önce bilinmesi gerekir ki; PKK, ideolojik, siyasi, örgütsel ve toplumsal bir harekettir. PKK yalnızca gerilladan ibaret değildir. PKK’nin belki yüzde 10’u askeri olabilir. Esas yanı toplumsal olandır. Bu dönemde PKK, Kuzey Kürdistan’da da genelde de en güçlü dönemindedir. Bu kesin bir şeydir. Bizi yenmeleri gibi bir durum söz konusu değildir. Yani ayda bir Ankara’da eylem yapmak şart mı, yılda bir yetmiyor mu? 

Büyük kriz yaratabiliriz

SİHA’ların çoğu artık alanımızda devrede değiller. Şimdiye kadar 24 SİHA’ları gerillalarımız tarafından düşürülmüştür. Peki madem Sayın Yaşar Güler kameraların karşısına çıkıp her şeyi toplumla doğru paylaşıyorsa niye hiç bunlardan bahsetmiyor? O, PKK’nin uçak düşürecek düzeye ulaştığını belirtmek, bu konudaki gerçekleri kendi kamuoyunun bilmesini istemiyor. 

Belki kamuoyu bilmiyor olabilir ama kuşkusuz kendileri biliyor. Elimizde şu an tüm Kuzey Kürdistan’ı hatta Türkiye’nin de yarısını hedef kapsamına alabilecek 800 km uzaklığı vurabilecek teknik vardır. İstersek Türkiye’nin ekonomisini de her şeyini de hedef haline getirebilir, büyük bir kriz yaratabiliriz.

Zap hala kontrolümüzde

Medya Savunma Alanları’nda (Zap’ta) dört yıldır savaş vardır. NATO onları destekliyor; tüm modern silahları kullanıyorlar. Hatta çeşit çeşit modelde robotları tünellere gönderdiler. Arkadaşlar bunlara el koydu ama nasıl hareket ettiğimiz deşifre olmasın diye basına vermeyi uygun görmedik. Uluslararası yasalarca yasaklanmış silahları kullandılar. KDP, onlara yardım etti; Irak devleti, yardımcı oldu. Yine de şimdiye kadar Zap’ta kontrolü ele geçirebilmiş değiller. Zap halen de bizim elimizdedir. Evet bir kısmını ele geçirdiler ama hakim alanlar bizim elimizdedir. Buna rağmen yine de ‘yendik’ diyorlar. Nasıl yendin? Burada bir taktik vardır, bir yöntem vardır.

Yapay zekada bile

Biz HPG Komuta Konseyi'ni Ocak'ta topladık. Çağrılan tüm arkadaşlar toplantıda hazır bulundu. Bir haftadan fazla süren, zengin ve kapsamlı tartışmaların yapıldığı bir toplantı oldu. Yıllık planlama yapıldı. Son dört yıllık tecrübe temelinde savaş doktrinimizde yenilemeye gittik. Hatta kitabı da yazıldı. Savaşta birçok yenilik ve değişim gerçekleştirdik. Savaşı artık sadece yer yüzeyinde yürütmeyeceğiz; yer altında da yürüteceğiz. Artık hava savaşını da yürütebiliriz. Bizim için artık kara savaşının yanı sıra, yer altı ve hava savaşlarını da yürütmek mümkün hale gelmiştir. Uzak hedeflere de hükmedebiliriz. Bu temelde savaş doktrinimizi geliştirdik. Yapay zekayı savaş silahları ve taktiğin hizmetine koymada belli bir düzeyi yakaladık. Aynı zamanda yoğun ideolojik ve askeri eğitimlerle insan kalitesini de yükseltiyoruz; fedai, çalışkan, uzman ve profesyonel insanı yetiştiriyoruz. O zaman biz niye yenilmiş olalım; biz kazanıyoruz. Halkımız da bunu bilmeli.

İmkanlar var, seçeneksiz değiliz

Gerillanın mevcut durumu bu olmakla birlikte bizler Önder Apo’ya bağlıyız. Devlet buna gelmezse ve önünü açmazsa, ‘sizi silahla yok edeceğim’ derse, öyle yağma yok. O zaman biz 41 yıllık tecrübe temelinde taktiğini belirlediğimiz, doktrinimizi netleştirdiğimiz, planlamasını yaptığımız toplantımıza göre yaklaşırız. Bu temelde Kuzey de dahil olmak üzere her yerde güçlü hamleler gelişir. Özcesi imkanlarımız vardır, seçeneksiz değiliz ve hiçbir şeye mecbur da değiliz. Askeri olarak da siyasi olarak da seçeneklerimiz vardır. Biz de bölgesel düzeyde bir gücüz. İlişkiler yaratabiliriz ama biz özgücümüze dayanarak her türlü saldırı karşısında kendimizi koruyabilir ve gelişme sağlayabiliriz. Bu konuda kendimize, gücümüze ve çizgimize güveniyoruz ama belirttiğim gibi en çok da Önder Apo’ya güveniyoruz. Bizler Önder Apo’nun projesine de hazırız. İşte şimdi onun için çabalıyoruz. Bu noktada Önder Apo’nun da bize pratikte katkı sunması, devletin de bu konuda yolu açması gerekiyor. Madem barış olacaksa o zaman bazı şeyleri kabul etmeliler, bu biçimde silahlar devreden çıkmalı. Önder Apo’nun deyimiyle mücadele şiddet ve silahtan siyasi ve hukuki zemine çekilir. Tamam; biz buna göre bir dönüşüm sağlayabiliriz ama bunun için karşımızdakilerin de meseleyi doğru ele almaları lazım. Her şeyi şişirerek, kendine göre ayarlayarak, toplumda kendine göre algı oluşturarak ve herkesi kendine göre hareket ettirerek bu olmaz. Kısacası biz açığız. Hem Önder Apo’nun çağrısı temelinde barış ve çözüm sürecine hazırız hem de devlet bunu kabul etmeyip de üzerimize gelirse savaşa da hazırız. Bunu herkes bilmeli. HABER MERKEZİ

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.