Boş tencere
Nevra AKDEMİR yazdı —
- Gündelik hayata dair bir söz üretmeyen ve alternatif dayanışmacı bir temel ihtiyaç ağını örgütleyemeyen kimsenin bu faşist iktidarı seçimle düşürme ihtimali olmadığını ortaya çıkardı. Dönüp bakmamız gereken, gerçek anlamda bir gündelik hayat politikası üretip üretmediğimiz.
Seçimlerin hemen ardından en çok duyduğum cümlelerden biri şu oldu: “Demek ki boş tencere her zaman iktidar düşürmezmiş.” Tencerenin boş olmasının yarattığı çaresizlik, iktidarın asla ihmal etmediği mahallelerde ve camilerde örgütlenen yardım ağlarına insanları nasıl mahkum ettiğinden, egemenlerin medya gücünün insanların yaşadıklarını bile inkar edecekleri bir yalan makinesi olarak iyi çalıştığına kadar epey açıklama geldi olan biten karşısında.
TÜİK'in araştırmasından yola çıkacağım. İlki 2022 yılına ilişkin Hane halkı Tüketim Harcaması istatistikleri olacak. Bu araştırma, pandeminin en fazla etkisini hissettiğimiz 2020 ve 2021 yıllarında yapılmamış. 2022 yılına dair sonuçlar ise son derece önemli. Araştırma sonuçlarına göre Türkiye genelinde hanelerin en büyük üç gider kalemi, sırasıyla beslenme ihtiyacını (yüzde 22,8), barınma ihtiyacını (yüzde 22,4) ve ulaşım ihtiyacını (21,3) gidermeye ayrılıyor. Haneye giren gelirin üçte ikisi “bugünü kurtarmaya” yönelik temel ihtiyaçlara gidiyor diyebiliriz. Geleceğimiz için yapacağımız, eğitim, kültür ve sağlık gibi harcamalara ise ayrılan pay tüm Türkiye çapında yüzde 5’in biraz üstünde. Türkiye halklarının genel olarak günü kurtarmaktan başka bir çabası da kalmamış durumda.
Biraz daha ayrıntılandırırsak, gelirin nasıl kazanıldığının tüketimi de belirlediğini görüyoruz. Yani, temel geliri emek gücünün belirli bir zaman için fiyatına tekabül edenler, yani maaş, ücret ve yevmiyeli çalışanların en fazla harcama yaptığı tüketim kalemi ulaştırma (22,5). Zira kentlerin sürekli yeniden dizaynı ile giderek daha uzak yerlere çalışmaya gidiyoruz. Bu yüzden kadınların ve erkeklerin istihdam koşulları arasındaki fark kadınlar aleyhine derinleşiyor. Dahası en fazla hane bütçesinin aktarıldığı harcama kalemi ulaştırmanın ardından beslenme (yüzde 21) ve barınma (yüzde 20,8) geliyor yine. Çalışanlar için gıda fiyatlarının ve konut kiralarının artışı büyük bir sorun. Küçüklü büyüklü bir işletme sahibi olup kâr geliri kazananların en büyük harcama kalemi yine ulaşım (yüzde 27,2). Elbette çok küçük taşeron firmalardan büyük firmalara kadar çok geniş bir kategori bu. Bu yüzden ne kadar gelir kazandığına da bakalım:
Türkiye'de yaşayanların gelirlerini yüzde 20’lik kategorilere ayırırsak, en düşük gelir elde edenlerden oluşan yüzde 20 beslenme ihtiyacı için toplam gelirinin yüzde 35,8’ini harcıyormuş. Konut için ise toplam gelirin yaklaşık yüzde 30’unu. Ulaştırma harcaması ise sadece yüzde 8,3. Toplu taşıma dışında bir şansı olmadığı için belki de. En yüksek gelir diliminde olanların ise en büyük harcama kalemi, müteşebbis geliri kazananlarda olduğu gibi bir eğilimde, yani yüzde 28,5. Beslenmeye ayırdıkları pay yüzde 16,6 iken, barınma harcamalarına yüzde 19,3 pay ayırmışlar. Sermayenin kârları ise özellikle büyük ölçekli firmalarda durmaksızın artıyor ve yoksulluğumuzun kaynağını da bu oluşturuyor.
Buradan harekete boş tencereyi neyle doldurduğuna bakmamız belki de seçimlere dair epey bilgi veriyor. Mahallelerdeki yardım ağları, tüm gelirin üçte birini sadece beslenmeye ayırmak zorunda kalan insanlar için günü yarından daha önemli kılıyor. Yerel seçimlere giderken, eleştiri, iç hesaplaşma ve öz eleştirilerimizi yöneltmemiz gereken yeri de böylece gösteriyor. Gündelik hayata dair bir söz üretmeyen ve alternatif dayanışmacı bir temel ihtiyaç ağını örgütleyemeyen kimsenin bu faşist iktidarı seçimle düşürme ihtimali olmadığını ortaya çıkardı. Dönüp bakmamız gereken, gerçek anlamda bir gündelik hayat politikası üretip üretmediğimiz.