Güncel

Anayasa fiilen askıdadır

Gülistan Koçyiğit

Gülistan Koçyiğit

  • DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Türkiye'de anayasanın fiili olarak askıda olduğunu, bunun için de Kürt sorununun hukuki ve siyasi zeminde konuşulamadığını söyledi. Koçyiğit, Meclis’in inisiyatif almasını istedi. 
  • İstanbul Barosu’nun görevden alınması, İmamoğlu’nun tutuklanması, Eğitim Sen’e soruşturma açılması ve saldırıların, barışa sabotaj olduğunu kaydeden Koçyiğit, "İstanbul Adliyesi’nde Türkiye demokrasisine pusu kuruluyor" dedi. 

Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’nin demokratikleşemeyeceğini belirten DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Kürt sorununa hukuki ve siyasi zeminin açılması; yasal çerçevesinin ve güvencesinin Meclis tarafından oluşturulması gerektiğini vurguladı. Sokağa çıkan milyonların haykırdığı demokrasi talebinin yanında olduklarını söyleyen Koçyiğit, "Bütün bu süreci zehirleyen anti demokratik uygulamalara rağmen biz barış ve çözüm ısrarımızı sürdürmeye devam edeceğiz" dedi. 

Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te güncel gelişmelere ilişkin düzenlediği basın toplantısında konuştu. 

Emekli'ye bin TL reva görüldü

Meclis’te görüşülen ve emekli bayram ikramiyesinin yükseltilmesine yönelik düzenlemeyi de içeren kanun teklifine değinen Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Bu yasanın en can alıcı maddelerinden biri emekli ikramiyelerinin 3 bin TL’den 4 bin TL’ye çıkarılması oldu. Yani koca AKP iktidarı 22 yıllık iktidarının sonunda günlerce yaptığı toplantıların ardından kocaman bir rakamı tamı tamamına bin TL’yi emeklilere reva gördü. Telaffuz ederken utanıyoruz, emekli o parayı çekerken utanıyor, yoksul pazara giderken utanıyor ama ne yazık ki iktidar, yarattığı bütün bu yoksulluk ve yıkımın karşısında utanmak bir yana pişkin pişkin bin TL’yi büyük bir rakammış gibi topluma anlatmaya devam ediyor” dedi.  

Emekli maaşı eridi

4 milyon emeklinin yaşamlarını cüzi miktarlarla idame etmeye çalıştığına işaret eden Koçyiğit, şunları söyledi: "Ekonomi, toplum ve yoksullar açısından alarm veriyor. Buna rağmen iktidar, elini ovuşturarak yoksulun, emeklinin, asgari ücretlinin sırtına binmeye devam ediyor. Sadece iki ay içindeki enflasyon oranı yüzde 7,3 oranında arttı. Yani 14 bin 469 TL olan emekli maaşı zaten eridi gitti. Yoksulluk sınırı 78 bin 230 TL’ye, açlık sınırı 25 bin 720 TL’ye yaklaştı. Emekli, sadece 14 bin 469 TL alıyor. Peki bunlarla yaşamak mümkün mü?"

Borsanın kaybı 2 trilyon

İstanbul Belediyesi’ne yapılan operasyonun, zaten krizde olan ekonomiye maliyetine dikkat çeken Koçyiğit, şöyle devam etti: "Üç gün içinde Merkez Bankası’nın 25 milyar dolar rezervi erimiş durumda. Piyasaya sürekli döviz sattılar. Borsayı kesmek zorunda kaldılar, çünkü 2 trilyon TL’lik bir borsa kaybı oldu. Uluslararası bazı yatırım kuruluşları, Türkiye piyasasından çekildi. Sermaye Piyasası Kurulu önlem için bankalarla toplantı aldı. Halbuki kKrizi engellemenin yolu açıktır; antidemokratik olmayın, hukuksuzluk yapmayın, darbe yapmayın, seçilmiş iradeye el koymayın, belediye başkanlarını tutuklamayın, darbe üzerine darbe yapmayın, Cumhuriyet Başsavcılarını operasyon odağı olarak bindirilmiş kıtalar gibi kullanmayın, döviz rezerviniz de artar ekonomik kırılganlığınız da gider, refah da gelir."   

Darbeci iktidarın bakanı

Demokrasi olmadan, barış ve iç huzur sağlanmadan, adalet tesis edilmeden ekonominin düzelmeyeceğini kaydeden Koçyiğit, 'darbeci iktidarın bakanı' dediği Mehmet Şimşek'in uluslararası finans kuruluşlarının İstanbul ile gili sorularını ‘yanıt yok’ diye geçiştirmesini eleştirdi. Koçyiğit, "Yanıt açık; halka, hukuka, sandığa darbe yapıyorsunuz. Seçilmiş iradeyi gasp ediyor, sandığı tanımıyorsunuz. Seçimsiz bir yönetim ve rejim ilan etmeye, sistemi buraya itmeye çalışıyorsunuz. AKP, ‘Ben sandıktan çıkarsam meşrudur, halkın iradesi tecelli etmiştir’ ama sandıktan muhalefet ve başka bir parti çıkarsa ‘O sandık gayri meşrudur’ diyor. ‘Gerekirse iftira atarım yolsuzluk derim gerekirse bizim belediyelerimizde olduğu gibi terör ile iltisak gibi uydurma bir şey yaparım kayyum atarım. Kent Uzlaşısı gibi toplumun ihtiyaçlarına cevap veren demokrasi kültürünü geliştiren uzlaşıyı demokrasinin en ilkesini kriminalize ederim, HDK’yi oradan KCK’ye bağlarım kopyala yapıştır dosyalar yaparım’ diyor. ‘CHP’ye DEM Parti'ye de kayyum atarım’ diyor. Bütün bunlara ekonomi bakanının bir sözü yoksa orada boşuna oturuyor.”

Sokağı terörize ediyor

Sokağa çıkıp protesto etmenin evrensel bir hak olduğunu;  milyonların bu evrensel ve anayasadan kaynaklı hakkını kullandığını hatırlatan Koçyiğit, "Sandığa attığı oyuna sahip çıkıyor. İktidar bu tabloyu okumak ve sokaktaki milyonların sesine kulak vermek yerine antidemokratik uygulamalardan geri adım atmıyor. Sokağı bilerek isteyerek terörize ediyor. Sokağa çıkan insanları hedef haline getiriyor. Bunu asla kabul etmiyoruz. Sadece haber takibi yapan hakikati ve gerçeği halka ulaştırmaya çalışan 16 gazeteci tutuklandı. Bu hangi demokrasi kriteridir?" dedi. 

İktidar karar vermeli

Türkiye'nin hem 27 Şubat’ta yapılan çağrı nedeniyle hem de İstanbul'daki darbeyle yol ayırımında olduğunu kaydeden Koçyiğit, "Kürt sorununun demokratik çözümünden ve demokraside birlikte yaşamdan yana mısın yoksa çözümsüzlükte ısrar ederek iktidarda kalmaya mı çalışacaksın" diye sordu. 

Kürt sorunu ve demokratikleşme

Meclis’in özel rolüne ve nemine de dikkat çeken Koçyiğit, şunları ifade etti: "Meclis gerçekten insanların sesine kulak kabartacak mı? Açık ve net söyleyelim; demokrasi meselesini bir bütün olarak görüyoruz. Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu çözülemez. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez. Bunlar iç içe ve birbirine bağlıdır. 86 milyon insanı da kapsayacak bir demokrasi hamlesi olmak zorundadır.

Meclis'in sorumluluğu var

Meclis ne zaman toplumsal barış için gerçekten söz söyleyecek, demokrasi taleplerini duyacak ve demokrasi taleplerinin gereği hızlı bir şekilde adım atacak? Ülkenin, halkın gerçek gündemi demokratik alanın genişletilmesi, ekonomik refahın yükseltilmesi, barışın toplumsallaşması ve bütün bunlar için emek sarf eden bir Meclis pratiğini bütün Türkiye halkları görmek istiyor. 

Silahları nereye bıraksın?

Tecrit kaldırılsın, 'umut hakkı' tanınsın, hasta tutsaklar öncelikli olmak üzere infazda eşitlik sağlansın, TMK ve TCK hızla ayrımcı yasal maddeler ayıklansın, gerçekten AİHM ve AYM kararları doğrultusunda bu ülkedeki yasal mevzuat hızlı bir şekilde taransın, dediğimizde karşımıza tek bir madde ile çıkıyorlar. ‘Silahlar bırakılsın’ diyorlar. İyi tamam, silah bırakılmasın diyen var mı? Sayın Öcalan çağrıyı 27 Şubat’ta yaptı. Örgüt buna olumlu karşılık verdi, hatta ateşkes ilan etti. Meclis, örgütün silah bırakması için gerekli yasal mevzuatı, sürecin selameti için gerekli olan çerçeve yasayı konuşmuyor.  Bu insanlar nereye ve nasıl bırakacak; bunun yasal güvenceleri nedir? Bu soruların yanıtlarını alamıyoruz. Sayın Öcalan’ın bu sürecin selameti açısından bu sürecin ilerletilmesi açısından koşullarının düzeltilmesine ilişkin bir adım olmadığını görüyoruz. Hali hazırda özgür çalışma koşullarını süreci yürütmek için örgütüyle ilişki kurup kongre yaptırabilecek koşullara yönelik bir yaklaşım da yok. 

Kurtulmuş'a hatırlattı

Sayın Numan Kurtulmuş’a atıfla yeniden söyleyelim. ‘Hiç kimsenin süreci zehirlememesi gerektiği kanaatindeyiz. Süreci bir siyasi pazar haline getirmeden tamamlayacağız’ demişti. Bu kadar önemli bu kadar tarihi bir açıklama varken, bu süreci İstanbul pratiği ile kayyum ve tutuklamayla, sokaktaki insanlara gsaldırma pratikleriyle kim zehirliyor? Süreç karşıtı bir iklimin oluşması için kim çalışıyor, kim harekete geçmiş durumda? Bu soruları Sayın Kurtulmuş’a ve bütün iktidar yetkililerine sormak istiyoruz. Bu ülkede fiili olarak anayasa askıdadır. Fiili olarak anayasa askıda olduğu için bugün Kürt sorunu hukuki ve siyasi zeminde konuşamıyoruz. O nedenle bir an önce hukuki ve siyasi zeminin açılması; bir an önce yasal çerçevesinin ve güvencesinin Meclis tarafından oluşturulması gerekiyor. Bir an önce Meclis’in Kürt sorunun demokratik çözümü için inisiyatif alması, Meclis Başkanı'nın burada rolünü oynaması gerekiyor.

Süreci sabote ediyorlar

Bütün bu meselelerin içerisinde İstanbul Barosu’nun görevden alınması, İmamoğlu’nun tutuklanması, Eğitim Sen’e soruşturma açılması meselesinde Saray'ın savcısının önemli bir rolü var.  Bütün bunların, barışa sabotaj olduğunun altını çizmek istiyoruz. İstanbul Adliyesi’nde Türkiye demokrasisine pusu kuruluyor. İstanbul Adliyesi’nden bütün ülkeye yayılacak anti demokratik bir rejim kalıcılaştırılmak isteniyor. Bu ülkenin geleceğini belirleyenin Meclis olması gerekirken ne yazık ki Saray'dan talimatla bir başsavcı her şeyi belirlemeye ve yönetmeye çalışıyor. Ülkenin demokrasisine, barışına dinamit koyuyor. Bu sürecin karşısında demokrasiden eşitlikten ve özgürlükten yana tutumumuzu sürdürüyoruz. Sokağa çıkan milyonların haykırdığı demokrasi talebinin yanındayız. Bütün bu süreci zehirleyen anti demokratik uygulamalara rağmen biz barış ve çözüm ısrarımızı sürdürmeye devam edeceğiz." ANKARA

 

* * *

Aileler, İmralı'ya gitmeyi bekliyor

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın ailesinin, İmralı'ya gitmek için başvuruda bulunduğunu belirten Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Hakları kapsamında değerlendirilecek" dedi. 

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, AKP Grup Toplantısı öncesi gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile aile görüşmesi için bir talep olduğunu ve bunun değerlendirildiğini ifade eden Bakan Tunç, "Dördüncü görüşme ile ilgili değil ama İmralı ile aile görüşmesi için bir talep var. Bu talebi de biz değerlendiriyoruz. Daha önce biliyorsunuz, Ömer Öcalan değerlendirme yapmıştı. Bu da kanun çerçevesinde, hükümlülerin hakları çerçevesinde değerlendirilecek bir konudur" dedi.

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.