Gelmez olaydım

Dosya Haberleri —

Göçmen/foto: freepik

Göçmen/foto: freepik

  • Münih’e iltica eden 33 yaşındaki Seyfettin Yıkar, "İlk geldiğim kamp Münih’te bir çadırdı. Kocaman bir çadır içinde yüzlerce insan vardı. Sedyelerde yatıyorduk. Pislik içindeydi" diyor. Amedli Serhat Akkuş ise ekonomik koşullarından dolayı göç yoluna düşmüş. Akkuş, "Gelmez olaydım” diye belirtiyor.
  • Mêrdîn Qoserli Ali Gümüş de, "Almanya öyle anlatıldığı gibi bir yer değil. Geldik yaşadık ve gördük. Kimse inanıp da gelmesin buralara" diye vurguluyor. 2 yıl önce Almanya’nın Dresden kentine iltica eden 23 yaşındaki Veli Akti de, "O kadar para verdim geri de gidemiyorum. Kimseye de önermiyorum" diyor.
  • Şirnex doğumlu İsmail Kapan, "Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Buraya gelen birçok arkadaşımız, akrabamız geri döndü" diyor. Zana Aksu ise, "Devlet resmen Kurdistan’ı boşaltıyor. 2023 Almanya Federal Göç Dairesi’nin resmi verilerine göre 62 bin kişi Almanya’da iltica etmiş. Bunun 40 bini Kürt’tür" diye vurguluyor.

DENİZ BABİR

Almanya’da mülteci kamplarında ırkçılık, sağlıksız yaşam koşulları ve yönetim eksiklikleri sürüyor. İnsani koşulların olmadığı, psikolojik şiddet, taciz gibi sorunların yaşandığı kamplarda göçmenler can güvenliğinden endişe ediyor. Dosyamızın bu bölümünde kamplara giderek göçmenlerden geliş hikayelerini, karşılaştıkları tabloyu ve yaşadıkları koşulları konuştuk.

 

Münih’e iltica eden 33 yaşındaki Seyfettin Yıkar kamp ortamına girdikten sonra Almanya’nın gerçek yüzünü gördüğünü söyleyerek, kampta bulundukları ortamı anlatıyor: “İlk geldiğim kamp Münih’te bir çadırdı. Kocaman bir çadır içinde yüzlerce insan vardı. Sedyelerde yatıyorduk. Ne tuvaleti ne de banyosu kullanılabilirdi. Pislik içindeydi. İnsanlarda artık kaşıntı ve yaralar oluşmuştu. Yavaş yavaş hastalanıyorduk; enfeksiyon kapanlar oldu. Verdikleri yemekler yenilecek gibi değildi. İnsanlar aç kalıyordu. Tahta kurularının yediği çocuklar vardı.”

Karakola mu, deport mu?

Koşulları düzeltme taleplerinin de kabul edilmediğini dile getiren Yıkar, ayrımcılığa uğradıklarına dikkat çekiyor: “Bu koşullar Ukranyalılar için geçerli değil. Söz konusu Ukranyalılar olunca bu çadır kentlerde 15 gün dahi kalmadan en iyi koşullarda oteller ve binalara yerleştiriyorlar. Türkiye’den gelen göçleri daha doğrusu Kürtleri istemiyorlar. Koşulları kaldıramayanlara da 'Ülkemizden gidin' diyorlar. Örneğin bundan önceki kampta sorunumu dile getirmek için kamp yönetimine çıktım. Fakat kaba dayağa ve işkenceye maruz kaldım. Polis çağırmak istedim çünkü haksızlığa uğramıştım. Polis geldiğinde ise bana 'ne yapalım seni karakola mı götürelim, deport mu edelim' diyerek tehdit etti.”

50 Euro ile bir ay

Amedli Serhat Akkuş ise ekonomik koşullarını iyileştirmek umuduyla Ekim 2023’te Münih kentine iltica ediyor. İlk olarak Sırbistan’a geçen Akkuş, 3 gün boyunca soğuk hava şartlarında ormanda mahsur kalıyor. Şimdi Münih’te bir kampta kalan Akkuş, “Gelmez olaydım” diyor. Tahtadan kulübelerde kaldıklarını söyleyen Akkuş, kampın zorluklarını dile getiriyor: “Şartların bu kadar kötü olacağını bilmiyordum. Hani anlatıyorlar ya, ‘Almanya güzel, gelin, kurtulursunuz.’ Yok böyle bir şey. İçme suyu bile bulamıyoruz kampta. Gidip parayla alıyoruz. Bize 100 Euro veriyorlar; onun da yarısını alıyorlar. Gel de 50 Euro ile bir ay yaşa. Hiçbir şey beklediğim gibi olmadı.”

 

Geri dönüyoruz

Ali Gümüş Mêrdîn Qoserli. Yaklaşık 10 yıldır yaşadığı İstanbul’dan ailesiyle beraber daha iyi bir gelecek umuduyla Almanya’ya iltica ediyor. Sırbistan sınırında aç susuz bir şekilde yürüdüklerini söyleyen Gümüş, günler süren bekleyişi şu şekilde anlatıyor: “Sınırda ıssız bir ormanda üç gün boyunca aç ve susuz kaldık. Bir gece yarısıydı; orman çok sesiz ve soğuktu. Kızım kucağımdaydı. Bir an hareketsiz olduğunu hissettim. Adeta beynimden vurulmuştum. Kızım öldü mü? Yaşıyor mu? Öylece donakaldım. Ağlıyorum, çaresizim. Bu sırada dayanamadım, gidip teslim olacağım, çocuklarımı yollarda öldüremem dedim. Bizimkiler beni sakinleştirdiler. Umutlarım tükenmişti ama son pişmanlık da fayda etmiyordu.”

Kimse inanıp da gelmesin

Geri dönmek için başvuru yaptıklarını söyleyen Gümüş, “Bir köydeyim, dil bilmiyorum, çocuğum ya da eşime bir şey olsa ambulansı arayıp çağırma şansım bile yok. Kızımın vücudunda bir aydır enfeksiyon var ve hiçbir şey yapamadık. Oğlum epilepsi hastası ve eşimde kalp yetmezliği var. Buna dair tüm raporları sunmamıza rağmen koşullarımız iyileştirilmiyor. Bürokratik işlemleri çok fazla. Artık dayanacak gücümüz kalmadı. Mart ayından itibaren Türkiye’ye gönüllü dönüş için başvuruda bulunduk. Artık yeter. Almanya öyle anlatıldığı gibi bir yer değil. Geldik yaşadık ve gördük. Yol güzergahı ile ilgili kısmen zorluklar anlatılmıştı ama bu kadarını beklemiyorduk. Biz evimizi, arabamızı altınlarımızı sattık. 2 milyon TL’mizi bu yola döktük. Kimse inanıp da gelmesin buralara. Bizimle aynı dönemde sadece ekonomik nedenler ile gelen memur aileler var, onlar da geri dönüyorlar” diyor.

Üç gün aç susuz

Riha’nın Weranşar ilçesinden 2 yıl önce Almanya’nın Dresden kentine iltica eden 23 yaşındaki Veli Akti, önce İstanbul’a, orada bir şebekeyle ilişkilenerek Bosna Hernek’e geçiyor: “Bosna Hersek’te birkaç gün hotelde kaldıktan sonra Sırbistan sınırına geçtim. Oradan sürekli geçmeye çalışıyorduk fakat bir türlü geçemiyorduk. Sınırda en çok Kürtler vardı. Bir akşam vaktinde Bosna’ya bağlı Tuzla bölgesine geçtik ve bir dağın başındaki bir hotelde kaldık. Orada 19 kişiydik ve bekliyorduk. Şebeke kura çekti. İlk grup 10 kişiden ikinci grup ise 9 kişiden oluştu. Ben dokuz kişilik guruptaydım. İlk grup bir tırla Almanya’ya geçti. Sıra bize geldiğinde şebeke manevi değeri olan tüm eşyalarımızı aldı. Ayakkabılarımızı dahi aldılar. Gerekçe olarak yerimizin dar olduğunu söylediler. Bir TIR'ın içinde Almanya’ya kadar geldik. Üzerimizde ne yemek ne de su vardı. Tam üç gün aç susuz yol aldık. Biraz küflenmiş ekmek vardı onunla idare ettik. Sınırı geçmek için bu şebeke 7 bin 500 Euro verdim ama koşullarımız böyleydi.”

Böyle olacağını bilseydim

Yolda yaşadığı sıkıntıların kamp ortamında da sürdüğünü anlatan Akti, iltica şartlarının gittikçe zorlaştırıldığını söylüyor. Sürekli bir belirsizlik içinde beklediklerini aktaran Aktı, “Yarınımızın ne olacağını bilmiyoruz. Kaldığım kampta nereden baksanız ortalama 500 kişi var. Kirlilik içinde yaşıyoruz. Ben Türkiye’deyken Avrupa’yı böyle anlatmıyorlardı. Geldikten sonra tam anlamıyla bir hayal kırıklığı yaşadım. O kadar para verdim geri de gidemiyorum. Böyle olacağını bilseydim kesinlikle bu yola yeltenmezdim. Kimseye de önermiyorum” diyor.

 

Geçinemiyoruz

Şirnex doğumlu İsmail Kapan, 2 yılı aşkın süredir eşi ve iki çocuğuyla birlikte Almanya’nın Ludwisburg kentinde bir evde (heim) kalıyor. İstanbul’dan tıra binerek günler süren yolculuk sonunda Almanya’ya varan Kapan ailesi, 8 ay boyunca Ludwisburg kentinde mültecilere açılan bir hotelin tek odasında kalıyor. İsmail Kapan şöyle anlatıyor: “Orada yemekleri parayla alıyorduk. Verdikleri yemekler de yenilecek gibi değildi. Sürekli bu sorunu sıklıkla yaşıyorduk. Şikayetçi olduğumuzda bizi bir fotoğraf göstererek tehdit ediyorlardı. Fotoğrafta kocaman bir stadyum vardı ve içinde yüzlerce insan vardı. Perdelerle çevrilmiş bölmeleri görüyorduk. Ben de çocuklarım için mecburen susuyordum. Çocuklarım hotel odasından koridora ve dışarıya belli saatler dışında çıkamıyorlardı. Başkaları rahatsız oluyor diye izin verilmiyordu. Şu anda ise prefabrik bir yerde kalıyoruz. Üç ayrı bölmeden oluşuyor. Tavandan, duvarlardan gelen hamam böceklerinden korunmak için bantlar çektik. Yemeğimize bile karışıyorlar. Sürü şeklinde, her taraftalar. Defalarca bizi buradan çıkartmalarını söyledik ama bir çözüm bulmadılar. Çoğu zaman vücudumuzda kaşıntı ve yaralar oluşuyor. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Çok zor geçiniyoruz. Buraya gelen birçok arkadaşımız, akrabamız geri döndü. Ayda verdikleri miktar belli; ay sonu daha gelmeden cebimde 20 Euro kalıyor. Çoğu kez çocuklarıma bir şey alamıyorum diye kendi kendimi suçluyorum. Şartlar çok zor; öyle anlattıkları gibi bir yer değil Almanya.”

 

Sınırdaki suç şebekeleri

Eylül 2023 tarihinden beri Berlin Tegel mülteci kapında bulunan Zana Aksu, önce Yunanistan’a oradan Almanya’ya ulaşıyor. Yunanistan’da gözaltına alınan Aksu, geçiş sürecinde yaşadıklarını şu şekilde anlattı: “Meriç nehri üzerinden Yunanistan’a geçerken bir insanın kaldıramayacağı acı olaylara tanık oldum. Nehir kıyılarında tecavüze uğramış kadınlardan cesetlerin arda kalan kalıntılarına kadar gördüm. Yunanistan’a geçtikten sonra bir gözaltı sürecim oldu. Çok sayıda kişi gözaltındaydı. Meriç üzerinden Yunanistan’a geçenlerin birçoğunun önce kıymetli eşyaları ve paraları alınıyor; yetmiyormuş gibi kadınsa, tecavüze uğruyor. Bunlar Yunan devleti tarafından oluşturulan bir grup eliyle yapılıyor. Hepsi kriminal kişiler; uzun namlulu silahlar taşıyorlar ve görevleri sınırları korumak. Asıl terörü ve vahşeti yaşatan suç şebekeleri bunlardır. Bu şebekeye bir dava açıldığında Yunanistan ve Sırbistan çok rahat bir şekilde ‘Bunlar bizden değil insan şebekeleri’ diyerek başından atabiliyor. Ama özünde bu iki devlet onları resmen koruyor. Bunlar artık sınır hatlarında ordu gibi dizayn olmuş durumdalar. Hatta öyle ki, kendilerine özgü bir ağ oluşturmuşlar ve insanları yüksek meblağlara Avrupa’ya geçiriyorlar. Parasını alamadıkları kişileri de rehin tutuyorlar. Geçen yaz paralarını alamadıkları 20 kişiyi rehin olarak Yunanistan’da bir konteynere koydular. O konteynerde yangın çıktı ve onlarca göçmen can verdi.”

Devlet Kurdistan’ı boşaltıyor

Tegel kampında yaşam şartlarının kaldırılacak düzeyde olmadığına dikkat çeken Aksu, geçtiğimiz aylarda kendilerine dönük ırkçı saldırı yaşandığını anlatıyor. Kadınlara dönük tacizin de yaşandığını söyleyen Aksu, tacize uğrayan kadınların dilekçe verdiğini fakat dilekçelerin hiçbir sonuç vermediğini belirterek, “Kamplar artık güvenli değil” diyor.

Almanya’nın en ücra kasabasında dahi yüzlerce, binlerce Kürt gencinin ve Kürt ailesinin kaldığını söyleyen Aksu, “Devlet resmen Kurdistan’ı boşaltıyor. 2023 Almanya Federal Göç Dairesi’nin resmi verileri kapsamında Türkiye nüfusuna kayıtlı 62 bin kişi Almanya’da iltica etmiş. Bunun 40 bini Kürt’tür” diye konuşuyor.

***

Aileler vardı, yemek yoktu, herkes açtı

Amed’de kepçe operatörü olarak çalışan İbrahim Yaman 20 yaşında. Kasım 2023 tarihinden beri München kentinde bir kampta kalıyor. Oldukça zorlu bir yol süreci geçiren Yaman, Türkiye’den ilk önce Sırbistan’a geçiyor. Afgan şebekelerin eşliğinde Belgrad ormanında yaklaşık 290 kişiyle yol alan Yaman, iki günün sonunda Macaristan’da yakalanıyor. Sınır polisleri tarafından alıkonularak 2 gün gözaltında kalıyor. Gözaltında işkence gördüğünü söyleyen Yaman şöyle anlatıyor: “Nezarethanede çok fazla fiziki işkence gördüm. Polisler coplarla ha bire bize vuruyorlardı. Üçüncü gün polisler parmak izlerimizi almadan bizi bıraktılar. Biz de Sırbistan’a geri döndük. Afgan çetelerin ellerinde uzun namlulu silahlar vardı. Sınır hattı boyunca cirit atıyorlardı. Resmen o sınırda hüküm sürdürüyorlar. İşlerine gelmeyen bir şey oldu mu gazaplarından geçilmiyor. Mümkün olduğunca onlarla ters gitmemeye çalışıyorduk. Hatta çoğu kez insanları taşlayarak geçiriyorlardı. Macar ve Sırp polisi bu durumu biliyorlar ama müdahale etmiyorlar. Hatta polis ve Afgan şebekelerin birbirlerine silah çektikleri bile oluyordu. Bu sırada ormanda iki gün aç ve susuz kaldık. Aileler vardı, yemek yoktu, herkes açtı. İnsan çok zorlanıyor. Benim bir sırt çantam vardı yapamadım çantayı yarı yolda attım. Başka türlü olmuyordu. Bu yolculukta en önemlisi sudur. İnsan aç yaşar ama susuz yaşayamaz.”

 

Hayal kırıklığı yaşadım

Fasvi Batu Amedli. Liseyi son sınıfta terk ediyor ve Almanya yoluna gidiyor. München mülteci kampında kalan Batu, Türkiye’de bir Kürt olarak geleceksiz olduğunu düşündüğünden bu yola çıkmış. Ekim 2023’te Sırbistan üzeri yola çıkan Batu, İstanbul’dan Bosna’ya oradan da Hırvatistan’a geçiyor. Orada onları alan bir araçla İtalya üzeri Almanya’ya varan Batu, yaklaşık 5 gününü yollarda geçiriyor. München kampına yerleşen Batu, hayal kırıklığı yaşadığını söyleyerek, “Burası bir açık cezaevi gibi. Seni bazı şeylere zorluyorlar, bazı şeyleri kısıtlıyorlar. Biz mesela bir umut için geldik belki biraz daha özgür olabiliriz diye. Meğerse öyle değilmiş. Bu süreçler insanı fazlasıyla yıpratıyor. Yani varsa bir umudun onu da tüketiyor. Çok pişmanım. Keşke gelmeseydim dediğim zamanlar çok oluyor. Süreç çok ağır işliyor ve aylarca bekletiliyorsun. Bir kuzenim de geldi bizimle fakat geri gidiyor. Şartlar ve koşullar çok zor” diyor.

Bir sektör gibi çalışıyorlar

Almanya’nın München kentine iltica eden bir diğer göçmen de Amedli Amed Deniz. 19 yaşındaki Deniz, Ekim 2023’den beri kamplarda kalıyor. Göç yolculuğuna yalnız başına çıkan Deniz, üçüncü günün sonunda Almanya’ya ulaşıyor. Şebekelere çok kolay ulaşılabildiğini söyleyen Deniz, “İnternete ‘Avrupa’ya çıkmak istiyorum’ diye yazdığınızda karşınıza bir sürü adres çıkar. O kadar kolaylaştı. Sosyal medya üzerinden bir sektör gibi çalışıyorlar. Bu işin içerisinde polis var, devletin başka mevkilerinde olanlar var” diyor.

Kamptaki şartların kötülüğüne dikkat çeken Deniz, şöyle devam ediyor: “Bu kadarını hiç beklemiyordum. Kaldığımız yer kocaman bir çadır kent ve içinde tahtalar ile bölmeler yapılmış. İnsanların birbirlerine karşı saygısı yok. Ses çok ve fazlasıyla gürültülü. Yemekleri çoğu kez yenilmiyor ve olduğu gibi çöpe gidiyor. Mide kaldırmıyor. Ortalık pislikten geçilmiyor. Ekonomik olarak kendimi toparlarım, belki bir iş yaparım diye geldim ama bu tahtalı kamptan bir türlü çıkamıyoruz. Bazen kendi kendime soruyorum ne vardı da geldin! Bir pişmanlık var bende. Bu kadar zor olacağını bilmiyordum.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.