Yeni bir Erdoğan doğar mı?
Hatice ERGÜN Haberleri —
- "Hükümetler olsun yönetilenler olsun iktidarı elinde tutup da ellerinden kaymakta olduğunu hisseden herkes, kaybettiklerinin yerine şiddeti koymanın cazibesine direnmekte zorlanmıştır."
Aslında birden fazla aday vardı; belediyelerden doğru Erdoğan rolüne göz kırpan. Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan Cumhurbaşkanlığı’na uzanan yolu, pek tabii ki, komplo teorilerindeki, bu teorilerden ilhamla yazılan senaryolar, yönetilen filmlerdeki gibi başı belli sonu kesin bir şekilde gitmedi. İnsan hayatı, bu. Ne kadar planlasak da bir dolu sürprizle aksayıveriyor hesaplarımız. Ama yerel yönetimlerin gücünü, özellikle İstanbul’un kitlesel destek gücünü gösterdi.
Nisan 1999’daki yerel seçimlere girmesini engelleyen 10 aylık hapis cezasının başlamasına bir hafta kala, Erdoğan, Samsun’da yaptığı gövde gösterisinde, prompter’a gerek duymadan şunları söylüyordu: ‘... Birileri için bu kanunlar[1] çıkıp, birileri için de geri çekiliyorsa bunun adı samimi bir devlet yönetimi olmaz. Bunu Tayyip Erdoğan da yapıyorsa samimiyetsizdir...’
26 yıl sonra, Ekrem İmamoğlu’nu, hakkında çoklu suçlamalarla tutuklu yargılanmaya götüren uygulamalar bir zamanların samimiyete önem veren belediye başkanının artık çığırından çıkmış kibir-korku-hiddet üçlemesiyle şekillendirilen şahsiyetçi yönetiminden geliyor. Aynı kişi, yukarıda alıntıladığım konuşmasında, ‘sevgi’den bahsediyor: ‘...Seveceğiz, sevileceğiz. Biz bu yola vallah düşmanlık için girmedik. Vallah sevmek için girdik. Billah sevmek için girdik.’ Sevmenin, sevileni kendinin kılamadığı anlarda toprağa gömmek olduğu fikriyle büyüyen, böyle yaşanan, eril tahakkümün hâlâ geçerli olduğu bir ülkede yaşarken, siyaseten sevgi vurgusu ürkütücü. Duyguların siyaseti bir yana, sevilmeyeni düşman olarak kodlayanların hükmettiği bir rejimde siyasal alan özel alana, duygular alanına kilitleniyor; toplum millete, millet aileye, hükümran babaya/ataya, devlet şahsa mahkûm oluyor. AKP’nin 23 yıllık yönetiminde yaşadığımız bu; bazen iki ileri bir geri; bazen üç ileri; bazen dura dura...
Haliyle, geçer akçe kılınan, akıl – duygu ayrımına dayalı sesleniş tarzı; bolca hamaset, içlenmek, samimiyet. İmamoğlu, gözaltına alınmadan önce, evinin giysi bölmesinde kravatını uzun uzun bağlarken sesleniyor. Sakin; zira üzgün: ‘... üzülerek söylüyorum. Milletimizin iradesini gasp etmeye çalışan bir avuç akıl, benim sevgili polislerimi ... kötülüğe alet ederek evimin, 16 milyon İstanbullu’nun kapısının önüne yığmıştır. ... Hepinizi çok seviyorum. Ben kendimi milletime emanet ediyorum. Dimdik ayakta olacağımı bütün milletim bilsin.’ Çekirdek aile için ziyadesiyle geniş, 16 milyon için dar bir ev, söz konusu olan.
Oysa, seslenmenin daha sade bir yolu var: ‘Diyarbakır’da evimde zorla gözaltına alınma kararı ile emniyet yetkilileri kapımdalar’, yazmıştı, Selahattin Demirtaş.
Demirtaş’ın TBMM’deki parti grubu konuşmalarından birinde dedikleri, umarım, bugün salt İmamoğlu için değil, demokrasi, hak-hukuk-adalet için sokakta olduklarını söyleyenlerce duyuluyordur:
Başarılı ..., adaletli ... saygı görecek yönetici, kansız bu topraklarda ortak vatana layık bir demokrasiyi kurabilen liderdir. ...Ölen Kürt, yoksul; ölen Türk, yoksul; fakir fukara kan dökecek, bunlara vatan yapacak burayı. Bunlar da üstüne saray yapacak; çoluğuyla çocuğuyla zevk sefa içerisinde, israf içerisinde memleketi yiyecekler. Çıkıp, Müslümanlık gazı, Türklük gazı verecekler.
Salt erkeklerin adını geçirdiğim bu yazıya, yeni bir Erdoğan’ın çıkmaması umuduyla bir kadından alıntı eklemem gerek: "Hükümetler olsun yönetilenler olsun iktidarı elinde tutup da ellerinden kaymakta olduğunu hisseden herkes, kaybettiklerinin yerine şiddeti koymanın cazibesine direnmekte zorlanmıştır"(Arendt, Şiddet Üzerine, 1997: 96).
Hamasetin siyaseti tanımladığı, kibir-korku-hiddete bulanmış muktedirler karşısında duran muktedir adaylarının vıcık vıcık sevgi saldığı bir devirde, kibri değil eşitliği, korkuya rağmen değil korkudan doğru cesareti, hiddeti değil neşeli öfkemizi savunanları, dolayısıyla, birlikte yapabilirizin takipçisi olanları ne gündeliğimizden ne imgemizden yitirmeye hakkımız var.
[1] ‘Eşber Yasası’ – TCK – Madde 312’de, bir yıldan az hapis cezalarında hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasını öneren taslak.