Sakine, Hevrîn, Nagihan…
Meral ÇİÇEK yazdı —
- Soykırımcı güçlere ve katliam politikalarına yanıtımız sistematik olmalı. Hem kendi yerel zeminimizde hem de küresel ölçekte öz savunmamızı daha etkili kılmalı, kadın kırımını durdurmalıyız. Bunun pratik tedbirlerini de bulup geliştirmeliyiz.
- Öz savunma gücümüzü büyüterek ve daha etkili kılarak bir öncümüzü daha bizden almalarına asla izin vermemeliyiz. Bunun için direnişimizi daha da yükselteceğiz, kadının öz savunmasını yaşamın her alanında ve zamanında, saniye saniye, santim santim örerek soykırımcı güçleri durduracağız.
9 Ocak Paris Katliamı’nın 10’uncu yıldönümüne yaklaşırken giderek daha net anlaşılıyor ki faşist TC devleti 10 yıl önce kadın özgürlük hareketine karşı yeni bir süreç başlattı. Daha doğrusu yükselen kadın devrimi gerçeği karşısında özgün bir soykırım-kadın kırımı planı kararlaştırdı.
19 Temmuz 2012’de start alan Rojava Devrimi ile birlikte Jin Jiyan Azadî diyalektiği daha fazla ete kemiğe büründü. Bir kadın devrimi olarak gelişim gösteren bu sürecin etkileri Rojava veya genel olarak Kürdistan ile sınırlı kalmayıp dünyanın dört bir yanına yayıldı. Eğer bugün Jin Jiyan Azadî şiarı evrenselleşiyorsa veya kadın devrimi çağrısı birbirinden çok farklı ülkelerde yükseliyorsa, bunda Rojava Devrim sürecinin etkisi elbette ki çok büyük, hatta belirleyicidir denilebilir.
9 Ocak 2013’te Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i hedef alan suikast TC’nin büyüyen kadın devrimi gerçeğine bir yanıtıydı aynı zamanda. Soykırımcı TC, özerk örgütlenen kadın özgürlük hareketinin Kürdistan devriminde sahip olduğu öncülük pozisyonunun bilincinde. Tamamlamayı hedeflediği Kürt soykırımının kadın kırımından geçtiğini de gayet iyi biliyor. Bu husus, salt Kürdistan somutunda geçerli olmayıp sömürü, işgal, faşizme karşı kadın öncülüğünde güçlü direnişlerin yaşandığı bütün bölgelerde de görülebilir. ‘Önce kadınları vurun’ sözünün günümüzdeki karşılığı budur. Kadın düşmanlığına dayanan ve özünde bir soykırım sistemi olan kapitalist modernite, kadın kırımını derinleştirerek hegemonyasını ayakta tutmaya çalışıyor. Çünkü onu yıkmaya aday en güçlü direnişi kadın özgürlük mücadelesi oluşturuyor. Bu hakikati Kürdistan’dan Afganistan’a, İran’dan Şili’ye kadar çok net görebiliyoruz. TC devleti bu bağlamda tam 10 yıldır Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin öncülüğüne sistematik bir biçimde saldırıp onu ortadan kaldırmaya çalışıyor. 9 Ocak Paris katliamı, 4 Ocak 2016 Silopi katliamı, tam 3 yıl önce Hevrîn Xelef’in katledilmesi, 23 Haziran 2020 Hêlincê katliamı, 22 Ocak 2021 Şedadê katliamı ve en son Nagihan Akarsel’e suikast, faşist TC’nin kadın öncülüğüne yönelik kırım planının halkalarını oluşturuyor. Bu suikastlar rastgele işlenmeyip sistematik bir politikanın sonucudur.
Yanıtımız ne olmalı?
Bundan ötürü soykırımcı güçlere ve geliştirdikleri katliam politikalarına yanıtımız da sistematik olmalı. Hem kendi yerel zeminimizde hem de küresel ölçekte kadın öncülüğüne yönelik tasfiye konseptini, konseptin dayandığı ideolojik ve politik zemini, esas aldığı yol ve yöntemleri derinliğine ortaya çıkarıp bu doğrultuda öz savunmamızı daha etkili kılmalı, kadın kırımını durdurmalıyız. “Ni una menos” ya da “bir kişi daha eksilmeyeceğiz” derken bunun pratik tedbirlerini bulup geliştirmeliyiz.
Sakine Cansız’dan Nagihan Akarsel’e, Berta Caceres’den Füruzan Safi’ye kadar erkek egemen-faşist devlet rejimleri tarafından katledilen öncü kadınların dünyanın dört bir yanında sahiplenmesi, kayıplarının yüreklerde hissedilmesi, katledilmelerine büyük öfke ile karşılık verilmesi elbette ki çok anlamlı ve önemli olup güç yaratıyor. Yine kadınların, dünyanın neresinde olursa olsun bir öncü kadına suikastın bütün özgürlük peşinde koşan kadınlara yönelik olduğunun farkındalığına sahip olması, bilinç boyutunda ulaşılan düzeyi ortaya koyuyor.
Öz savunmayı örgütlemek
Şimdi mühim olan bu bilinç düzeyini öz savunma olarak örgütlemektir. Mevcut öz savunma gücümüzü büyüterek ve daha etkili kılarak bir öncümüzü daha bizden almalarına asla izin vermemeliyiz. Bunun için elbette ki mücadeleden bir adım dahi uzaklaşmayıp tersine direnişimizi daha da yükselteceğiz, kadının öz savunmasını yaşamın her alanında ve zamanında, saniye saniye, santim santim örerek soykırımcı güçleri durduracağız. Sakine Cansız’ın, Nagihan Akarsel’in ve bugün 3. şehadet yıldönümünü yaşadığımız Hevrîn Xelef başta olmak üzere bütün öncü şehitlerimizin hatırasına vereceğimiz en anlamlı ve güçlü yanıt bu olacaktır.