Özgürlük duruşu
Nagihan AKARSEL yazdı —
- Yaşamını bir özgürlük eylemine dönüştüren ve düş ile umudun diyalektiğini özgürlük öğretisi ile bize sunan Rêber Abdullah Öcalan’ın şiirinde dile gelen kararlılığın dile gelmiş hali Leyla Güven. Ve bu duruş bizi özgürlüğün anlam, sorumluluk ve seçim yapma gücü ile bağlantılı olan yönünü anlamada güçlendiriyor.
“Kimilerince
İmkansız düşler kurduk
Ve mümkün olmayan umutlar besledik yüreğimizde
Doğru düşler kurduk
Ama imkansız değil
Yüreğimizde bildik umudu
Ama sebepsiz değil,”
Gerçeğe ulaşabilmek başlı başına bir özgürlük serüveni... Formüllerin aşıldığı yerde başlıyor. Bu çok özgün, çok yeni, hiç alışılmadık bir arayış... Buna salt bilgiyle değil anlamayla ulaşabiliriz. Çünkü gerçek sunulan değil olunan şey. Nasıl ki bilgi belleğimizin bir parçasını oluşturuyorsa, anlamak da varlığımızın temel bir parçasını oluşturuyor. Özgürlüğü anlamak ve bunun öğretisini, sistemini oluşturmak büyük bedellerin sonucunda gerçekleşiyor. Bu bedeli yaşamının her anına büyük bir emek ve kararlılıkla sığdıran Leyla Güven’in “içerde ya da dışarıda mücadelemi sürdürmeye devam edeceğim” şeklindeki beyanı özgürlüğün alanı konusunda bizi yeni bir anlama arayışına sürüklüyor. Yaşamını bir özgürlük eylemine dönüştüren ve düş ile umudun diyalektiğini özgürlük öğretisi ile bize sunan Rêber Abdullah Öcalan’ın şiirinde dile gelen kararlılığın dile gelmiş hali Leyla Güven. Ve bu duruş bizi özgürlüğün anlam, sorumluluk ve seçim yapma gücü ile bağlantılı olan yönünü anlamada güçlendiriyor.
Lakin sosyal bir ağ bağlamında etkin ve sorumlu bireyler olarak seçim yapma gücünü gösterebilmek özgürlüğün anlam olgusu ile olan bağını anlamamızı gerekli kılıyor. Egemenlik ve tahakküm fikriyle ilişkilendirilen bir özgürlük kavrayışının doğanın ve insanın felaketi olduğu açık. Modern teknolojinin yol açtığı felaketlerle yakından ilgili olan Heiddegger, “Özgürlük insanların kendileri olmasına izin verir. Onların kendi benzersizlikleri içinde ortaya çıkmasını sağlar ve farklılığa tanıklık eder” diyor. Hanna Arendt de bunu esas alarak denetim ve egemenlik içermeyen bir siyasal özgürlüğü geliştiriyor. Ve Arendt’e göre insanın politik varlık nedeni özgürlük, deneyim alanı da eylemdir. İnsanlar eylemde bulundukları sürece özgürdür… Ne ondan önce nede ondan sonra… Özgürlük kadar önemli olan özgünlük de hem içsel hem dışsal anlamda kendi amaçlarımızı yeterince tanımlama ile bağlantılı gelişiyor. Rêber Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün Kürdistan ve Ortadoğu halklarının ve kadınların özgürlüğü olduğu konusunda ikna olan ve bunun eylemini her koşulda gerçekleştiren Leyla Güven’in duruşu bu yönüyle hem özgür, hem özgün bir eylem niteliğini de taşımaktadır.
Zira bir şeyi yapılması gerekiyor diye yapmak yani salt töredir, kanundur, dogmadır, ilkedir diye yapmak herhangi bir seçim ya da tercih yaptığımız anlamına gelmez. Bu bizi sorumlu da kılmaz. Aksine determinizmin davranışımızın her nasılsa kontrolümüz dışında olduğu şeklindeki görüşünü destekler. Zira determinizm eski Yunan’da kader olarak ifade edilir. Yine bu mantığın en uç ifadelerinden olan Kalvenizm insanın elinden gelen en büyük iyiliğin boyun eğmek olduğunu iddia eder. ‘Trajedi ne yaparsak yapalım önüne geçilemeyen şeyler vardır’ der. Bu ve buna benzer birçok edimde herşey ilahi kader olarak algılanır. Ve bu sıkı belirlenmişliğin içinde bir şeyleri değiştirmek zordur inancı gelişir.
Birey kader olgusunu en çok bu şekilde yaşar. Çünkü determinizm özgür ve sorumlu seçim yapma açısından hem akademik hem de popüler düzeyde insan kapasitesiyle ilgili şüpheler uyandıran bir iz bırakmıştır. Aslında neden–sonuç ilişkileri bağlamında gelişi güzel bazı modellerin anlamlandırıldığı klasik fizikte “özgür” dediğimizde neyin anlaşıldığı bilinmez. Sadece yasaların belirleyici olduğu bir düşünce sistematiğidir. Özgürlüğün uygulanması ve ardından gelen sorumluluğun taşınması için bir alan yoktur. Ancak kişinin etkinliğini nasıl uygulayacağına dair kuantumsal etkinlik modelinde bu değişir. Özgürlüğün bilimsel temeli olarak kuantum belirsizlik belirtilir. Buna göre sonuçlar kesinlikle bir olasılıklar meselesidir. Klasik bilimde bu aşama bizim gerçekliğe ayak uydurmamızı engelleyen dolayısıyla ya bastırılması ya da olgunlaştırılıp bitirilmesi gereken bir süreç olarak görülür. Kuantum koşullarında ise bu belirsiz ve bulanık düşünce sınırı düşüncelerimizin gerekli önkoşuludur. Yaratıcılığımızın ve özgürlüğümüzün fiziksel temelidir. Her yoğunlaşma bir düşünce gerçekleştirme edimidir. Aynı zamanda bir seçimi ifade eder. Nitekim seçimin kendisi özgürdür. Buna iten çok etken olabilir ama o özgürdür.
Akli yetilerimizi bu kadar işlevsiz bırakan bir düşünce sistemi elbette bize çok şey kaybettirmiştir. Yaşadığımız ömrü hayat yapmak için anlam arayışımızı sürdürmek ve bunun içinde ruhsal ve düşünsel dünyalarımızı determinizmin etkilerinden temizlemek önemli. Çünkü bizim yaptığımız değişik seçimlere yüklediğimiz anlamlar özgürlüğümüzün alanını da belirler. Leyla Güven’in “içerde veya dışarıda” şeklinde tanımladığı gerçeklik bu seçimin en özgür ve en özgün halidir. Kurduğumuz imkansız düşlerin, yüreğimizde bildiğimiz umutların eyleme geçmiş hali ya da…