Annelerin veda hakkı için

Dosya Haberleri —

Sri Lanka

Sri Lanka

  • 1983-2009 yılları arasında “Beyaz Minibüslerle” aralarında kadınlar, çocuklar olmak üzere on binlerce Tamilli kaçırıldı ve bir daha kendilerinden haber alınamadı. 21 bin kayıp başvurusu yapıldı ancak yetkililer gerçekleri karartma peşinde. Tamililer ise yıllardır yakınlarının kemiklerini alabilmek için mücadele ediyor...

KRİS THOMAS / Çeviri: Eylül Deniz Yaşar

Sri Lanka'da çoğunluğu nüfusunu Tamil halkının oluşturduğu bir sahil kasabası olan Mannar'da ülkenin ikinci en büyük toplu mezarını 2018 yılında ortaya çıkaran araştırmacılar 300'den fazla cenaze ortaya çıkardı, bu cenazelerin 28'i çocuklara aitti... Dehşet verici bir manzaraydı bu; kaskatı kesilmiş çamur ve kayalar arasına batmış kafatasları, üst üste yığılmış ve hastalıklı bir kucaklaşmayla birbirine sarılmış kemikler... Mezardan çıkarıldıktan sonra kalıntılar numaralandırıldı, kaydedildi, plastik poşetler içinde muhafaza edildi ve her biri sonrasında ait olduğu iskeletle eşleştirildi. Kazı günlerce devam etti, her gün bir grup Tamil kadını kazı alanının çevresinde toplanıyordu. Bunlar, ülkenin 26 yıllık iç savaşı sırasında 'kaybedilenlerin' anneleri, eşleri ve kız kardeşleriydi. Sarı polis şeridinin ardında bekler, kendi aralarında dertleşir, arada bir de mendilleriyle gözyaşlarını silerlerdi. Ancak yetkililerle tek kelime konuşmazlardı. Devlete güvensizlikleri yılların alışkanlıklarına dayanan bu kadınlar sadece kendilerine eşlik eden kasaba halkı ve avukatlarla iletişim kurdular. Tamil kadınlarının öncülüğünde devam eden bu bekleyiş, sevdiklerinin akıbetini bilmeyi talep edenlerin sessiz bir protestosuna dönüşmüştü.

33 toplu mezar

Ancak Sri Lanka hükümeti tarafından görevlendirilen Florida merkezli bir laboratuvar tarafından yapılan radyokarbon analizi, altı iskelet kalıntısının 15. ile 17. yüzyıllara ait olduğu sonucuna ulaşınca araştırmalar bir handikaba takıldı. Ekibiyle birlikte aylarca yetkililere yardımcı olan kıdemli arkeolog Raj Somadeva bu bulgulara itiraz etti. Somadeva’ya göre kalıntılar daha yeniydi ve bir cenaze töreni bile  yapılmadan gelişigüzel gömülen yerli erkek ve kadınlara aittiler. Bu tartışmalar henüz bir sonuca ulaşmadı ve dava Sri Lanka'daki bir yerel mahkemede devam ediyor. Geçtiğimiz Haziran ayında bir grup inşaat işçisi, Sri Lanka'nın kuzeyindeki bir başka Tamil kasabası olan Mullaitivu'da drenaj borusu döşemek için kazı yaparken kemiklere rast geldiler. Böylece Sri Lanka'daki en son ve 33. toplu mezarı keşfedilmiş oldu. Bu kazılara da katılan uzman arkeolog Somadeva çok dikkatliydi. Bunun bir başka 'gizli mezar' olduğu sonucuna varan Somadeva'nın bulguları, yırtık yeşil tulumlar arasında bulunan kemiklerin 1994-1996 yılları arasında gömüldüğünü ve Tamil halkının özgürlüğü için mücadele eden bir isyancı grup olan 'Tamil Kaplanları'na' ait olduğunu gösterdi. Ancak hükümet fonlarıyla sürdüğü için bu soruşturmalar sonuçsuz bırakıldı ve bu toplu mezarın tarihini belirleme davası da bir yerel mahkemede devam ediyor.

Beyaz minibüsler!

1983-2009 yılları arasında iç savaşın yaşandığı Sri Lanka, Birleşmiş Milletler Zorla ya da İrade Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu'na kayıtlı en yüksek ikinci kayıp vakasına sahip ülke (Kayıp sayısı Sri Lanka'dan daha fazla olan tek ülkeyse Irak). Savaş sona ermeden önce bile, BM 20 yıldan uzun bir süre önce ülkedeki zorla kaybetme vakalarının dünyadaki en yüksek rakamlar arasında olduğunu kaydetmişti. O zamandan bu yana Sri Lanka hükümeti ve pek çok insan hakları örgütü kaybedilenlerin sayısına ilişkin farklı rakamlar paylaştı, ancak 2017 tarihli bir raporda Uluslararası Af Örgütü kaybedilenlerin sayısının tahmini olarak 60 bin ila 100 bin kişi arasında olduğunu açıkladı. Kayıp vakaları hem iç savaş sırasında hem de 1971 ve 1988 yıllarında komünist Janatha Vimukthi Peramuna (JVP) partisi önderliğindeki silahlı ayaklanmalar sırasında gerçekleşti. Savaştan sonra da "beyaz minibüs kaçırmaları" yoluyla devam eden bu olaylarda kime ait olduğu belirsiz beyaz minibüsler kullanan anonim gruplar Tamiller, diğer azınlıklar, muhalifler ve gazeteciler de dahil olmak üzere pek çok sivil insanı kaçırmıştır. Suçlama ya da kanıt olmaksızın keyfi tutuklama ve gözaltılara yol veren Terörizmin Önlenmesi Yasası kapsamında tutuklananlardan bazıları da kayıplara karıştı. Yasa 1979 yılında geçici bir tedbir olarak uygulamaya konmuş ancak 1982 yılında, iç savaşın başlamasından kısa bir süre önce kalıcı hale getirilmişti.

Yetkililer gerçekleri karartıyor

Her ne kadar hiçbir Sri Lankalı yetkili toplu mezarların varlığını kabul etmek istemese de, bu mezarların birbiri ardına keşfi, on yıllardır yargısız infazlar ve kayıplar konusunda kamuoyunu aydınlatmak için çabalayan ailelerin ve aktivistlerin iddialarını güçlendiriyor. Aynı zamanda kayıplarla ilgili daha fazla cevap bulma umutlarını da büyütüyor. Sri Lanka'da ilk toplu mezar 1994 yılında insan hakları aktivistleri ve siyasi gruplar tarafından bilgilendirilen ailelerin Sooriya Dağı'ndaki terk edilmiş bir polis kampına yönlendirilmesiyle bulunmuş ve burada yapılan kazılarda insan kemikleri, yırtık mavi okul üniformaları, tulumlar ve tükenmez kalemler ortaya çıkarılmıştı. Kemiklerin Sri Lanka'nın güneyindeki Embilipitiya lisesinde o dönem okuyan 25'ten fazla öğrenciye ait olduğu belirtildi. Ordu, öğrencileri okulda muhalefet ve kamu malına zarar verme gibi "devlet karşıtı faaliyetlerde" bulundukları iddiasıyla sorgulamıştı. Öğrencilerin daha sonra 1989 ve 1990 yıllarında ordu tarafından kaçırıldığı iddia ediliyor.

1990'da davaları görülmeye başlandığında, aktivistler bunun ülkedeki kayıplar için bir dönüm noktası olacağına inanıyorlardı. Ancak dokuz yıl sonra, cinayet, kaçırma ve işkence ile suçlanan okul müdürü ve yedi ordu mensubu sadece 'kaçırma ve öldürmeye teşebbüsten' suçlu bulunarak 5 ile 10 yıl arasında değişen cezalara çarptırıldı. Daha önce, polis soruşturması kemiklerin okul çocuklarına ait olup olmadığı konusunda bir sonuca varmamıştı, bu nedenle ailelere cenazeleri teslim edilmedi.

Ailelere cenazeleri verilmiyor

1994 yılından bu yana ada ülkesinin dört bir yanında tesadüf ya da ihbar sonucu pek çok toplu mezar bulundu. Bulunan 33 toplu mezardan altısının 2004 tsunami kurbanlarına ait olduğu (felaket sırasında 8 binden fazla kişi kayboldu), diğerlerinin ise JVP silahlı isyanları ve iç savaş sırasında kaybolanlara ait olduğu düşünülüyor. Bu mezarların bulunması, yakınlarını kaybeden aileler için bir umut ışığı olsa da Sri Lankalı yetkililer gerçeği ortaya çıkarma çabalarını sürekli engelliyor. Mezardan çıkarılan kemiklerin nerede olduğu hakkında pek bir şey bilinmezken neredeyse hiçbir aile sevdiklerinin cenazelerini teslim dahi almadı. Devam eden soruşturmalarda görevli hakimler ve adli tıp uzmanlarının başka davalara atanması, mahkeme kararlarının gecikmesi, ailelerin ve avukatların mezarlıklara erişiminin engellenmesi nedeniyle halk hükümeti ilgisiz ve ihmalkar olmakla suçluyor. Hükümet yetkilileri ve politikacıların soruşturmaları engelleyerek, polis kayıtlarının imha edilmesini emrederek izlerini örtmeye çalıştıklarına dair son haberler de hükümete yönelik bu eleştirilerin haklılık payını güçlendiriyor.

'Eşimin nerede, hala bilmiyorum'

Siyasi irade eksikliği, zayıf yasalar, bilimsel araştırma yoksunluğu, tutarsız politika ve yetersiz kaynaklarla birleşen yolsuzluk, Sri Lanka'daki toplu mezarların araştırılmasını engelledi. Mezarlar ya unutuldu ya da bulundukları araziler imara açıldı. Toplu mezarlarla ilgili çok sayıda raporlama yapıldı, uzmanlar makaleler kaleme aldı, ama bunlar hep sonuçsuz kaldı ve kesin bir veriye ulaşılamadan bir köşede tozlanmaya mahkum edildi. Bu trajedilerin geride bıraktığı aileler, sevdiklerinin evlerine döndüğünü göremeden, sorularına bir yanıt dahi alamadan yaşayıp ölüyorlar. Bölge sakinlerinden 49 yaşındaki Mariasuresh Eswari, 2009 yılında silah bulundurmak iddiasıyla askeri istihbarat tarafından tutuklanan ve mesleği balıkçılık olan eşi Miyadas'ı aramak için düzenli olarak Mullaitivu toplu mezarını ziyaret eden aileler arasındaydı. Eswari New Lines'a verdiği röportajda "Eşimin nerede olduğunu hala bilmiyorum. Kimse bana bir şey söylemiyor" dedi.

'İşledikleri suçların hesabını verecekler'

Benzer şekilde 63 yaşındaki Jennifer Jamaldeen Weerasinghe de 2008 yılında Sri Lanka donanma subayları tarafından fidye için beyaz bir minibüsle kaçırılan 11 gençten biri olan oğlunun akıbetini öğrenmek için 14 yıldır mahkeme salonları arasında mekik dokuyor. Halk arasında 'Donanma 11' davası olarak bilinen davada, 2018 yılında aralarında üst düzey askeri komutan ve liderlerin de bulunduğu 14 subay suçlanmış, ancak 2021 yılında haklarındaki tüm suçlamalar düşürülmüştü. Kaybedilen gençlerin akıbeti ise meçhul kaldı...

New Lines'a konuşan Weerasinghe, "Oğlumun yaşadığını biliyorum" dedi ve şöyle devam etti: "Onu bana neden geri vermediklerini de biliyorum. Onu bana geri verirlerse, kaçırdıkları tüm oğulları ve kızları da geri vermek zorunda kalacaklar. Sorumlu tutulacaklar; işledikleri suçların hesabını vermek zorunda kalacaklar. Sorularıma er ya da geç geç yanıt vermek zorundalar."

Annelerin 'veda hakkı' mücadelesi

"Bu geçmişi deşmekle ilgili değil. Bu mesele veda etmekle ilgili" diyor Embilipitiya lisesinde kaybolan ilk çocuk olan Sujeewa'nın annesi 72 yaşındaki Padmini Handuwala: "Oğlumu düşünmeden bir günüm bile geçmiyor. Bu sadece benim için değil, çocuklarını kaybeden tüm aileler için geçerli. Bazıları diğerlerinden daha fazla acı çekiyor."

Anneler Cephesi'ni kurdu

Yıllar içinde, kayıp ailelerini desteklemek için çok sayıda kampanya başlatıldı. Aile destek grupları, bazı siyasetçilerin ve diğer insan hakları örgütlerinin de desteğiyle hem ulusal hem de uluslararası düzeyde faaliyet yürütüyor ve bu ailelerin hikayelerini daha geniş kitlelere ulaştırıyordu. Fakat zorla kaybetmeler konusunu gündeme getiren siyasetçilerin ve partilerin genellikle kendi gündemleri var ve onlar da bu konuyu hızlı bir seçim avantajı elde etmek için kullandılar: en iğrenç insan hakları ihlallerine karşı lobi yapmak oylarda her zaman belli bir artışa yol açar. 1994 yılında Sooriya Dağı'ndaki toplu mezarın bulunmasının ardından, o dönemde muhalefette olan Sri Lanka Özgürlük Partisi, kaybedilen çocuklar için adalet çağrısında bulunan bir siyasi kampanyaya öncülük etti -iç savaşın sona erdirilmesi için yenilenen çağrılarla birlikte- ve o yılki başkanlık seçimlerini büyük bir farkla kazandı. Bunun bir örneği de eski başkan Mahinda Rajapaksa'nın "Anneler Cephesi"ni kurmasıydı. Gelecek vadeden bir parlamenter ve avukat olan Rajapaksa, 1980'lerdeki JVP silahlı isyanı sırasında kaybolanların aile üyelerini ortak eylemler için bir araya getirdi. Bu, Sri Lanka'nın güneyinde seçmen tabanının oluşmasına ve siyasi kariyerinin ilerlemesine yardımcı oldu

Mezar üstüne hastane...

Siyasetçiler oy toplamak için hakikat ve adalet sözü verirken, birçoğu da toplu mezarlarla ilgili soruşturmaları örtbas etti. Bunlardan en dikkat çekeni Rajapaksa'nın öz kardeşi Gotabaya'nın, 1989'da JVP'nin silahlı ayaklanmasının doruğa ulaştığı dönemde bir subay olarak görev yaptığı Matale'de bulunan toplu mezarlarla ilgili soruşturmaları engellemekle suçlanmasıydı. Daha sonra Gotabaya, Rajapaksa hükümetinde 2005-2015 yılları arasında Savunma Bakanlığı sekreteri olarak görev yaparken, 2013 yılında Sri Lanka'nın orta kesimindeki Matale bölgesinde henüz kimliği belirlenemeyen 150'den fazla insana ait cenazenin bulunduğu toplu mezarların bulunmasının ardından beş yıldan eski tüm polis kayıtlarının 'imha edilmesi' emrini verdi. Mezarların bulunduğu yerin üzerinde şu anda bir devlet hastanesi yükseliyor.

Kayıp komisyonları işlevsiz

Yıllar boyunca, hükümetler ülkedeki kayıplara ne olduğunu araştırmak için en az 10 komisyon ve komite kursa da, hiçbiri ne güvenilir cevaplar verebildi ne de raporlarını kamuoyuna şeffaf şekilde açıkladı. Bu komisyonlar zorla kaybetmeleri araştırmaya çalışırken bile araştırma kapsamları ya belirli dönemlerle ya da belli mekanlarla sınırlı bırakıldı. Örneğin halk arasında "B.G. De Silva Komisyonu" olarak bilinen "Kişilerin İrade Dışı Kaçırılması ya da Kaybedilmesi Araştırma Komisyonu" sadece Ocak 1991'den sonra meydana gelen kayıp vakalarını araştırmakla görevlendirilmişti. Ancak kayıplar 1989'da zirveye ulaşmıştı. Dolayısıyla kritik bir dönem komisyonun görev alanı dışında kalmıştı. Bir başka örnek: 1994'te kurulan "Kişilerin İstemsizce Yerlerinden Edilmesi veya Kaybedilmesiyle ilgili Başkanlık Araştırma Komisyonu" 1988'den sonra ve sadece belirli bölgelerde meydana gelen kayıpları incelemekle sınırlandı. Daha da önemlisi, bu komisyon Tamillerin çoğunlukta olduğu kuzey ve doğu bölgelerindeki kayıpları soruşturma yetkisine sahip değildi.

***

21 bin kayıp başvurusu yanıtsız

2013 yılında dönemin devlet başkanı Mahinda Rajapaksa döneminde kurulan ünlü "Paranagama Komisyonu" kayıp başvurularını almak ve 1990-2009 yılları arasında kuzey ve doğu eyaletlerinde meydana gelen kaçırılma ve kaybolma olaylarını araştırmakla görevlendirilmişti. Raporda 21,000'den fazla başvuru olduğu kaydedildi ancak kurbanların akıbetlerine dair bir yanıt bulunamadı. Rapor soruların yanıtları yerine hükümetin bu kişilerin akıbetlerine dair kapsamlı bir soruşturma yürütmesi gerektiği tavsiyesiyle sonlandı. 2016 yılında Parlamento, Kayıp Kişiler Ofisi'nin (OMP) kurulmasını öngören bir yasa tasarısını kabul etti ve bu ofise ülke genelinde ve tüm etnik gruplar arasındaki kayıpları inceleme yetkisi verdi. Devlet nihayet 2022 yılında OMP'nin 1971'den 2010'a kadar kaybolan bireylerin ulusal bir listesini sunmasıyla konuyu ciddiye alıyor gibi göründü. New Lines'a konuşan araştırmacı, aktivist ve OMP'nin eski komiseri Mirak Raheem, "Ancak hala yapılması gereken çok şey var. 17 bin çok düşük bir rakam, özellikle de Paranagama Komisyonu gibi önceki komisyonların bundan daha fazlasını derlediği düşünüldüğünde" dedi.

BM Çalışma Grubu ayrıca OMP'nin kaydettiği ilerlemenin kısıtlılığı nedeniyle "ailelerin ve ilgili derneklerin OMP'ye olan güven ve itimadını yitirdiği" yönündeki endişelerini de dile getirdi.

***

Oğlundan kalanları eteğinde taşıdı

Askeri yetkililer, siyasetçiler ve eski savaşçılar, genellikle savaş gazilerine karşı bir saldırı olarak yorumladıkları bu dava hakkındaki soruları kamuoyu önünde yanıtlamayı reddettiler. Hükümet yetkilileri de kayıpların hayatta ve iyi olduklarını, sadece farklı isimler altında yurtdışında yaşadıklarını pek çok kez iddia etti. Eşi Newton ve oğlu Janaka'yı 30 yılı aşkın bir süredir arayan Jayanthi Amarasinghe umudunu kaybetmeye başlıyor: "Sanırım artık çok uzun bir zaman geçti. Eşim ve oğlum geri gelmeyecek."

Başkent Kolombo'ya yakın bir şehir olan Mirihana'daki evlerinden siyah giyimli, ateşli silah ve pala taşıyan bir grup adam tarafından eşi ve oğlu kaçırıldığında Amarasinghe 32 yaşındaydı. Eşi ve oğlu açırıldıktan günler sonra Amarasinghe yakındaki bir mezarlıkta iki cenaze bulunduğunu öğrendi. Mezarlık bekçisinin verdiği eşkal eşi ve oğlununkine uyuyordu ama cesetlerin onlara ait olup olmadığından ikisi de emin değildi.

"Bir kül yığınının etrafına saçılmış et parçaları ve lastik teller vardı. Öldürülen kişiler lastiklere bağlanmış ve yakılmıştı. Geride hiçbir şey kalmamıştı." Et parçalarını toplayıp eve getiren Amarasinghe: "Onları elbisemin eteğine sararak taşıdım ve eve dönerken yol boyunca ağladım. Onları bahçeye gömdüğümü hatırlıyorum."

Kaynak: newlinesmag.com

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.