Rakamlar ve hikayeler: 2022 Dünya Kupası
Toplum/Yaşam Haberleri —
- Cristiano Ronaldo gibi disiplin ve becerinin bütünleştiği bir efsane olsanız dahi Portekiz’e dünya şampiyonluğu yaşatabilmeniz kolay değil. Ya da Ibrahimoviç, Salah, Bale gibi insanüstü varlıklar olmanız da bu durumu değiştirmiyor.
BİLGE AKSU
20 Kasım’da oldukça gösterişli kutlamalar eşliğinde başlayan 2022 Dünya Kupasıyla ilgili, başlarda konuşulan hususlar futbolun tamamen dışındaydı. Yaklaşık 12 yıl önce FIFA tarafından Katar’a verilen organizasyonun nasıl gerçekleşeceği, ta o zamandan beri merak konusuydu. Katar’ın iklim şartlarının turnuvaya müsaade etmeyeceği, ülkenin yüzölçümünün küçüklüğü sebebiyle organizasyonel sıkıntılar yaşanacağı hep dillendirildi. Fakat FIFA, kararından geri adım atmak bir yana, tarihte ilk kez bu turnuvayı haziran-temmuz dönemi dışında gerçekleştirme kararını almıştı. Stadyumlara klimalar takılacak, turnuva için çoğu Doha’da olmak üzere, 12 yeni stadyum inşa edilecekti. Ne de olsa para var, huzur vardı.
Açılış töreninde de tarihte ilk olma payesi edinen bazı uygulamalar görüldü. Örneğin bir kuran tilavetinin yapılması ya da Morgan Freeman ile Katar’lı sosyal medya fenomeni Ganim Al-Muftah arasındaki tuhaf sohbette Hucurat Suresi’nden bir ayetin okunması elbette daha evvel görülebilecek şeyler değildi. Tarihte ilk kez bu organizasyon, müslüman bir ülkede yapılıyordu ve tüm bu yaşananlar için FIFA başkanı Infantino’nun sonsuza uzayıp giden bir hoşgörüsü mevcuttu. Ki aynı Infantino, Katar’ın müslüman kimliğine saygı duyulması gerektiğini belirtip, Batılı bireylere 30 gün alkol almazsanız ölmezsiniz minvalinde açıklamalar da yapıyordu. Bununla da yetinmemiş ve bazı takımların gökkuşağı pazubendiyle sahaya çıkmalarını dahi yasaklamıştı. Bu tutumun kendisi kadar, buna tepki göstermekten çekinen Batılı federasyonlar da eleştirilerin hedefi oldu.
Fakat işte futbol öyle bir endüstri ki, üç beş gün surat asıp turnuvayı boykot etmeye kalksanız dahi etkisinden kurtulamıyorsunuz. LGBTİ+ hakları, göçmen işçi ölümleri, türlü rüşvet ve yolsuzluk iddiası dahi bunu değiştirmedi. Grup maçları ilerledikçe bütün bu eleştiriler ufak grupların tekrarladığı bir söylemin ötesine geçmedi ve Katar’daki Dünya Kupası birçok başlıkta tarihe geçmeyi çoktan garantiledi.
172 gol atıldı
5 farklı şehirdeki 8 stadyumda oynanan maçlara toplam 3.4 milyon seyirci eşlik etti. Maç başına 53 bin seyirciye tekabül eden bu sayı, son dönemdeki turnuvaların en yükseği değil ama Katar gibi bir ülkeye gitmekten çekinen birçok kişiyi de hesaba katarsak, fena bir istatistik de sayılmaz. Toplamda 172 golün atıldığı turnuva, maç başına 2,69 gol ortalamasıyla zirveye yerleşti. 89 bin seyircinin izlediği final maçında Fransız Mbappe’nin yaptığı hat-trick ise 1966’dan beri görülmeyen bir olaydı. Ayrıca FIFA’nın dağıttığı 440 milyon dolarlık ödül, 2018’deki son turnuvadan bile 40 milyon dolar daha fazlaydı.
Turnuvayı rüşvet ile satın alındı
İstatistikleri bir yana bırakıp kişisel izlenimlerime gelirsem, ilk elden söylemem gereken şey, parayla satın alınabilecek şeyler listeme yepyeni ihtimallerin dahil olmasıydı. Katar, daha evvel 21 kez düzenlenen dünya kupasına hiç katılamadan ev sahipliği yapan tek ülkeydi. Açılış günü oynanan Ekvador-Katar arasındaki maçta, Enner Valencia’nın golünden sonra Ekvador’lu bir taraftarın tribündeki Katarlılara dönüp “Para?” sorusunu sorması oldukça ikonik bir andı. Futbol bağlamında hiçbir varlık göstermeden, yalnızca bu pahalı turnuvayı türlü rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla birlikte satın alan Katar, seyircisine bir dünya kupası armağan eden ilk ve tek ülkeydi artık. Ama işte para bu milyarlarca dolarlık organizasyonu satın alsa da saha içindeki dinamiklere hiç yansımıyordu. Katar, turnuvaya ev sahipliği yapıp hiç puan alamadan elenen de tek ülke olmuştu.
FIFA’nın skandalı
Katar’ın bu başarısızlığını bir de kupa elemelerinin kıtalar arası dengesizliği üzerinden okumak gerek. Her ne kadar turnuvaya 13 takımla en yüksek katılım hakkına sahip de olsa Avrupa elemeleriyle Asya elemeleri arasında belirgin bir fark mevcut. Asya’dan Suudi Arabistan ya da İran gibi tamamen iddiasız takımlar kıta avantajıyla her turnuvaya gelirken, Avrupa’da Haaland’lı İsveç ya da 4 kez şampiyon İtalya, turnuvanın dışında kalıyordu. Ki bu yıl katılma başarısını gösteren Galler, kadrosunda Gareth Bale gibi bir ayağa sahip olmasına rağmen, 1958’den beri ilk kez bunu yapabilmişti. Birçok turnuvada izleyemediğimiz İbrahimoviç gibi isimler de yine bu yüksek kriterli kıta elemelerine takılıp duruyordu. Neyse ki FIFA, bana göre yine skandal bir karara imza atarak, 2026’dan sonra turnuvayı 48 takıma yükselteceğini açıkladı da gönüllere bir nebze su serpilmiş oldu.
Fas’ın başarısı
Grup aşamalarından sonra seyir zevkinin ve ilginin arttığı turnuvadaki ilkler saha içinde de devam etti. Bu yılın en sansasyonel takımı olmayı başaran Fas Milli Takımı, Afrika kıtasını temsil edip çeyrek finalleri geçebilen ilk ülke olmayı başardı. Daha evvel Kamerun ya da Gana gibi takımların zorladığı bu sınır hem de öyle rastgele takımlara karşı değil, İspanya ve Portekiz gibi iki köklü Avrupa ekibini saf dışı bırakarak geçildi. Bu başarıda Fas’ın kadrosundaki birçok ismin, Avrupa’nın en iyi liglerinde oynamaları da etkenlerden biri tabii. Ama bu futbolcular esasen oynadıkları liglerin ülkelerinde doğmuş, çift vatandaşlık sahibi olan ve isteseler İspanya, Hollanda, Fransa gibi milli takımları seçebilecek niteliklerdeydi. Bu açıdan Fas’ın yazdığı destan, kendi içlerinde daha bir anlam kazanıyordu.
Messi sevdalıları
Gelelim finale… İlk 70 dakika boyunca tarihin en kötü final maçlarından birini izlediğimize emindik. Nolduysa Otamendi’nin taca yollamadığı toptan sonra oldu. Kylian Mbappe’nin önderliğindeki Fransa, göze dahi görünemeyecek ölçüdeki ufak hataları oracıkta fırsata çevirmeyi bildi ve maç 2 dakika içinde 2-0’dan 2-2’ye geldi. Uzatmalarda Fransa’ya doğru kayan momentum sebebiyle Messi sevdalıları diken üstünde izledi maçı. Hele ki sonradan oyuna giren Lautaro Martinez’in akıl sır erdiremediğimiz kaçan golleriyle bu mesele, dramatik bir kurgunun nesnesi haline geliyordu. Sinir harbi şeklinde ilerleyen maçın ikinci uzatma devresinde Messi yine sahneye çıkıp durumu 3-2’ye getirdiğinde tribündeki Macron dahil herkes, artık bu işin bittiğini düşündü. Ama işte, Messi ve onun jenerasyonundan sonraki efsanelerden olacağı neredeyse kesinleşen Mbappe öyle düşünmüyordu, yine sahneye çıktı ve durumu 3-3’e getirdi (bu golle altın ayakkabıya da uzandı).
Emiliano Martinez
Arjantin’in kesin sonuca bir türlü gidememesi, penaltılara uzanacak maçta morallerinin bozulacağını düşündürmeye başlamıştı artık. Sanki kâl ü belâda verilmiş bir karar vardı da Arjantin Messi’ye sığınarak onu zorluyordu. Neyse ki çok geçmeden, kupayı Arjantin’e getiren iki numaralı isim, Emiliano Martinez çıktı ortaya. 120. dakikada, bütün futbol otoriteleri ya da seyirciler, hatta Martinez’in kendisinin dahi %100 gol olacağını iddia edeceği bir pozisyonda Kolo Muani’nin şutunu ayağıyla çıkaran kaleci Martinez, kaybolan momentumu, düşen moralleri ve Messi’nin umudunu yeniden zirveye çıkardı. Ki bu pozisyonda golü atamayan Muani, seri penaltılarda Mbappe dışında gol atabilen tek futbolcuydu, öyle pek de tekniği kötü, ‘kazma’ biri değildi yani. Kaleci Martinez, daha evvel çok kez yaptığı gibi seri penaltılarda devleşerek kupayı Arjantin’e kesin olarak getiren isim oldu. Ve yaklaşık 20 yıldır bu anın hayalini kuran Messi, kariyerindeki tek eksik parçayı tamamlayıp tarihe adını yazdırmayı başardı.
Belki de son kez
Dünya Kupaları, futbolcuların becerilerinden ya da oynadıkları kulüplerden tamamen bağımsız, nadiren efsaneleşmeye izin veren organizasyonlar… Cristiano Ronaldo gibi disiplin ve becerinin bütünleştiği bir efsane olsanız dahi Portekiz’e dünya şampiyonluğu yaşatabilmeniz kolay değil. Ya da Ibrahimoviç, Salah, Bale gibi insanüstü varlıklar olmanız da bu durumu değiştirmiyor. Dünya kupası hem nadir gerçekleşen, hem de futbolun üst çıtasını belirleyen bir nokta. Ve geçmişe baktığınızda ciddi anlamda tarihe geçebilmiş futbolcuların izleri orada mutlaka var. 1958 ile 1970 arasında üç kez şampiyon olan Brezilya dikkatimizi çektiğinde bunun Pele’yle bağlantılı olduğunu anlayabiliyoruz. Ya da 78-86 dönemindeki Arjantin’e bakıp Maradona’yı görebiliyoruz. Messi bu turnuvada bu kupayı alamasaydı, en büyük kaybı bu olacaktı. Tarihin ileriki bir döneminde, Arjantin’in belki de son kez aldığı bu kupanın denk geldiği tarihlere bakacak meraklının biri ve Messi’nin kim olduğunu öyle öğrenecek. İşte Dünya Kupası böyle bir organizasyon… Ve Messi işte bunu başarabildiği için bir efsane…