DAD

Nagihan AKARSEL yazdı —

  • “Adalet istiyoruz” diyor. “Adliyede olmayan adaleti talep ediyoruz” diyor oğlu Ferit ile beraber… Emine annenin direnişinde tarih güncelleniyor. 

“Yitiği tartıldı orda burda
bozuk mu düzgün mü tartılarda
durdun
Söylenmemiş, anlatılmamış, söylenememiş olanı
anlaşılır durdu duruşun”(*)… 

Dayîk… Dad… Emine anne… Emine Şenyaşar… Yitiği, yitiklerinin yasını tutmak için Urfa’da Suruç Adliye’sinin önünde 38 gündür adalet talebi ile direniyor. “Adalet istiyoruz” diyor. “Adliyede olmayan adaleti talep ediyoruz” diyor oğlu Ferit ile beraber… Emine annenin direnişinde tarih güncelleniyor.

Hem ana hem de adalet anlamına geliyor ‘dad’… Sümerce ve Kürtçe’de anne ile adalet aynı kavrama denk geliyor yani. Zerdüştlükte ise ahlak manasını karşılıyor. Adalet Arapça, Farsça ve Türkçe’de kadın ismi…

Yunanlılarda Themis, Roma’da Astrea ya da Justite’de adalet tanrıçalarını simgeliyor. Hatta Themis’in ad koymak, yerleştirmek anlamına gelen evrensel yasayı temsil ettiği birçok kaynakta geçiyor. Birçok dilde anne kavramının yer, yerleşme, ülke ile özdeş olduğu da biliniyor. Buna karşı günümüzde namusun karşılığı olarak geçen nomos’un da insansal yasaya karşılık geldiği belirtiliyor. Yani nomos erkeklerin kanunlarına dönüşürken, Themis binlerce yıllık tanrıça kültürünün yasalarına karşılık geliyor. Kadın etrafında gelişen yaşam ve onun adaleti mitolojilerde Adalet tanrıçaları biçiminde ifade ediliyor.

Akadlarda İştar’a atfedilen tabletteki, “Ben ki Tanrıça İştar’ım/Hayat denilenim/Siz bana ölüm deseniz bile/Yasa denilenim/Siz bana kuraldışı deseniz de/ Aradığınız benim ve bulduğunuz/ Dört bir yana saçtınız beni ve şimdi parçalarımı topluyorsunuz” sözleri yasanın sahibi olan tanrıçanın kurnaz tanrılar karşısındaki son feryatlarını anlatıyor adeta.

Adaletin mekanı olarak kavramlaştırılan dadgeh ise kadının mekanı anlamına geliyor. Adalet binalarının önünde bir elinde terazi bir elinde kılıç gözleri kapalı olan kadın heykellerinin adaletin simgesi olması da ayrıca incelenmeyi gerektiren bir konu. 
Emine ana ve oğlu Ferit, adaletin o binanın önünde olmadığını çok iyi biliyor. Adaletin insanların vicdanında olduğunun farkındalar. Bellekleri direnişe kayıtlı çünkü. Urfa’da, Derwêşê Evdî’den Kobanê’ye uzanan direniş kültürünün bir parçasılar. Topraklarına kasteden kötülüğe karşı hep direniş içinde olmuşlar. Adil ve sevgiye kayıtlı bir dünya için bedenlerini mücadeleye yatıran direngen damarın hem kaynağı hem özüler.

Direnişlerinde o kadar duru ki bu gerçek… Yarım yüzyıla yakın mücadeleyle dünyaya kafa tutan çocukları bu duru kaynaktan besleniyorlar. Cumartesi Annelerinin direnişi, Barış Annelerinin özlemi, cezaevlerinde direnen annelerin inancı şimdi Emine annenin adalet arayışında güncelleniyor. Kendi kökleri üzerinde yeşeren Kürt kadınının yurtsever özünün, direniş bilincinin temsilini gerçekleştiriyor Emine anne. Yasını direnişi ile tutuyor. Acısını adalet çağrısı ile onurlandırıyor. Ve biz… Bizim hasarlarımız var… Onu çığlık çığlığa bırakan…

“Öyle bakıyorsun
içinde dolaştırdıkları o karışık ayna
senin çıplak gözlerine ne kadar ne kadar yabancı” 
“Neden çığlığımızı kimse duymuyor” diyor Emine anne.

Destek ziyaretine gelen, dayanışma sözü veren, basına açıklama yapıp sonra giden herkese çığlık çığlığa anlatıyor bunu. Hepimize… Utanç yapışıyor benzimize… Söz vermek, haber yapmak, görünür kılmak yetmiyor çünkü… Sanal dünyada sızlanmak yetmiyor. Emine anne çok gerçek, çok canlı, çok derin, çok direngen… Kanıyor ama dinmiyor. Toprağının inancını kuşanmış, tarihinin acısını giymiş üstüne. Acısını eyleme dönüştürüyor tek başına… Çağın yüzüne tükürüyor direnişiyle. Kadınları tarihinin asaletine, adaletinin bilincine davet ediyor. Ve Gülten Akın anneliğin ilahisini okuyor Emine annenin çıplak gözlerinde. Öyle ya,

“Anneler olmasa kim kimi severdi
Saklı tuttun o insanı insana bağlayan güvenci…” 

(*) Gülten Akın, Anneler İlahisi

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.