14 Temmuz: İnsan iradesinin doruğu

Dosya Haberleri —

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu

  • 14 Temmuz bir doruktur. Coşkunun, eylemsel olmanın, başarının, düşmanına darbe indirmenin doruğudur. Zaferi kazandıran tarzıyla yürüyüş halindedir. M. Hayri Durmuş “Başardık, başardık” diye haykırır. Belki de o an’da bir yanıyla Mazlum Doğan ve Dörtler ile konuşmaktadır.

“Bizim yaşamımız, şehidiyle birlikte var olan bir yaşamdır; şehidi ve geride kalan dava arkadaşlarıyla iç içe olan bir yaşamdır. Bu iç içelik o kadar belirgindir ki, kimin şehit düştüğü ve kimin geride kaldığı ayrımı bile öyle pek anlamlı olmamaktadır. Çünkü biri diğeri içindir. Biz şehitlerimizi tamamen içimize alarak yaşıyoruz. Bu PKK’de kesindir. Dolayısıyla ne bir şehit arkadaşımız şehit düştüğünde kaybolup gideceğini düşünebilir ne de geride kalan tek başına kaldığını söyleyebilir. Hayır, bizde birinin bütünde ve bütünün bir de gerçekleşmesi esastır. Egemen olan budur.”

(Önder Apo)

MORDEM ALİŞER

Her çalışmada, bir toplantıya başlarken, eyleme giderken, bir şehidimizi sonsuzluğa uğurlarken, hatta bazen hiçbir imkân bulamazken, mücadele etme kararlılığını yenilerken geçmişimizi, diğer bir ifade ile tarihimiz olan, anılarının geleceğe taşırılmasının görevini üstümüzde farz olarak bilirken şehitlerimizi anar, saygı duruşunda bulunur, an içinde birlikte olduğumuzu söyleriz. “Şehitler onurumuzdur, yolu yolumuzdur, önümüzü aydınlatıyor” deriz.

Tüm bunlar doğrudur. Doğruluğundan zerre kadar da kuşku duyulamaz. Söz yaşama saygılı olmanın, dahası özgür bir yaşamın büyük kişilikleri olan şehitlerin izinde yürümenin, onlara bağlı olmak anlamına geliyorsa o zaman edinimlerimizde neyi nasıl, niçin temsil etmemiz gerektiği konusu üzerinde yoğunlaşmak, anlamının bilincine varmak bizlerin en temel görevi olmaktadır.

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu, mücadele seyri içinde bir dönemi anlatıyor. Mücadele seyri o dönem açısından ne durumdadır? O mücadeleyi temsil edenlerin var olan koşullarda nasıl bir eylem içinde olmaları gerekiyor? Zemin ve koşullar ne yapılmasını emrediyor diye de bazı sorular sorulabilir Bu nedenledir ki tarihsel eylemin gerçekleştiği döneme bakmak gerekiyor.

 

 

Her şeyin başlangıcı o söz

Zaman, Kürdistan ve Kürt gerçekliğinin en somut ama aynı zamanda tarihsel belirlemesi olan “Kürdistan sömürgedir" sözü ile yola çıkıldıktan ancak birkaç yıl sonrasıdır. Diğer bir ifadeyle 1978 resmi PKK kuruluşunun da üzerinden yalnızca iki yıl gibi kısa bir zaman geçmiştir. Ama yalnızca bu iki yıla neredeyse iki yüzyıl sığdırılmıştır. 12 Eylül faşist cuntası tam da bu gelişmeye karşılıktır ve PKK’nin öncü kadrolarının büyük çoğunluğu cunta tarafından esir alınmıştır. Yer Amed’tir. Ya zamanın oluşturucu gerçeğine denk bir bilinç ve eylemlilikle karşı konulacaktır ya da mekan Parti’nin doğduğu topraklarda tasfiye edilmesine hükmedecektir. Özgür Kürtlük ve Kürdistanlılık iradesi tarih ve toplum adına bütün soy damarlarıyla ne kadar keskinleşmişse, sömürgecilik de vahşette ve kötülükte sınır tanımayan gücü ve kararlılığı ile o kadar keskinleşmiştir.

Mücadelenin zaman ve mekanı eşsizdir. Özgür bilinç ne kadar saf haliyle damıtılmışsa direnen de, eylem de o kadar net ve büyük olacaktır. “Yaşam uğruna ölecek kadar değerli" ise ölümle yarışırcasına yaşamı yaratmak an içinde devasa bir tarihi çaba ister. Bu nedenledir ki 14 Temmuz’a giden her bir an’ı muazzam anlamıyla bilmek biz ardılları iddiasında olanlar için sadece bugünü yaşamak için değil, tarihle doğru bağ kurmak için belki de tek çaremiz olmaktadır.

 

 

TC'nin karakteri Esat Oktay'dır

Önder Apo ülke dışındadır. Ta başından beri yol yürüdüğü, oluşumuna yoldaş eylediği yoldaşların çoğu içeridedir. Öncüler, kadrolar, yurtseverler içeridedir. Dışarıda kendini konumlandırmaya, hazırlıklarını tamamlayarak oluşturmaya çalışan Parti vardır. Bir de tutsak alınan, teslim alınarak tasfiye edilmeye çalışılan Parti ise işkence altındadır. Özgür, arı, kirlenmemiş haliyle var edilen varlık bozdurulmak istenmektedir. Yani PKK ta ilk gününden, Önder Apo’nun ilk sözlerini söylediği günden itibaren gerçekleşen haliyle varlığını sürdürecek ya da başkalaştırılarak kendine ihanet eder hale getirilecektir.

Bu çok kritik bir an’dır. Hiç kimsenin, hiçbir gücün hata yapma lüksü yoktur. Şahin Dönmez, Yıldırım Merkit gibi itirafçılaştırılmış kişiliklerle an be an amaçlanan şey, diğer bir ifadeyle özgür bilinç ve varlık halini ana rahminde boğma saldırısı, yani Türk egemen sisteminin devamı için Türklük kimliğinin yeniden ikame edilmesidir. ”Genç Kemalistler” olarak adlandırılan hain-işbirlikçi-ajan kimlik öyle sıradan amaçlarla oluşturulmamıştır.

Binbaşı Esat Oktay için Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türk egemen sisteminin damıtılmış halidir denilirse sanırız yanlış ifade etmiş olmayız. Türk devlet-iktidar aklının Kürt gerçekliği karşısında bütün korkuları, bütün çılgınlıkları, bütün işkence sistemleri, daha genel ifadeyle inkar ve imha karakteri ile Amed 5 No'lu zindanında zuhur etmesidir denilebilir. Daha da önemlisi bu sistem aklının NATO ile eğitilmesi ve örgütlendirilmesidir. İnsani ahlakın zerresinin bulunmadığı bu akılda siyasi ahlak ve izanı aramak belki de beyhude bir çaba olacaktır. Amed Zindanı için daha sonraları “çok ileri gittiklerini” söyleyerek itiraf eden dönemin azametli generallerinin kastettikleri belki de budur. Cuntanın şefi general Kenan Evren de Kürt dilinin konuşulmasının dahi yasaklanmasına ilişkin yıllar sonra benzer şeyler söyleyecekti, “ileri gittik.”

Bunu söyleten şüphesiz Kürt özgürlük ve direniş gerçeğidir. Eğer ilk gününden itibaren hemen her döneme sığdırılan komplolar başarılı olsa, Amed zindanındaki vahşet ile sonuç alınsa bunu itiraf etme gereğini bile duymayacaklardı. Demek ki Türk ideolojik ve siyasal aklı kesin kez Kürt özgürlük direnişini tasfiye etmeye yeminlidir ve Amed zindan gerçeği de bu nedenle oluşturulmuştur. Binbaşı Esat Oktay bu tarihsel gerçeği en iyi bilen ve bunu en akıl almaz imha ve tavsiye uygulamalarıyla görevlendirilmiş kişiliktir. İşte bu uygulamalardan en önemlisi “Genç Kemalistler” oluşumudur.

 

 

İhanetin sesi mi, direnişin sesi mi?

PKK bir gençlik hareketidir. Üniversitelerde okuyan gençliğin tam da 12 Mart 1971 darbesi ile tasfiye edilen, sindirilen, bütünlüğü parçalanan sol, sosyalist, demokratik hareket ve eylemin ardından devrim ve sosyalizm utkusu ile bir araya gelerek oluşan ve gidişata müdahale etme gücüdür. “Kürdistan sömürgedir" belirlemesi tam da buna bir yanıt niteliğindedir. İdeolojik karmaşa, sömürgeci akıl, siyasal yönsüzlük kabul edilmemiştir. Kuruluş genç başlar. 14 Temmuz Ölüm Orucu’nun şehitleri, Mazlumlar, Dörtler zindanda, işkence altında, dirhem dirhem erirken bile son nefeslerinin, son sözlerinin gücünde yorgunluğun zerresi dahi yoktur. Her bir söz tarihe ve topluma çağlayan birer haykırıştır. İnsana, insan bireyine taşırılan bilinç ve eylemdir. Genç bedenler, her yanı irinle kaplanmış askeri cumhuriyetin sözde genç varlığına eşsiz bir karşı koyuş haline dönüştürülmüştür. Sistem, Kürt özgürlük hareketini tasfiye edebilirse kendisini yeniden “genç” kılmaya addetmiştir. Bugün yeni bir Cumhuriyet iddiasında olan AKP faşizmi ile nasıl da benzerlik taşımaktadır. Her kuruluş çok sancılıdır iddiası da eylemi de büyük bir bilinç, büyük bir amaç ve eylemlilikle yürütülmek durumundadır. Kuruluştaki karakter sonrasını da belirleyecektir çünkü. Yapısallık o organdaki bütün dokuların organik birliği ve oluşumudur. Amed zindanı koridorlarında, her bir hücrede, her bir koğuşta her an yankılanan “direniş faydasızdır, başaramayacaksınız” sesleri tam da cumhuriyetin dokusundan dışarıya taşan yapısal sestir ve korkunçtur. Ama bu sese eşlik eden bir başka ses “Genç Kemalistler”in, Şahin Dönmezler’in, Yıldırım Merkitler’in hain, ihanete çağıran sesleridir. Boşuna yankılanmaz o koridorlarda. Hücrelerin izbeli girintilerinde, işkence anlarında.

Her dönemin hainleri vardır

Cumhuriyetin kuruluşunun genetik kodları aynı zamanda işbirlikçi-hain-ajan Kürt kişilik ve siyasi aklıyla işlenmiştir. Daha doğrusu Kürt varlığı tarihi ve kültürü ile, şarkı türküsünden el emeğine kadar cumhuriyetin besleyici gıdası haline getirilmiştir. “Türklük” olarak ifade edilen siyasal ve ideolojik akıl, iktidar ve devlettir. Toplumsallık bu aklı sürdürmenin basit bir araç halidir. Toplumun temel sorunu aslında özgürlük ve demokrasidir. İktidar ve devletin ise doyumsuz kar hırsıdır ve buna göre toplum kendisine hizmet etmek için vardır. Kürt’ün payına düşen işçilik, hainlikle bu hizmeti eksiksiz yerine getirmelidir. Diyap Ağa’yı yanına oturtan M. Kemal’in güncel temsilcisi Kenan Evren’in her an eli kulağında haberini beklediği şey Şahin Dönmezler'in Amed zindanında başarıya ulaşmasıdır.

Harpagos’tan bu yana...

PKK toplumsallığa adım attığında ilk sözünün, ilk eyleminin Kürt toplumsal varlığı içinde en bozguncu, en onursuz rolü oynayan işbirlikçi-hain-ajan kesim ve kişiliklere karşı olması boşuna ve anlamsız değildir. “Feodal-komprador yapı” olarak nitelenen akıl ve yapının gerisinde neredeyse beş bin yıllık tarih vardır. Bu nedenle ilk Manifesto’da, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Problemi ve Çözüm Yolu’nda “…Harpagos’tan bu yana” diye başlar ve günümüzdeki hali çözümlenir. Önder Apo’nun yanında M. Hayri Durmuş vardır bu sözler fısıldandığında. Hilvan-Siverek direnişi olarak adlandırılan dönem tam da bu yapıya karşı Kürt özgürlük aklının tarihsel diyalektiğini ve denklemini ifade eder. Kenan Evren boşuna “helikopterle oranın üstünden geçerken darbeye karar verdik” demiyordu.

 

 

Çağdaş Kawa'nın yanıtı

Kürt ihanetinin ve işbirlikçiliğin tasfiyesi ne Cumhuriyet, ne Ortadoğu iktidar güçleri ne de kapitalist hegemonya için kabul edilebilirdir. Cumhuriyetin yalan ve inkarla kurulu gerçeği tam da bununla bağlantılıdır. Dahası Ortadoğu toplumsallığını kördüğüm haline getiren gerçeklik budur. Bugün bu kördüğüm Kürdistan yurdunda çözüldüğünde adım adım nasıl da Ortadoğu toplumsallığının özgürlük ve demokrasisini canlandırdığını görmekteyiz. Kemal Pir “Ben PKK’de Türkiye ve Ortadoğu halklarının özgür geleceğini görüyorum” derken bu tarihsel ve toplumsal hakikati en rafine haliyle haykırıyordu.

Durup geriye bakıldığında görülüyor ki beş bin yıllık lanetli tarih ve özgür toplumsallık Kürt direnişinde bütün boyutlarıyla açığa çıkıyordu. Savaş tam da bu anlamıyla sürüyordu. Amed zindanındaki PKK’li tutsaklara tarihte eşi benzeri olmayan bir saldırganlık nedendir diye sorulursa yanıtı bir yanıyla tam da budur. İhanet ve işbirlikçilik en çirkin, en kirli haliyle özgür kimliğe dayatılmıştır. Mazlum Doğan’ın, Çağdaş Kawa’nın üç kibrit çöpünde ışık tuttuğu tarihi budur ve ihanet ve işbirlikçilik yenilmiştir. “Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” demiştir. Türk egemenlik sistemi, ihanet ve işbirlikçi yapı büyük darbe yemiş ve yenilmiştir.

En zorlu koşullarda başarmak

Bu yenilginin öfkesi iledir ki Türk faşizmi Esat Oktay ile öncekini de katbekat aşan yeni saldırılarını devreye koyacaktır. 21 Mart 1982 Newroz’u ile 14 Temmuz 1982 arasındaki zaman amansızdır. Dönemin yaşayanları canlı kanlı halleri ile aramızdadır. Henüz hiçbir sözcüğün ifade etmeye yetmediği vahşeti günümüz kuşaklarına, tarih ve topluma aktarma göreviyle karşı karşıyadırlar. Bu görev kesintisizdir. Ne unutulabilir ne de unutturulabilir. PKK’yi PKK yapan soylu değerlerinin amansız, eşitsiz silahlarla ve her şeyin aleyhte olduğu koşullarda zaferle çıkmayı başarmıştır çünkü. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’na doğru giderken neler hissedildi, neler düşünüldü? Nasıl hazırlanıldı? Tarih ve güncel nasıl böyle iç içe yaşandı? Parti kendisini bekleyen büyük tehlikeden nasıl kurtarıldı? Hepimiz için yaman üretici yıllar olduğu inkar edilebilir mi? Hele de Önderliği ve binlerce tutsak halen hapishanelerde on yıllardır esir tutuluyorken Amed zindan gerçeğinden öğrenmeye, bilmeye ve eylemleştirmeye mutlak ihtiyacımız yok mudur?

 

 

O sözlerin anlamı...

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’nu yaratan eylemin kıyaslanmayacak kadar bilinç düzeyi yüksektir. Amaca kilitlenmiş yürek ve akıl gücü an içinde ne eylem yapılacaksa onu yapmıştır. Tarihsel zafer yaratan eylemin başarı çizgisini yaratmıştır. Ne geç ne erken, ne koşullar ne can kaygısı önem arz eder. Can orada erimeye bırakılarak yaşamı anlamsal değerinde kutsal kılmıştır. Bu nedenle “Yaşamı uğruna ölecek kadar çok seviyoruz” denilmiştir.

14 Temmuz direniş önderlerimizden Mehmet Hayri Durmuş’un “Mezar taşıma halkıma borçlu yazın” sözü yüce bir duygu erimini anlattığı gibi, bilgi birikiminin bir insanda kutsal fikir birliğine ulaştığını gösterir. Hem içinde bulunduğu zamanda inandığı, öncülük yaptığı hareketin mücadelesine ivme kazandırır, düşmanını alt eder hem de ardıllarının her zaman önünü aydınlatan esas alınacak bir yol, duygu-bilinç bütünlüğünün öğretisini oluşturur.

 

 

Büyük anlamı anlamak

Ferhat Kurtaylar kendilerini çayır çayır yakarken 21 Mart’ta ihanet ve teslimiyete vurulan darbenin moral değerleri ile yüklüdürler aslında. Faşizme son darbeyi indirmek için beklenen zaman arasında ateşten bir köprü kurarlar. Hem de doku doku bedenlerini ateşe tutarak. 35. Koğuş ile 29. Koğuş arasında bırakalım bir kelimenin ulaşmasına, bir kuşun uçmasına bile imkan yoktur. İşkenceli mahkeme yolculuklarında ve salonlarında belki bir göz kırpması, rast gelmişse belki ancak bir dokunuş vardır. Ama bünye nerede olursa olsun dokuları canlı ve Önderliğin muazzam öğretisi ile donanmıştır. Birbirlerini hisseder ve bilirler. Ferhat Kurtaylar da bilinç ve eylemle yoğrulmuştur. Mazlum Doğan’ın eylemi ile yoğunlaşma akışkan hale gelir. Eylemin biçimi, hazırlanışı, uygulaması, mesajı muazzamdır. Daha önemlisi düşmanına nasıl darbe vurduklarını bilmektedirler. Yoldaşa yoldaş olmanın gereklerini yapmakla coşkuludurlar. Kemal Pir, “Ferhatlar’dan önce görev bizimdi” derken önderlik vasfıyla her zerresini hissederek, yaşayarak yeni hamlenin ertelenemez gücüyle yüklüdür. Bu nedenledir ki 14 Temmuz bir doruktur. Coşkunun, eylemsel olmanın, başarının, düşmanına darbe indirmenin doruğudur. İçerideki Parti yenilmemiştir. Zaferi kazandıran tarzıyla yürüyüş halindedir. M. Hayri Durmuş “Başardık, başardık” diye haykırır. Belki de o an’da bir yanıyla Mazlum Doğan ve Dörtler ile konuşmaktadır. Dışarıdaki Parti’nin önü açılmıştır. PKK İkinci Kongresi tam da bu dönemde gerçekleşir.

Kısaca ifade ettiğimiz bu genel anlatımdan sonra 14 Temmuz Ölüm Orucu’na götüren nedenleri, var olan koşullar ve mücadelenin o zamanlardaki durumu kadar buna ulaştıran şehit ve direniş önderlerinin duygu-bilinç-fedakarlık yönlerini anlamaya çalışmak daha yerinde olabilir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.