Kazdağlarından İliç’e kapitalist şiddetin coğrafyası
Nevra AKDEMİR yazdı —
- Ölen kuşlar, kayıp insanlar, Fırat nehrine akıp giden siyanürlü balçık ve siyasetçilerin yüzsüzce şirketi savunuşu. Koskocaman bir doğa katliamı, insan katliamı ve şirket suçu iç içe.
Bergamalı asteriksleri hatırlayan var mı? İlk defa siyanürlü altın arama ve maden faaliyetlerini Türkiye’nin gündemine sokan onlardı. Siyanür maddesinin yeraltı sularına karıştığı için bereketli kadim iç Bergama topraklarında tarım yapmanın imkansızlaşacağını söylüyor ve hepimizi uyarıyorlardı. Uluslararası sermayenin yerli ortaklık kurduğu Koca madencilik ile Bergama köylülerinin mücadelesi 1990’ları ve 2000’lerin ortalarında gündemi fazlasıyla meşgul etti ve bizleri Uluslararası Tahkim’den yeraltı sularının kirlenmesine pek çok konuda bilgilendirdiler. Bergama’dan sonra Kazdağları, Soma, Ordu, o kadar çok yeri teker teker konuşmak zorunda kaldık. Kadınların ön safhada olduğu, ağaçlara sarılarak maden şirketi ile devlete karşı toprağın ağacın kuşun hakkını savunduğu pek çok sahne geliyor aklıma bu tarihi düşündüğümde. Aynı zamanda bugün güçlü bir diplomat olmaya devam eden Yerkel’in Soma’da öldürülen 301 işçiden birinin yakınına attığı tekme ve polis biber gazları ve panzerleri ile yarattığı şiddet.
İliç’te 35 yıllık doğayla sermayenin savaşının geldiği aşamanın sembolü var. Ölen kuşlar, kayıp insanlar, Fırat nehrine akıp giden siyanürlü balçık ve siyasetçilerin yüzsüzce şirketi savunuşu. Koskocaman bir doğa katliamı, insan katliamı ve şirket suçu iç içe. “Kaza” anının görüntülerini izlediyseniz, siz de bir felaket filmi sahnesi izlediğiniz sanrısına kapılmışsınızdır, yaşadığımız, yaşamakta olduğumuz ve yaşayacağımız bir dizi felaket. Birebir şirket eliyle üretilmiş, siyasetçilerin beceriksizce üstünü örtebilecekleri ve hukukun işleyişi ile mağdurların fail konumuna geleceği bir şirket suçu. Bunca can yakıcılığı ile ortada dururken, gündemi hızlıca terkeden bir şirket suçu.
Bu yüzden Bergama’ya, Soma’ya hala sayarken bir kaçını eksik söylemekten endişe ettiğim şirket suçlarının yerle bir ettiği o kentlere bakmak çok önemli. Altın madenleri değil, talan ve yağma üzerine kurulu sermaye birikiminin öznelerini yalnızca çimento fabrikaları, kömür madenciliği, Hidro Elektirik Santralleri (HES) ve nükleer enerji santrallerine kadar genişletelim. Dahası coğrafyaların felaket kaderlerinin şirketlerin devlet aracılığıyla şiddet kapasitesi ölçüsünde seyretmesi de ayan beyan ortada. Zira şirket suçunun hem bir felaket hem de siyasi bir zorbalığa dönüşmesi hem mağdurların mücadelelerini siyasallaştırma başarısı hem de etnik kimliği, milliyeti ve dini açıdan kurulu düzenin asli unsurunun parçası olup olmamasıyla bağlantılı. Gündemi işgali de burada ne yazık ki kitleniyor. Örnekler verelim:
Soma gibi bereketli toprakların kirlenmesi, tohumların uluslararası anlaşmalarca konulan patent hakları ile kısıtlanması ve daha bir çok nedenle tarımsal üretim ile geçinemeyen insanlar borçlanmış, borçlarını ödemek için işçileşmiş, son derece açık işlenen şirket suçlarıyla öldürülmüş ve hatta akabindeki inayet politikaları tarafından haysiyetleri ile de tehdit edilmişti. Dahası son seçimlerde yenilginin de verdikleri oylara bağlanmış olmalıydı? Bir annenin “benim oğlum yüzemez ki” tepkisiyle oğlunun “kaza” haberini karşılamasıyla andığımız Ermenek’te durum farklı değil. Pek çok maden gibi, bereketli topraklara kondurulan çimento şirketleri de zaten bir kısmı siyasi baskı nedeniyle yerinden edilmiş köylülerin başka bir ekonomik faaliyetle geçinmesini de imkansız hale getirmiyor muydu? Çimento ve diğer kirleten sanayilerin en yasa dışı şekilde kârlılıklarını artırması, bu bölgede çok daha fazla siyasi bir ittifak üzerine kurulmakta ve şiddeti olmazsa olmaz hale getirmekteydi. Bugün maden sahası olarak ruhsatlandırılmış alanların oranı, neden talan denildiğinin açık yanıtı. Örneğin 2021 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Şırnak kent merkezi ile Cizre, Uludere, İdil, Beytüşşebap ve Silopi ilçelerinde 20 bölgede ÇED raporuna gerek görmeden maden arama izni vermiş. Munzur dağının tamamı maden sahası olarak ruhsatlandırılmış. Hali hazırda en ufak suçların bile failinin kim olduğuna göre değişen hukuk, burada işleyecek mi?
Ancak yukarıda dediğim gibi, ittifaklarla işliyor bu karanlık sistem. Madenlerin sahipleri, kritik pozisyonlarda çalışanları, ÇED raporuna gerek duymadan ruhsat verenleri, bu haberleri yapmak yerine yerel magazini önceleyenleri, yerel sermaye ile uluslararası sermaye ortaklığındaki zincirin halkaları. Seçimlerde siyasete başarı kazanmanın sınırları gelip bu ekonomik fırsatlara dayanıyor işte. Sonucu ise cehenneme dönen hayatımız, yıllar alan mücadeleleri veren bir avuç umudunu kaybetmeyen insanın bunları konuşma imkanı veren çabası ve konuşulmadıkça kopmayan ekonomik bağlar…