Engelsiz bir kent mümkün
Toplum/Yaşam Haberleri —
- “Engelliler için yeni bir yaşam mümkün” mottosuyla çıktığımız yolda, daha erişilebilir kentler oluşturmanın birinci aşaması, toplumsal ve bireysel yüzleşmelerle başlamalı.
HAVİN DERYA/WAN
Türkiye’de en fazla ayrımcılığa uğrayan grupların başında engelliler geliyor. Milyonlarca engellinin, sosyal izolasyonu ve yalnızlığı, kendine bağımlı kılan sosyal politikalar ve her yıl ötelenen erişilebilirlik yasasının erişilemezliği sayesinde engelliler toplumdan izole bir yaşama mahkum ediliyor. Engellilerin yaşadığı sorunlara rağmen bütçede engellilere ayrılan pay ise yüzde 2’nin altında.
DEM Parti ise engellilerin toplumsal yaşamda görünürlük kazanması ve ayrımcılığın sona erdirilmesi için kapsamlı bir strateji öneriyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Engelliler Komisyonu'ndan Hatice Betül Çelebi, engellilerin toplumsal yaşamda eşit yer bulabilmeleri için yerel yönetimlerin önemli bir role sahip olduğunu belirtti. DEM partinin engellilere yaklaşımı ve projelerini Çelebi ile konuştuk.
Türkiye'de yaşayan engelli bireylerin oranı yüzde kaçtır? Ayrıca, dünya nüfusunun yüzde kaçının yeti farklılıkları olan bireylerden oluştuğu belirtilmektedir?
Hali hazırda Türkiye’de yaşayan engelli nüfusuna ait gerçek verilere sahip değiliz. Ancak 2012 yılı TÜİK verilerine göre; toplumun yüzde 12’si engelli bireylerden oluşuyor. Pek çok ülkede yapılan araştırmalar gösteriyor ki dünya nüfusunun yüzde 10’u da yeti farklılıkları olan bir nüfustan oluşuyor.
Bu oranlara baktığımızda, yaşadığımız kent nüfusunun yüzde 10’luk kısmının engelli bireylerden oluştuğunu söyleyebiliriz. Eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumda, sokakta, parklarda, kafelerde ve tüm sosyal alanlarda, karşılaştığımız her 10 kişiden birinin engelli bir birey olması çok olağan ve mümkünken, kentlerimizde böyle bir karşılaşmadan bahsetmemiz mümkün olmamakta. Zira yaşadığımız fiziki mekanlar ve sosyal organizasyonların tamamı, sağlamcılık ideolojisi olarak adlandırdığımız, bu ideolojinin şekillendirdiği negatif kültürün yetiştirdiği bir zihin dünyasının yansımasıdır. Ve bu yansımanın yakıcı bir sonucu olarak engelli bireyler, sosyal izolasyonla sonuçlanan bir ‘kapatılmanın’ mağdurları olarak yaşamlarını devam ettirmek zorunda kalıyor. Kapatılmanın kendisi bir görmezden gelme ve görünmez kılma biçimi, aynı zamanda engelli bireyin toplumdaki varlığını inkar eden bir yaklaşımın da ifşasıdır.
DEM Parti olarak engellilik meselesinin sadece bir “erişilebilirlik sorun” olarak ele alınmasına karşı çıkıyorsunuz. Biraz açabilir misiniz?
Yüzyıllık bir sorun olarak karşımızda duran engellilik meselesinin bir erişilebilirlik meselesine indirgenmesinin karşısında duruyoruz. Erişilebilirlik, engelli bireylerin hayatında çok önemli bir başlık olmakla birlikte, sorunun özü ve kapsamı bu başlığa sığdırılamayacak kadar derin, bütünsel, tarihsel ve ideolojiktir. Hal böyle olunca, DEM Parti olarak alana yönelik kapsamlı tespitleri ve çözüm önerilerini açığa çıkaran politik çalışmalarımızı dört yıldır aralıksız bir biçimde sürdürüyoruz. Bu kapsamda hazırladığımız 'Engellilik Manifestosu' ve negatif kültürün inşasına hizmet eden dil üzerine yapılmış bir araştırmayı da içinde barındıran 'Ayrımcı Tabirler Raporu', soruna ilişkin öncü çalışmalar olarak çığır açmış ve referans alınan yeni bir politik yaklaşımın temelini inşa etmiştir.
Yakın, orta ve uzun vadeli en büyük hedefimiz; yıllardır politik alanın dışında bırakılmış engelli bireylerle kamusal ve toplumsal alanda dikey ilişkilenmiş, hayır işi kapsamında toplumsal vicdanın kendini arındırma ritüeline dönüştürülmüş ve sadaka kültürünün devamlılığını sağlayan ve hali hazırda kabul gören bu negatif kolektif hafızanın dönüşümüdür. Manifesto ile açığa çıkardığımız yeni engellilik paradigmasını toplumsallaştırarak, engellilik sorunlarının diğer politik hatlarla birleştirilerek, birbirine güç veren bir bütünsel mücadele hattının oluşturulmasıdır.
Peki engelliler konusunda önerilen bu yeni paradigmada yerel yönetimlerin rolü nedir?
Engellilik konusundaki yeni paradigmada, önerdiğimiz özgürleştirici politikaların uygulama alanları olarak yerel yönetimlerin önemini manifestomuzda özellikle vurguladık. Zira yerel yönetimler, yaşamlarımıza dokunan kalıcı ilk izleri inşa eden, yerelin kendi özgünlüğünü bilen, anlayan ve gören, karar alıcı ve uygulayıcı organizasyonlardır. Bu açıdan yeni engellilik paradigmamızda yerel yönetimlerin ‘denkleştirme’ ilkesini uygulaması gerektiğini savunmaktayız.
Denkleştirme ilkesi derken neyi kastediyorsunuz?
Denkleştirme ilkesi, tıbbi modeli referans alan hakim engellilik ideolojisinin yaptığı gibi engelli bireyin yeti farklılıklarını düzeltmek, kendi normali olan ‘norma’ uygun hale getirmek değil; farklılıkların eşitliğini gören, farklılıkları kabulde olan ideolojik perspektifle, sosyal organizasyonları ve toplu yaşamın tüm mekanlarını denkleştirmeyi ilke edinen bir eşitlikçi bilinci yaşamsallaştırmaktır. Bu yaklaşımdan hareketle, yerel yönetimlerin iki çalışmayı eş zamanlı olarak başlatması gerekmektedir. İlki, insanlık tarihi boyunca din, sosyoloji, felsefe, ekonomi gibi farklı disiplinlerle inşa edilmiş ve süregelen negatif engellilik ideolojisi olarak sağlamcılık ile mücadele ve onun negatif ezberlerinin dönüştürülmesi; ikincisi ise erişilebilirlik konusunun ne olduğu konusunda açığa çıkarılacak derinlikli bir politik yaklaşımla uygulamaların hayata geçirilmesidir.
Burada erişilebilirlik konusundaki derin politik analizin altını özellikle çizmek isterim. Nitekim engellilik konusunun kendisi, bir bütün olarak indirgemeci yaklaşımlara maruz kalırken, erişilebilirlik konusu da maalesef ezberlerimizde cinsiyetsizleştirilmiş bir engelli WC’si ve engelli rampasına sıkıştırılmaktadır. Oysa erişilebilirlik derken, sağlıktan eğitime, istihdamdan siyasete, kültürel hayatın kendisinden adalete, sosyal medya hesaplarından var olan bütün fiziki mekanlara kadar, yaşamın bir bütün olarak kendisine eşit, özgür ve adaletli, tüm farklılıkları saygıyla kabulde bütünleştirilmiş ortak bir yaşamdan bahsetmekteyiz. Elbette bu politik mücadelenin yaşamsallaşması için tüm uygulamaların uygulayıcıları da denetleyicileri de bizzat engelli bireylerin kendisi olmalıdır. Tüm uygulamalar, engellilere rağmen değil, bizzat engellilerin kendi politikalarının öznesi olarak görev ve yetki aldığı eşitlikçi bir yaklaşımla can bulmalıdır.
Bahsettiğiniz zihinsel dönüşüm hamlesini ne zaman başlattınız? Bu hamle kapsamında ne gibi çalışmalarınız olacak?
Zihinsel dönüşüm hamlesini 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’nda Van Büyükşehir Belediyesi ile birlikte başlattık. 14 Temmuz’da ise Amed Büyükşehir Belediyesi ile birlikte yaptığımız panel-forumla engellilik meselesini toplumsal hayatın tüm katmanlarıyla buluşarak tartışmaya açtık. Bu çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Şüphesiz yılların zihinlerimize kodladığı ezberleri, klişe ve önyargıları dönüştürmek uzun ve edinimli bir yolculuktur. Bunun için tüm belediyelerde panel, forum, sempozyum, çalıştay, atölye çalışmaları, belgesel, afiş, sosyal medya çalışmaları ve personel eğitimlerinin aralıksız olarak devam ettirilmesi büyük önem taşımaktadır.
“Engelliler için yeni bir yaşam mümkün” mottonuzun, sağlamcı ideolojiye ve modern çağın tüketici ‘meta beden’ anlayışına karşı olan eleştirileri nelerdir? Bu anlamda en büyük motivasyonunuz nedir?
“Engelliler için yeni bir yaşam mümkün” mottosuyla çıktığımız yolda, daha erişilebilir kentler oluşturmanın birinci aşaması, toplumsal ve bireysel yüzleşmelerle başlamalı. Tam ve eksik dualitesi ile kendini var eden sağlamcı ideoloji, postmodern çağın tüketici ‘meta bedene’ atfettiği değer ve anlam ile kendi ‘normalini’ bir güç ideolojisine dönüştürüyor. Kolektif bir narsizm çağının yükselen hezeyanları, hasarlı, eksik, yetersiz, deforme ve anormal olarak algıladığı bedeni, sistemin dışında bırakan bir pratiği en kaba biçimiyle ve ısrarla sürdürüyor. Bu ısrar, hayatın her alanını kuşatıp engellilerin kahreden çoğunluğunu evlerinde kapatmaya maruz bırakırken, dışarı çıkma koşullarını büyük zorluklarla sağlayabilmiş engellileri ise toplumsal alandan kovuyor. Okullardan, vapurlardan, konutlardan, araçlardan, parklardan, restoranlardan, kısacası yaşamın kalbinden, kendini Zeus olarak gören modern çağın ilkel tanrıları tarafından fırlatılıyor.
Bu anlamda en büyük motivasyonumuz, sayıları artık milyonlarla ifade edilen engellilerin, kendilerine kader olarak dayatılmış yüzyıllık yalnızlığı, kendilerinin ve ailelerinin insan olmaktan kaynaklı, tartışmaya kapalı, onurlu ve başı dik varoluş haklarıdır. Engelliler için yeni bir yaşam mümkün.
Son olarak teknolojik gelişmeler, engelli bireyler için hangi olumlu ve destekleyici yenilikleri sunuyor? Sizler bu yenilikleri ne kadar çalışmalarınıza dahil edeceksiniz?
Kapitalist modernitenin çok uluslu şirketlerinin hakimiyetinde olan teknoloji, toplumsal olanı kuşatan sanal ve yeni bir dünya düzeniyle, insanlık için toplumsal olana dair birçok tehlikeyi de barındırmakla birlikte, gelişen teknolojiler farklı engel gruplarının yaşamlarını destekleyecek gelişmeleri de sunmaktadır. Sesli sinyalizasyon sistemleri, farklı engel gruplarının erişilebilirliğini destekleyecek toplu taşıma araçları, renklerle haritalandırılmış kent organizasyonları, sadece engelli gruplar için değil, okuma yazması olmayan ya da ileri yaşlarda değişen yeti farklılıkları nedeniyle açığa çıkan destek ihtiyaçlarını da gidermeye yardımcı olacaktır.
* * *
TÜİK’de 12 yıldır görmüyor
Engelliler ile ilgili TÜİK verileri 12 yıl öncesine dayanıyor. Yani TÜİK de 12 yıldır engellileri görmüyor. 31 Aralık 2021 tarihli TÜİK rakamlarına göre Türkiye’de 3.337.922 kadın ve 2.503.258 erkek olmak üzere 5.841.180 engelli kişi yaşamakta.