Sonucu direnişimiz belirleyecek
Dosya Haberleri —
YPG Sözcüsü Nûrî Mehmûd ile Rojava'ya yönelik yeni işgal saldırısı planının perde arkasını konuştuk.
- Erdoğan’ın savaştan başka hiçbir çaresinin olmadığını bildiğimiz için Kuzey-Doğu Suriye işgal girişimini ve tehditleri ciddiye alıyoruz. Ancak Erdoğan’ın ne kadar başarılı olacağını bizim direnişimiz belirleyecektir. Bu sefer kesinlikle Rojava, Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî gibi olmayacaktır.
-
Erdoğan’ın tehditleriyle birlikte DAİŞ de harekete geçti. Saldırılarını arttırdı. Özellikle Hol Kampı'nda çok büyük bir hareketlenme var. Burada bir karışıklık çıkararak tekrardan DAİŞ’i canlandırmaya çalışıyorlar. Türkiye ve DAİŞ paralel bir çalışma içerisinde.
-
Kürt halkı Kobanê sürecinde yakaladığı birliği ve serhildan ruhunu olası yeni saldırı ve işgal girişimlerine karşı ortaya koymalıdır. Şu anda Kürt halkı var olma, yok olmama mücadelesi içerisindedir. Dünyanın neresinde olursa olsun Kürtler tepkilerini ortaya koymalı. Rojava Devrimi etrafında kenetlenmelerini bekliyoruz.
ERKAN GÜLBAHÇE
Türk Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan yönetimindeki faşist AKP-MHP iktidarı uluslararası konjonktürü göz önünde bulundurarak Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi'ni işgal girişimi hazırlıklarına başladı. Rusya, Suriye’deki güçlerinin bir bölümünü Ukrayna’ya kaydırırken, Suriye meselesini ikinci plana attı. Erdoğan, Finlandiya-İsveç devletlerinin NATO üyeliği karşılığında şantaj yaparak Kürtleri ve Kürt sorununu pazarlık konusu haline getirdi. Özellikle Rojava’yı işgal etmek için hazırlıklara başlayan Erdoğan’ın tehditlerini, olası işgal girişimini, bu gelişmeye karşı gerçekleşecek direnişi YPG Sözcüsü Nûrî Mehmûd ile konuştuk.
Türkiye, Kuzey-Doğu Suriye’de 30 kilometre derinliğinde bir hat oluşturmak için hazırlıklar içerisinde. Zamanı geldiğinde işgal edeceğini belirtiyor. Türkiye’nin askeri hazırlıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni bir saldırı başlatma ihtimali var mı?
Erdoğan’ın sadece 30 kilometrelik bir hedefi yok. Asıl hedefi Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmak. Ardından da geçmişteki Osmanlı İmparatorluğu'nu Erdoğan imparatorluğu adı altında yeniden canlandırma arayışı içerisinde. Tabii hayallerini gerçekleştirme adına Kuzey-Doğu Suriye’yi derinlemesine 30 kilometrelik işgal etme ilk adım olarak görülebilir. DAİŞ ve diğer terör örgütleri ile hareket ederken de asıl amacı Misak-ı Milli hedeflerine ulaşmaktı. Şüphesiz Erdoğan’ın bu planı Rojava Devrimi'nin direnişi ile birlikte boşa düştü.
Erdoğan’ın bugün tekrardan Kuzey-Doğu Suriye işgal girişimine sarılmasının en önemli nedeni AKP-MHP iktidarının, Türkiye’nin içine düştüğü çıkmaz. Erdoğan yönetimindeki AKP-MHP hükümeti Türkiye içerisinde ekonomik, siyasal ve diplomasi alanlarında çok büyük bir krizi yaşıyor. Yolsuzluk alabildiğine ayyuka çıkmış durumda. Bundan dolayı Erdoğan öncülüğündeki rejim içerideki sorunları çözmekte zorlanıyor. Tüm bu yaşananlardan dolayı ülkeyi yönetmek için olağanüstü hal ve dışarda yaratacağı krizlerle kendini yaşatmaya çalışıyor. Yani krizlerin ve sorunların konuşulmaması için ülkenin bir savaş hali yaşaması gerekiyor. Sesini yükseltecek herkesin sesini kesmenin yolunun yaşanacak savaş ve olağanüstü hal olduğunu düşünüyor. Asıl hedefi yaratacağı bu krizlerle kendi rejimini yapılacak seçimlere hazırlamak.
Erdoğan’ın savaştan başka hiçbir çaresinin olmadığını bildiğimiz için işgal girişimini ve tehditleri ciddiye alıyoruz. Ancak Erdoğan’ın ne kadar başarılı olacağını bizim direnişimiz belirleyecektir. Rojava, Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî savaşında önemli tecrübeler kazandık. Bu sefer kesinlikle Rojava, Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî gibi olmayacak.
Erdoğan bu tehditleri belli bir plan içerisinde yapıyor. Erdoğan’ın tehditleriyle birlikte DAİŞ de harekete geçti. Saldırılarını arttırdı. Özellikle Hol Kampı'nda çok büyük bir hareketlenme var. Burada bir karışıklık çıkararak tekrardan DAİŞ’i canlandırmaya çalışıyorlar. Türkiye ve DAİŞ paralel bir çalışma içerisinde. Erdoğan bu tehdit ve saldırı girişimleriyle Türkiye’nin içerisinde aykırı sesleri susturmaya çalışırken aynı dönemde DAİŞ’i de harekete geçirerek işgal girişimine gerekçe yaratmaya çalışıyor.
Rusya Ukrayna savaşında ortaya çıkan fırsatları ve uluslararası güçlerin İran’a karşı tutumlarını NATO üyesi olarak kullanarak kendine güç devşirmeye çalışıyor. Ve burada alacağı güçle Kürt halkının kazanımlarını, Rojava’da ortaya çıkan devrimi ve farklı halklarla birlikte geliştirilen Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi’ni ortadan kaldırma girişimi var. Şu gerçeği de vurgulamak gerekiyor; Türkiye’nin eskisi gibi gücü yok. Ancak burada Avrupa ve NATO’yu arkasına alarak emellerine ulaşma çabası var.
Önemli düzeyde eğitilmiş bir Rojava ordusu var. QSD'nin bünyesinde çokça bilinen YPG-YPJ'nin dışında Anti-Terör Timleri ve Acil Müdahale Gücü’nüz olduğu biliniyor. Olası Türkiye saldırılarına karşı hazırlıklarınız ne aşamada?
Eğer biz Kuzey-Doğu Suriye’yi sadece QSD, onun omurgasını oluşturan YPG, YPJ ve Anti-Terör Timleri olarak ele alırsak bir yanılgıya düşmüş oluruz. Rojava bütün kurumları ile kazanımlarını savunmanın hazırlıkları içinde. Bu konuda çok iddialıyız. Rojava bütün kurumlarıyla Türkiye’nin saldırılarına karşı duracağının mesajını her tarafa veriyor. Rojava kendisini koruma noktasında moral, motivasyon, kararlılık hem askeri birimlerde hem de tüm kurumlarımızda ve halkımızın tamamında en üst düzeydedir. Kazanımlarımıza karşı gerçekleşecek her türlü saldırıya sonuna kadar direneceğimizi ve buna gücümüzün var olduğunu belirtmek istiyoruz.
Erdoğan'ın BM Genel Kurulu’nda gösterdiği haritaya bakıldığında ilk saldırı hattı Kobanê, Minbic, Eyn Îsa, Til Temir ve Dirbêsiyê görünüyor. Bundan önce Türk işgali Gire Spî ve Serêkaniyê’ye ulaştığında birçok gücünüzü içeri çektiniz. M4 karayolunu da geçen bir işgal girişimine karşı ne yapacaksınız?
Bahsettiğiniz bölgeler direnişin en yoğun olduğu, Rojava Devrimi tohumlarının atıldığı bölgelerdir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigması esas alınarak üç kanton şeklinde geliştirilen Rojava Devrimi bu bölgelerde gelişti. Temeli bu bölgede atılan Rojava Devrimi gelişerek Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi’ni oluşturdu. Tabii Erdoğan’ın ilk etapta söylediniz yerleri işgal etme girişiminin en önemli nedeni buranın tamamen Kürtlerden oluşmasıdır. Hedef Kürt bölgelerini alarak oranın demografisini değiştirmek, hatta Kürtleri katlederek orayı kendine bağlı insanlarla doldurmaktır. Erdoğan, Kuzey-Doğu Suriye’de gelişen halkların birlikte yaşama vurgusunu, demokrasinin, laikliğin gelişmesini, kültürel ve sosyal olarak halkların bütünleştiği bir anlayışı kabul etmiyor. Bu gelişmeleri ortadan kaldırdıktan sonra cihadizm ve faşizm hedeflerine ulaşmak istiyor.
Savaş olmasın diye YPG güçlerimizi geri çeksek de yapılacak saldırılara karşı her zaman hazır durumda bekletiyoruz. Herhangi bir saldırı anında çekildikleri yerlere anında dönme planları hazır. Çatışmaların yaşanmaması için daha önce bazı anlaşmalar yapıldı. Ancak Türkiye bu anlaşmaya bağlı kalmıyor. Günde defalarca bombardıman yaparak bu anlaşmayı ihlal ediyor. Her gün vatandaşlarımızı NATO’nun gelişmiş uçaklarıyla bombalayarak asker, sivil, çocuk ayrımı yapmadan katlediyor. Türkiye’nin saldırıları bu anlaşmayı işlevsiz kılmış durumda.
Bu saldırılar böyle devam ederse varılan anlaşma tamamen ortadan kalkar. Çatışmalara yol açmaması için geri çekilen güçlerimiz tekrardan her alana yerleşecektir. Zaten bütün hazırlıklarımızı da buna göre yapmış durumdayız. Biz Kuzey-Doğu Suriye Devrimi'ni korumak için üzerimize düşen bütün görevleri tereddütsüz bir şekilde yerine getirme amacındayız.
Türkiye, Uluslararası Koalisyon’a, Amerika ve Rusya’ya rağmen işgal girişiminde bulunabilir mi?
Bahsettiğiniz güçlerin izni olmadan mümkün değil. Erdoğan o güçte değil. Türk ordusu da eski gücünde değil. Türkiye, NATO üyesi olmazsa bu seviyede bir savaş yürütemez. Türk ordusu dağılma noktasında; zaten hepsi özel şirketlerin elinde, hepsi paralı asker. Askere alırken özel anlaşmalar yapıyorlar, öldüklerinde kamuoyuna açıklanmaması için. Çok sayıda asker ölüyor ancak açıklamıyorlar. Yani uluslararası güçlerin desteği ve izni olmadan mümkün değil. Türkiye tarafından bir saldırı gerçekleşirse bu ancak uluslararası güçlerin açık veya gizli desteğiyle gerçekleşir. Ancak şu ana kadar gördüğümüz kadarıyla bölgede bulunan uluslararası güçler Türkiye’nin saldırısına karşı gözüküyor.
Türkiye’nin olası saldırısına karşı Uluslararası Koalisyon, Amerika ve Rusya’yla iletişim kurdunuz mu?
Bu güçlerle günlük iletişimimiz var. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî tecrübelerinden sonra uluslararası güçlerden ziyade kendi gücümüze güveniyoruz. Türkiye’nin saldırı ihtimali üzerine de görüşmelerimiz var. Dediğim gibi ama biz her şeye rağmen kendi önlemlerimizi alıyoruz. Amerika ve Rusya, Türkiye ile varılan anlaşmada garantör ülkeler. Tabii burada garantör ülke olarak üzerlerine düşen görevi yerine getirmeleri gerektiğini de belirtmek istiyoruz.
DAİŞ'e karşı Uluslararası Koalisyonu'nun size temin ettiği ağır silahları bu savaşta kullanmanız önünde herhangi bir engelleyici tutum var mı?
Hayır öyle bir engelleme yok. Uluslararası Koalisyon’un verdiği silahlar, ağır silahlar değil, ferdi silahlar. Zaten verdikleri silahlar ancak DAİŞ’le mücadelemize yetti. Bundan dolayı aldığımız silahların tamamı halkımızın emekleriyle bize temin ettiği silahlar. Biz kendimizi silahlarımızla savunuyoruz. Silahlarımızı, savunmamız için kullanıyoruz. Günü geldiğinde DAİŞ’e karşı, günü geldiğinde de işgalcilere karşı bu silahı kullanacağız.
Bu işgal saldırısı Başûr'da yaşanan saldırının bir uzantısı olarak algılanıyor. Saldırının, Kürt halkının kazanımlarının ortadan kaldırılması ve Efrîn gibi demografinin değiştirilmesine dönük soykırımı hedefleyen yönüne vurgu yapılıyor. Bir saldırı gelişirse Kürdistan'ın direnen güçlerinin birlikte hareket etmesi mümkün mü?
Dayanışma kültürü dört parça Kürdistan’da var. Kürt kültüründe bir kardeş, dost, arkadaş zor durumda kaldığında yardıma koşulur. YPG güçlerimiz daha önce Şengal’de DAİŞ’e karşı Êzîdî halkımızın güvenliği için savaşa katıldı. Êzîdî halkını korumayı bir görev olarak algıladı. Şüphesiz tüm Kürt güçleri de bu çerçevede hareket etmelidir. Erdoğan önderliğindeki faşist, cihadist rejim, dört parça Kürdistan’ı hedeflerinin önünde bir engel olarak görüyor. Bu anlamda Kürtlerin birliği ve bir amaç etrafında toparlanmaları çok önemlidir. En büyük örneği şudur: DAİŞ Rojava’ya saldırdığında dört parça Kürdistan’da genç kızlar, genç erkekler tereddütsüz Rojava’ya gelerek teröre karşı mücadele verdiler. Bu çerçevede bakıldığında Kürt halkının birliğini çok net görebiliyoruz.
Ne yazık ki KDP dışında bütün Kürtler ve Kürt partileri aynı hissiyatla hareket ediyor, aynı amaç etrafında birliklerini sağlamış durumda. KDP, kendini bu birliğin dışında görüyor. Ancak gözlemlediğimiz kadarıyla dört parça Kürdistan’daki Kürtler KDP’nin Türk devletinin yanında yer almasından rahatsız. Bir an önce bu birliğe dahil olmalarını istiyor. Biz de halkımızın bu istemlerine katılıyoruz.
Şehba'ya dönük saldırılar karşısındaki tutumunuz ne olacak. Rejim ile aranızda ortak direniş ya da güç birliği gibi bir görüşme oldu mu? Böyle bir beklentiniz var mı?
Hayır, Şehba’da böyle bir beklentimiz yok. Efrîn’de göç ettirilen halkımız Şehba’da yaşıyor. Oradaki güçlerimiz örgütleniyor, hazırlıklarını yapıyor. Maalesef görüyoruz ki orada birçok istihbarati ilişki var. Rojava, Kuzey-Doğu Suriye Devrimi’nde olduğu gibi halkımız dış güçlere, Türkiye’nin saldırılarına karşı durmaları için çok büyük umut bağlamıyor. Her şeyden önce kendi güçlerine güveniyor. Bu bağlamda hiçbir gücün bizi koruyacağına inanmıyoruz. Biz kendimizi savunacağız. Suriye’de, Ortadoğu’da, Avrupa’da, Amerika’da ve bütün dünyada yaşayan halklar bizim DAİŞ terörüne karşı nasıl direndiğimizi gördü. Şunu çok iyi biliyoruz ki devletler çıkarları gereği veya siyaseten bize destek vermezse de dünyadaki tüm halklar bizim yanımızda yer alıyor. Yürekleri bizimle atıyor.
İşgale karşı Güney Kürdistanlı güçlere nasıl bir çağrınız olacak mı?
Dört parça Kürdistan’daki partilerden çok önemli bir süreçten geçtiğimiz ve bu süreci kayıpla kapatmamamız için üzerlerine görevlerin düştüğünü görmelerini bekliyoruz. Her Kürt'ün, Kürtleri başarıya ve özgürlüğe götürecek adımları sahiplenme gibi bir sorumluluğu var. Yani KDP’nin dışında bütün Güney Kürtlerinin tutumundan memnunuz. Sadece KDP, Türkiye’nin yanında yer alıyor ya da Türkiye’nin yaptıklarına sessiz kalıyor. KDP’nin dışında bütün partililer birlik gözüküyor. Sürecin istediği şekilde görkemli tavır almasalar da birliklerinden genel anlamda memnunuz.
Türkiye’nin işgaline karşı dört parça Kürdistan’daki halka ne tür görevler düşüyor? Buna ek olarak diasporadaki halkımıza bir çağrınız olacak mı?
Şüphesiz çok önemli bir süreçten geçiyoruz. Öyle bir süreç ki büyük kazanımları elde edeceğimiz bir dönem yaşıyoruz. Kürt halkı Kobanê sürecinde yakaladığı birliği ve serhildan ruhunu olası yeni saldırı ve işgal girişimlerine karşı ortaya koymalıdır. Şu anda Kürt halkı var olma, yok olmama mücadelesi içerisindedir. Çok büyük kazanacağımız gibi, çok büyük kaybetme riski de var. Türk devleti Kürt halkının varlığını yok etmek, kimliğini ortadan kaldırmak istiyor. Dünyanın neresinde olursa olsun Kürtler kendini Kürdistan devrimi ile örgütlemeliler. Yaşadıkları yerde yasal çerçevede kalarak tepkilerini ortaya koymalarını, Kürdistan Devrimi ve Rojava Devrimi etrafında kenetlenmelerini bekliyoruz.