Kolay iktidar, zor muhalefet
Nevra AKDEMİR yazdı —
- Muhalefet, iktidardan daha milliyetçi, ırkçı, göçmen düşmanı söylemlerle sosyal eşitsizlikleri manipüle ettikçe; iktidarın iktidarda kalma işini kolaylaştırmakla kalmıyor, kendisini de kalabalıkların tepkilerine ve öfkelerine rağmen yalnızlaştırıyor.
Türkiye gibi ülkelerde en kolayı iktidarda kalmak, en zoru iktidar olmak. Muhalefet denilen koskoca birbirine benzemez siyasal özneler toplamını düşündüğümde, son dönemlerde özellikle, başlarına zebani konulmadan birbirini aşağıya çektiklerini anlatan bir karikatür geliyor aklıma. Zira böyle bir muhalefetin, iktidar olma hedefini muğlaklaştıracak şekilde politika yaparak “muhalefette kalması” büyük bir iktidar başarısı olarak göründüğü için son derece konforlu. Öyle ki zaten bilinen gerçekleri eleştirerek, bazen "ulusal çıkarmış" gibi görünen iktidarın kanlı sömürgeci ve talancı faaliyetleri adına tavizler de vererek, elini taşın altına sokmadan pazarlıklarla devam eden bir meclis hayatı ve etraflarındaki çıkar ilişkileri üzerinden mikro iktidarlar da yarattıklarını düşündüğümüzde, muhalefetin çatısının altındaki savaş mide bulandırıcı hale geliyor.
Kim bu muhalefet acaba? Eski rejimin kalıntıları bir yanda, 20 yıldır süren iktidarın eski ortakları bir diğer yanda. Muhalefet ne zaman, gerçekten muhalif bir süreç içine girse, bu iki duvara çarpıyor; iktidarın demokratik gibi görünen hamlelerinin ya daha gerisinde kalıyor ya da iktidarın dayandığı nefret suçlarıyla örülü zemini daha da genişleten yeni suçlara alan yaratıyor. Muhalefet, iktidardan daha milliyetçi, ırkçı, göçmen düşmanı söylemlerle sosyal eşitsizlikleri manipüle ettikçe; aileci ve kadın/LGBTİ+ düşmanı tavırlara daha girdikçe ve cinsiyetçi şiddet ve sömürüyü meşrulaştırdıkça; özgürlük alanlarını daha kriminalize edip, suç tanımını iktidar perspektifine itiraz etmeden hedef gösterdikçe iktidarın iktidarda kalma işini kolaylaştırmakla kalmıyor, kendisini de kalabalıkların tepkilerine ve öfkelerine rağmen yalnızlaştırıyor.
Muhalefetin bu ne olduğu belirsiz yapısı, muhalif olmayı da sadece iktidar üzerinden tanımlıyor. Adını koyalım: AKP ve MHP (ve tarikatların önemli kısmı, DSP, Refah Partisi’nin şımarık oğlunun peşinde sürüklenenler, Sinan Oğan’ın kariyer hırsının peşindekiler ve dansçılar vb) ittifakına dahil olmayan herkes olarak belirlediğimizde, zemin son derece kaygan olmakla birlikte, muhalefetin ruhunu da AKP belirlemiş oluyor aslında. AKP karşıtlığı muhalefeti yarattıkça, AKP'nin politik varlığı yerine AKP’nin strateji ve taktikleri arasında pinpon topuna dönen bir muhalefeti görmemiz de çok muhtemel. Anti-AKP çatısı altında buluşan 6’lı masayı bir nebze farklı kılan (bizleri umutlandıran) bir belge ve ilkeler altında birleşebilmeleri iken, seçimler sonrasında her şeyin bir anda yeniden aslına rücu ettiğini gördük.
Nasılsa İYİP seçimlerde tabanına basit bir oy verme işlemine bile ikna etmezken, eleştirilerden muaf hale geldi. Meclisin ırkçı, şeriatçı ve piyasacı bileşimi karşısında muhalefet de alimallah milliyetçilerini kaybetmemeliydi. Daha ultra ırkçı olanların söylemlerini yayma kapasitesinin gücü, bugün sadece Anti-AKP’cileri değil, sol sosyalist güçlerin bir kısmını, ulusalcı kanadını da etkiliyor gibi görünüyor; bu ürkütücü olan. En son bir sendikanın basın açıklamasında sermayedarlar yerine mültecileri- işçileri hedef alması, bu durumun en açık örneği. Kiraların yükselmesinden evsizler ve yerinden edilenler; gıda fiyatlarının artışından borçlandırılmış köylüler veya kentli açlar; sağlık sisteminin çöküşünden şiddete uğrayan sağlık profesyonelleri veya sağlığını kaybetmiş hastalar nasıl sorumlu olabilir? Ancak iki ezilen kesiminin birbirine düşmanlaştırılması anlamına gelir bu, her zaman faşist ve neo faşist iktidarların kullandığı yöntem yani. Böyle bir zamanda “kim istifa etmeli” ve “kim özeleştiri vermeli” tartışmaları, önümüzdeki yerel seçimleri de kaybedeceğine inanan muhalefetin pesimizminden başka bir şey olabilir mi?
Halbuki akaryakıt zamları ve gıda enflasyonu ile korkunç bir yoksullaşma yaşıyor halk. Sınıfsal ayrım o kadar netleşiyor ki orta sınıf tartışması neredeyse rafa kalktı. Sınıfın ne kadar cinsiyetçi ve ırkçı temayüller üzerine kurulduğu gerçeği de gün gibi ortada. Yerel seçimler, yerel örgütlenmeler ve yerel ihtiyaçların nasıl giderildiği ile ilgili. Bugün deprem bölgeleri, özellikle Antakya susuzluk ile baş etmeye çalışıyor. Yıkımlardan talan ve enkazdan kâr etme mekanizmasını kuran iktidar yandaşları sermayedarlar, çaldıklarını sim yatırımı olarak kullanacaklar. Ancak anti-AKP muhalefeti yerine, çöküntü içindeki yaşamlarımıza umut olacak küçük örgütlenmeler ile yerel ihtiyaçlar bir ölçüde giderilse bile muazzam bir dönüşümün önünü açabiliriz.