Kızgın Timonlar

Arif ALTAN yazdı —

  • Atinalı Timon! İnsanın insana dair görüşünün tümden bulandığı o ilk dağılış anı, cömert ve yumuşak başlı soylu kavrayıştan ansızın nefretin doruğuna sıçramanın adı.
  • Herkesi dolandırıp her şeyi aldığı halde yetinmeyip daha fazlasını isteyen kızgın Timonlar dünyası bizimki de. Hikâye de onların, sahne de.
  • Gördük, para ve çıkar ilişkilerinde erdem yoksa dostluk da yok. Dostluk yoksa ihanet de. Kanmak ve yitirmek, el ayarı bozukluğu, sonrası zaten bir dil, zihin ve ayak sürçmesi. Küfürbaz Timon öfkesi mi?

En az bilineni derler, en fazla anılan oyunu olmalı. Cömertlikten savurganlığa, savurganlıktan hesaplılığa, oradan da sınırsız nefrete varmanın simgesi. Soylu cömertlik, savurganlığa varan saf cömertlik, dağıtılanın karşılığının beklenmediği bir düzeyle ilişkili. Cömert bir ruhun iyilik ve ihsanları hep öyledir; üşüyene iki ceketinden birini vermek iyilik değil, aynı koşullarda tek ceketiyle birlikte üstündeki gömleği de üşüyene giydirmekti. Malının bir kısmını bağışlamak dayanışma değil, muhtaçtan çaldığının az birazını iade etmekti. Dilenciye uzattığımız metelik, vicdanımızın çıldırtan metalik sesini dindirme rüşveti. Bir kırılma anı var, dostlukta da düşmanlıkta da. İçiniz erişemediğiniz bir yerden yarılır, bir daha onaramadığınız, bir daha eski haline döndüremediğiniz. Atinalı Timon! İnsanın insana dair görüşünün tümden bulandığı o ilk dağılış anı, cömert ve yumuşak başlı soylu kavrayıştan ansızın nefretin doruğuna sıçramanın adı. Nazik ve insansever Timon’dan, küfürbaz ve Atina’yı içindekilerle birlikte yakıp kül etmek isteyen nefretin gözünü kör ettiği çıldırmış Timon’a!

Dostluk, ihanet ve insan doğasının ikiyüzlülüğü üzerine karanlık bir portre mi, dostlarının ihanetine uğrayarak toplumdan soyutlanan erdemli insanın acı bir şekilde nihilizme sürükleniş serüveni mi? Servet ile ilişkiler, bencillik ve sadakatin doğası üzerine derin felsefi tartışmaların sıkıştırıldığı bir traji-komik Shekespeare noktrni belki de. Usul, adap erkan; örf adet, gelenek-görenek bilen insandan, karanlığın ve uğursuzluğun bütün güçlerini Greklerin üstüne salmaya yeminli gözü karalığa. İntikam veya öç alma duygusu da değil, kötülüğü daha büyük kötülükle tokuşturma isteği. Ama servet döngüsünde, insan ilişkilerini onarıcı temelli bir inşa duygusu yok ki! Bir yatırımdır; cömertlik de iyilik de. Soyutlanan da soyutlayanla birlikte kaskatı bir menfaat ağı çemberinde. Bu dairede rasgele değildir dizili öğelerin hiçbiri. İnsan sıcaklığından hiçbir şey taşımaz, her dokunuşu izleyen vakitsiz bir sonraki pek gürültülü ölüm temalı yıkım. Verenin de alanın da ön kabulü, değişmez neticenin nihai öngörüsünden. Veren dolaylı, alan dolambaçsız ve doğrudan bir kazançla tembihli. Öyleyse bu ilişkilerde aldatan ve aldatılan yoktur. Bir zamanlama, bir hesap ve ölçü hatası en fazla.

Servetin her biçimi haksız kazanca, ontolojik olarak hırsızlığa, yapısal gaspa dayanır. Hırsızın hırsızdan çalmasında, beceri ve yetenekten başka fazladan bir kötülük bulunmaz. Cömertlik veya diğer erdem türleri gibi diğer tüm erdemsizlikler de öyleyse genel bir ölçünün ötesinde yalnızca bu çember içindekilerin bakışımına, birbirileri arasındaki konumlanmalarına, ruhsal yerleşke ve biçimine, bu düşünsel eksene göre belirlenmiş bir ölçü uygunluğuna dayanır. Yapı ve biçim benzerliği ya da özdeşliği iki haksızdan bir haklı, çoklu kötülükten bir iyilik çıkarmaz. Bu çemberden her şey çıkar, erdemin herhangi bir veçhesi hiçbir şekilde! Shakespeare’in Atinalı Timon’unu, toplumsal ve ekonomik düzen eleştirisi açısından okumak hep şüpheli, bir servet ve düşüş anlatısı olarak okumak belki olanaklı. Para ve çıkarın evrensel yasası dolaylı dolayısız kumar ve ayak oyunlarına, onun üzerine inşa edilmiş güç dağılımına kurgulu. Bu dünyada servete konan kendine çeker, iflas eden terk edilir. Servet çekildiğinde dostları gibi Timon’un diğer görünür üstün nitelikleri ve cömertliği de çekilir. Yıkıcı öfke ve nefretin biçimine bürünen müflis iyilikseverlik, soyluluğun ve erdemin yükünden kurtulur. Şairin bakış keskinliği genelliğinde değil, odaklanma yetisinde. Genel tutarsızlıktan tikel bozukluğa inebilme inceliğinde. Şairane yergi menfaatperest insan doğasına, düzelme ihtimali bulunmayan yapısal noksanlığının bıraktığı geniş ve derin boşluktaki kötülükler dizilimine.

Beşer tabiatının ikiyüzlülüğünü vardırdığı yüzsüzlük elbette, ama Timon’a ihanet, hayır! Gördük, para ve çıkar ilişkilerinde erdem yoksa dostluk da yok. Dostluk yoksa ihanet de. Kanmak ve yitirmek, el ayarı bozukluğu, sonrası zaten bir dil, zihin ve ayak sürçmesi. Küfürbaz Timon öfkesi mi? Çocuksu, gülünç ve evet, muhakkak pek sevimli. İlk yarısı detaylı ve etkileyici, düzenbaz hırsızların eşsiz nezaketi. Kalan yarısı karakterin hızlı gelişimi, bir derinliği bulamaması, sofrayı dileğince yağmalayanların toplu pişkinliği. Çaldığını kaptıran kişiyi bekleyen, yoklukta bir münzevi hayat. İnsanlardan soyutlananın soğuk tesellisi ise bitki kökleriyle hayatta kalabileceği ıssız doğaya sığınabilme seçeneği. Dramatik dönüşümü yadsıyan mağlubun dinmeyen öfkesi, toplu yıkımı düşleyen o son darbeyi gereğince indirebilme isteği. Trajediyi ağırlığından, hikâyeyi bunaltıdan kurtaran, okur ve izleyicinin de yüreğini soğutan çılgının son isabetli vuruşundaki bu altın oran: İntikam, yüreğini soğutmadan yediğin sıcacık bir yemekti. 

Edebiyat gibi tarih de gündelik hayat da soylu ve cömert Timonların yazgısıyla incinir, öç alışıyla soluklanır. Timon’unki ne dramatik bir dönüşüm ne de bir içsel çöküş. Dolandırılmış hissedenin kızgınlığı belki, daha özlü bir tercüme ise sınıfına özgü tatlı uykudan vakitsiz uyanışı belki de. O yüzden, “Altın, lanetli altın!” diyordu, “İnsanların iyisini de kötüsünü de yaratır.” İyisi hiç olmadı halbuki, kötüsü ağırlığınca. Trajediler, sahneler, hikayeler Timonlarındır hep. Kendisi ve çocukları açken kuru ekmeğini ve son kap bulgurunu “yolcu”ya büyük mutlulukla sunanların böyle hikayeleri olmaz değil mi? Cömertlik de ihanete uğramışlık da toplumdan soyutlandığı için nihilizme sürüklenmek de vaktiyle her şeyini verdiği halde hiçbir şey veremediğine üzülen varoşların çaresizi, köyün yoksulu ile bağdaşır mıydı hiç? Herkesi dolandırıp her şeyi aldığı halde yetinmeyip daha fazlasını isteyen kızgın Timonlar dünyası bizimki de. Hikâye de onların, sahne de. O yüzden çıldırmış Timon’un ağzıyla hep birlikte bağırabiliriz; “Bu dünya bir sahtekârlar çemberi; gerçeğin hükmü yok burada. Bundan sonra alçakları çağırmadan kurulmasın hiçbir sofra.”

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.