Politik virüs, mutasyona uğrama halleri ve mücadele
Dosya Haberleri —
- İçerisinden geçtiğimiz süreçte, çeşitli doğmalarına rağmen, kendini güncelleyerek egemenliğini sürdüren faşizm bile kendini belli boyutlarıyla yeniden üretirken; biz ilerici, demokrat, devrimci ve komünistlerin, yeniden ve yeniden kendimizi istenilen düzeyde güncelleyemememiz, asla kabul edilebilecek bir durum değildir.
ŞİYAR ATAKAN
Korona virüsüyle birlikte insan kimyasının yanında, politik virüs olarak sınıfsal, ulusal, sosyal ve siyasal mecrada da insanlık tarihinin erkek egemenliği kırımından bu yana ciddi gelişmeler yaşanmıştır. Hiç kuşkusuz, insan siyasasında da mutasyona uğrama durumları vardır. Ancak virüsün politikası, öyle böyle değil, tam bir ideolojik çıkmazlar enflasyonuyla örülü içeriklere de sahiptir. Toplumsal hayatın ve verili objektif koşulların bütün tarihsellikleriyle somut, güncel ve nesnel gerçeklikleri ve gelişmeleri karşısında ideolojik krizlerimiz de, hızından bir şey kaybetmeden derinleşerek devam edegelmiştir. Ve her geçen süreç, emperyalist kapitalizm ve faşizmin ömrünü daha fazla uzatmıştır. Özel mülkiyete dayalı egemenlik odakları ve bu temel üzerinden yükselen hakim toplumsal sistemlerin, kendiliğinden ortadan kalkmayacağı ve devrilmeyeceğini, yeniden hatırlatmak isteriz. Zira emperyalizm ve kapitalizm, onları da içerleyerek burjuva diktatörlüğün bir biçimi olan faşizm de, dinamik olgular olarak kendilerini yeniden yapılandırma sürecindedirler. Milliyetçilik, ırkçılık ve faşizm temelli mutant politik virüs gerçekliği, tüm hışmıyla seferberlik halindedir. Öyle ki ulus devlet başta olmak üzere eldeki hemen bütün sömürü ve zulüm aygıtları kullanılarak varlıklarını ikame edebilmektedirler. Yoğunlaşmış emek üretkenliği, tekniği ve bütün teşkilatlarıyla hakim toplumsal sistemlerini yeniden tahkim edebilmektedirler. Görünen o ki, yeni algoritmalar üzerinden egemenlik odakları, yeniden yapılanma ve yapılandırma sürecindedirler.
Düşman cephesinde bütün bunlar yaşanırken bizim yani dostlar meclisindeki panoramaya da bir göz atmak da fayda var. Belli ki emperyalizm ve kapitalizm, faşizm ve her türden gericiliğe karşı 1850, 1871, 1900, 1917, 1930, 1972 ve 1990’ların paradigmalarıyla, şimdiki sürecin teorik ve pratik çelişkileri ve güncel görevlerini esasta çözemeyeceğiz. Bu ve başka tarihsel süreçlere ilişkin ortaya konan temel tezlerin ve politikaların, idealize edilmeleri ile mevcudumuzdaki sorunların üstesinden gelemeyeceğiz.
Devrimci hareketin kendisinde teorik ve pratik olarak gösteren, siyasal, askeri, örgütsel, kültürel ve diğer bütün alanlara ilişkin politikalarında, önemli düzeyde ideolojik kırılmalar söz konusudur. Eğer kapitalizm hala baskın bir egemenlik odağı olarak varlığını ikame edebiliyor ve belirleyiciliğini sürdürebiliyorsa, bunun yerine yada alternatifi olarak geçmesi gereken politikalardaki yaşanan çıkmaz ideolojik durakları da, kesinlikle görmemiz ve sorgulamamız gerekiyor. Emperyalizme, kapitalizme ve faşizme ne kadar sürdürülemez dersek diyelim, asgari ve azami devrim ve sosyalizm programı ve pratik politikalar ile kendimizi ikame edemediğimiz ve yapılandıramadığımız sürece, egemenlik odakları varlıklarını sürdürecektir. Alternatif devrimci özne bağlamında bu durumu, teorik ve pratik politikalarımıza dair güncelleme sorunları olarak da tasavvur edebiliriz. Evet bir strateji ama bin bir türlü taktik politika zenginliğiyle ancak, amaç ve hedeflerimize ulaşabileceğiz.
Eleştiri, ekmeğimiz kadar değerlidir, her şeyi sorgula!
Dünya genelinde hatta uzaya doğru hızla cereyan eden reel politik atmosferi, doğru tahlil etmekten de, ciddi mana da cılız kaldığımız bir gerçektir. Bir din ya da buna bağlı bir mezhep yahut tarikat haline getirilen doğmalarımızdan, ne zaman köklü ve stratejik olarak kopacağız? Marks’ı ve eserlerini dogmalaştırarak idealize eden, gerici Kautsky gerçekliğini ne zaman yeterince kavrayacağız? Yoksa hala devrimci komünist ustaların lafzına mı sarılacağız? Bizzat özel mülkiyet üzerinden yükselen üretim ilişkileri, geleneksel değer yargıları ve alışkanlıklarımızı ne zaman, tümden terk edeceğiz?
Ne zaman ezen- ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar gerçeği ve sınıf çelişkilerini, bütün temelleriyle stratejik olarak ortadan kaldırma cüretini göstereceğiz? Sahi ne zaman, öz irade ve öz gücümüze dayalı, demokratik ve özgürlükçü paradigmamıza kavuşacağız? Yoksa hala bilinmezlikler deryasında kulaç atmaya devam mı edeceğiz? Belirsiz ve sürece yayarak, sürekli kendiliğindenci anlayış ve çizgi pratiklerinde mi ısrar edeceğiz? Ne zaman tavşanla kaç tazıyla tut ya da minareden at beni in aşağı tut beni hikayeleri ve nostaljilerinden vazgeçeceğiz? Eskiye, yanlışa ve hatalara çağıran yeni akıl küplerine hiç gerek yoktur. Çünkü tarih, hiçbir zaman geriye doğru değil, daima ileriye doğru hareket eder ve akışkanlığını sürdürür.
İçerisinden geçtiğimiz süreçte, çeşitli doğmalarına rağmen, kendini güncelleyerek egemenliğini sürdüren faşizm bile kendini belli boyutlarıyla yeniden üretirken; biz ilerici, demokrat, devrimci ve komünistlerin, yeniden ve yeniden kendimizi istenilen düzeyde güncelleyemememiz, asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Düz çizgicilik ve derin sığlık, tarihsel ve güncel, teorik ve pratik hemen bütün alanlara yönelik hatalı ve zaaflı yaklaşımlar, politik virüsler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve hala görüyoruz ki, işçici, halkçı, proleter ve emekçi(ci) pozlara bürünerek arı ve saf kan devrimci ve komünistlikte ısrar etme durumları devam etmektedir. Tabi ki ideolojik kamburlar ve çıkmazlar da her geçen gün, yığınak olmaktadır. En korkuncu ise devrimci ve komünistlik adına, kraldan çok kralcı olma virüsüne esir olma halidir. Klavye devrimciliğinden bir türlü vazgeçilmediği gibi, üstüne üstlük kapitalist dünya düzeni ve gerici ilişkiler çamuruna alabildiğince batma ve hiç de öyle böyle olmamalarına karşın, hala devrim, devrimci ve komünizmin lafzına sarılma ve üst akıl mühendisliğine soyunma gerçekliklerinde ısrar durumu, deyim yerindeyse ciddi bir akıl tutulmasıdır. Buna karşı hiç değilse, yakın süreçteki Gezi- Haziran direnişi ve 6- 8 Ekim serhildanı pratiklerinin, öğretici gerçekliğinden bile yeterince tecrübe çıkarılmadığını görüyoruz.
Eleştirilere kapalılık ve dar tepkisellikler eşliğinde, koyu karanlık faşizmin topyekûn saldırı ve tasfiyesine karşı, hala sistem içinde kalma ısrarıyla enerjinin israfı vardır. Bir yandan faşizmin daha fazla pervasızlığından dem vurulurken, diğer yandan reformizm kulvarını aşamayan haleti ruhiye ile düşük düzey devrimciliği vardır. Belli ki ideolojik politik seviye oldukça düşmüştür. İşte örgütsel, askeri, siyasal, kültürel ve diğer bütün alanlardaki başarısızlıklar ve çıkmazlarımızda kendini gösteren teorik ve pratik bağlamdaki ideolojik hastalıklarımız, uzun süreden beri ciddi bir ur haline gelmiştir. Öyle üzerinden rahatlıkla atlanabilecek bir engel değil, önemli politik bir virüs haline gelmiştir. Buna devrimci kriz de diyebiliriz.
Doğru yanlış temelinde, yoldaşça ideolojik mücadelede derinleş!
Bölünme kültürü, kısır didişme, rekabet, kendini dayatma, hırs, tekçilik gibi içten içe hem kendimizi hem de dışa doğru çevremizi sürekli kemiren özellikler, mutasyona uğramış virüsün politik halleri olarak etkisini sürdürmektedir. Bana benze tarzı zorlama anlayış ve çizgi pratikleri, ne yapıp ne edip, çeşitli biçim ve içeriklerde kendini dışa vurmaktadır. Eşitlerin bir arada olmasında daha fazla ısrara ihtiyacımız varken, tekçi- monolitik tarih ve örgütlenme düşüncesi ve pratik politikaları, önümüzde ciddi engel olarak varlık göstermektedir. Oysa hiçbir zaman, hiçbir şekilde daima arı- saf bir birlik ve beraberlikten bahsedemeyiz. Çelişki mutlaktır ve birlik temelleri sürekli yenilenmesi ve doğru yanlış temelinde iki çizgi mücadelesi yoluyla sürekli ele alınarak ilerletilmesi gereken bir meseledir. Pekişme ve birlik, yoldaşça ideolojik mücadeleden geçer ve ancak bu yol ancak ilerletilebilir. Her birlik temeli, gelişmenin talep ettiği daha ileri birlik seviyesine çıkarılma ihtiyacındadır.
Elbette tarihsel zorunluluklar vardır. İnsanın ve insanlığın özgürleşmesi, zorunlulukların fethedilmesi ve onların devrimci temelde dönüştürülmesidir. Zorunlulukları yaratan sebeplerin ortadan kaldırılması ve birleşik devrimin sürdürülmesi için, çeşitli sınıf ve katmanlara mensup halk kitlelerinin seferber edilmesi zorunludur. İşte böyle bir seferberlik faaliyeti, halkları zorunluluklara boyun eğme ve emir komuta zinciri şeklinde adeta çivileme şeklinde asla tasavvur edilemez. Gofret ile çivi çakılamayacağını artık anlamamız ve bundan vazgeçmemiz zaruridir. Halk kitlelerinin şu veya bu düzeyde, az ya da çok örgütlü kesimlerinin bireyden gruba, örgütten partiye ve harekete kadar her birinin demokratik ve özgür iradesi temelinde birleşik bir devrim hareketinde, nesneleştirme ve ötekileştirme anlayış ve çizgileri, varlık ve inşa gerekçemizin tabandan tavanına inkarıdır.
Faşizmi yenecek- yıkacak, birleşik bir devrim yürüyüşünde burjuva devlete karşı da bir devrimi olan halkın, toplumsal yaşamın dizginlerini kendi ellerine alan, politik virüslere karşı da bir meydan okuyuşa ihtiyacımız var. Herhangi bir parçanın yada bileşen tekelin hükmü yerine, kitlelerin her birinin gerçek manada işlevsel özneler olarak yerelden merkeze doğru demokratik ve özgür iradeler temelinde koordine ve denetlenebilir bir kurucu inşa ve sisteme ihtiyacımız var. Çünkü burada toplumun üzerinde özel ve imtiyazlı bir hak iddia eden, kıymeti kendinden menkul olanların iradesine, hayır iradesi vardır. Kapitalist modernitenin ideolojik hegemonyası düzleminde üst akılcı- burjuva mühendislik çizgiciler, ulus devlet ve burjuva cumhuriyetçi üniter merkeziyetçilere, edi bese diyen hayır iradesi vardır.
Bizler parçalı ve dağınık, her biri kendi başına buyruk, toplumsal otoriteyi reddeden anlayışa karşı olduğumuz gibi, tepeden hiyerarşik, halk kitlelerini dışlayan ve ötekileştiren, reçeteci, şabloncu ve işbölümünü kalıcılaştıran burjuva parlamenter- temsili demokratik cumhuriyetçiliğe de karşıyız. Bundan kopamayan anlayışlar, tekçi-merkezci bürokratik ve tek parti diktatörlüğü perspektifine mahkûm olanlar ve bu minvaldeki otoriteciler, sadece objektif olarak ideolojik ve kültürel yozlaşmaya hizmet edebilirler. Tasfiyenin izdüşümlerine karşı, tek doğru ve bilimsel dayanağımız, tarihsel ve diyalektik materyalizmin somut ve nesnel gerçekliklerine sarılmaktır.
Amaç-araç, strateji-taktik, zorunluluklar ve idealizm
Araçlarımız, kesinlikle amaçlarımıza uygun olmalıdır. Amacı aşındıran, kemiren, yiyip bitiren Pirus zafer-ler, asla amaca hizmet etmez-ler. Makyavelizm eksenli nasıl olursa olsun zafer değil, bizi amaçlarımıza doğru yakınlaştıracak ve ilerletecek zafere ve araçlara kilitlenmeliyiz. Geçmiş tarihsel uygulamalarda, böyle bir perspektifte ciddi kırılmaların yaşandığı, ayan beyan açıktır. Kökleri geçmiş burjuva devletlerinde olan hatalar ve kamburlar, fazlaca mevcuttur. Yazık ki, geçmişten kopmuş bir kültür düzeyine erişilememiştir. Yeterli ekibe ve gerekli uzmana sahip değiliz denilerek kitleler, özne olmaktan çıkarılarak, maalesef nesneleştirilmiştir. Sağlam çekirdek savunularıyla, imtiyazlı statükolar geliştirilmiştir. Bu manada statüko zaptiyeliği devam ettirilmiştir. Bürokrasiyi aşmayı bir kenara bıraktık, adeta ondan rant elde edilmiş ve şişindikçe şişilmiştir.
Kitlelerin öz, öncü ve temel gerçek örgütleri, bürokratik emir komuta hiyerarşisine hapsedilmiştir. Hiyerarşiler silsilesi içerisinde, imtiyazlar geliştirilmiştir. Yönetimi daha fazla kitlelere yayarak genişletmek ve kolaylaştırmak yerine, her geçen süreçte daha çok daralarak, bürokratik aygıtlar geliştirilmiştir. Hemen bütün bürokratik mekanizmalar, imtiyazlar eşliğinde belirleyici hale getirilmiştir. Fikirlerin gücü yerine dar statüko ve otoritelerin gücüne daha fazla önem verilmiştir. Gün geçtikçe, halk kitlelerine karşı daha çok yabancılaşma yaşanmıştır. Yöneten ile yönetilen, kafa ile kol, partili olan ile olmayan, işçi ile memur, emekçi ve köylü vd arasındaki makas, kapanmak şöyle dursun, açıldıkça açılmıştır. Parti, ordu ve bürokrasi, zorunluluklar gerekçesiyle, her geçen sürede daha fazla idealize edilmiştir. Geçici uğraklar olmak şöyle dursun, bütün bunlar buz gibi katı ve kendilerine dokunulmaz otoriterlikler kazandırmışlardır.
Oysa en doğru düşünce ve bilginin bile, içinden çıktığı verili koşullar ve nesnel gerçeklikler itibariyle sınırlılıklar içerdiği ve içereceğini, asla tam olamayacağını bilme ve kavrama durumundaydık. Bilinmeli ki, somut ve nesnel gerçeği, öğrenme ve değiştirmenin sonu yoktur. Devrimci komünist bilimimizin, eylem kılavuzunun anlatmak istediği tam da budur. Her doğru bilgi, belli koşullar içerisinde ancak doğru olabilir, ama değişmelere bağlı olarak eskiyebilir. Bu manada devrimci komünizm, göreceliliği(izafiyet teorisini) anlar. Hareketi, gelişmeyi ve değişimi, bir artma ve eksilme biçiminde kaba evrimcilikle değil, diyalektik olarak ele alır. Zira gelişmeler, dalgalardan oluşur. Temel ve ana mesele, devrimci komünist ideolojinin, en temel halkasını içeren metodunu kavramaktır. Toplumlara, düşüncelere, programa, tarihsel süreçlere, somut ve güncel gelişmelere, koşullar ile ilişkisi içerisinde tarihsel maddeci ve diyalektik yaklaşabilmektir. Sözün özü, diyalektik, sonuçlardan değil, nedenlerden hareket etmeyi emreder.
Yeni devrimci olasılıklar ve alternatif mücadele
Ne yazık ki bu temelde dünün, son derece önemli ve ciddi hatalarından esaslı olarak kopulamamıştır. Geçmiş dönem-lerin hiç de idealize edilmemesi ve teori haline getirilmemesi gereken, hatta ciddi hata ve zaaflar ifade eden politikalarında ısrar durumları vardır. Tarih, asla tekerrür etmez. Tarihsel süreçler ve çeşitli dönemlere ilişkin ortaya konan politikaları idealize ederek, içerisinden geçtiğimiz şimdiki sürecin parametrelerini, bunlara zorla uydurmaya çalışmak, hiç de hayra alamet değildir. Asla unutmamalıyız ki, hakim sınıflar sadece acı kuvvetle değil, aynı zamanda, birer doğma ve dini inanç haline getirilen düşünceler, alışkanlıklar ve geleneklerin ölü ağırlığıyla da yönetirler.
Birleşik devrim yürüyüşümüzde, devrimci bir çizgi ve onunla birleşmiş halk kitleleri ve her birinin öz örgütlü gücü tayin edicidir. Halkımız, demokratik ve özgür iradeler temelinde demokratik ve özgürlükçü bir toplumsal sistem ve yaşam seviyesine kesinlikle ulaşabilir. Yürütme, yasama, yargı ve ekonominin, yönetim, üretim ve bölüşümün yöneticisi haline pekala gelebilir. Bu bağlamda, temel tezlerimiz üzerinden vurgularsak, halk devletinin anayasası, herhangi bir milletin, herhangi bir imtiyaza sahip olmasını ve milli azınlığın haklarına herhangi bir tecavüzü kesinlikle yasaklar. Her ulusa, kendi kaderini tayin etme hakkı tanır. Bütün bunlar için, yaygın bölgesel özerklik ve tamamen demokratik ve gönüllü yerel kendi kendini yönetimi savunur.
Hedef birliği, sağlam dostluk ve yoldaşlığın örülerek devrimci demokratik faaliyetin ve mücadelenin ilerletilmesi şarttır. Doğru insani ilişkilerin, doğru birey ve toplumsal ilişkilerin, daha fazla çözümlemeler ile bilince çıkarılması için moral değerlerin geliştirilmesi elzemdir. Neo- liberal ve burjuva medeniyetçi paradigma ile soslu post- revizyonist felsefi saldırganlığın değersizleştirici ruhun, yozlaştırıcı öğelerine karşı, devrimci komünal sosyalist kültür ve davranışların ilerletilmesi gereği, bütün çalışmalarımızda vazgeçilmez bir hedef olmalıdır.
-
Bütün bunlara karşı, son dönemde örgütlenme ve mücadele kültürü açısından Halkların Birleşik Devrim Hareketi çıkışı ve mesajı, son derece önemlidir. Şimdiki pandemi şartlarında da varlığını sürdüren politik virüs ve bu minvalde çeşitli biçim ve içerikleriyle mutasyona uğrama hallerine karşı, halkların birleşik mücadele aşısı, yegane panzehirdir.
Halkların birleşik mücadele aşısı, yegane panzehirdir
Düşünceleri nesnel gerçeğe uydurmayı anlamayan görüş açısı, özünde sağcı, tutucu, muhafazakar, sekter ve idealist bir yönelimi ifade eder. Aslında bu durum, diyalektik yöntemin özü ve ruhundan bir kopuştur. Sürekli bir değişim dinamiği olan bir toplumsal gerçek, değişimleri kavramak zorundadır. Bilgi pratikten çıkar ve pratik yoluyla nitel olarak ilerler. Devrimci komünizmin sadece lafzına sarılanlar, mekanik ve metafizik bir çizgi ile çeşitli dönemlerin doğru olan bilgilerini, her dönemin değiştirilemez ayetler ve hadisler silsilesi halinde dini zannetmektedirler. Devrimci komünist bilgi teorisinin ruhuna ve bir eylem klavuzu olan komünist bilimin özüne bu karşı duruş, günü doğru temelde kazanamaz ve geleceğe doğru yürüyemez. Günün sorunlarını, somut ve nesnel gerçekleri sağa sola eğip bükerek, özü ve içeriklerinden koparıp farklı argümanlar ile idealize ederek, bir nevi müphem bırakarak, işin içinden çıkılamaz.
Bütün bunlara karşı, son dönemde örgütlenme ve mücadele kültürü açısından Halkların Birleşik Devrim Hareketi çıkışı ve mesajı, son derece önemlidir. Şimdiki pandemi şartlarında da varlığını sürdüren politik virüs ve bu minvalde çeşitli biçim ve içerikleriyle mutasyona uğrama hallerine karşı, halkların birleşik mücadele aşısı, yegane panzehirdir.
Birleşik devrim ihtiyacı ve seferberliğinin, Türkiye ve Kürdistan devrimi açısından taşıdığı büyük önemi ve bize kazandırdığı zengin tecrübeleri doğru kavrayalım. Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik devrim ihtiyacının, stratejik birleşik ittifakının gereğini ve ötekileştirilenlerin ötekileştirilenler ile yoldaşlaşma çağrısını birleştirelim. Bu yoldaşlaşma, asla bir egemen tekelle olmaz. Birilerinin özel bir ayrıcalığı ile gerçekleşmez. Ki bu durum, tabi olma ve bir imtiyazın yeni türden üretimidir. Bu bilinçle, yaşamın her alanında birleşik mücadele yoldaşlığıyla, faşizmi yenecek ve özgürlüğü kendi ellerimizle yaratacağız.