Halk olarak karar vermeliyiz
Meral ÇİÇEK yazdı —
- Etrafımız yangın yeri. Fakat bu durum, yani Ortadoğu ve dünyada yükselen çelişki, gelişim ve değişim dinamiği kendisiyle birlikte olanaklar da sağlıyor. Dolayısıyla kazanma şansı da pekala diridir.
Cumhuriyetin yüzüncü yıldönümüne yaklaştıkça faşist TC soykırım savaşını giderek daha fazla genişletiyor. Birinci Cumhuriyet Ermeni soykırımı temelinde kurulmuştu. AKP-MHP faşizmi, Kürt soykırımını tamamlayarak İkinci Cumhuriyet dönemine geçişi sağlamayı hedefliyor. Varlığını buna bağlamış durumdadır.
Faşist TC devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü soykırım savaşında hedef ‘salt’ Bakur ve Türkiye’deki Kürtler mi? Değil. Dikkat edilirse TC SİHA teknolojisine ve yerel ajanlara dayalı imha saldırılarını Rojava ve Başûr’un güney sınırlarına kadar genişletmiş durumdadır. Yani imha savaşını neredeyse Kürdistan coğrafyasının tümüne yaymıştır. Sadece son günlerde Hesekê, Germiyan, Maxmûr ve Şengal’de düzenlediği saldırı ve suikastlar bunun en somut göstergesi.
Yani TC, Lozan’ın 100. yıldönümüne doğru ilerlerken Kürt karşıtı imha savaşını Misak-i Milli kapsamında gördüğü Kürdistan coğrafyasının tümüne yaymış durumdadır.
Bu gerçeği görmek ve doğru anlamak gerekiyor. Daha doğrusu Kürt halkına dayatılan soykırım kıskacını ve yarattığı etkileri, yol açtığı durumları iyi kavramak lazım.
Birileri bunu hala salt bir örgüte karşı bir politikaymış gibi görmeye ve göstermeye devam ediyor. Oysa Kürdistan’ın tümünde yaşamı kırılgan kılarak korku ve güvensizlik iklimi oluşturmaya çalışıyorlar. Kürt’ün yaşamı mevcut düzen içerisinde tamamen değersizleştiriliyor, her türlü haktan mahrum bırakılıyor, yası tutulmuyor. Öyle ki cenazesi yıllar sonra bir torba veya kutunun içinde, bir insan değil de eşyaymış gibi, teslim edilebiliyor.
Kürdistan’a dayatılan göç ettirme politikaları kesinlikle bundan bağımsız değil. Kürdistan boşaltılarak aslında demografi değiştiriliyor. Bu da soykırımın bir boyutudur. Göç edenler salt bir parçadan değil. Hatta ısrarla kendini bu gerçeğin dışında göstermeye çalışan Başûr, belki de son dönemde en yoğun göçün yaşandığı parçadır. Önceki gece Bağdat’ta olaylar yaşanırken Kerkük’te, MİT tarafından silahlandırılan Türkmenler “Kürtleri şehre sokmayız” diye gösteri yapıyordu.
Halk olarak sıradan bir süreçten, normal zamanlardan geçmiyoruz. Etrafımız yangın yeri. Fakat bu durum, yani Ortadoğu ve dünyada yükselen çelişki, gelişim ve değişim dinamiği kendisiyle birlikte olanaklar da sağlıyor. Dolayısıyla kazanma şansı da pekala diridir.
Ancak bunun için yaşadığımız zamanın ruhunu doğru okumak, olup bitenleri iyi görmek ve yaşamını buna göre düzenlemek kaçınılmazdır. Son yüz yıllık tarih çok sayıda derslerle doludur.
Kürt halkının tek bir ferdi bile kendini bu gerçeğin dışında görmemeli. Günlük olarak basına yansıyan olaylar da bize hiçbir Kürt’ün soykırım kıskacının dışında kalmadığını, kalamadığını gösteriyor. Dolayısıyla halk olarak her türlü ideolojik manipülasyonlar karşısında sağlam bir akıl, bütün fiziki saldırılar karşısında öz savunma ile durup soykırım kıskacını kırmamız ve böylece özgürlüğümüzü sağlamamız şarttır. Bunun olanakları belki de ilk kez bu düzeyde olgunlaşmıştır.
Sanılmasın ki özgürlüğe en yakın anlar en ‘rahat’ koşullu zamanlardır. Tersine, en zor, zahmetli, acılı anlardır.
Fakat bu zor zamanları özgür anlara dönüştürme olanakları kendi kendine işlemez. Bütün bir yaşamını bunun için ortaya koymaya karar vermeye gerek var. Halk olarak yapmamız gereken budur.