Özgürlüğümüzün momenti Viyan’ın inancı
Nagihan AKARSEL yazdı —
- Elma kokusu ile gelen ölümü, kamyonetin arkasında bilinmeze sürüklenen yaşamı, sınırın ötesinde parçalanmışlığın kırılgan ürkekliğini, ganimete sayılan bedeninin acısını kuşandı kalbimizin güneyi… Kürt ve kadın olmanın anlam birliğini, özgürlükle bağlantısını en çok da Kürt ve kadın kimliğinde hissetti belki de Şehit Viyan Soran.
Gözlerinde, gözelerinde aktığımız an’lara tutunuruz çoğu zaman. Hikayemizin kayıtdışı savaşlara düşen ayazında titreriz. Duygularımızın özgürlüğe teşne olan diyalektiğine düşüncelerimizi sürmek için çırpınırız. Aydınlık ile karanlığın birbirine vardığı tan vaktinde hayallerimizin serinliğine yaslanırız. Gün ışığına bir yudum gülümseme, çocuk gülüşlerine umut, yüzünde kuşaklar eskiten kadınlara anlamı emanet ederiz. Deniz kabuğuna özgürlüğün kokusunu eker, sırtımızı dayadığımız dut ağacına sırrımızı fısıldarız. Ölümsüz bildiğimiz kahramanlarımızın anılarında yıkanır, coğrafyamızın kederini yükleniriz. Dalgalara deniz olan özgürlüğümüzün, özgürlük yoldaşımızın öğretisini kuşanır, özlemimize yol ararız.
“… Ben doğanın bir çocuğu ve evrenin küçük bir parçası olarak söylüyorum ki kutsal bir yaşamın kanun ve ölçülerini yerine getirmek ve yaşamıma anlam vermek istiyorum. Ben de bir meyve ağacı gibi acı çeken halkıma ürün verme zamanına geldiğime inanıyorum. Elleri havada kalmış çocuklara ve boğulmuş hayallere bir umut olmak istiyorum. Az da olsa acı çeken kadınların özgürlük molekülünü geliştirmek için bir atom olmak istiyorum. En önemlisi de İmralı Adası etrafındaki mumlar içinde bir mum olmak istiyorum.” diyor Şehit Viyan Soran… On beş yıl önce 2 Şubat 2006’da eylemini anlatan mektubunda. Ve Hasan Hüseyin Korkmazgil’in o dizeleri konaklıyor yüreğimize; “Elbet bir bildiği var bu çocukların/ Kolay değil genç ölmek/ Yeşil bir yaprak gibi/ yüreği koparıp ateşe atmak…” “Bir Kürt ve bir kadın olarak özgürlük bana amaç oldu ve bu amaca yürekten inandım” diyor sonra…
Kederli bir coğrafyanın çocuklarını anlamak kolay değil… Derin dramların, kanlı postalların, içe çekilmelerin, kalın duvarların, kayıp sevgilerin izinde yüklendikleri acıyı nasıl güce dönüştürdüklerinin bilincine ermek… Kalbimizi derinleştiren eylemlerinde özgürlüğün ve varolmanın ilmine varmak… Yüklendikleri anlamların, kurdukları tarihlerin hakkını vermek hiç kolay değil.
Elma kokusu ile gelen ölümü, kamyonetin arkasında bilinmeze sürüklenen yaşamı, sınırın ötesinde parçalanmışlığın kırılgan ürkekliğini, ganimete sayılan bedeninin acısını kuşandı kalbimizin güneyi… Sonra direnişine yüklediği umudu düşmanın siyanürlü tuzağına bile isteye teslim eden bir siyasete tanıklık etti. İktidarın elbisesini giydikçe toprağına, taşına, suyuna yabancılaşan bir gerçeğe çarptı. Diline, sanatına, aşkına işlediği direniş türküsünü paraya, güdüye, iktidara servis edenler umudunu aldı en çok da.
Kürt ve kadın olmanın anlam birliğini, özgürlükle bağlantısını en çok da Kürt ve kadın kimliğinde hissetti belki de Şehit Viyan Soran. Direnişi sermayeye ve bunun çekirdeği olan egosuna kurban eden gerçeğin ancak özgürlük öğretisi ile ortadan kaldırılabileceğini haykırdı. İçinde büyüttüğü masallara, varlığımızın sarp dağlara yaslanan oluşuna çılgınca dorukların esintisini sürdü. “Özgürlüğün molekülünü geliştirmek için bir atom olmak istiyorum” dedi ve bedeniyle haritanın çizgilerinde tılsımlı nakışların, anlamlı deqlerin (dövme), kırlangıç ezgilerinin, mavi düşlerin, kızıl umutların izini dokudu.
Yıllar öncesinden bilgece bir önseziyle, “Güney Kürdistan’ı diğer parçalardaki Kürtler için bir tuzak haline getirerek Kürtleri birbirine kırdırtmak isteyecekler” diyerek günümüzde aileci, ihanetçi, işbirlikçi siyaseti deşifre etti. Çözümü, “Güney Kürdistan’ın demokratizasyonu ve zihniyet özgürlüğü, intiharların, çaresizliğin, kadın köleliğinin, gençlerin kaçışının ve diğer tüm toplumsal sorunların sona erişi olacaktır” şeklinde dile getirdi. Güney Kürdistan’dan tüm Kürdistan’a yayılan tehlikeye işaret ederek bunun çözümünün Rêber Abdullah Öcalan’ın özgürlük öğretisinde derinleşmek olduğunu anlattı.
Şehit Viyan Soran inandığı gibi yaşamanın, yaşadığı gibi inanmanın ilmini kuşandı. Anlam arayışında duygularının ve düşüncelerinin akışına özlemlerini, düşlerini, özgürlük iddiasını yükledi. Doğaya, yaşama aşkla bağlandı. Bu aşkın ışığında bütünselliğin bilgisine yol almanın sırrını aradı. Özgürlüğün ne kadar zor olduğunu eyleminde ışıldayan anlamlarla anlattı. Mektubunun en sonunda, “Başkan Apo’nun kadın özgürlüğünü Güney’in toplumsal devrimi olarak gördüğü ideolojisini yeteri kadar tanıtamadım” cümlesi ise tarihi bir sorumluluk olarak önümüzde gerçekleştirilmeyi bekliyor. Uluslararası komplonun 22. Yıldönümünde Güney’deki siyaset eliyle yapılmak istenen kırıma Şehit Viyan’ın inancı ve direnciyle direnmek varlığımızın ve özgürlüğümüzün temel momenti çünkü…